Ortadoğu ve Kuzey Afrika ayaklanma tarihine kısa bir bakış -2-

-2-

 

Suikastlar Diyarı Mısır

Muhammed Enver el Sedat Dönemi:

Nasırın ani ölümü kendi ardında ciddi bir enkaz bıraktı.

Ekonomik ve sosyal krizin en üst dönemin yaşandığı Mısırda kalp krizi sonucu Nasır öldü.

Bu ölümden sora ilk akla gelen isim ise kuşkusuz ki Muhammed Enver el Sedat idi.

Çünkü Enver el Sedat da devrim Konseyin bir üyesiydi, Darbe komuta kademesinde Nasırdan sonra ilk akla gelen bir Şahsiyetti.

Sedat, Mısır devlet bürokrasisi içerisinde ki en elit kesimine ‘ekonomik ve sosyal krizi atlatacağının ve Nasırın yolunda ilerleyeceğinin sözünü’ vermişti.

Bundan kaynaklı olacak ki devletin o dönemde en yüksek makamı olan Yüksek İcra Kurulun içerisinde muhalefetler olmasına rağmen Sedat’ı desteklediler.

Nitekim meclisteki ilk konuşmasında “Size Nasırın yollunu takip ederek geldim ve inanıyorum ki beni cumhurbaşkanı adayı olarak gösterip ve seçmeniz Nasırın yolunda gitmemin göstergesidir” diye hitap etmişti.

İlk yazımızda da belirtiğimiz gibi Nasır iktidarda olduğu dönem içerisinde Rus sosyal emperyalizmi ile ilişki içindeydi, sadece bu devlet işleri ile yani iki devlet arasında ki diplomatik ilişki ile belirtmek yeterli değildir. Doğru olanı ise Mısır o dönemin Doğu blokun başını çektiği Rusya’ya ekonomik ve politik olarak bağımlıydı.

Bu dış güçler ile ilişki içerisinde olan ve bu ittifakları geliştiren Nasır ve onun izlediği siyaseti esasında da PAN Arap milliyetçiliği dayandığından dolayı o dönemin Sovyetlerin denetiminde olması E. Sedat’ın iç siyasete izlemek istediği politikada zorlaştırıyordu. Tüm bunlara rağmen E. Sedat el altında ilişkiye girdiği ABD yetkilerine doğrudan ve hızla bir şekilde siyasi yelkenlerini açtı.

İki kutuplu dünya sistemin olduğu o dönemde Ortadoğu da dengeler hızla değişen bir sürece giriyordu, ABD’nin başını çektiği sermaye gücün hızla diğer kutuplunun denetiminde olan bölgeleri de tek tek ele geçiriyordu.

Enver Sedat devlet başkanlık koltuğuna oturduğunda ilk iş olarak Ruslarla (o dönemin Sovyetler birliği) (Sosyal maskeli emperyalist deyimi doğru olandır) arayı bozmakla başladı görevine. Resmi rakamlara göre 15 bin Sovyet danışmanlarının ülkelerine geri gönderdi.

Devrim konseyin (Darbe Komuta Kademesi) içerisinde Sovyet yanlıların çoğunlukta olmasına rağmen 16 Aralık 1970 de ilk aldığı ve uyguladığı kararlardan biri diğeri de Devletin Özel Mülkiyetin üzerinde ki Kontrolünü kaldırması oldu. Bu ve buna benzer siyasal tavrı açıktan yaptığından dolayı dengelerin el değiştirdiğin kırmızı alarmlı sinyallerini uluslararası güçlere resmen açıklamış oluyordu.

Böylece WARSOVA PAKTINDAN hızlı adımlarla uzaklaşacak ve ABD ile Batılı güçlerin denetimine girmenin ilk koltuğa oturur oturmaz onun sinyallerini vermiş oldu. Bu ilk başta o kadar kolay değildi, çünkü Devrim Konseyinde oldukça güçlü isimler E. Sedat’a karşı muhalefet ediyorlardı.

Çünkü bölgede Siyonist İsrail devletinin varlığını kabullenmeyen bir İslam toplumu ve Halkların muazzam bir tepkisi vardı. Halkların bu öfkesini dindirmek, halkların bir birine kırdırma ve onları savaştırıp sonrasında demir bir yumrukla yönetmek içinde gerek Arap devletleri gerekse de emperyalistler için kaçınılmaz bir fırsattı.

O dönemin Süper güçlerin de Ortadoğu- Kuzey Afrika bölgesini yakından ilgilendiren bir bölgede savaş naraların atıldığı böyle bir dönemde boş durmayacakları kesindi, karakterleri gereği sadece taraf olmak değil aynı zamanda bölge devletlerini daha da fazla sömürge altına almanın planlarını yaptılar. Emperyalizmin bölge devletlerini idare edebilmesi için kendisine has uşak yaratmak zorundadır. Gerek o dönemde ve gerekse de sonrasında bu uşaklarına verdiği görevleri gereği devlet yöneticilerin de üstlendikleri işbirlikçi rollerini, görevini başarı ile de uyguladılar-yerine getirdiler. Çünkü bu sermaye güçleri bölgedeki Pazarın el değişmesi-değişmemesi üzerine savaşlar yürüteceği kesin ve muhakkaktır. Bundan kaynaklıda bu güçler bölgedeki devletleri askeri ve ekonomik olarak desteklediler. Aslına bakılırsa ki değim yerinde ise süper güçlerin gizli savaşı yürütülüyordu Orta Doğuda. Doğu Bloku ile ABD’nin başını çektiği kutupların Orta-doğu ve Kuzey Afrika bölge devletlerin denetiminin el değiştirme Savaşı desek daha yerinde ve doğru olacaktır.

Önemli bir süreçten geçen bölge devletleri savaştan çıkmış yeniden savaşa hazırlıklar yapılırken gelişen halk ayaklanmaları ve değişe bilecek olan dengeler kimlerin kontrollünde olacağı, kimlerin pazara sahip olacağı ve bölgenin dış emperyalist sermaye güçlerin el değiştirirken çok önemli bir dönemden hassas bir süreçten geçerken dünyanın gözü buradaki bu değişen dengelerin üzerine çevrilmişti.

Mısır için değim yerindeyse ‘sırat köprüsü kadar ince’ bir siyasi ve askeri çizginin gizli kapılar ardında yürütüldüğü bir dönemdi. Nedeni ise Enver Sedat bölgedeki dengeleri değiştirmek isterken de ABD’nin Ortadoğu ayağı olan İsrail’e karşı savaşa sürüklenmek zorunda kalıyordu.

Çünkü Altı Gün olarak bilinen Savaşının (Arap İsrail) altüst ettiği bölgenin dengeleri tekrar eski haline getire bilmek için İsrail’e karşı askeri zafer kazanmanın şart olduğu inancı hem iç kamuoyu ve hem de tüm Arap Halkları tarafından en üst seviyede savunuluyordu.

Filistin ve İslam toplumu için kutsal sayılan Kudüs, batı Şeria, Gazze ve Mısırın Sina yarımadası olmak üzere Suriye’nin Golan tepelerin tümü İsrail güçlerin işkal altındaydı, bu toprakları geri almak için hem devletler savaşa hazırlıklar yapıyordu hem de Arap Halkı büyük gösterileriler yaparak savaşın kaçınılmazlığının haberini veriyordu adeta.

Bütün bu savaş hazırlıkları yapılırken Suriye’de de dengeler değişmiş BAAS partisi iktidarını pekiştirmiş Hafız Esad işkal altındaki topraklarından İsrail çekilmediği taktirde fiili bir savaş içerisinde olduğunun demeçlerini veriyordu. Filistin örgütlere ülkesinin kapılarını açarken bir yandan da lojistik desteğini açıktan yaptığı için bu Suriye cephesi açısından savaşın son hazırlıkları diye yorumlanıyordu.

E. Sedat, ABD ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştıysa da o dönemdeki Mısır da devletin en yüksek merci kurumu olan Yüksek İcra Kurulu (Darbe Komuta Kademesi) gerekse de diğer Arap alemin muhalefetine boyun eğmek zorunda kaldı ve 6 Ekim 1973 de Suriye ile birlikte İsrail’e karşı harbe girmek zorunda kaldı.

Bu kaçınılmaz bir savaştı…

Enver Sedat yada ABD ve diğer güçler istese de istemeseler de kaçınılmaz olan bir savaş kapıya dayanmıştı bunun önüne geçemezlerdi.

Beklenmedik bir anda Suriye cephesinden İsrail’e karşı taarruz ’a geçti Araplar. Böylece fiili bir savaş başlamış oldu. Yahudilerin inançların en önemli günü olan Kipur Bayramını kutladığı 6 Ekim 1973′te İsrail’e karşı askeri bir hareket düzenledi Suriye, Mısır ve Ürdün. Şok yaratan bu ani baskın da ağır zayiat İsrail vermesine rağmen ABD’nin her türlü üstünlüğe sahip olan askeri desteğiyle İsrail’in galip çıkmasına neden olan büyük faktör oldu. O dönemin Sovyetler Birliği ise oynadığı rol taraflar arasında ateş kesi sağlamak oldu.

Arap devletlerin İsrail devletine karşı yaptıkları savaşların tümünde kaybettiler, verdikleri savaşlar da yarı mağlup durumda savaştan çıktılar. Savaşın galibi İsrail devleti oldukça Siyonist devlet biraz daha fazla Ortadoğu da kalıcı kök salan bir devlet haline gelirken bölgenin de askeri teknik ve teknoloji bir üstünlüğe sahip hale geldi.

Bu yarı yenilgiye rağmen E. Sedat İslam dünyasının üzerinde olmak üzere ve birde kendi iç muhalefetin üzerinde ilk dönemlerde Mısır devletin saygınlığı yükselti. Yorumcuların Mısıra ve E. Sedat’a yaptıkları bu başarı yorumlarından dolayı savaş döneminde ülkede dinamik haline gelen ülkenin bir çok yerindeki halk ve bu halk ayaklanmalarını bastırarak yeniden eve kapatmayı başardı.

İsrail’e yapılan savaştan hemen sonra Rusya ile ilişkilerini tamamen bozdu ABD ile ilişkileri açıktan geliştirdi. Bazı kaynaklara göre henüz Enver Sedat savaş halindeyken Amerika istihbaratın aracılığıyla İsrail ile anlaştıklarını söylenir. Bizce de bu olasılıkların içinde en büyüğüdür. Kapalı kapıların ardındaki görüşmeler nasıl yürüdü orayı bilmiyoruz amma hayatına mal olabilecek kararlara imza attığını tarih bize gösterdi. Savaştan hemen sonra sadece ABD ile değil aynı zamanda İsrail ile de ilişkileri iyileştirdi. İşbirlikçi kimliği böylelikle su yüzüne çıktı, su yüzüne çıkan işbirlikçi kimliği savaştan hemen sonra mı aniden mi ortaya çıktı? Yoksa zaten dış güçlerin güdümünde iş başına gelen ve bu dış sermaye güçlerin bölgedeki görevlerini mi yerine getirilmek üzere mi devlet başkanlığına getirildi? Bütün bu sorulara yanıtını tekrar o dönemin Mısır devlet adam olan E. Sedat’ın yaptıkları icraat ve siyasal iç ve dış politikası ile bize göstermektedir. Ki başından beri ABD yanlısıdır ve savaş çıkmadan öncede tüm çalışmaları ABD’nin hizmetine göre yapmaktadır ayrıca savaş döneminde de ve sonrasında da bize göstermiştir ki tüm çalışması ABD’ye hizmet şeklindedir. Çünkü yaptığı ve üstlendiği roller İsrail devleti bölgede tartışmasız bir güç haline getirmiş bölgeye ABD‘nin girmesini, yerleşmesine vesile olmuştur.

Bunlarla da kalmadı Enver Sedat 19-20 Kasım 1977 de İsrail’e tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi. Arap ve İslam dünyası bu ziyareti ihanet olarak kabul etmesine rağmen o bu hitamlara aldırmadı görüşmeye devam etti. Bu siyaseti sonucu da İsrail başbakanı Menahem Begin ile birlik de 1978´de Nobel Barış ödülünü de alma “unvanına” kavuştu bu ödülü de almaktan çekinmedi aldı da. Sedat-Begin görüşmeleri 26 Mart 1979 da “barış” ile sonuçlandı.

Tüm bunlardan dolayı Mısırın Ortadoğu ve kuzey-Afrika üzerinde olan saygınlığını yitirdi.

E. Sedat iç ve dış politikasından ve o döneminde ekonomik ve sosyal bunalımlardan kaynaklı ülke içinde ciddi bir muhalefet yükseldi. Açlık, sefalet, işsizlik dayanılmaz en son sınırına dayanmıştı. Yaşam koşuları gün geçtikçe daha da ağırlaşıyordu. Fakat Enver Sedat halkın durumunu göz önüne almaktansa gelişen muhalefeti ezdi, daha katı bir rejim ile yönetmeye devam etti.

Bu siyasetin sonucu olsa gerek 1981 Ekimin de Arap-İsrail Savaşının yıl dönümünü kutlarken, Askeri bir konvoyun geçişi sırasında, radikal dinci Cihad Örgütün İslamcı militanları tarafından otomatik silahlarla yaylım ateşine tutuldu, Enver Sedat´ın vücuduna tam 72 kurşun isabet ederek öldü. On bir yıllık iktidarlık dönemindeki Emperyalizmin bölgedeki ödevini-görevini yerine getirirken onun faturasını 72 kurşun ile ödedi. Böylece Muhammed Enver el Sedat dönemi kapanmış oldu.

Bu suikast sırasında Hüsnü Mübarek (Muhammed Hüsnü Said Mübarek) tamda Enver Sedat’ın yanında oturuyordu. Olaydan sağ çıktı ve 14 Ekim 1981 de devlet başkanlık koltuğuna oturdu.

Sürecek