KUR ŞOKLARINDAN, BORÇ KRİZİNE EKONOMİDE ANİ ÇÖKÜŞ

volkanVolkan Yaraşır (30-06-2015) Dolar’daki dalgalanmalar ve yükseliş sürüyor. Hatta Eylül ayında beklenen FED’in faiz artırımıyla, Doların 3000 Lira eşiğini geçmesi yüksek bir olasılık. Dolar, Türkiye tarihinin en yüksek seviyesini birkaç defa geçti. Yaşanan ve olası kur şokları, döviz krizini tetikleyebilir ve yapısal ekonomik sorunları olan Türkiye’yi (tahmini olarak 2025’lere kadar etkileyecek) uzun süreli bir kriz momentine sokabilir. Domino etkisiyle ekonomide ani çöküş yaşanabilir. Lira’nın hızlı değer kaybetmesi; borç çevrimini kıracağı gibi, borç maliyetlerinin artmasına ve özel sektörde seri iflaslara yol açabilir. Türkiye’nin döviz rezerv açığı 431 milyar Dolar. Kurdaki 1 kuruşluk artış, açığın 4.3 milyar Lira büyümesine neden oluyor. Önümüzdeki 12 ayda ödenecek borç yükü 166 milyar Dolara ulaştı. Merkez Bankası’nın elindeki bürüt Dolar rezervi 104 milyar Dolar. Kurdaki oynamalar, rezervin hızla erimesine yol açıyor.

YENİ GELİŞMEKTE OLAN PİYASALAR: KÜRESEL SERMAYENİN YENİ AV SAHALAR

Neo- liberal restorasyon politikaları küresel finans kapitale olağanüstü hamle ve hareket serbestliği kazandırdı.

Kapitalizmin yapısal/ genelleşmiş krizini aşmak için finans kapital ve kapitalist devletler tarafından devreye sokulan neo- liberal politikalar, “yapısal uyum programları ” adıyla hayata geçirildi. Bu politikalar sistematik bir karşı devrim niteliği taşıdı.

Çevre ülkeler (gelişmekte olan piyasalar) askeri faşist darbeler ve “borç bağımlılığı” üzerinden, programa entegre edildi.

Çevre ülkeler, küresel finansal kapital için yeni av sahalarına dönüştü. Bu süreç çevre ülkelerin yeniden sömürgeleştirilmesi anlamına geldi. IMF ve Dünya Bankası post- kolonyal kurumlar olarak öne çıktı.

Periferinin yeni av sahalarına dönüşmesi, periferinin sermaye akımlarına tümüyle açılması ve küresel piyasalara entegre olması anlamına geldi.

Yeni gelişmekte olan piyasalar yapısal ekonomik sorunların yanında, dış ticaret açığı, yüksek cari açık ve olağanüstü dış borçla karşı karşıya kaldı.

SERMAYE AKIMLARI VE KRİZ MEKANİZMASI

Bu kronik açıkların finansmanı küresel piyasalardan karşılandı. En başta ekonominin dönmesi için çevre ülkeler sıcak paraya, genelde dış kaynağa narkotik bir bağımlılık içine girdi.

Yüksek faiz uygulamalarıyla, sıcak para “gelişmekte olan piyasalara” , kapitalizmin ikinci kuşak ülkelerine çekildi.

“Küreselleşme” sürecinde aktüel bir sermaye ihracı olan bu “operasyonlar”, çevre ülkeleri faiz, cari açık, dış borç denklemi/ sarmalı içine soktu.

Küresel sermaye, kar oranları düşük merkez ülkelerde sabit sermaye yatırımları yapma yerini (manik karakterinden dolayı) maksimum kar amacıyla faiz oranları yüksek ülkelere yöneldi.

Sermaye hareketlerinde bu salınım büyük finansal karların yanında, finansal anafor ve gelgitlerin önünü açtı.

Çevre ülkelerde tam anlamıyla sermaye hareketlerinin yönelimine bağlı bir ekonomik/ finansal mimarı oluştu.

Sıcak para akışının durması ya da sermayenin “anavatana dönüşü”/ kaçışı 1980’den sonra yaşanan krizlerin temel nedeni oldu.

Kriz ve sermaye hareketleri arasında birbirini etkileyen ve tetikleyen bir mekanizma oluştu.

1981- 1982 borç krizi, 1997 Asya krizi, 1999-2001 borsa krizleri gibi krizler bu ilişkiye örnektir.

EN KIRILGAN ÜLKE: TÜRKİYE

2013’ten itibaren FED’in parasal politikalarını değiştirmesi ve faizlerin yukarıya çekmesi, küresel likidite sorununa yol açtı. Sermayenin çevre ülkelerden merkez ülkelere dönmesini ve sermaye akışında belirgin gerilemeye neden oldu.

Bu süreç, Türkiye dahil gelişmekte olan piyasalarda (başta Malezya, Şili, Güney Afrika’da) krizi tetikleyici etki yarattı.

Türkiye IMF, Dünya Bankası ve FED’in riskli ülkeler raporunda, ayrıca Ficht ve Mody raporlarında en kırılgan ülke olarak açıklandı. Kur şoklarının yanında, Yunanistan’daki krizin seyri, ülke iflası yönünde gelişmeler, küresel finansal dalgalanmalar, jeo- politik risk faktörleri, Türkiye’de siyasi belirsizlik durumu ve siyasi kriz riski Türkiye’yi krizin eşiğine getirdi.

Türk Lira’ sının hızla değer kaybetmesi,(2013’ten beri % 40’ın üzerinde değer yitirdi) ve durumun kontrol edilememesi borç çevriminin kıracağı gibi, borç maliyetlerini artıyor ve şirket iflasları yanında, hızlı çöküşlerin yaşanacağı yıkıcı bir konjonktürün önünü açıyor.

SINIFSAL ÖFKE VE KİNİN İNFİLAKI

Bu süreç toplu tensikatlar, işyeri kapatmaları, emeğin değersizleştirme operasyonları, kısaca sınıfa stratejik saldırılar anlamına geliyor. Süreç sınıfsal antagonizmayı şiddetlendiriyor.

Artık her havza ve proletarya açısından her stratejik kent, sınıfsal öfke ve kinin biriktiği ve her an infilak etmesi muhtemel coğrafyalara dönüşüyor. Havza ve Kent grevlerinin önü açılıyor. Metal direnişi ve fiili grevler, bu öfkenin gücünü,enerjisini ve yayılma kapasitesini açığa çıkardı. Sınıfın yaratıcı ve muhteşem kudretini ortaya koydu. Önümüzdeki dönem benzer dalgalanmalara gebedir. Özellikle sınıf açısında stratejik iller dikkatle izlenmelidir.

Görev sınıfsal öfke ve kinin parçası olmaktır. Ateş olmak ve ateşe dönüşmektir. Sınıfsal öfke ve kini örgütlenmek ve kristalize etmektir. Kriz tartışmalarını bu eksende ele almak gerekir.

Volkan Yaraşır