Kasım Koç (22-02-2015) Halep; değişik medeniyetlere kapısını açmış, ev sahipliği yapmış, ticaret yolunun üzerinde bulunan doğu şehirlerinden en şirinidir.
Bu şehre uğrayan her medeniyet, günü gelip çekip gittiğinde ardında kendi kültürünü, sanatını bırakmıştır.
Ondandır ki Halep; tarihi, kültürü ve sanatıyla oldukça zengin bir şehirdir. Tarih boyunca bir çok imparatorunda vazgeçilmez mekanlarından biriydi Halep.
Halep sokaklarını gezdiğinizde, sanki dünyanın en iyi taş ustaları buraya toplanmış, bu şehri beyaz taşlarla işlemiş, türlü desenler, motiflerle dekor vererek burayı inşa etmiş hissine kapılırsınız. Bu şehrin sokaklarında dolaşır, lokantalarında yemek yer, kahvehanelerin de çay, acı Arap kahvesi içerken kendinizi taşlardan yapılan, taş devrindeki yerleşim şehri içinde zanneder, dehşet bir duyguya kapılırsınız.
Halep sokaklarını dolaştığınızda Romalıların, Bizansların, Osmanlıların ayak izlerini görmemek mümkün değil.
Halep deyince aklıma hemen Halep Kalesi gelir.
MÖ. İnşa edilen kale,
Bin beş yüzlerden (1500-1900) bin dokuz yüzün başlarına kadar Osmanlının denetiminde olması. Osmanlı dahil olmak üzere hiçbir imparator bu kaleyi askeri güç ile alamamıştır.
On bin kişiyi barındırma kapasitesine sahip olan kalenin içinde Hamamları, mutfakları, Camii, Kilise, Zindanları, barınma yerleri, koca bir şehirde ne varsa insanların aradığı, ihtiyaç edindiği her şey buradan temin edilir halde planlamış, mimari yapı da buna göre yapılmış.
Çeşitli ecnebi memleketlerinden gelen ırkı, dini, dili, kültürü ayrı insan topluluğunu burada bu Kaleyi ziyarete gelenleri bir arada bulmak, görmek mümkündür.
Kalenin surların en ucuna doğru yürüdüğünde, Sahranın ortasında göklere yükselen, ulaşılması olanaksız olan mucizeli bir gök cisminden aşağıya baktığını sanısına kapılırsın.
Kocaman kalenin etrafında derin hendekler ve bembeyaz taşlar, surları ören duvarları göz alan kar beyazımsı rengini görürsün.
Beyaz bir kente dönüşen, ihtişamlı, korunaklı esrarengiz, heyecanlı bir tarihi canlı canlı görmenin zevkini yaşıyor ziyarete gidenler.
Halep sadece Kalesiyle değil kilisesi, camisi, çeşmesi, çarşıları, hanları, medreseleri, hamamları, kumaşları, bezirganları, kervanları ve tüm bu zenginlikleri bağrında taşıyan kocaman taşlardan yapılan evleri, sokakları da gelir.
Halep aynı zamanda büyük efsanevi aşkların mekanıdır da.
Halep, tarihi ve mimarı bütün güzelliklerinin yanında aynı zamanda şehir için yazılan hikayeler, masallar, öyküler, romanlar, maniler, türküler, şiirlerle de ün yapmıştır.
Kerem ile Aslı’nın efsanevi aşk hikayesi, Anadolu’da başlasa da aslında Halep şehri ile özdeşleşmiş bir efsanedir.
Babası tarafından Kerim’e verilmek istenmeyen Aslı’nın aniden ortadan kaybolması, Kerim’in Aslı’ya olan aşkını azaltmak bir yana daha da arttırmış ve Kerem bu aşkın narına düşerek Aslı’nın izini sürmeye başlamıştır. İşte Kerim’in dillere destan olan, asırlar boyudur kuşaktan kuşağa aktarılan yolculuğu Halep’te Aslı’yı bulmasıyla sonlanır.
Aslıyla Keremin dillere destan bu aşkları üzerine yazılan birçok türküde bugünlere kadar taşınmıştır. O türkülerden birinde şu dizeler yazılıdır;
“… Kerem’e dediler Aslın gelecek,
Gelme ecel gelme üç gün ara ver,
Al benim sevdamı götür yâre ver”
Yine Aşık Garip’in 16. Yüzyılda Halep üzerine yazdığı bir şiir de günümüze kadar önemini koruyarak ulaşmıştır;
İşte geldim gidiyorum
Şen kalasın Halep şehri
Çok nan ü nimetin yedim
Helal eyle Halep şehri
Sana derler Arabistan
Güzellerin çeşm-i mestan
Yeni haber geldi dosttan
Durmak olmaz Halep şehri
Çok garipler sana gelir
Gelir de eğlenir kalır
Her kişi muradın alır
Şen kalasın Halep şehri
Aşık Garip düştü yola
Hızır yardımcısı ola
Gözüme göründü sıla
Şen olasın Halep şehri
Halep üzerine Aşık Garip gibi daha birçok başka şair, yazar, dengbej; şiirler, romanlar, ağıtlar yazmışlardır. Halep tarihi boyunca tüm bu zenginlikleri heybesinde sürekli zenginleştirerek bugünlere taşımıştır.
Halep’in her bir karış toprağında tarihin her dönemine ait savaşın izlerini bulmak da mümkündür. Gelen her hükümdar kraliyetini kurmak için savaşmış, iktidarını kurduktan sonra, buraları tekrardan terk edene ya da hakimiyeti sona erene kadar tüm bu zenginlikleri korumuş, şehirden kültür almış, kültürünü vermiştir. Anıtlar, heykeller, insanların inanç ve ziyaret yerleri korumaya alınmış, kendi kültürünü sanat aracılığı ile Halep’e bırakarak çekip gitmiştir bütün imparatorluklar.
Ayrıca tarihsel öneme sahip olan Halep de ki El Medine kapalı çarşısı, Ortadoğu ülkelerin içinde en uzun çarşılardan biridir. Bu çarşının özeliği ise bir biri ardına yapılan ve bir biri ile kopmayan hanlardan oluşmasıdır.
Çarşıda dolaşmaya başladığında kaybolma korkusu hemen gelir akla. Gezdikçe cıvıl cıvıl olan çarşının renkli hayatı içerisinde korku uçup gider, günlerce bıkmadan dolaşabileceğin bir mekana dönüşür çarşı. Dolaştıkça gerilere doğru tarihi bir gezintiye çıkmaya başlıyor insan.
Çarşı içerisinde ilk göze çarpan, insanı kendine doğru çeken halı-kilim dükkanlarıdır. Halebin her karış toprağını değişik el emekleri ile turistlerin ilgi odağı olan dükkanlar sıra halinde uzayıp gitmekte. Bu dükkanların el emeklerin süsledikleri fenler göz kamaştırıyor. Doğadan toplatılan yüzlerce bitki çeşitlerin satıldığı dükkanlar, baharatlar, giysi, el işleri çarşıya renk katan dükkanlar arasında.
Çarşı tarihi gizemlerini duvarlarına işlenen motifler, eserler, işaretler, nakışlarda karşında diri diri durur.
Çarşının taş duvarları üzerine işlenen ve bırakılan izler ile Seninle tarih arasında bir köprü kurar.
Bir biri ardı sıra bitip tükenmeyen zengin kültürlerle dolu olan bu çarşının için de hanlarından birinde de tarihte zihinsel engellilerin tedavi merkezi olarak kullanılmasıdır.
Bimaristan olarak bilinen bu tedavi merkezinde sanat ve sanatın doğal yöntemlerle hastaları tedavi ederek günümüze kadar gelen bir kültürel miraslardan biridir.
Bu merkezde Suyun tedavide çıkardığı melodiyi ve Müzik ile ruhun dinlenmesi insan ile sanat arasında kurulan derin bağlar ile insanı yeniden tedavi eden bu mekanı görmek için dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin akınına uğrayan yerdir.
Yakın tarihimize kadar kırk yıl Halep üzerinde nizamını sürdüren bildiğimiz BAAS rejimin diktası dahi bu değişik inanç yerlerini ve kültürlerini korumaya almıştır.
Fakat bu diktayı yıkıp kendi hegemonyasını kurmak isteyen dünyanın dört bir yanından toplanan, kültürden nasibini almamış, sanata düşman olan bir çete topluluğu ile BAAS diktası arasında çıkan çatışmalarda Halep yıkıma uğradı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Dünya 15 Mart 2011 tarihinden bu yana Halep’i artık kurşun ve bomba patlamalarını konuşarak anmaya başladı.
Şimdi Halep’in binyılların bağrından kopup gelen muazzam zengin kültürü, tarihi bu iki gerici güç tarafından bombalarla, kurşunlarla delik deşik ediliyor… Süt veren anlamında ki Halep artık oluk oluk akan kan renginde, yıkımda.
Yukarıda zengin kültürel ve tarihsel mirası ile günümüze kadar gelen bu çok çeşitli kültürü bağrında taşıyan Çarşı Halep’in Eski Kentinde yer almaktaydı.
- Yüzyıla ait olan El Medine Çarşısı yanarak tarihten silinen miraslardan sadece biri.
Osmanlı döneminden kalma koridorları taşlarla desenli resimleri ile dolu olan ve o dönemden kalma ahşap binalarıyla tarihi ünlü çarşı kültürüyle beraber yobazların çıkarmış oldukları yangının alevleri arasından dumana karışarak Halep semalarına uçtu, geride sadece yanık kokusu ve kül kaldı…