Kasım Koç (15-10-2015) 10 Ekim de Ankara da yapılan tamamen kitle kıyımını hedefleyen planlı, organizeli, soğuk kanlıca düzenlenmiş alçakça bir saldırıdır.
Kitlenin daha nasıl çok imha olacağını konusunda titizlikle düşünülmüş, planlanmış birinci bomba patladığında orada ki insanların panik yaparak hangi yöne gideceği üzerinde kafa yorulmuş, uzmanca düşünülerek ikinci bombayı patlatılma noktası buna göre tespit edilmiştir. Uzmanca düşünülen bu planda esas kaçmak isteyen kitleyi hesaplayarak, kitle kıyımını ana hedeflerin içine koyarak imhaya gidilmiştir.
Bu alçakça planları düzenleyip kitle katliamına gidenler kısa sürede istedikleri bazı amaçlarına ulaşsalar da (İnsan kaybı) esasında kaybeden bu hain planları yapan bir avuç katiller olacaktır.
Acımız derin, kayıplarımız tartışmasız büyük lakin insanlığın geleceği açısında kitlelerin her daim sokakta olması önemlidir. Çünkü geleceği ören, inşa eden, kazanan kitlerdir.
Bizim ve bizim gibi ülkede ki gibi gerici rejimlerle yönetilen ülkelerde de kitleler maalesef geleceği kanlarıyla kazanmaktan başka şansı yok. Ankara da ki en insani taleplerle sokağa çıkan kitle kanlı mitinge dönüşmesi bunun örneğidir. Ki tarihimizde kitle katliamları doludur, Türk devletin geçmişi bu anlamıyla kirlidir. Bu ülkede geniş halk yığınları siyasal iktidara yürüyeceği dönemlerde burjuvazinin neler yapacağını şimdiden tahmin etmemiz gerekiyor. Ankara katliamı bunun somut örneğidir, aynı zamanda da öğreticidir. Bundan dolayı da hiçbir şey gecikmiş değildir bugünden kitleleri, kitlemizi devletin karakter yapısına göre şekillendirmemiz zorunlu hale gelmiştir başka şansımız yok.
AKP’nin iktidara geldiği günden 7 Haziran seçimlerine kadar hiç bu kadar sisli hava olmamıştı. Amed mitingine yapılan bombalı saldırı ile ülkede ki siyasal atmosfer tamamen puslu havaya döndü. Böyle bir ortamda Amed de başlayan saldırı Suruç ile devam etti. Bu iki saldırının tahkikatı yapılmadan, bunları sorgulama fırsatı bulmadan ülke kendini savaş içerisinde buldu. Sisli havaları Kurt sever çünkü bu havalardan beslenir, Ankara da ki katliama da böyle bir havada gelindi.
Belki biraz da olsa Amed ve Suruç gibi bölgelerini anlamak kolay, nede olsa buralar savaş bölgeleridir. Kürdistan’dır. Ölecek olanda Kürt’tür diye sahipsiz bırakıldı, bıraktılar bunu böyle anladık ve kabul ettik diyelim. Ya Ankara!.. Ankara başkenttir. Türk Devletin ana direğidir. Binlerce güvenlik güçlerin görevde olduğu kuş uçması dahi denetimde olan bir Ankara’dan söz ediyoruz. Bu kadar güvenliğin olduğu bir Ankara da ki güvenliğe rağmen sisli, puslu hava yaratılarak Ankara da kitle katliamı yapılıyorsa bunu planlayanların yer, mekan, hedef ve zamanlamayı iyi hesaplamışlardır.
Bize düşen görev ise bu sisli havada bu olayı aydınlığa çıkarmak için öncelikle Amed, Suruç ve Akara da bombaları patlatan ve intihar eden canileri sadece tespit etmekle değil, aynı zamanda o canileri oraya donatıp yollayanlara bakmamız açığa çıkarmamız gerekir.
Bu saldırıların gerçek suçluların bulunması bu sisli havayı kimler yarattığını o katilleri kimler oraya gönderdi öğrenmek istiyorsak biraz geçmişimize, tarihimize yüzümüzü dönmemiz gerekecek.
Hatırlanırsa 1990’lar da Kürt halkına başta olmak üzere ilerici, aydınları hedef alan Türk Devleti en pervasızca katliamları, infazları gerçekleştirdi. Sonradan da yaratmış oldukları Hizbullah örgütüne mal ederek kendisini temize çıkarmaya çalıştıysa da geniş Halk kitleleri tarafından suçlu hep suçüstü yakalanmıştı. O suçlu da devletin silahlı güçlerinden başka hiçbir kurum değildi.
O dönemde ekranlarda boy gösteren siyasi iktidar da olan şunlardı: K. Evren, Turgut Özal, B. Ecevit, S. Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller gibi başbakan, cumhurbaşkanları ve derin devletin temsilcisi Hayri Kozakçıoğlu, Ünal Erkan, M. Ağar gibi eli kanlılar resmiyette görev başında olanlardı. Esasında da 1980-1990’larda devrimcilerin, aydınların, muhalif tüm halkın ensesinde tetik çeken Türk Ordusunun Genelkurmayları vardı. Savaşın ve katliamların en çok yaşandığı dönemdeki kurmaylarda şunlardı: Necip Torumtay, Doğan Güreş, İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi ünlü kurmaylar bu katliamlarda imzaları olanlardır. Bugün bu yazdığım bazı isimler savaş suçları işlemelerine rağmen halen paşa, halen devletin en önemli şahsiyetleri arasında sayılmaktadırlar. Onların döneminde on binlerce insan katledildi, zindanlara tıkatıldı, köyler yakıldı yıkıldı, binlerce kişi göç edildi hiçbir politikacı istifa etme zahmetine girmedi. Onlardan “istifa edin” diyen kimse de yoktu.
Bu kanlı dönem de siyasi ve ekonomik krizden kaynaklı zamanla iktidardakiler kitleleri artık yönetemez duruma geldiler. Yönetemez durumda olan devletin erkanı kendisini temize çıkarma yoluna gitti. JİTEM, Hizbullah gibi kontra örgütler yarattı, tüm suçu bu kontra katil çetelere yükleyerek devleti temize çıkarmaya çalıştılar. Bu yarattıkları JİTEM, Hizbullah gibi katil örgütler kitle katliam ve infazları yaptıkları doğru lakin esas suçlu kim? Kuşkusuz ki bu örgütleri yaratanlardır. Yine tekrar edelim bu konuda tek suçlu Türk devletinin yasaması, yargısı ve yürütmesidir. Devlette de zaten bu sacın üç ayağından oluşmaktadır.
1980- 1990 döneminde ki burjuva devlet parti temsilcileri, başbakan, bakan, cumhurbaşkanları, generaller, valiler bugün bunların çoğu yaşamıyor yada görevde değil. O dönemde ki derin devletin yarattığı eli kanlı çeteler JİTEM, Hizbullah da bugün yok. Bu kanlı çetelerin yerine bugün devletin her kademesinde iktidarı elinde tutan bir başka klik ve çeteler oluşmuş geçmişin görevlerini bunlar üstlenmiş durumda. Çünkü devletlerin bu klikleri kanla beslenir, talan ve soygunları insanları katlederek, katliamlar yaparak iktidarını sürdürürler.
Bu karanlık güçler ve derin devlet dediğimiz geçmişin yerini ve görev sorumluluğunu bugün şu kesimler almış durumda: AKP’nin içerisinde ki Türk İslamcı-dinci kliği ile MİT içerisinde ki Türk Milliyetçi klik, polis içerisinde Amerikancı kanat ile Türk Ordusunda ki kurmaylarından oluşan savaş çetesidir.
Bu kliğin yöneten de ABD’dir. Bundan dolayı da ABD bu katliamlarda birinci derecede rolü vardır, suçludur. Çünkü bölgeye çeki düzen veren dünyanın kaderi ile oynayan ve yön veren bu canavardır.
Bugünkü ABD’nin denetiminde olan Türk derin devleti ve bunların birlikte yarattığı mikro milliyetçilik, etnik çelişkiler ile bölgeyi kontrolde tutmak için halkları bir birine kırdırdılar. Yarattıkları IŞİD denen canavarı, bu gün bu canavarın elleri ile halkları katletmektedirler. IŞİD yapmasa da istihbarat teşkilatı için kamuoyuna servis edecek en azında hazır bir cani örgüt var. Henüz patlayan bombaların nerede, nasıl, kimler tarafından yapıldı incelemeler yapılmadan Türk Başbakanlık yetkilileri direk IŞİD’a yükleyerek “bunlar yapmıştır” açıklamalar yapmaktadırlar. Oysa biz de tüm dünyada biliyor ki IŞİD, EL Nusra daha onlarca katil örgütleri bu devletler kendileri yarattığı gibi aynı zamanda da besleyip donatanlar da bunlardır.
Amed, Suruç ve en son Ankara da ki kanlı Mitinglerden sonra şu anlaşılmalıdır:
Devlet artık can güvenliğimizi alamaz durumdadır. Can güvenliğimizi alamayan bir devlete güvenerek kitleleri alana taşımamak gerek. Halkı miting ve benzeri eylemlere çağıran sivil kurum ve kuruluşlar, devrimci örgüt ve partiler kitlenin can güvenliğini de almak zorundadır.
Sivil savunma anlayışını geliştirerek Miting, eylem alanlarına zamanında güvenlik kameralarını yerleştirmek. Eylem alanın tespit edildiği andan itibaren oranın kontrolünü sağlayacak gönüllü sivil savunma insanlarımızı sevk ederek güvenliğini almak zorunlu olmalıdır.
Devletin güvenlik güçleri arama yapsın yada yapmasın buna aldanmadan ve aldırmadan Halkın sivil insiyatifin olan kesim bu görevi üstlenmeli alana girenlerin üst aramasından tutalım da tüm güvenliği sağlamak zorundadır.
Görev ve sorumlulukları üstlenen kişiler mutlaka intihar bombacılara karşı kitleyi nasıl yönlendirecekleri konusunda eğitimli olmaları, eğitimli değillerse eğer eğitim almak zorundadırlar. Bu konular üzerinde kitleyi sokağa çağıran örgüt ve partiler detaylarına kadar inceler ve bir sonuca gideceklerdir. Ben sadece burada Sivil Savunma-insiyatif artık bir zorunluğunu hatırlatmak istedim.
Sonuç olarak Amed, Suruç ve en son olarak Ankara da ki Kitle Katliamında tek suç varsa suçlu aranacaksa bunların adresi bellidir: Başbakan, Bakanlar, Valilikler, Emniyet Amirleri, Milli İstihbarat Teşkilatın başı ve iç güvenlikte görev alan MİT elemanlarıdırlar. Bundan dolayıdır ki bu görev ve yetkilerde olanlar kitle katliamlarını önleyemedikleri için derhal istifa etmelidirler. Kendileri namuslu davranır istifa ederlerse en azında suçları insanların nazarında azalır, hafifler.
Bu suç şebekesinden nasıl hesap sorulmalıdır? Bunlar nasıl yargılamalı diye sorarsanız ben derim ki:
Taksim Meydanında Halk mahkemesi kurulsun. Mahkemeyi yönetecek olanlar da Şehit aileleri, sivil toplum örgüt ve partilerin temsilcileri ve gönüllü her kesimden halkın katılacağı geniş bir halk mahkemesi kurulmalı. Katliam da suçlu olanlar bu mahkemede dünya kamuoyunun önünde yargılanmalıdırlar.
Bugün bu söylediğim çok zor ve uzak görünse de bir gün bu Halk adaleti yerine getireceğine olan inancım tamdır.
Ankara da ki katliamı lanetliyor
Kasım Koç