KOBANİ

Kasım Koç (09-10-2014) Uluslararası emperyalist ve bölgede ki gerici güçler ÖSO, El Nusra ve IŞİD gibi terör Örgütlerini örgütleyip dünyanın birçok bölgesinden toparladıkları ruh hastası, fanatik İslam militanlarını Türkiye sınırları içerisinde eğitip ve yine Türkiye üzerinden Suriye’ye savaştırmaya getirildiler.

Üç yıl süren Suriye kuşatmasında yüz binlerce sivil insan katledildi. Bu kuşatmada ÖSO, El Nusra gibi örgütler tavsiye edilirken, IŞİD terör örgütünü öne çıkarılıp güçlenmesi için ABD ve diğer gerici güçler tarafından desteklendi. Bu IŞİD belasının önünü Irak topraklarına doğru ABD ve denetiminde ki bölge devletleri açtılar/olanak sundular ve böylece de bölgede büyük bir güç haline getirildi.

Uluslararası gerici güçlerin Suriye de ki diktatör Esad Rejimini Nisan 2011 tarihinde Arap Baharı adı altında kuşatmaya başlayan süreç ve bu kuşatmadan kaynaklı Beşar Esad’ın da Rojava Kürdistan’nın da stratejik bir Askeri hamle yaparak Rojavadan gücünü çekmesine sebep oldu.

BAAS rejimin bu manevrasını Rojava Kürdistan’ın da ki PYD ve diğer Kürt örgütleri tarihsel fırsatı iyi değerlendirip kanton biçiminde yerel yönetimlerini ilan etmişlerdi. Bu yerel yönetimler Kürdün kendi kendisini yönetme biçimi bölgede ki gerici güçler tarafından pekte hoş karşılanmadı. Kürt yüz yıldır Türk, Arap, Fars sömürgecisi, Kölesi idi. Nasıl olurda bizim statümüze ulaşır “Bağımsız” olur. Buna benzer çok neden var ama bundan dolayı da IŞİD denen aç kurt sürüsünü sürdüler Kürdün üzerine. Yönünü coğrafik olarak Rojava’nın en zayıf halkası olan ve öyle gördükleri Kobani’ye çevirdi ve böylece de büyük bir iştahla IŞİD, Rojavaya saldırmaya başladı.

Rojavanın coğrafik olarak zayıf gördüğü doğu bölgesinde ki çöl olan taraftan Kobani’yi ele geçirmek için bu gerici, despot, taşeron organizasyon IŞİD’ın saldırması ile Kobaniyi savunan Kürt özgürlük mücadelesi veren PYD, YPG, YPJ örgütleri arasında savaş başladı.

IŞİD kele kese korku salarak geldi Kobani’ye dayandı ‘Bana itaat edin’ diyordu bu savaş yöntemiyle. Çağımız gereği korkunç bir infaz biçimini uyguluyordu, İnsan kafasını koyun keser gibi bıçakla keserek.

Kürt her türlü savaşı görmüş ve her türlü ölümü tatmış olduğundandır ki boyun eğmedi direndi. Bu direnişi dünya kamuoyunun gündemine oturmasına neden oldu. Dünya halkların gözün önünde canlı canlı her şey cereyan ediyordu.

Rojavada ki savaşta Katil IŞİD çetesinin ellerinde her türlü zırhlı savaş araçları ve füzeleri vardı. Devletlerde olupda IŞİD da olmayan sadece Savaş uçaklarıydı.

Kürtler de ise “Burası bizim topraklarımızdır ve biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz” diyerek bu gerici güce karşı yürekleri ve büyük kahramanlıklar yaratarak direndi.

Savaş bu kadar büyük bir dengesiz IŞİD’ın silah üstünlüğü ile başladı halende o dengesizlik devam etmektedir.

Üç noktadan birden saldıran bu yobaz sürüsüne karşı direnen Kobani bazen ilerlemeler ve gerilemeler yaşandıysa da esasında 15 Eylülde topyekun Kobani’ye yüklenmesi ile yeni bir evreye dönüştü savaş.

On binlerce Kobanili “Sınırı” geçip geldi Kuzey Kürdistan Suruç şehrine. Bu günden sonra da diğer uluslararası devrimci kurum ve kuruluşları da harekete geçmelerine vesile oldu.

15 Eylül den sonra Avrupa da çeşitli kurum ve kuruluşların yanı sıra dünya basını da o alana yöneldi. Dünyanın neresinde olursa olsun her türlü katliam, soykırım vb. gibi olaylara karşı olan ADHK bugüne kadar emperyalist-kapitalist gerici savaşlara karşı sessiz kalmadı. Bu ruh hastaların KOBANİYE saldırmasıyla da ADHK sesiz kalamazdı kalmadı da. Avrupa da ADHK’nın da içinde yer aldığı Devrimci Güç Birliğin KOBANİYE heyet gönderme kararı aldı.

Avrupa’dan Kobaniye giden heyet içerisinde bende ADHK’nın delegasyonu olarak içinde yer aldım. Heyet olarak İstanbul üzerinden ilk durağımız Amed (Diyarbekir) olmuştu.

Gırtlak kesen cani bir örgütün yürüttüğü savaş bölgesine gitmenin sonu bilinmezlik serüvenin yolculuktaki duygular vardı heyetin gözlerinde.

Amed’den yola çıktığımız da sırayla Siverek, İlvan, Urfa ve nihayetinde varmak istediğimiz Urfa’ya bağlı Suruç ilçesine kadar altı kez kontrol noktasından geçti heyet. Suruç’un girişinde kelimenin tam anlamıyla 12 Eylül Askeri Faşist Cuntayı aratmıyordu. Tank, Panzer ve diğer askeri araçların yanı sıra arazi askerlerle, her sokak başında da özel hareket timleri ve çevik kuvvet güçleri tutmuş durumdaydı.

Suruç girişinde savaşın acımasız fotoğraf kareleri, dışarıda gelenler tüm çıplaklığı ile görebilmekteydiler.

Savaşın mağdurları yine her zaman ki gibi Kadınlar ve Çocuklardı burada da o mağdurluğu anında görmek mümkündü. Umutsuzluk gelmiş çocukların bakışlarında düğümlenmiş, dışarıdan gelen her kesten umut beklemekteydi.

Kürt kadını her zamankinden daha umutlu ve daha da gururlu gördüm. Dışarıdan gelen heyet ve şahsiyetler etrafında toplandıklarını gören kadınlar zafer işaretlerini yaparak “Kanımızın son Damlasına kadar savaşacağız. Kobani bizimdir bizim kalacak. Tek bir Kürt kalsa dahi onlara yaşam hakkı tanımayız topraklarımızda” sonrası daha da keskin sloganlar atarak devam ediyor.

IŞİD’a bağlı katil sürülerin rahat sızmalar yapmamaları için Sınırda oluşturulan İnsan zinciri, büyük bir kararlık ve özveri ile başta Kürt halkı olmak üzere ve onların dostları, savaş karşıtı kuruluş ve şahıslar, devrimciler, devrimci, Komünist Partilerin temsilciler, değişik inanç örgütleri el ele tutuşmuşlardı. Bu sınır boyu her inanç ve değişik görüşleri olan ve her renkten insanların bu ortak çabaları örnek alınması gereken bir tutumdu.

IŞİD çetelerin Türkiye’ye gelip gitmelerini önlemek amacıyla yapılan insani, savaşa karşı olan her kesin de katıldığı nöbet tutma noktaları. Nöbet tutma noktalarında ki Kürt kadınları gelen kurum temsilcilerine ve basına ne ağladılar ne de sızladılar. Kendi aralarında seçtikleri grup sözcüleri gelen her kese savaşın geldiği aşaması ve son durum hakkında ve neden orada nöbet tuttuklarını çok cesurca anlatılar. Çoğu kadınların çocukları ya Kobanide yada Kürdistan’ın bir başka cephesinde savaştaydı.

IŞİD Ruh hastaları saldırıya geçtiklerinde Tank, Top gürültüsüne karışan Allahu Ekber seslerini duyan burjuva medyası “Kobani düştü” yaygarasını koparmaya başlıyordu. Aslında bu burjuva basını da biliyordu ki Kürtler öyle kolay kolay yenilemeyeceklerini, Kobaniye de hiç kimsenin elini kolunu salaya sallaya girmesine izin vermeyeceklerini onlarda biliyordu.

Fakat bütün bunlara rağmen burjuva medyası da verecekleri haberlerle psikolojik savaşı devreye koyarak IŞİD çeteleri ile de aynı saflarda yer aldığını, taraf olduğunu aslında açıktan yansıtıyordu.

KOBANİ düştü mü? Düşmedi mi? Soruları üzerinde azda olsa kafa yoralım. Yirmi, otuz yıl önceki Kürt meselesi ve PKK ile Türk Ordusu arasında süren savaş gibi meseleye bakan varsa yanılır ve onların hesapları Bağda da kadar olur, tutmaz. Kobani’de ki savaş Kürdistan’ın Kuzeyini, Güneyini Doğusunu da içine alır.

Biraz beyin jimnastiği yapmakta fayda var hatırlatmak açısından NATO içerisinde ve Ortadoğu devletleri arasında en büyük orduya sahiptir Türk ordusu. Kürt özgürlük hareketi bu ordu ile otuz yıl savaşta yenilmemiştir.

Örgütlenen bir Halk ve o Halk örgütlenerek kendi Askeri savunmasını kurmuş ise o halkı ve onun silahlı güçlerini hiçbir gerici güç yenemez.

Uluslararası güçlerin desteği ile ortaya çıkan bu katil sürüsü IŞİD ve yine bu gerici devletlerin desteği ile Kobaniyi ele geçirdiğini düşünün.

Bu dahi nihai bir zafer, kalıcı bir Irak Şam İslam Devletin toprakların denetimine geçti anlamına gelmez.

Kürtler kendi topraklarını korumak için ne gerekiyorsa Savaş Sanatında onu yapmalıdırlar yapacaklardır da.

Gerekirse düşmanını Kobaniye çekerler Sokak savaşına girer tıpkı Stalingrat gibi.

Oda olmadı Şehirden çekilir bu defa da onlar Kobaniyi kuşatır, sızma yapar, gerilla savaşı yöntemi ile orayı bu ruh hastalarına mezar edene kadar devam eder.

Çünkü bu IŞİD yerli bir halk değil onlar yabancıdır, sonradan gelmeler yani o toprağın insanları değildir sunidirler, bundan dolayı da kalıcıda olamazlar.

Kürtler Savaş Sanatını uygulamak zorundadırlar. PYD önderliğinde ki Kobani savunma güçleri Çöl arazisinde direne bildikleri kadar direndiler kendi kısıtlı imkanları dahilinde. Şimdi sıra Çöl arazisinden çekilip düşmanını şehir içine, kendisinin hazırladığı sokaklara getirip orada ezerse bu stratejik savaşlarda kullanılacak olan en büyük Savaş taktiğidir.

Benim KOBANİ de ki Savaşta gördüğüm, anladığım ve okuduğum şudur; PYD ve onun denetiminde ki Kobani Devrimci Halk güçleri koşullarına göre Savaş Stratejilerini izleyeceklerdir.

Kobaninin bu onurlu direniş sonucu her şeye rağmen bütün Kürt özgürlük savaşçıları imha olduğunu var saysak dahi Kürtler bu savaşta kazanmışlardır.

Çünkü tarih Kürdü haklı çıkaracaktır.

Kürdün savaşı tüm onurlu duruşuna rağmen düşerse bu başta ABD, Türk Devleti, Katar ve Suudi Arabistan gibi destekleri ile IŞİD’ın zaferine neden ve sebep olmuştur…

Kürt özgürlük hareketlerin siyasi temsilcileri bu gerici devletlerden medet uma gibi açıklama ve görüşme gibi siyasetten ne kadar uzaklaşırlarsa Kürdistan o kadar erken özgürleşir inancındayım.

Kürt Kadınların dünya gericiliğine karşı verdikleri büyük devrimci irade ve kararlığı ayakta selamlarken bölge halklarına umut vericidir. Kadınların ve bütün Kürt ve Kobani halkın bu direnişi bana umut veriyor…

Kobani direnecek Halklar kazanacak

09.10.2014

Kasım Koç