BİR SAVAŞ SUÇU: ROBOSKÎ KATLİAMI[*]

TEMEL DEMİRER (02-01-2015) “Anlamak hatırlamaktan

çok daha önemlidir,

her ne kadar anlamak için

hatırlamak gerekse de.”[1]

Hani Erdoğan’ın, “Oturuyorlar kalkıyorlar Roboskî diyorlar! Orası Roboskî değil, Uludere Ortasu! Ama onlar da kaçakçılık yapıyorlardı, karıştırmış olamaz mı?” dediği yerde; “Gökten insan ve katır parçaları yağıyordu” diye özetliyordu “O” vahşeti; devlet katliamından sağ kurtulan dört kişiden biri olan Servet…[2]

Yer Roboskî’ydi; toplu -taammüden!- cinayetle katledilenlerse Kürt’tü!

Sakın ola unutmayın bunu ve “İnsanın güce karşı mücadelesi, belleğin unutuşa karşı mücadelesidir,” saptamasını Milan Kundera’nın…

Evet, evet “Belleği sımsıkı sarıp sarmalamak, Roboskî’de parçalanmış cesetlerle 30 Aralık 2011 sabahı baş başa kalan aileleri ciğerde hissedebilmek, o davaya topyekûn sahip çıkmak gerekiyor. Yoksa daha çok kahırlarda ayrışır, oyunun figüranı kalırız”![3]

Figüran kalmamak için soru(n), çok net ve “ama”sız/ “fakat”sız tarif edilmeli…

Öncelikle “Roboskî bir savaş suçu”dur![4] Başka türlü adlandırılıp, anlamlandırılamaz…

“Katliamı sorgularken, bunu ‘yanlış yerden başlayarak’ yapıyoruz. Çünkü o günahsız çocukları ‘kimin öldürdüğü’ veya ‘vur emrini kimin verdiği’nden çok asıl sorulması gereken: ‘Niçin öldürüldüler?’ O insanlar, o gariban köylüler, orada ‘uluslararası sınır’ diye örülen dikenli teller olduğu için öldürüldüler…”[5] Yani sömürgeciler Kürdistan’ı işgal edip, tel örgülerle paylaştıkları için…

İşgalciler, sömürgeciler bir savaş suçu daha işlemişlerdir Roboskî’de; Ahmed Arif’in “33 Kurşun” dizelerindeki üzere…

Bir zamanlar Orhan Kemal Cengiz’in, “Uludere soruşturmasında başından sonuna her şey ama her şey yanlıştı. En baştan gizlilik kararıyla soruşturmanın üzerine perde çekildi… Suçun, suçlunun, mağdurun kimliğine, muktedirin o anki hislerine göre tanımlandığı büyük bir çarpılmaya, hukukun karikatürize edilmesine tanıklık ediyoruz. Olan budur,” diye tarif ettiği ve Ali Topuz’un da, “Sonraki yıllar, adalet talepleriyle geçti. Ne var ki ne Meclis komisyonlarında, ne adli süreçte tatmin edici bir yere varılabildi. Roboskî hakkında konuşmak ilk geceden itibaren zordu. Geçen yıllar, zorluğu hiç azaltmadı, artırdı bile belki,” notunu düştüğü hâle ilişkin yüksek sesle sormak gerek: “Sivil otorite Uludere harekâtına onay verdi mi?”[6]

* * * * *

Yanıt tarihte kayıtlı…

Bundan 2011 yılının soğuk bir Aralık gününde, Türk(iye) tarihinin en büyük katliamlarından birine uyandık… Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı sınır köyü Roboskî’de TSK’ye ait savaş uçaklarının gece yarısı yağdırdığı bombalar, çoğu çocuk 34 köylünün bedenlerini parçaladı…

Katliamın ardından kamuoyu baskısının ardı arkası kesilmeyince Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde Uludere Alt Komisyonu kuruldu. Komisyon çalışmaları boyunca BDP’li ve CHP’li üyeler, AKP’li üyelerin olayın üzerini örtmeye ve hükümetin sorumluluğunu karartmaya çalıştığı yönünde eleştiriler yaptı. Raporun açıklanması aylarca ertelendi. Nihayet 2013 Martında BDP ve CHP’lilerin itirazlarına rağmen AKP’li üyelerin hazırladığı rapor açıklandı. Hükümetin ve TSK’nın ‘aklandığı’ 84 sayfalık raporda, “Tüm Türkiye’yi derinden üzen bu olayla ilgili araştırma ve incelemelerde; olayın kasten yapıldığına yönelik herhangi bir delil elde edilemediği görüş ve kanaatine varılmıştır,” denildi.

Dönemin Başbakanı Erdoğan katliama ilişkin ilk açıklamasında, “Bu ana kadar da benim edindiğim bilgiler bu tür kaçakçılıkları 3-5 kişilik, bilemedin 10 kişilik gruplar yapar. Katırlar fazla olur. Burada 40 kişilik bir grubun olması Gediktepe ve Hantepede’ki alınan talihsiz neticelerde de silahlar bu tür hayvanlarla taşınmıştı bunu akıllara getiriyor. O zaman ‘Niçin müdahale edilmedi’ diye herkes bunu eleştirmişti” diyordu. Erdoğan gerekli incelemeleri yapacaklarını söylüyordu, yüzünde donuk bir ifadeyle. Başbakan’ın bundan sonraki açıklamaları da bu minvalde oldu. Başbakan konuya ne zaman değindiyse, katliamın sorumlularının açığa çıkarılması için mücadele edenlere yüklendi. Aynı Erdoğan, Roboskî olayına ilişkin “Medyaya rağmen Genelkurmay’a teşekkür ediyorum,” dedi.

O günlerde dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, 23 Mayıs 2012’deki bir televizyon programında 34 sivil yurttaşın yaşamını yitirdiği bombardımanın emrini görüntüleri izleyen komutanın verdiğini söyledi. Roboskî konusunda özür dilenecek bir şey olmadığını belirten Şahin, “O gençlerimiz orada olmamalıydı. Kaçakçılık emrini bizzat BDP veriyor,” biçiminde akla ziyan açıklamalar yapmıştı.

Köylülerin kaçakçılık yaparken vurulduklarını ve sağ yakalanmış olmaları durumunda da kaçakçılıktan yargılanacaklarını söyleyen Şahin’in “Kaçakçılık olayı gölgede kaldı. O bölge KCK’nın kontrolünde bir bölgedir. Bölücü terör örgütünün sıktığı kurşun, giydiği giysi, ayakkabı parayla alınıyor. Bu gençler figüranlardır. Filmin baş aktörleri vardır” şeklindeki sözleri büyük tepki çekmişti.

Roboskî katliamındaki sorumluluğuyla gündeme gelen Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’e 7 Aralık 2012’de başarı madalyası verildi. Kamuoyu tepkisi nedeniyle bir açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, madalyanın verilmesinin “rutin” bir işlem olduğunu savundu.

Roboskî’li korucular, Gülyazı Tugay Komutanı Abdullah Paşa ile yaptıkları toplantıda komutanın kendilerini tehdit etiğini açıkladılar. Korucular, Paşa’nın kendilerine “Bunu unutun. Kazaydı. Devlet kaza yaptı. Kapatın. Diyelim ki ben yaptım, ne olacak? Siz devlete karşı ne yapabilirsiniz ki? Ben öldürdüm, Burada yaşayan her kim kaçakçılık yaparsa gerekirse bir daha öldürürüm. 50 lira için kaçakçılık yapıyordunuz, bakın devlet sizlere 120 bin TL veriyor almıyorsunuz,” dediğini aktardılar.[7]

KRONOLOJİK DÖKÜM
28 Aralık 2011 Saat 21.37 ile 22.24 arasında Türk savaş uçakları sınır boyundaki bir grubu bombaladı. İlk bilgilere göre can kaybı 35 idi. Sonradan 34 kişinin yaşamını yitirdiği anlaşıldı.
29 Aralık 2011 Ana akım medyanın TV kanalları ve gazeteleri olayın üzerinden 12 saat geçtikten sonra ve elbette TSK’dan yapılan açıklamanın ardından haberi verebildi.

TSK açıklaması şöyleydi: “Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır.”

Aynı gün AKP yetkilisi Hüseyin Çelik, “Uludere bir operasyon kazasıdır” dedi. Çelik’in bir soruya gülerek yanıt vermesi tepki toplamıştı. Başbakan Erdoğan ise şu açıklamayı yaptı: “Bir grubun olması daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahlar katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denilmişti.”

9 Ocak 2012 Gülyazı Sınır Alay Komutan Vekili Jandarma Albay Hüseyin Onur Güney görevinden alındı. 17 muvazzaf askere de soruşturma açıldı. Bu tasarrufların nedeni “sınır kaçakçılığına göz yumma”ları, yani görevi ihmaldi.
11 Ocak 2012 TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Uludere Alt Komisyonu kuruldu.
16 Ocak 2012 Bombardımandan kurtulan üç kişi, Gülyazı Alay Komutanlığı’nda “pasaport yasasına muhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlâl” ve “ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlarından ifade verdi.
4-6 Şubat 2012 Komisyon üyeleri Roboskî’de incelemeler yaptı.
16 Şubat 2012 Komisyon üyeleri, katliam öncesinde çekilen Heron görüntülerini izledi. Yorumları: “Görüntüler çok net. Göz göre göre ölmüşler.”
1 Mart 2012 Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Uludere’de kasıt yok” dedi. Zamanla bunu söylemeyen AKP’li kalmadı.
5 Nisan 2012 Genelkurmay komisyona 7 sayfalık döküman gönderdi. Buna göre her şey kurallara göre olup bitmişti. Zaten, Meclis’e de bilgi veremezlerdi. Malum, devletimizin sırları çoktur. Adaletsizlik hariç.
16 Mayıs 2012 ‘The Wall Street Journal’ (WSJ) Roboskî katliamındaki hava bombardımanı öncesinde ABD’nin insansız hava aracı Predatör’den görüntü alındığını yazdı.
18 Mayıs 2012 Genelkurmay, ‘WSJ’ haberini yalanladı, “Olayda grubun ilk görüntü tespiti Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapılmıştır” dedi.

Gazete, Erdoğan’ın yalanlaması üzerine haberinin doğru olduğunu vurgulardı. “Kaynağımız, ABD Savunma Bakanlığı” bilgisini verdi.

22 Mayıs 2012 CHP Milletvekili Mahmut Tanal, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında Ankara’da suç duyurusunda bulundu.
23 Mayıs 2012 Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bombardımanın emrini, “Ankara’da Hava Kuvvetleri’nde görüntüleri analiz eden komutanların verdiğini” söyledi.
26 Mayıs 2012 Dönemin AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım ve bunların özellikle planlı yapıldığını biliyorum. Bunun, bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum ve bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum; yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum,” dedi.
5 Ağustos 2012 Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, ‘WSJ’ın haberini doğruladı, Predatör’lerin de olaydan önce görüntü aldığını ve görüntülerde köylülerin seçildiğini açıkladı. Yani “terörist” yoktu zaten!
26 Aralık 2012 Meclis Uludere Alt Komisyon Başkanı AKP Ordu Milletvekili İhsan Şener, 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda Genelkurmay’ın talimat vermiş olabileceğini açıkladı. Şener, olayda “kasıt bulunmadığını” ancak “zincirleme hata” olduğunu dile getirdi. Şener, soruşturma sırasında Genelkurmay’ın olayla ilgili tüm belgeleri komisyonla paylaşmadığını belirtti.
28 Mart 2013 TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, “Bu işte kasıt bulunamadığı” şeklindeki alt komisyon raporunu kabul etti.
12 Haziran 2013 Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 1.5 yıllık süreden sonra Roboskî katliamıyla ilgili soruşturma dosyasında kendisini yetkili ve görevli saymadığını ilan etti. Dosyayı da Genelkurmay Askeri Savcılığı’na yolladı. Savcılığın yorumu, ilk gün hükümet yetkililerinden gelen açıklamayla aynıydı: “Bu bir kaza.”
27 Haziran 2013 Savcılık, ailelerin avukatlarının itirazlarını reddetti. Özetle, “Yetkisizlik ve görevsizlik kararlarına itiraz hakkınız yok” dedi.
10 Ekim 2013 BDP’nin Uludere Araştırma Komisyonu kurulması talebi TBMM Genel Kurulu’unda oylandı; yeter sayıya ulaşılamadığı, yani 139 milletvekili olmadığı için komisyon kurulamadı.

* * * * *

Bu kadar da değil!

7 Ocak 2014’de Askeri Mahkeme, Roboskî’de kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

Takipsizlik kararının gerekçesi, “TSK personeli TBMM ve bakanlar kurulu kararları çerçevesinde, Genelkurmay’ın onayıyla hareket etmiştir… Asker, kaçakçıları terörist sanarak kaçınılmaz hataya düştü ve TBMM tezkeresinin gereğini yaptı,” biçimindeydi![8]

Roboskî’li aileler askeri savcılığın kararına itiraz ettikleri dilekçede, “Birinci derecede hükümet ve Orgeneral Özel’in sorumlu olduğu”nu belirtseler de; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 34 kişinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili yaptığı açıklama nedeniyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel hakkında “soruşmanın gizliliğini ihlâl” ve “adli yargılamayı etkileme” suçlarından yürütülen soruşturmada, “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.

Memur Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Savcı Alper Türközmen tarafından verilen kararda, Özel’in, olaya ilişkin yaptığı bir basın açıklamasında, “Ölenler arasında silahlı teröristler bulunmaktaydı. Biz ulaştığımızda silahlar toplanmıştı, gerçekler yakında ortaya çıkar,” dediğinin iddia edildiği hatırlatıldı.

Özel’e ait olduğu öne sürülen sözlerin 21 Haziran 2012’de Genelkurmay resmi internet sitesinden yalanlandığı vurgulanan kararda, “Ayrıca söylendiği iddia edilen sözlerin, adı geçen şüpheli tarafından söylendiği kabul edilse dahi gerek gizliliği ihlâl gerekse adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun unsurlarını oluşturmadığı” belirtildi.

İş bu merkezdeyken; “Roboskî katliamına ilişkin takipsizlik kararı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları üstünde, içinde ve dışında birilerinin ölümünü hukuki açıdan soruşturma, kovuşturma konusu yapılamayacağını ilan ediyor”du![9]

Özetin özeti; “Uludere’de 34 kişinin ‘operasyon kazasıyla’ öldürülmesinin emrinin nereden geldiğini Türk mahkemeleri ‘takip edemiyormuş’; anladığımız budur. Yani mahkemelerimiz oradan bir grubun geçtiği istihbaratını verenin belli, alanın belli, değerlendirip operasyon gerekliliğini bildirenin, o bilgiyi ‘bizi aşar’ diye siyasi otoriteye sorup izin alıp ‘vur’ emri verenin, hep kayıt altında olduğunun bilindiği bir askeri-siyasi silsiledeki isimleri saptayamadığını söylüyordu bizlere…”[10]

* * * * *

Evet, evet TBMM ‘İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Roboskî’deki hava saldırısında kasıt olmadığı biçimindeki alt komisyon raporunu kabul etmesini protesto eden aileler, Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün’ün elini sıkmayıp, yanına oturmayınca; Üstün de, “Millet geleneğinde böyle bir şey yok. Görüşme bitmiştir” diyerek ailelere kapıyı gösterdiği[11] Türkiye’de bu kadar da değil!

  1. i) Roboskî Katliamı’nda ailesinden 11 kişiyi yitiren Ferhat Encü, “Bizi yıldırmak için cezalar uygulanıyor. İki yıldır Roboskî konusunda vicdanların bu kadar körelmesini, taşlaşmasını, insanların körleşmesini kabullenemiyorum… Katliamın ardından kendimi toplayıp okula döndüğümde hocalarım telafi sınavı için benden ‘ölüm belgesi’ istedi,”[12] dedi!
  2. ii) Roboskî katliamından yaralı olarak kurtulan Servet Encü’nün evi kimliği belirsiz kişi veya kişilerce uzun namlulu silahlar ile tarandı. Saldırganlar iz bırakmadan kayboldu![13]

iii) Katliamda oğlunu yitiren Mercan Encü, “Bırakın failleri yargılamayı hesap sorduğumuz için devlet aileleri tehdit ediyor. Biz 34 canımızın katledildiği yere, 34 karanfil bıraktığımız için her birimize 3’er bin lira para cezası verdi. Neymiş efendim, biz o sınırları ihlâl etmişiz. 34 kişinin katledilmesi mi yasak katledildikleri yere karanfil bırakmamız mı? Bu iki yıl içinde bırakın bu katliamı yapanları cezalandırmayı, onları ödüllendirdiler bile. Ben ömrümün sonuna kadar onlara lanet okuyacağım” dedi![14]

  1. iv) Uludere’de yaşamını yitiren 25 yaşındaki Nadir Alma’nın ailesine, Alma’nın 2003 yılında işlediği ‘kaçakçılık’ suçundan verilen 8 bin 403 lira para cezasının tebligatı yapıldı![15]
  2. v) Sınıra tel örgü çekilmesini protesto eden Roboskî’li köylülere sabah baskını yapıldı. Sabaha karşı evleri basan jandarma, aralarında katliamdan yaralı kurtulan Servet Encü’nün de bulunduğu yedi kişiyi gözaltına alıp götürdü! Gözaltına alınanlar arasında kardeşi Seyithan TSK jetleri tarafından öldürülen Kerem Enç de vardı ve “Askerler evi ararken kardeşimin fotoğrafını kırdı. 18 yaşındaki oğlum da askere kızdı. Asker oğlumu dövdü,” diyordu![16]
  3. vi) Roboskî’de 200 katırla Kuzey Irak’a giden köylüler dönüş yolunda asker barikatına takıldı. Sınıra gönderilen 2 bin asker, köylülerle birlikte IŞİD’den kaçan 6 bin Êzîdî’nin de geçişine izin vermedi![17]

Tüm bu ve benzerlerine ilişkin olarak Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin, “Hem Roboskî’liler gibi mağdur bir topluluğa baskın, hem katliamdan kurtulmuş birini gözaltına almaları, inanılır gibi değil. Roboskî katliamı konusunda devletin derinliklerinde farklı planların yapıldığını ortaya koyuyor. Roboskî’lilerin hak arama mücadelesinden ne kadar rahatsızlık duyulduğunun göstergesidir. Daha önce de birkaç kez mezarları ve katledildikleri yeri ziyaret ettikleri için ağır para cezasına çarptırılmışlardı. Hem fiili hem hukuki bir cendereye alınmış durumdalar. Bugün yaşananla birlikte bunun fiili baskıya ve soruşturmaya dönüştüğü görülüyor,” derken; HDP İstanbul milletvekili Levent Tüzel de ekliyordu:

“Erdoğan hükümran tavrıyla katliam üzerine yaptığı açıklamada Genel Kurmaya teşekkür ederek “yetkilerini kullanmışlardır” demekteydi. O andan itibaren her zaman olduğu gibi devletin bu suçu da örtbas edeceği, gerçekleri gizleyeceği ve hesap vermeye yanaşmayacağı anlaşılıyordu.”

* * * * *

Bakmayın siz, bir beyaz (ya da “AK”!) Kürt Orhan Miroğlu’nun, “Roboskî katliamını hiçbir karar meşrulaştıramaz,”[18] demagojisine sarılmasına!

“Bu katliamın peşini bırakın, vazgeçin dediler,” notunu düşen KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın ifadesiyle, “Roboskî katliamı herhangi bir katliam değildir. İddia ettikleri gibi yanlışlıkla yaptıkları bir katliam da değildir. Türk devleti ve hükümeti katliamdan sonra Kürt halkının, Roboskî’nin, korucuların sineceğini sanıyordu. Ama tam tersi bir durumla karşılaştı. Türk devleti ve hükümetini uluslararası alanda oldukça sıkıştırdı. Türk devleti ve hükümetinin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Onun için devlet ve hükümet suçüstü yakalandı.”[19]

İş bu nedenle Cüneyt Özdemir’in, “Uludere’de ölen 34 kişinin hayaletleri de bu soruşturmayı göz göre göre kapatanların peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır”; Amberin Zaman’ın, “Roboskî’lilerin çilesi ne zaman bitecek? 34 masum canın hesabı ne zaman verilecek? Onu bilmiyorum. Bildiğim tek şey Roboskî’lilerin âhını alanlar yaptıklarının bedelini bir gün ödeyecek” saptamasını dillendirdikleri tabloda “Yatıp kalkıp Uludere diyorsunuz,” diye dert yanmıştı Erdoğan…

Doğrudur; yatıp kalkıp Roboskî diyoruz… Çünkü vicdani reddini açıklayacağını söyleyen Faruk Encü’nün, “Gençlerin üzerinde ‘askere gideceksiniz’ diye baskı var. Önce kardeşini katledeceksin sonra da gelip ağabeyine ‘askere git’ diyeceksin. Böyle şey olur mu? Biz artık katliamların son bulmasını istiyoruz. Gever’de de bir katliam oldu. Gezi’de, Lice’de gençler öldürüldü. Biz Gezi aileleriyle birlikte mücadele etmek istiyoruz. İktidarların karşısında hep birlikte artık yeter dememiz lazım,” çığlığındaki kararlılıkla Hrant, Uğur, Ceylan, Ethem, Abdullah, Mehmet, Medeni, Ali İsmail, Berkin diye haykırıyoruz; haykıracağız da…

9 Aralık 2014 19:33:31, Ankara.

N O T L A R

[*] 21 Aralık 2014 tarihinde Varto Eğitim-Sen’de yapılan konuşma… 28 Aralık 2014 tarihinde ‘Roboskî İçin Adalet Girişimi’nin, Ankara Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önündeki etkinlikte yapılan konuşma… Newroz, Yıl:8, No: 261, Tarih: 25 Aralık 2014…

[1] Susan Sontag.

[2] Sedat Yılmaz, “İnsan Parçaları Yağıyordu!”, Gündem, 28 Aralık 2013, s.10.

[3] Karin Karakaşlı, “Umutlu Tükürük”, Radikal İki, 29 Aralık 2013, s.11.

[4] Öznur Sevdiren, “Savaş Suçu Olarak Roboskî”, Radikal, 8 Şubat 2014, s.17.

[5] İbrahim Sediyani, “Roboskî’de Asıl Konuşulması Gereken”, Taraf, 2 Ocak 2014, s.12.

[6] Sedat Ergin, “Sivil Otorite Uludere Harekâtına Onay Verdi mi?”, Hürriyet, 11 Ocak 2014, s.14.

[7] Erdal İrmek, “Unutursak Kalbimiz Kurusun”, Evrensel, 27 Aralık 2013, s.10.

[8] Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın verdiği takipsizlik kararına yapılan itiraz 1’e karşı 2 oyla reddedilirken Hava Kuvvetleri Komutanlığı askeri mahkemesi Başkanı Hâkim Albay Oğuz Pürtaş, mahkemenin iki üyesi bombardımana karar veren askeri yetkililerin kaçakçı olan grubu terörist sanma konusunda, “kaçınılmaz bir hataya” düştüklerini savunup, kararın kamu vicdanını tatmin etmeyeceğini belirterek, “Kısa vadede maslahata ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceğini” ifade etti. (Kemal Göktaş, “Karar Adalete Zarar Verecek”, Milliyet, 25 Haziran 2014, s.14.)

[9] Ali Topuz, “Bu Karar, ‘Öldürmek Serbest’ Diyor!”, Radikal, 8 Ocak 2014, s.19.

[10] Murat Yetkin, “Ayıptır, Günahtır”, Radikal, 8 Ocak 2014, s.11.

[11] “Uludereli Aileler Makamdan Kovuldu”, Cumhuriyet, 21 Şubat 2014, s.7.

[12] Ömür Şahin Keyif, “Ferhat Encü: Telafi Sınavı İçin Ölüm Belgesi İstediler”, Birgün, 23 Aralık 2013, s.14.

[13] Remzi Budancir, “Roboskî’de Encü’nün Evini Taradılar”, Taraf, 10 Mart 2014, s.12.

[14] Mahmut Oral, “Uludere Adalet Bekliyor”, Cumhuriyet, 27 Aralık 2013, s.19.

[15] “Uludere Kurbanının Cezası Ailesine Gitti!”, Cumhuriyet, 27 Ocak 2014, s.7.

[16] Serkan Ocak, “Roboskî’de Gözaltına Alınanlar Anlattı: Asker Oğlumu Dövdü”, Radikal, 22 Ocak 2014, s.7.

[17] Mahmut Oral, “Roboskî’de Bir Garip Gerginlik”, Cumhuriyet, 10 Eylül 2014, s.9.

[18] Orhan Miroğlu, “Roboskî Katliamını Hiçbir Karar Meşrulaştıramaz”, http://haber.stargazete.com/yazar/Roboskî-katliamini-hicbir-karar-mesrulastiramaz/yazi-828380

[19] “… ‘Roboskî’den Vazgeçin’ Dediler”, Taraf, 24 Ocak 2014, s.13.