Dersim Soykırımı 80. YILINDA

Kasım Koç (04-05-2017) Kıtalara hükmeden koca Osmanlı İmparatorluğu, birinci emperyalist paylaşım harbinde dağıldı. Gelişmiş kapitalist devletlerin planları çerçevesinde Osmanlının Ahtapot ayakları bir bir kesilerek koca imparatorluğu tarihe gömdüler. Osmanlının devamcısı olduklarını ilan eden Türkiye Cumhuriyeti devleti, Uluslararası güçlerin denetiminde Lozan da, şu anki Misak-ı Milli sınırları içerisinde yeni bir ulus-devlet olarak meydana getirdiler.

Kurulan yeni ulus-devletin ırkçı düşünür Ziya Gökalp “Anadolu Türk Yurdudur” zihniyetin temelleri üzerinde şekillendirildi.

Kurulan yeni Cumhuriyette, bu sınırlar içerisinde yaşayan her kes Türktür. Türk olmayanları Türkleştirmek, Gayri Müslümleri de Müslüman yapmaktı hedefleri. Tek bayrak, tek millet ve tek devlet çatısı altında yeni bir ulus yaratmaları için değişik inanç ve ulusları asimle ederek tek ulus yaratmak istediler.

“Medeniyet” adı altında Kuzey Kürdistan başta olmak üzere bütün bir bölgede Türk-İslam olmayanları ıslah etmek için katliamlar yaptılar. Başka ulus ve inançları inkar, baskı ve imha ederek Kürtlerin dili, kültürü yasaklandı, kangren olarak gördükleri Koçgiri,  Seyh Said, Ağrı, Zilan kanlı katliamlarla binlerce Kürt katledildi.

“Şark Islah Planı” Şeyh Said isyanı kanla bastırıldıktan sonra devreye konulan bu plan çerçevesinde Dersim ıslah etme hareketini TBMM de karara bağlandı ve uygulamaya geçildi.

Alevi Kızılbaş inancın merkezi olan Dersim de diğer Kürt illerinden farklı olarak soykırım planlaması hedeflendi-yapıldı.

Bugüne kadar Türk Devleti resmi olarak bu Dersim soykırımı kabul etmiş değil. Oysa Türk devletin uluslararası alanda anlaşmalara attığı imzalara rağmen geçmişte yaptığı soykırım 1937-38 halen kabul etmediği gibi gerekeni de yapmış değil.

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Aralık 1948’de BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve Ocak 1951 de yürürlüğe girmiştir. Soykırım Sözleşmenin 2. Maddesi aynen şöyledir: “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; [ve] çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi *” Şeklinde tanımlar.

Yukarıda aktardığım alıntıdan sonra 1937-38 de Dersim de neler oldu ona bir bakalım.

Türk Devleti Dersim’e yaptığı “Islah” planı, siz bunu soykırım olarak anlayın. Soykırımı üç plan dahilinde ele aldı, tamda BM bildirgesinde tarif ettiği gibi ama Dersimde ki çerçeve daha da korkunç ve büyüktü.

Birinci planların da ki katliamdı, bu katliam planını en barbarcasın uygulandı. Öyle bir vahşice katliamlar yaptılar ki Nehirlerimiz halkımızın kanlarıyla aktı kan kızılımsı…

Dağlarımızın mağaralarına sığınan savunmasız, silahsız kadınlarımızı ve çocuklarımızın üzerinde kimyasal gazlar denediler. Dersimlilerin sığındıkları mağaraların önü betondan duvar örülerek canlı canlı gömdüler. Tıpkı tarihte Kuyucu Murat Paşa olarak bilinen Alevi Kızılbaş ve diğer muhalifleri canlı gömen katilin yaptığın aynısını Türk ordusu Dersimde yapmıştır.

Bu katliamda devletin askerlerin eline geçmemek için kendisini uçurumlarda atan Kadınlarımızın çığlıkları halen dağlarımızın asi uçurumlarında asılı durmakta… Hamile kadınların karınları süngü ile deşerek bebekler süngü ucuna takılmak suretiyle katledilmiştir.

Dersimin birçok bölgesinde toplu katliamların yapıldığı yerlerde ölülerin altında kurtulan insanlarımızı bire bir tanıma, görme şansına sahip oldum. Ölülerin altında yaralı kurtulan insanların vücutların da kurşun ve süngü yaralarını gördüm. Bu soykırımın mağdurlarından Halen yaşayan canlı tanıklar mevcut ve bu katliam ile ilgili birçok belgesel, kara vagon, Dersimin Kayıp Kızları vb. gibi belgeler de mevcuttur.

Soykırımın cehenneminden kurtulan O değerli insanlarımızdan şu an parmaklan sayılı kadar az insan aramızda yaşamaktadır. Ölenler ise süngü ve kurşun yaraları ve acılarını kendileri birlikte de mezara götürdüler.

Devlet bu katliamı başarılı yaptıktan sonra, Soykırımın esas ve en önemli ayağını başarmış oldu.

Soykırımın ikinci ayağı ise Sürgündür.

Kırım da ölmeyip de yaşamayı, ayakta kalmayı başaran diğer Dersimlileri de topraklarından koparılarak diline, kültürlerine yabancısı olduğu bilinmeyen bölgelere sürdüler.

Dersim Halkı için SÜRGÜN:

Sürgün, dünyanın en acımasız cezasıdır.

Sürgün, Toprağına, evine ne zaman döneceği belli olmayan meçhul bir hayattır.

Sürgün, kara vagonlarla gidip de dönmemekti.

Sürgün, gidenler Nesiller boyu yaşadıkları topraklara hep yabancı kaldılar.

Sürgün, yabancı diyarlarda Küçük kızlarımızı hizmetçi olarak ve pazarda satılmak demekti. Kadınlarımızın akıbeti bilinmemek demektir.

Sürgün, Süngü ucuna takılı bir yüreğin dinmeyen kanaması gibidir…

Böylece devlet açısında en rahatı olan bu sürgünü de devlet uyguladı ve ikinci ayağını da başarıyla bitirmiş oldu.

Üçüncü aşama ise Silahlı Asimilasyondur.

Devlet Dersim halkını baskı altına aldıktan sonra Dersimin en ücra dağ köylerine dahi okular kurarak Türkçeyi resmi dil ilan etti.

Dersimlilerin kendi ana dillerini konuşmaları yasaklandı.

Türk suni İslam dini, dilini, kültürünü, inancı dayatıldı.

Suni İslam kültürüne uzak olan Kızılbaş Aleviliği, diğer inanç ve doğa inançlarını yasaklayıp, İslam kılıcı ile Türk İslam merkezli Soykırımın üçüncü aşaması da böylece tamamlandı.

Soy Kırımın tanımı olarak bilinen Katliam, sürgün ve asimilasyon tamamlandığında dünya bu kırıma kulaklarını tıkadı.

Dersim de olan bu hadiseyi kimse gündeme almadı, bunun hesabını da sormadı.

30-40 yıl Dersim halkı korkunç bir baskı ve asimle ile yaşamak zorunda kaldı.

Yukarıda BM Soykırımı tanıma bildirgesinden alıntı aktarmıştım. Dersimde yaşanan onca katliam, sürgün, asimilasyon BM bildirgesinde yazılanların yüz bin kat fazlası dersimde yaşandı. Dersimde yaşanan Soykırımın üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen BM tek bir adım atmış değil. Edemez çünkü BM bileşenlerin tümü bu konuda kirlidirler. Temiz bir tarihe sahip olmadıkları gibi bugünde dünyanın birçok bölgesinde kapitalist, emperyalist devletler tarafından soykırımlar yapılmaktadır. Geçmişte kendileri yapıyordular ama bugün kendilerin oluşturdukları piyon, maşa gibi örgütlere bu soykırımları yaptırmaktadırlar. IŞİD, EL NUSRA vb gibi örgütlerin Ortadoğu da yaptıkları.

Bugün Türk devletinin Dersimde ki konumlamasına bakalım: Türkiye Cumhuriyeti 1938 de işkal ettiği Dersim, 1980-82 de günün koşullarına göre yeniden kendini organize etti. Soykırımı Vali Kenan Güven vb. askeri operasyonlarla pekiştirdi. Bugünde, OHAL adı altında Dersim tam bir kuşatma içerisine alınmış durumda.

Munzur Vadisi acele kamulaştırma kararlarıyla dört baraj ve beş HES (Hidroelektrik Santrali) yapılmak isteniyor. OHAL çerçevesinde KHK’lerle baskı, tutuklama, keyfi uygulamalar, görevden alma ve men etme gibi operasyonları ile Dersim halkı sindirilmeye çalışılıyor. Dersim halkın iradesiyle seçilen Merkez Belediye başkanı ve yöneticileri tutuklandı, onların yerine Kayyum atamaları ile tüm sivil kurumları valiliğin denetimine almaktır hedefleri.

Tüm bu baskı ve sindirme politikalara karşı da Dersim halkın ve kurumları daha da kenetlenerek bu sürece cevap olmaya çalışmaktadırlar. 4 Mayıs 1937-38 soykırım davasında Dersim kurumları bir birini destekliyor, dayanışma ruhunu geliştirmiş, birçok etkinliği ortaklaştırılmış durumdadır. Avrupa da 2-3 Haziran da düzenlenecek olan 2017 Avrupa Dersim Festivali de bu sürecin bir parçasıdır.

  1. yılında Dersim Soykırımını unutmadık, unutmayacağız.

Taleplerimiz yerine gelene kadar ki bu taleplerimiz bellidir:

1.Uluslar arası soykırım sözleşmeleri çerçevesinde soykırıma uğrayan halkımızın mağduriyeti kabul edilmeli ve giderilmelidir.

  1. Türk devleti kendi yasama, yürütme ve yargılarını Dersimden çekmelidir.

Söz Yetki Karar Dersim Halkının olmalıdır.