Ortadoğu ve Kuzey Afrika ayaklanma tarihine kısa bir bakış -3-

Muhammed Hüsnü Said Mübarek Dönemi

Hüsnü Mübarek  Ve Mısır Gidişatı:

1981 Ekimin de Arap-İsrail Savaşının yıl dönümünü kutlarken, Askeri bir konvoyun geçişi sırasında, radikal dinci Cihad Örgütün İslamcı militanları tarafından otomatik silahlarla yaylım ateşine tutuldu, Enver Sedat´ın vücuduna tam 72 kurşun isabet ederek öldü. On bir yıllık iktidarlık dönemindeki Emperyalizmin bölgedeki ödevini-görevini yerine getirirken onun faturasını 72 kurşun ile ödedi. Böylece Muhammed Enver el Sedat dönemi kapanmış oldu.

Bu suikast sırasında Hüsnü Mübarek (Muhammed Hüsnü Said Mübarek) tamda Enver Sedat’ın yanında oturuyordu. Olaydan sağ çıktı ve 14 Ekim 1981 de devlet başkanlık koltuğuna oturdu.  Hüsnü Mübarek, Enver Sedat’ın politikasından sapmadı onun yapmış olduğu uluslararası anlaşmalar yani iç ve dış siyasetini uyguladı.

İlk başarısı iktidara geldiğinde Arap dünyasında Kaybolan Mısırın “itibarını” geri getirdi. Neydi bu başarı: Mısır, Arap Birliğinden E. Sedat’ın İsrail ile olan ilişkisi yüzünden çıkarılmıştı. Mübarek döneminde 1989´da tekrar Mısır Arap Birliğine geri alındı, Merkezide Mısırın Kahire kentine taşındı.

Bu geri alınan itibar karşısında Hüsnü Mübarek ABD ´den yılda 1,3 Milyar dolar yardım almaya başladı. Bu yapılan açık yardımdı, gizli ödeneklerden tabii ki haberimiz yok. Bundandır ki çok kabadayıca himayesindeki ülkenin yani Mısırın yer-altı ve yer-üstü zengin kaynaklarını ve Jeopolitik konumunu emperyalizme peşkeş çektirdi.

1990-1991 deki Körfez savaşında ABD’nin bölgedeki politikasını başarılı bir şekilde yerine getirdi. Üstün bir çaba ile o dönemde ABD ve diğer Emperyal güçler ile Arap ülkeleri arasında arabuluculuk yaptı. İsrail-Arap devleti ve İsrail-Filistin örgüt ve yöneticileri arasında da aynı görevi arabuluculuk görevini çok iyi bir şekilde yerine getirdiğini tarih bize gösterdi.

H. Mübarek bu ara-ayak işlerini gayet güzel bir şekilde başarılı yerine getirdiğini bu ve buna benzer emperyalist güçlerin kendisine biçtiği ev ve bölge ödevini yerine getirmede oldukça başarılı olduğunu onun tarihine baktığımızda görmekteyiz.

H. Mübarek iktidara geldikten sonra dört kez halkı sandık başına götürdü. Mısırın anayasasında devlet başkanlığına bir başka adayın seçilmesi zaten söz konusu değildi. Çünkü kanun ve yasaları buna ta Nasır döneminden bu yana izin vermiyordu. Ondan dolayı da genelde yüzde 99.99 yada yüzde 99.95 gibi oylarla yeniden seçiliyordular ki Mübarekte hep yeniden seçildi-seçiliyordu. Arap ülkelerin tümünde Halk sandık başında polisin denetiminde her zamanki gibi açıktan oy kullanmak zorundaydı. Sandıkların içindeki oyların sayımı ise gizliydi. Bu yöntem sadece Mısır ve Arap ülkelerine has bir olay değildi. Bugün halen dünyanın çeşitli bölgeleri başta olmak üzere ve esasında da konumuz itibari ile Kuzey Afrika, Ortadoğu ülkelerin birçok gerici, despot, diktatör rejimlerde de bu seçim yöntemi halen böyle devam etmektedirler.

80 milyonluk nüfuslu Mısır en parlak dönemde dahi nüfusun % 40’ının günlük geliri yaklaşık 2 ABD Dolarıydı. Daha önceki yazımızda da belirtiğimiz gibi bugünü analiz eden günlük gelir ile eş anlamındadır. Hatta bugün daha da kötü şartlarda Mısır halkı yaşadıkları kesindir.

Hüsnü Mübarek’e isim koymak gerekirse şöyle bir tespit yerinde olacaktır:

Kendi döneminde ülkesinin ve bölgesi açısından emperyalist güçlere açıktan peş-keş çektiren, aynı zamanda kendi halkını açlık ve sefalete sürükleyen bir devlet adamıydı. İnsan hakların olmadığı, en temel hak ve özgürlükleri yasakladığı, Olağan Üstü Hal, işsizlik, düşük askeri ücretler, sansürler, yiyecek sıkıntısı, açlık, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, inanç özgürlüğü, zindan, katliam, baskı vb. gibi başlıklar altında topladığımızda kocaman bir zulüm KALESİ oluşmaktadır Mübarek dönemi.

BOP’un Mısır Operasyonu

Şimdiye kadarki dizi halinde yazdıklarım aslında bir devletin kısa tarihi idi. Bu devletin kısa tarihine öncelikle ele almanın sebebi son dönemdeki Halk ayaklanmaların daha rahat anlaşıla bilmesi içindir.

Uzun bir zamandan beri tartışılan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) esasında da son yıllarda hız kazanarak bu tartışmalar devam etti. Ortadoğu’nun BOP projesini ABD’nin başını çektiği emperyalistlerin nasıl bölgeye uygulayacakları ise oldukça tartışmaya açık bir meseleydi. Ta ki Tunus da olayların tırmanmasına kadar sürdü bu tartışmalar. Tunus da başlayan ayaklanmalar kısa sürede Mısıra ve diğer Arap ülkelerine de sıçrayarak devam etti.

BOP yada ABD‘nin bölgedeki ayağı, kolu, nefesi, karakolu olan İsrail devleti ile olan projesi yani İBOP (İsrail’in Büyük Orta Doğu Projesi) olarak adlandıracağımız kapsamlı proje Halkın ayaklanması ile de ABD devreye koydu ve hayata geçirmeye başladı.

Mısır da Halk 25 Ocak 2011 de Kahire de sokağa çıkarak gösteri düzenledi.

Kahire, Süveys, İskenderiye ve İsmailiye gibi bir çok şehirde ayaklanmalar yapıldı. Asya ile K. Afrika’yı bir birine bağlayan önemli bir bölgededir Mısır. Emperyalistler ve bölge devletler için olduğu kadarda tarihte de İmparatorların sevgilisi olmuştur Mısır. Mısırı işkal etmek oraya Hükümdar olmak gerçekten de ayrıcalıklıydı tıpkı İstanbul gibi.

Bugünde emperyalistler orayı kırıp dökmeden ameliyata yatırıp çıkarmak istiyorlardı. Öylede yaptılar ilk ameliyat onların istediği gibi gitmese de, ikinci ABD-İsrail-Siyonist proje gündeminde yeniden ameliyata alındı.

Mısırda 6.650 km uzunluğundaki Nil nehrin taşkınlığı gibi Mısır Halkı taşkın sele döndü meydanlara sığmaz oldu. Tıpkı Nil ve Mara nehirlerine döndü, ünlü Tahrir meydanına Halk sığmıyordu.

Sanki Piramitlerde çalışan beş yüz bin ölü köle ayağa kalkmış özgürlüğünü haykırıyordu.

Firavun’ a karşı ayağa kalkan köleler yine plansız, hesapsız, örgütsüz, yine başkaları tarafından isyanla ayağa kaldırılmıştı. Yeni Firavunların peşinde gittiklerin farkında değillerdi, bir başka Firavunun denetiminde yeniden uyutulmak üzere ayağa kaldırılan (ölülerdi) kitlelerdi.

25 0cak da başlayan gösteriler ve dış baskıların sonucunda 10 Şubat 2011 de yetkilerinin çoğunu yardımcısı Ömer Süleyman’a devrettiğini açıkladı Hüsnü Mübarek. 11 Şubatta da görevini orduya ve anayasa mahkemesine devir ederek istifa etti.

ABD ve diğer Emperyalist güçlerin denetiminde olan veya olanlar ile ekonomik-siyasi olarak bağımlı olanlar, bunların zayıf müttefikleri ve bunlar ile işbirliği yapan devlet veya liderlerin, bunlar tarafından desteklenip iktidara getirenlerin mutlaka bir kullanım süreleri vardır. Bu kullanım sürelerin zamanı geldiğinde yani süreleri dolduğunda tarihin bataklığında yine bunlar tarafından gömüleceği yada idam edilecekleri muhakkaktır. Tıpkı H. Mübarek örneğinde olduğu gibi.

30 yıl bölgede Emperyal güçlere hizmete kusur etmeyen Hüsnü Mübarek, hizmeti karşılığı ilk olarak dar bir kafese kapatıldı. Bundan sonra ki işbirlikçi devlet adamların akıbeti H. Mübarekten farklı olmayacağı açıktır.

Mısır da emperyalistlerin denetimin dışında gelişebilecek olası bir kaosun önlemini almak için öncelikle kendisi ile işbirliği içinde olanları bir arada toparladı bunlar ile de diğer kendi ezeli düşmanlarını da ortak ederek bir seçimde yani “demokrasi” gereği olan sandıkta buluşturdu. Nitekim M. Kardeşleri ile diğer gurup ve partileri ve ordu ile öncelikle bir araya getirdi. “Demokrasi” adı altında seçimlere götürdü Mısırı.

Bunu yaparken milyonlarca dolar gözü kapalı yardım yaptı. Bu milyonlarca doların sadaka için muhalefet parti ve guruplara verilmediğini herkes de bilmektedir.

BOP artık tez elden uygulanmalıydı, bu işin dönüşü yoktu. Kim nasıl düğmeye bastı yada nasıl patlak verdi onlar için hiçte önem yoktu çünkü onlar artık zamanı geçmiş bu rejimlerin modellerini değiştirmek zorundaydılar. Bu eski rejimlerden daha kötü, daha geri bir iktidarlar bölgeye getirdiler. Mısır ve diğer ülkeler kaosa sürüklendi. BOP projesi ile sonu gelmeyen iç kargaşa ve savaş hükümetleri ve rejimlerini oluşturdular. Fakat ABD için önemli olan halkın gözündeki o eski rejim rengini silip atmaktı bunu yaparken de onlar için önemli olan halkın buna inanmasıydı. Yeni model olarak da bu rejimlerin yerine sözde demokrasi ve barış huzur getirmek için vaatler verdiler bunu da başardılar.

Bu başarıya nasıl yürüdü ABD, ABD-İsrail ile birlikte bu operasyonu Suudi Arabistan ve Katar aracılığı ile ilk başta beraber yürütmeye başladı. Ayrıca da bölgede model olarak İslam toplumuna sunulan Türkiye de iktidarda olan AK Parti modeliydi. Bundan dolayı da Türkiye’ye de misyon biçildi. Ancak bu Türkiye’ye verilen bölgesel rol daha sonra da kendi aralarındaki dengelerin değişmeleri sonucu Suriye de ki AKP’nin ve Katar politikasından dolayı Katar ve Türkiye’yi devre dışı bıraktılar.

Mısırda ki halk ayaklanması içerisinde insani, temel hak özgürlükler içeren referandum talepleri olmasına rağmen ABD ve onun denetimindeki güçlerin medyası bu talepleri mevcut rejimlere yani yek diktatörlere karşı olduğu için Halk sokaklara çıktı diye yansıttılar.

Bu halk hareketlerine Arap Baharı deseler de esasında meselenin ana özü bellidir.

Beli olan şu ki o bölgeyi Ekonomik, Siyasal, Kültürel olarak kendi denetiminde tutmak. O ayağa kalkan örgütsüz halkı yeniden bir araya getirip bir başka yöntem ile yönetmektir. Burjuva siyasetçilerin ağzında sakız gibi eksik olmayan BOP kısa ve öz itibari ile budur. Yani o coğrafyayı çağına göre yenilemek ve orayı talan etmeye devem etmektir, geçmişte olduğu gibi bugünde tek mesele budur.

ABD Mısır da ki ılımlı İslam içerisinde en Radikal ve bölgede en köklü hareket ve tarihe sahip olan Ihvan Müslümün (Müslüman kardeşler) iktidara getirdi. Bu istekle yeniden radikal İslam örgütleri kendi denetiminde toparlamak, bunların nezdinde itibarı kötüleşen ABD’nin imajını da yenilemek ve böylelikle yeniden eskisi gibi kendi kukla örgütlerine çevirmekti esas amaç. Bundan dolayı da M. Kardeşleri hükümete-iktidara getirmeyi uygun gördüler.

Ayrıca da Müslüman kardeşlerin ilk çıktıkları yer Mısırın kırsal kesimidir. Bu hareket oradan yayıldı diğer ülkelere. Yine burada bu hareketi iktidara getirip model olarak diğer İslami gruplara sunmaktı, diğer ülkelerdeki İslami Radikal örgütleri de Mısır da ki M. Kardeşlerin ekseninde toparlayıp denetlemekti.

Amaç buydu ve bu açıktan sunulan bir görüştü emperyalistler tarafından İslami örgütlere.

Ancak hesapta olmayan bir başka güçlerinde Nil kıyısında yerleşen Mısır üzerinde hesapların olduğunu kestirememişti ABD. ABD’nin Mısır da ki M. Kardeşler üzerindeki projesine Katar çomak soktu.

Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad bin Halife es-Sani tarafından desteklemesi sonucu Müslüman Kardeşler hareketi kısa bir süre içinde iktidarlarını pekiştirdi ve kendi rejim anlayışını uygulamaya koyuldu. İktidara getirilen Müslüman kardeşler hareketin lideri olan ve aynı zamanda da seçim yolu ile iktidara gelen Mısır cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ABD ve İsrail’in kontrollerin dışına çıktı.

Bu sıradan bir kontrol dışı değildi, yüzlerce Camiye imam yetiştirme merkezleri kuruldu. Binden fazla Camii de tam bir örgütlü güç haline geldiler ve bu binlerce cami tamamen M. Kardeşlerin denetiminde ibadete oturup kalkmaya başladı Mısırlılar. Onlarca özel Okullar, Hastaneler bazılarını kendileri kurdu diğer bir çoğunu da yönetici değişikliğine giderek kendi elemanlarını yerleştirdiler. Yetim Haneler, bu Yetim hanelere özel ilgi gösterdiler bu merkezlerde yetim ve kimsesiz çocukları istedikleri gibi yetiştirip birer gözü dönmüş radikal İslami militan yapmaktı amaçları. Bu sadece bizim okuya bildiğimiz bilgilerdir daha bizim ulaşamadığımız birçok örgütleme alanları oldukları muhakkaktır.

Yoksul Mısır halkın içine M. Kardeşler nasıl girip ahtapot gibi sardıklarını yukarıda kısacada olsa gördük. Bu çalışmayı oranlara vurmaya kalktığımızda oldukça da geniş bir tabana yayıldığını ve örgütlendiğinin göstergesidir.

ABD bu gidişatı durdurmak için darbeden başka seçeneği de kalmamıştı. ABD’nin de desteği ile Mısır Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi 3 Temmuz 2013 tarihinde ülkede ki seçim yolu ile gelen M. Kardeşler hükümetini devirerek mevcut yönetime el koydu.

Mursi Cumhurbaşkanı olduktan sonra bir çok bürokratı görevden aldı. Bu tasfiye hareketini sessiz sedasızca yürüttü, yıldırım hızı ile görevden alma işlerinden biride gene kurmay başkanı olan Tantavi idi. Tantaviyi görevden aldı onun yerine daha dindar olan El Sisiyi getirdi görev başına. Mursi belki de siyasi hayatında hiçte bu kadar basit hata yapmamıştır, bu görev değişikliği ile de kendi kaderini de kendi eli ile çizmiş oldu.

ABD’nin de desteği ile bu örgüte yapılan darbe de Müslüman Kardeşler örgütü daha da güçlendirilmiş bir hareket olarak daha dinamik sokağa çıktı. Bu darbe ile de Mısır da halkı karşı karşıya getirdiler. Bir taraftan ‘biz meşru bir hükümetiz, seçim yolu ile iktidara geldik’ diyen M. Kardeşler örgütü ve taraftarları ve bir diğer taraftan da öcü olarak gösterilen M. Kardeşler örgütüne alternatif halka tek seçenek bırakılan ve kurtarıcı olarak sunulan Zalim Mısır Ordusuydu. Böylece de Halkı bir birine kırdırma siyaseti güdülerek Mezhep savaşların önü açılmış oldu.

ABD ve İsrail’in Mısır üzerinde uygulamak istedikleri yeni BOP projesi esasında tutmamıştır. Bu bölgeyi yeniden iktidarı değiştirme, Halkın iktidarlara karşı kaybolan imajlarını yeniden sağlamak için yapılan ilk uygulama başarısız olmuştur Mısırda. Bundan dolayı da ve esasında da Siyonistlerin A, B gibi planların olduğu kesindi ki bu planların A’sı başarısız oldu. Ceplerinde gizli tutuklar B planı devreye koydular. Nedir bu B planı ?

Yeni İBOP yapmak istedikleri Ortadoğu’da İsrail devletinin güvenliği için küçük küçük devletçikler oluşturmak istemeleri idi. Bunu uygulamak içinde ülkeler içinde iç savaşlar yaratmak, iç savaşın esasını da Mezhep savaşlarını yaratmaktı, mezhep savaşları ile yılar yılı halklar içine kin nefret tohumlarını ekmekti, bunu da en azında şimdilik başardılar.

İsrail lobisi kendi devletlerini oluşturdukları günden beri uygulamak istediği Mezhep savaşların projesini o coğrafyaya böl parçala ve yönet anlayışıydı. Kocaman Ortadoğu coğrafyasını yeniden dizayn ettiler.

Burada önemle üzerinde durmakta fayda gördüğüm bir başak husus daha var. İsrail devletinin bu coğrafyada tüm bu iç kargaşa-savaşlar yürütülürken oldukça suskun durması idi. Bu dönemde İsrail devlet yetkileri çok zorunlu kalmadıkça hiçbir açıklama yapmadılar. Mısırda yapılan son darbe ile Müslüman Kardeşleri güçlendirdi lakin aynı zamanda Mezhep çatışmasının başlaması içinde düğmeye de basmış oldular. Siyasi olarak zayıf düşmüş gücü, hükmü kalmayan bir Mısır haline getirildi. Arap dünyası içerisinde bir köprü görevi gören Mısır böylece de bu köprünün de bir etki yaptırım gücü kalmadığı gibi yıkmış oldu.

Sonuç olarak şöyle toparlaya biliriz; mevcut Mısırda ki Halk Hareketi kendi öz örgütlenmesinden oldukça uzak görünmektedir. En azında şu kısa bir süre için de değil de önümüzde ki bir 30-40 yıl daha emperyalistlerin bölgede ki Jandarması olan Siyonizm’in aracılığı ile Mısırı yönetme başarısı sağlanmış gibi görünüyor.

Devrimci dinamiklerin çok zayıf- yok denecek kadar olması ABD’nin bu projeleri daha da sağlıklı ve kolay uygulamasına vesile olmaktadır.

Mısırın yoksul emekçi halkın omuzlarına yüklenen tarihsel misyonunu kan can pahasına örgütsüz olarak isyanlarını Halk Hareketine çevirerek ayağa kalktı.

Ayağa kalkan örgütsüz bir Halkın nerelere gidebileceğini Proletaryanın Ustası ve Büyük Ekim Devrimin Liderinin sözü ile noktalamak istiyorum.

“Kendi hareketini örgütleyecek ve önderlik edecek siyasal önderlerini ve gelişkin temsilcilerini yetiştirememiş bir sınıfın iktidar konumuna geldiği tarihte görülmemiştir.” LENİN

Kasım Koç