Dersim Soykırımı ve Frankfurt’ta 7. Dersim Kültür Festivali Üzerine

kasım koçKasım Koç (26-05-2015) Türkçe dilinde Festival değince ilk aklımıza eğlence gelir. Yerel halkların kendi kültürlerini göstermek ve yaşatmak amacıyla belirledikleri belirli günlerde yıl da bir yada birkaç güne mahsus kutlamaların yaptığı gündür. Festival de kendi yöresel, yemeklerin tanıtıp, tattırdıkları, yöresel kıyafetlerini giyip, eski dönemlerde o coğrafyada yaşanan halkların yaşamını sergilendiği ve doyasıya müzikleri ile eğledikleri bir gündür.

Değişik etkinliklerimizi başarılı ve güzel eğlenceli geçtiği taktirde çalışmalarımız festival havasında geçmiş anlamına gelir ve öyle de tabir edilir.

Peki,

Dersimlerin düzenlediği Festivaller için de böyle diye bilir miyiz? Dersim Doğa ve Kültür festivalin önemi de böyle midir?

Kesinlikle Hayır.

Peki biz neden dolayı Festival yapıyoruz? Bizi buna iten nedenler nelerdir bu yazıda bu konu üzerinde durmak istiyorum.

Türkiye cumhuriyeti öncesi Osmanlı İmparatorluğun Dersimi kendi hegemonyasına almak için onlarca seferler düzenlemiştir. Belirli dönemler de kısmen başarılı olsalar da esasında da tam anlamıyla dersime hakim olamamışlardır. Dersimin merkezi otoritesinin kırılması ve kendisine bağlanması amacıyla düzenlenmiş olan bu seferler sonuçsuz kalmış zafer elde edememişlerdir. Osmanlı imparatorluğun dağılmasından sonra ortaya çıkan Türk devleti de planlamasının içine Dersimi alır.

Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Tunceli “ıslah” edilmeli yasaları çıkartılır. Dersim Ankara’ya göre düzeltilmeliydi, eğitmek, onları yola getirmek için yeni ve kapsamlı büyük bir proje ile sefer planlanılır.

Türk egemen güçleri biz Dersimlilere boyun eğmemizi, tek bayrak altında hizaya gelmemizi istediler.

Ziya Gökalp’in Anadolu Türk yurdudur zihniyeti ile sefer düzenlediler Dersime.

Ziya Gökalp zihniyeti ile 1937-38 Türk devletinin düzenlediği seferle kanlı bir katliam gerçekleştirdi Kemalist Hareket. İttihat ve Terakki Cemiyeti devamcısı olan Kemalist hareket Dersime düzenlemiş olduğu planlı projeli bu son hareketin hedefinde Soy Kırım vardı.

Soy Kırımı planlayan Kemalist hareket önüne koyduğu plan şöyledir:

Devlet Kırımı üç plan dahilinde ele almış.

Birinci planların da katliam vardı, bu katliam planını en barbarcasını uygulamaya koydular. Öyle bir vahşice katliamlar yaptılar ki Nehirlerimiz halkımızın kanlarıyla aktı kan kızılımsı…

Dağlarımızın mağaralarına sığınan savunmasız, silahsız kadınlarımızı ve çocuklarımızın üzerinde kimyasal gazlar denediler. Devletin Askerlerin eline geçmemek için kendisini uçurumlarda atan Kadınlarımızın çığlıkları halen dağlarımızın asi uçurumlarında asılı durmakta…

Dersimin birçok bölgesinde yapılan toplu katliamları bugün gün gibi ortada ve buralar da kazılar yapılmaya başlandı. Dersim halkının toplu katliamların yapıldığı yerlerde ölülerin altında kurtulan insanlarımızı bire bir tanıma, görme şansına sahip oldum. Onların vücutlarında ki kurşun ve süngü izlerini gördüm. O değerli insanlarımızdan şu an parmaklan sayılı kadar az insan aramızda yaşamaktadır. Ölenler ise süngü ve kurşun yaraları ve acılarıyla birlikte hayatları boyunca o acıları yaşadılar kendileri ile birlikte de mezara götürdüler.

Devlet bu katliamı başarılı yaptıktan sonra, Kırımın esas ve en önemli ayağını gerçekleştirmiş oldu.

Kırımın ikinci ayağı ise Sürgündür.

Kırım da ölmeyip de yaşamayı, ayakta kalmayı başaran diğer Dersimlileri de topraklarından koparılarak diline, kültürlerine yabancısı olduğu bilinmeyen bölgelere sürdüler.

Sürgün dünyanın en acımasız cezasıdır.

Sürgün Toprağına, evine ne zaman döneceği belli olmayan meçul bir hayattır.

Sürgün kara vagonlarla gidip de dönmemek demektir.

Sürgünde kalmak, onun acısın yılarca kanayan bir yara gibi acı çekmek demektir.

Sürgüne gidenler Nesiller boyu yaşadıkları topraklara hep yabancı kalmak demektir.

Sürgün diyarlarda Küçük kızlarımızı hizmetçi olarak aldıkları, pazarda sattıkları kadınlarımızın akıbeti bilinmemek demektir.

Sürgün Süngü ucuna takılı bir yüreğin kanaması gibidir…

Böylece devlet açısında en rahatı olan bu sürgünü de devlet uyguladı ve ikinci ayağını da başarıyla bitirmiş oldu.

Üçüncü aşama ise Asimilasyondur.

Geride boşaltılan köylere, kasabalara dışarıdan getirdikleri Dersim dokusuna uymayan suni inançlı ve Türk ulusuna mensup halk ile bu ayağı tamamlamaya çalıştılar.

Devlet Dersim halkını baskı altına aldıktan sonra Dersimin en ücra dağ köylerine dahi okular kurarak Türkçeyi resmi dil ilan etti.

Dersimlilerin kendi ana dillerini konuşmaları yasaklandı.

Türk suni İslam dini, dilini, kültürünü, inancı dayatıldı.

Suni İslam kültürüne uzak olan Kızılbaş Aleviliği, diğer inanç ve doğa inançlarını yasaklayıp, İslam kılıcı ile Türk İslam merkezli Soykırımın üçüncü aşaması da böylece tamamlandı.

Soy Kırımın tanımı olarak bilinen Katliam, sürgün ve asimilasyon tamamlandığında dünya bu kırıma kulaklarını tıkadı.

Dersim de olan bu hadiseyi kimse gündeme almadı, bunun hesabını da sormadı.

30-40 yıl Dersim halkı korkunç bir baskı ve asimle ile yaşamak zorunda kaldı.

1968’de dünyada ki gelişmeler Dersimde de yankısını buldu. 1968 ve 1971 de ki gelişmeler Dersim de aydınlanmanın çağını yakaladı. Bu tarihlerden sonra Dersim halkı çeşitli örgüt ve partilerin çatısı altında örgütlendi.

Komünist, devrimci ve ulusal hareket etrafında sosyal kurtuluş mücadelesi verirken tarihte kendisine yapılan vahşeti, zulmü, kırımı gündeme alarak örgütlendi.

Dünyada yaşanan birçok kırımın mutlaka bir hesabı ve muhasebesi yapılmıştır.

Lakin Dersim kırımın hesabı yapılmadığı gibi açtıkları yarayı her daim kanatmaya devam ettiler.

1938 den sonra 1980 Askeri Faşist Cunta ile Dersim adeta yeniden işkal edildi. Daha önce asimle edemedikleri Dersimlileri Modern soykırım planları devreye koydu devlet. Jar kültürü ve inancı olan Dersimleri İslamlaştırmak için her köye cami yaptılar. Dersimin devrimci, ilerici, aydın, yazarı gözaltına alındı. Binlerce kişi fişlendi işkenceden geçirildi, yıllarca karanlık yer altı zindanlarında zulüm gördüler. En acımasız ve anti demokratik bir uygulama ile adaletsizce yargılanıp ağır cezalar verdiler.

1938, 1980 yetmedi 1990-94 özel harp konsepti devreye koydular devrimci ve komünist örgütleri bahane göstererek köylerimiz yakıldı, bombalandı. 1938 de uyguladıkları sürgün yeniden devreye koyuldu. Devlete çalışmayı kabul etmeyen Dersim köyleri ölüm tehditleri ile sürgün edildiler. Türk ordusu boşalttığı Dersim köylülerinin geride kalan her şeylerini ne vardıysa ateşe verip yaktı.

Buraya yazamadığım o kadar çok yaramız, acımız var ki. Onlarca kitaplar yazıldı Dersim üzerine ona rağmen anlatamadılar tam anlamıyla Dersimin kanayan yarasını.

Bugün bize diyorlar ki bu olayların üzerinde 78-80 yıl geçmiş.

Şimdi Ne istiyorsunuz?

İsteklerimizi kısaca sıralayalım:

Biz katledilen, Analarımıza, Nenelerimize, Genç Kızlarımıza, Dedelerimize, Babalarımıza sahip çıkıyoruz.

Bundan daha onurlu ne ola bilir ki?

Süngü uçlarına takılan bebeklerimizin hesabını soruyoruz.

Katledilen halkımızın acılarına sahip çıkıyoruz

Kendi yaramızı sarmak istiyoruz.

Daha neler mi istiyoruz?

Hiçbir milletin bir başka milletin üzerinde imtiyaz sahibi olmasın.

Hiçbir inancın bir başka inanç üzerine de imtiyaz sahibi değildir diyoruz.

1.Tüm uluslara tam hak eşitliği.

2.Resmi dile hayır.

3.Resmi inanca hayır.

4.Dersim Özerktir, Özerk olmalıdır.

5.Devlet Yasama, Yürütme ve Yargısı ile Dersimden çekilmelidir.

Sonuç olarak diyorum ki:

Dersim soykırımını Türk egemen güçleri TBMM de karar alarak uyguladılar. Bugünde bunun Özürü dilenecekse TBMM de gündeme alınmalı Soykırım kabul edilmelidir.

Soykırımın Özürü Devletin en üst düzeyinde ki yetkilileri Dersim’e gelip katliamların yapıldıkları yerlerde ve Dersim meydanında, Dersim halkının önün de diz çöküp Dersim halkından özür dilemelidirler.

Sadece buda yetmez.

Dersimlilerin nerede ve nasıl katlettiklerini devletin bu resmi heyeti açıklama yapmalı. Sürgüne gidenlerin akıbetleri ve onların geri dönmeleri için devlet hazinesine alınan topraklar geri verilmeli ve Onalar’a maddi imkanlar sağlanmalı, tazminat vermelidir.

Tüm Dersimlilerin mağduriyetini tespit edilmeli bunu gidermelidir.

O zaman ancak bir nebze osun atalarımızın kemikleri bilinen ve bilinmeyen yerlerde rahat uyuyacak inancındayım.

İşte biz bu Festivallerimizle tarihimize geri dönüp yüzleşmek istiyoruz…

Biz festivallerimizle direk Devletle hesaplaşmak istiyoruz…

Festival bundan dolayı anlam kazanıyor…

Mayıs ayı bundan dolayıdır ki anlamlıdır…

Kasım Koç

25.05.2015