2016 Yılı Başta Kürt Halkı olmak Üzere, Ezilenleri Daha Büyük Bir Kavga Bekliyor

kasım koçKasım Koç (29-12-2015) 7 Haziran da Türkiye ve Kuzey Kürdistan da yapılan Parlamento seçimlerinde devletin iktidar partisi AKP’nin Kuzey Kürdistan da ki ayağı kesilip atıldı.

Bu seçimde devletin resmi partileri Kürt illerinden süpürüp, temizlendi. Kürtler bölgenin tek temsilcileri oldukları tüm kamuoyu da böylelikle gördü.

7 Haziran Seçimlerin de % 10 barajının aşan HDP bu seçim ile tüm dünya kamuoyunun nezdinde en haklı ve meşru zeminde Kürtler 80 Milet Vekili ile TBMM girdiler. Kuzey Kürtleri Cumhuriyet tarihinde ilk defa legal alanda bu kadar güçlü kazanımlar elde etmiş Meclise de büyük bir hamle yaparak girmiş oldular.

Türk devleti-AKP seçim döneminde tüm anti demokratik yasalara, engellemelere, provokasyonlara rağmen HDP’yi engelleyemediler aksine HDP oylarını artırdı.

Tüm bu anti demokratik uygulamalara rağmen Kürtler ilericileri, aydın, yazar, devrimci kişi ve kurumları yanına almayı başardı. Ülkenin her bölgesinde daha öncelleri oyunu değişik burjuva partilerine vermesine rağmen bu dönem HDP’nin yürüttüğü doğru bir siyasal kampanya sonucu halk oylarını mazlumlardan yana kulandı, en büyük kazanım da buydu Kürtler ve sosyalistler açısından.

Tek başına hükümet olamayan AKP bu seçim sonuçlarını içine sindiremedi, devleti de arkasına alarak kitleleri sindirme, bastırmak amacı ile intihar eylemleriyle kitle kıyımlarına gitti. Haziran da ki halkın iradesine saygı göstermektense sokağa çıkanın akıbeti belli olmayan bir ortam yaratarak yeniden halkı sandık başına götürdü.

Devletin bu siyasetine karşı HDP 7 Haziran seçim sonuçlarında ısrar etmeliydi, Çünkü bu seçim halkın iradesiydi ve bu iradeyi intihar eylemleri ile ülke kaosa, savaşa sürükleyen zihniyete karşı direnmeliydi. Bu haklı, meşru mevzide kalmak için ısrar etmeliydi. HDP’ye dayatılan 1 Kasım seçimlerine katılmaktansa boykot siyasetini geliştirerek sırtını Ankara’ya çevirmesi en doğru siyaset olacaktı.

Boykot kelimesi toplumumuzda yasa dışı olarak algılanıyor ve ilk reaksiyon “Hayır” ile karşı karşıya kalınıyor. Oysa Demokrat Parti ilk yerel seçimlerde CHP’nin anti demokratik uygulamalarını boykot etmiştir. Oysa bu kast ettiğimiz her iki partide Türk Devletin meclisinde ki temsilcileriydi. Yerel seçimleri boykotunu yapan Demokrat Parti daha sonra ki dönemde boykot siyasetini bırakmış seçime gitmiş ve CHP’nin elinde ki yüzlerce Belediyeleri alarak yerellerde tam bir hakimiyet sağlamıştır.

HDP’nin de 1 Kasım seçimlerini boykot etmesi için elinde öyle güçlü ve haklı zemini vardı ki; lakin HDP ‘Türkiyeleşme, Barış’ adı altında 7 Haziran seçim öncesinde ki siyasal kampanyasını sürdürdü, boykotu gündemine dahi alıp tartışmadı. 7 haziran seçimlerinde yürüttüğü siyasal kampanyada ki argümanlarıyla 1 Kasım da ki çalışmalarına da aynı söylemlerle seçim çalışmalarına devam etti. Bu siyasete gerek Kürtler gerekse Sol, sosyalistler açısından süreç iyi gelişmedi ve oy kaybetmekten de kurtulamadılar.

Devlet ise aksine 7 Haziran döneminde ki yenilgiyi iyi görmüş bunu tek yolu ise sokağa dökülen kitleleri tekrar evlerine-pembe dizilere gömmek için tüm gücü ile kitle kıyımına yöneldi.

Türk devleti öyle bir siyaset güttü ki tereyağından kılı çeker gibi çekti ve bu hamleyi kimse görmedi, görenler olduysa da bunları ciddiye alıp da dinleyen olmadı.

Polisler uykuda kurşunlandı..!

İntihar eylemleri…

Nasıl oldu?

Kim yaptı?

Kim yaptırdı?

Sorularını henüz sorulmadan, cevapları bulunmadan ülke kendisini savaşın içinde buldu.

Devletin yarattığı bu kaos ile Kürt halkına saldırma, imha etme siyaseti ile kapsamlı büyük bir savaş siyaseti planlanmış ve bunu uygulamaya koyuldu.

Devletin bu imha hamlesine karşı da Kürt özgürlük hareketi de Özerklik ilan etti. Kırk yıldır savaşan güçler açısından gerek Türk devleti gerekse de Kürt Özgürlük hareketi açısından yeni bir süreç başlamış oldu.

Toplum Özerklik sorusunu soracak, buna hazır olup olmadığını tartışacak zamanı bulmadan ormanlar, dağlar alev alev yanmaya başladı, silahlı çatışmalar aldı başını gitti.

Gerilla ile Türk ordusu arasında süre gelen çatışmalar şehir merkezlerine kaydı. Mahalle, semt, ilçelerde Özerklik ilanları yapılmasından dolayı savaşın ana merkezi şehirler oldu.

“Hendek Kazmışlar” yaygarasını koparan komprador kapitalist medya katliamın suç ortağı oldu.

Medyanın bu savaşta devletin yanında tarafı olması ile devletin, Kürt halkını imhaya yöneldiğini ilk belirtileri ve göstergesiydi.

Savaş ve savaşmak bir sanattır.

Savaşan kesimler bir birlerini alt etmek için bir çok savaş taktiklerini uygularlar. Doğru bir strateji ve bu stratejiye hizmet eden savaş taktikleri uygulayan muharebede kazanır.

Koşulları, yeri ve zamanı iyi tespit edemeyen savaşın bir tarafı yenilgiden kendisini kurtaramaz.

En iyi savaş taktiği hiç savaşmadan savaşı kazanmaktır.

Savaşmak zorunda kalırsan da en az insan kayıplarıyla zafer kazanan Savaş Sanatını en iyi uygulayan ve bilendir.

Gerilla savaşı yürüten kesim her daim hareketli, değişken Savaş taktikleri uygulayarak kendi düşmanını yıpratır ve nihayetinde koşullar olgunlaştığında kazanma hamlesine geçer.

Lakin gerilla savaşını yürüten güç klasik bir savaş taktiklerinde ısrar ederse, denge aşamasına gelmeden düzenli bir orduya karşı mevzi, hendek, barikat savaşına girer ve bunda ısrar ederse savaşı kaybeder. Çünkü gerillaya karşı savaş veren düzenli ordunun teknik ve teknolojik savaş araçların sahiptir bu büyük bir avantajdır Türk Ordusu açısından.

Pkk’nin bunca deneyimli, birikimli savaş sanatına hakim olmasına rağmen neden bu sürece Hendekle girdi sorusunu muhataplarına sormak lazım.

Kürtler bugüne kadar ki tüm taleplerinde haklıydılar, bugün yine haklıdırlar buna diyecek yok. Ancak yapacakları, alacakları kararlar yanlışsa bu yanlış da Kürt siyasetçileri, yetkililer ısrar etmemelidirler.

Yanlışta ısrar edeni eleştirmek, uyarmak gerekir. Verilen bir yanlış kararda ısrar etmenin Kürt halkına hiç bir faydası yok zararı var. Bu zararı farklı göstererek bir başka anlam yüklemek doğru değildir.

Hendek savaşına girme kararı verenler Kürt meselesinde getirisi ile götürüsünü düşünmek zorundadırlar. Devlet “hendek kazmışlar” diyor operasyon yaparak katliamın alt yapısını hazırlıyor-hazırladı ve katliamlar yaptı, soykırıma gitti.

İşte tamda burada bu nokta devletin planını boşa çıkaracak Savaş sanatı devreye girmeliydi.

Atlılar, Develer üzerinde yürütülen savaş mı var orta da?

Hayır.

Hendek karşı tarafın atlı, develi, katır üzerinde üstün bir durumda olduğundan dolayı hendekler kazılarak düşmanın bu üstünlüğünü kırmak için yapılan bir savaş taktiğidir.

Bugün Rus savaş uçağını vuracak güce sahip bir devlet ile karşı karşıyadır Kürtler. Yani kazılan hendeklerin üzerine havada bombada yağdıracak hava hareketine sahip, hatta uçak ile zırhlı araçlarını kaldırıp hendeğin başına, ötesine, kıyına bırakacak güce sahiptir Türk ordusu.

Böyle bir çağda, askeri donanımlı bir orduya karşı Hendek savaşının kararını almak ile Türk ordusu karşısında verilen en büyük yanlış askeri savaş taktiğidir.

Kırk yılda Kürtlerin sürdürdüğü savaş ile kazandığı mevzileri ki bu söz konusu mevzi Kürt halkın ve dostların Kürt hareketin yanında yer almasının en büyük kazanımlarından biriydi.

Bu kazanımı Hendek savaşı ile darbeleme, zayıflatma, yıpratma, imha ve nihayetinde yok etme lüksüne hiçbir Kürt siyasetçi, politikacı ve askeri komutan sahip olmamalı.

PKK’nin kırk yılda savaşarak kazandığı, toparladığı, güç haline geldiği bu mahalle, semt, ilçe ve İllerde başta Türk devletti olmak üzere AKP’nin de nefes borularını tıkamıştı. Kırk yıllık dağda ki gerilla savaşını Hendek savaşına dönüştürmesi ile bu İl, İlçeleri yıkıma uğratmasına neden oldu.

Hendek, Sokak yada BARİKAT Savaşı,

Bu barikat savaş konusunda eğer pkk yöneticileri Kobani’yi örnek almışlarsa büyük bir yanılgı içerisine girmişlerdir.

Kobani özgül bir durumdur.

Üçüncü dünya savaşı fiilen yürütülen bir bölgeydi. Özeldi.

Kuzey Kürdistan il ve ilçeleri Kobani değildir.

Sokak savaşları, barikatlar vs. esasında devrimci bir gerilla ordusu için verilir ki bu gerilla ordusu için büyük bir moral kazanma savaş taktiğidir.

Proletarya önderlerinden Engels yoldaş sokak savaşı konusunda “siyasal moral” olarak değerlendiriyordu.

Ağustos ayından bu yana kuşatma altında olan Kürt il ve ilçelerde ki halkın moral ve motivasyonu yükseldi mi, yükselen bu moral ile daha büyük gerilla hamleleri mi yapıldı? Kesinlikle hayır, aksine hepimizin üzerinde bir moral çöküntüsüne neden oldu. İşte Lice, Silvan, Cizre vs. Sur… binlerce kişi bu savaş sonucunda bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.

Şehirler yaşanmaz hale getirildi, Filistin’e, Lübnan’a çevrildi kentlerimiz.

Paris barikatını örnek alacaksak şunu asla unutmayalım bizim ülkemiz ne Paris nede İspanyadır. Düşmanlarımızda aynı ve bir değildir. Koşullar ve askeri güçler ile bölgedeki dengeler keza aynı değildir. İspanya ve Fransa da yaşanan barikat ve sokak savaşları Kuzey Kürdistan ile eş tutulursa eğer ki anlaşılan tutuluyor. Yada örnek ve model alınıyorsa işte en büyük yanlış yapılmış olacak.

Kürt hareketi İspanya, Fransa gibi ülkelerde ki gibi bir savaş vermek istese de pek de benzemiyor aksine sanki Kürt özgürlük hareketine has bir savaş taktiği gibi görünüyor.

Her nereden örnek alınmışsa yada sadece Kürtlere has bir savaş modeliyse de tez elden bundan vaz geçilmelidir.

Kürtler kendi haklı davalarında ne kadar az zayiat verirlerse o kadar iyidir.

Kürtler haklıdır bu haklı davasında yanlış mevzide dövüşmekte ısrar etmemelidirler.

Kuzey Kürdistan da Türk devletin yürüttüğü imha operasyonunu kınıyor ve lanetliyorum.

Yeni yılda başta Kürt halkı olmak üzere dünya halklarını büyük bir kavga bekliyor…

Yeni yıl dileğim: Yeni yılda birlik mücadele zafer yoksul emekçi halkların olması umudu ile…