10 Eylül 1920: Suphi TKP’sinin Komünist Mirasını Sahipleniyor ve Selamlıyoruz

10 Eylül 1920, Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’nin kuruluş günü olarak ülke tarihinde büyük bir dönemin açılışıdır. Bu tarih Türkiye-Kuzey Kürdistan’da örgütlü devrimci hareketin komünist nitelik esasında yaşam bulması ve ülke halklarının yeni bir çığırla tanışması tarihidir. Bu bakımdan TKP’nin kuruluşu komünizm bayrağının coğrafyamızda dalgalanması veya dalgalandırılması olarak unutulmaz, büyük ve çığırsal bir tarih olarak sahiplendiğimiz mirasımızdır.

Tarih, insan ve toplum hayatında önemli kesitlerle ilerlemiş, büyük sıçrama ve niteliksel gelişmelere tanıklık yaparak günümüze dek sürmüş, daha ilerisine doğru sürmektedir. Tarihi anlamlı kılan özellikler insanlığın ilerletilmesinde rol oynayan büyük olay ve gelişmeleri ihtiva eden sıra dışı eylemleri kucaklamasıdır. Bu sıra dışı tarihi kesitlerden, gelişme veya sıçramalardan biri de hiç kuşkusuz ki coğrafyamızda TKP’nin ilan edilerek sınıflar mücadelesi arenasına çıkıp mücadeleye başlamasıdır. 10 Eylül 1920 TKP’nin kuruluş yıldönümü olarak anlamlı ve unutulmaz bir tarihtir. Bu vesileyle, Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’nin kuruluşunu selamlıyor, komünist mirasına bağlılığımızı yineliyoruz.

10 Eylül 1920, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kuruluş tarihidir. TKP, bu tarihte Bakü’de kuruluş kongresi yaparak resmiyet kazanır. Sovyet sosyalist devriminin zafere henüz kavuştuğu ilk yıllar olmasının yanı sıra aynı zamanda hem bölge hem de sınırları Türkiye olarak çizilen toprak parçası her bakımdan karışık bir dönem içindedir. Kurtuluş savaşının önderliği ta başlarından itibaren Kemalistler tarafından ele geçirilmiştir. Lakin düzen ve sınırlar henüz oturmamış/belirlenmemiştir. Kemalistler, kah batılı emperyalist yönetimlerle ve bazen de mecbur kaldıklarında genç Sovyet devlet yönetimiyle yakınlaşma politikaları izlemektedir. Sovyet yönetiminin Kemalist hareketi değerlendirmedeki yanlış yaklaşımı sebebiyle TKP, bu yanlış değerlendirmenin ciddi derecede etkisine girmiş, Kemalist hareketi milli burjuvazinin temsilcisi ve tutarlı bir anti-emperyalist hareket olarak görmesine götürmüştür. Her politik tespit kuşkusuz pratiğe uygulanmak için yapılır. Doğal olarak yürütülen her pratiğin ise kaçınılmaz bir karşılığı olur. Bir hareket milli burjuvazinin temsilcisi olarak görülür ve anti-emperyalist olarak değerlendirilirse, o hareketin dost ve ittifak güç olarak kabul edilmesi gayet mantıklıdır.

TKP, Kemalist hareketi tam da bu çizgi üzerinden değerlendirmiştir. TKP’nin kendileri hakkındaki değerlendirmenin farkında olan Kemalistler, Sovyet yönetiminden gördüğü ilgi ve desteği de kullanarak TKP yönetimini ülkeye davet etmiştir. Bu davete icabet gösteren TKP yönetimi, ülkeye döndüğü andan itibaren büyük bir komployla karşı karşıya kalmıştır. Kemalistlere dair yanılgısının bedelini çok ağır olarak ödemiştir. Bilindiği gibi Mustafa Suphi ve 14 yoldaş, 28 Ocak 1921’de düzenlenen büyük bir komployla katledildiler. Parti’nin hemen bütün Merkez Komite (MK) üyeleri yok edildiler. Bu ağır bedel, TKP’nin ideolojik-politik rotasını kökten değişikliğe uğratmıştır. Bu noktaya dönmeden önce Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’nin temel meseleler üzerindeki hata ve yanlışlarına değinelim.

TKP kuruluşundan itibaren ciddi politik zaaf ve hatalar içindedir. Komünist niteliğine aykırı duran oldukça ciddi politik yanlış tespitleri söz konusuydu. Partinin en temel zaaf ve hatası, Kemalist harekete yaklaşımında yatmaktaydı. Kemalist hareketi milli burjuvazinin temsilcisi olduğunu ve anti-emperyalist olarak değerlendirirken, parti programında haklı olarak yer alan ve alması gerekli olan Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesini programında yer vermiş fakat coğrafyamızda çözüm bekleyen Kürt Milli meselesini ise parti programına koymamıştır. Kürt Milli meselesini parti programına koymamış olmasının sebebi elbette dost-düşman ayrımında yanlışa götürmüştür. Bu yanlış tespitler partiyi yanlış bir rotaya koymuş ve kaçınılmaz yanlış bir çıkışa bırakmıştır. Kabaca ve özet olarak bu yanlışa götüren sebeplere baktığımızda şunu hemen görürüz. Ortada anti-emperyalist bir hareket görülen bir güç var. Bu güç “yedi cepheden” emperyalist işgalcilerle savaşmakta olan halka önderlik etmektedir. Bu hareket millidir ve üstelik Sovyet sosyalist sistemi ile dostluk içindedir. Genç Sovyetler birliği ile dostluk içinde olan böyle bir hareketin yanında olmak ve emperyalizme karşı ortak cephede savaşmak ve bir yönüyle de o topraklar üzerinden dünyanın ilk sosyalist ülkesine gelebilecek emperyalist saldırıyı da bertaraf etmek devrimci bir görevdir.

Genel yaklaşımları buydu ve TKP’yi imhaya götüren bakış açısı da buydu. Bu yanlış bakış ve çizgi ister istemez şimdilerde olduğu gibi, o dönemde de ulusal demokratik haklarını arayan bir millet olan Kürt milli Hareketine karşı tutumunun olumlu olması beklenemezdi! Bu değerlendirmeye göre, bir yandan emperyalizme karşı savaşan bir ilerici ve anti-emperyalist güç var. Öte yanda ise içerde bu ilerici olarak görülen gücü arkadan vuran bir isyan var. Bu isyan Kürt isyanıdır. Kendi ulusal demokratik haklarını arayan Kürt hareketi ne yazık ki yanlış değerlendirilerek karşısında durulmaktadır. Yaklaşım budur. Çizgi ve yaklaşım bu olunca, bu çizginin ve mantığının yukarda eleştirdiğimiz böylesi ağır yükten kurtulmayı ilerici-devrimci harekete yaklaşımının doğal kaçınılmaz sonucu Kürt Milli Meselesini bırakalım parti programına almasını, bu harekete karşı durması gayet anlaşılır bir tutum olur. Bu komünizme aykırı tutumda veya bu hataların ve zaafların temel kaynağında Sovyetler Birliği yönetimi ve Komüntern’in etkisinin derin olduğunu da not edelim. Ama her halükarda bu hatalı tutum komünizmi sakatlamıştır. Ve ne yazık ki bu ağır hatalar Türkiye sosyalist hareketi içine derinden sirayet edegelmiştir. Bu konuları çeşitli yazılarımızda ele almıştık. Şimdilik bu makalemizde sosyalist hareketin tümünü değil, TKP ile sınırlı kalacağız.

Elbette bu ağır hataların dayandığı ideolojik-politik sebepler var. Hatalara yol açan sebeplerin anlaşılması esastır ki, sebepler kavrandığı ölçüde hatalar aşılır. Tartıştığımız yıllar, Osmanlı’nın dağılış ve yıkılış yıllarıdır ve bu yıkımın içinde yeni bir ulus devlet kurulmaya çalışılmaktadır. Türk ırkına ve Müslüman inancına dayalı bir ulus devlet modeli benimsenmiştir. Böylesi bir devlet model denemesi elbette çok önceleri yapılmıştır. Ancak en iyi ve has koşullar konu ettiğimiz yıllarda tam manada hasıl hale gelmiştir. İmparatorluktan ulus devlet modeline geçiş yeni bir değerlendirmeyi bir zaruret haline getirmiştir. Türk ve Müslüman olanların dışındaki millet, milliyetler ve inançlar yeni devlet modelinin dışında tutulmuştur. Diğer halklar ve inançlar inkardan gelinmiş ve şiddet yoluyla hizaya getirilmesi politikası uygulanmıştır. Bir halklar mozaiği durumunda olan Anadolu’da başka türlü Türk ulusu yaratılamazdı. Bu nedenle ret ve inkar politikalarının en sert uygulandığı ve devrede olduğu bir yönelim vardı. Ulus devlet modelinin başarılması için başka bir yol mümkün görünmüyordu. Yani bugün devam eden ırkçı, retçi ve inkarcı politikaların temeli o dönemde atılmıştır. Meşhur deyimle TEKÇİ temelin harcı o zamanlar konulmuştur. Bu Türkçü-Müslüman ulus devlet modelinin bir gereği olarak 1921 Koçgiri İsyanı sırasında ve sonraki Kürt ayaklanmalarında toplu katliamlar yapılmıştır. Keza, 1915 Ermeni ve diğer önceki ve sonraki soykırımlara önderlik eden İttihat Terakkicilerin planında bu devlet modeli vardır.

Bir toplum biçiminden bir diğer biçime ilerleme ile politik ilericilik kavramları aynı değildir

Kemalist harekete destek veren TKP, Sovyet ve Komüntern’in tavrının arka planında birde üretici güçler teorisi denilen bir anlayışın bir şekilde etkisinin olduğunu söylemeliyiz. Üretici güçler teorisine göre, kapitalist üretim modelinin gelişmesi sonucu onu tarihin çöplüğüne atacak modern sınıf proletarya tarih sahnesine güçlü çıkmış olacaktır. Bu aynı zamanda evrimci ve ilerlemeci bir bakış açısıdır. Yani düşünülen kapitalist üretim modelinin gelişmesiyle, sosyalizmin inşa edilmesine de güçlü zemin sunacak bir tarihsel ilerleme sağlanmış olacaktır. Kapitalizmin egemen olmadığı veya kısmen egemen olduğu ülkelerde sosyalizmin inşası için maddi şartlar yeterince uygun değildir. Dolayısıyla, sosyalizm için maddi zemin hazırlayacak olan böyle ilerleme desteklenmelidir. Demokratik devrimi üstlenmesi gereken proletarya olması gerekirken bu görev burjuvaziye havale eden bir değerlendirmedir. Elbette bu dediklerimiz komünistlerin genel bir anlayışı ve çizgisi değildir. Ancak tali de olsa böyle bir etkilenme, bazı vakitler komünist hareketi yanlış değerlendirmelere ve hatalara götürdüğü de bir gerçektir. Bu etkilenmenin getirdiği olumsuz sonucu bir örnek olarak verdiğimiz Kemalist hareket değerlendirmesinde görüyoruz. Bir diğer nokta ise tarihsel ilerleme ile politik ilericilik arasındaki nitelik farkın karıştırılmasıdır.

Dolayısıyla Kemalist hareket burjuva da olsa böyle bir zeminin yaratılmasında; yani kapitalizmin büyüyüp güçlenmesinde olumlu bir rol oynamakta ve tarihsel bir ilerleme sağlamaktadır. Buradan hareketle Kemalizm, sosyalizm için gerekli maddi ön koşulları sağlayacağı için bu bakımdan da ilerici görülmesine yol açmıştır. Çünkü Kemalist hareket, sosyal bir devrim için gerekli zemini hazırlamaktadır. Bakış açısı buydu. Tabii burada şu noktayı yeniden belirtmeden geçmeyelim. Sovyet önderliği ve Komüntern ve de TKP’nin, üretici güçler teorisinin tas tamam yönlendiriciliği altında olduklarını söyleyemeyiz. Her birinin etkilenme dereceleri farklı olması bir yana, tümü üzerinde; hatta tüm dünya komünist hareketi üzerinde tali de olsa bu etkiden söz ediyoruz. Yani üretici güçler teorisinden tamı tamına bir köklü kopuş sağlanamadığı açıktır. Kemalist hareketin desteklenmesinin birinci nedeni budur. İkincisi nedeni ise burjuva modernist çizginin, komünist hareket üzerindeki etkisidir. Kemalizmin böyle ele alınmasında burjuva modernist tarih anlayışın komünist hareket üzerine bıraktığı etkinin de payı vardır. Buna göre önceki toplumsal yapıdan (feodalizm) bir sonrakine (kapitalizm) geçiş ilericiliktir. Böyle bir geçiş hiç kuşku yok ki tarihsel bir ilerleme olduğu çok açıktır. Ancak bu tarihsel ilerlemeye ve geçişe ilericilik rolü yüklemek komünist harekete bela getiren bir anlayıştır. Bir toplum biçiminden diğerine geçişte önderlik eden sınıfların, bir dönem için ilerici politik rol oynamaları mümkündür ve olmuştur. Ama oynadıkları bu ilerici politik rol tarihseldir. Dolayısıyla bir dönem için oynanmış olan politik ilerici önderlik rolü ile gelişen kapitalist üretim biçimini ilerici görmek, esaslı ve belalı bir sorun olarak hala da komünist hareketin önünde durmaktadır.

Özellikle de emperyalist çağda tüm ilericilik misyonunu bitiren burjuvaziye; bu arada -özellikle de Kemalist burjuvaziye- bu rolü yüklemek tam bir kör çıkmazdır. Sınıf niteliği Türk ve Müslüman komprador burjuvazinin temsilciliği açık yerde duran Kemalizm’e böyle rol vermek, dost ve düşmanın kim olduğunu tamamen karıştırmak olur. Zaten dost ve düşman arasında doğru ayrım yapılamamıştır. Öte yandan kapitalizm, emek sömürüsüne ve artı-değere dayanmaktadır. Sömürü toplumu olarak ilerici hiçbir vasfa sahip değildir. Unutmayalım ki bir toplum biçiminden bir diğer biçimine ilerleme ile politik ilericilik kavramları asla aynı değildir. Bu kavramlar kimilerince hala karıştırılmaktadır.

Tüm bunları neden konu ettik? Çünkü bu kavramlar Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’de oldukça problemli durduğu görülüyor. Devrimci burjuvazi olarak kabul gören Kemalistlerin feodalizmi tasfiye eden yönelimine karşı direndiği düşünülen Kürt ulusuna karşı çıkmaları doğal bir tutum haline geldiği görülüyor. TKP’ye göre bu çatışmada feodal gerici isyana karşı, tarihi ilerleten devrimci burjuvazinin yanında yer almak doğru tutum olarak kabul görür. Zaten yapılan tam da buydu. Ve TKP, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı ilkesini doğru olarak partinin programına alırken, bu ilkeyi Kürt Milleti için yok saymasının -en azından önemli bir nedeni- tam da budur. Dahası devrimci burjuvazinin önderliğinde emperyalizme karşı yürütülen savaşın yanında yer almak ama bu anti-emperyalist savaşın karşısında duranlara sırt çevirmek o çizginin mantıki sonucu oluyordu. TKP’nin, kendisinin de imhasına yol açanın, yukarıda anlatmaya çalıştığımız bakış açısı ve çizgi budur.

Bugün TKP ismi taşıyan partilerin Kemalizme, resmi tarihe ve resmi ideolojiye yaklaşımları değişmemiştir

Bu kayıptan sonra 1923-24 yılında gerçekleştirilen gizli bir toplantı neticesinde partinin başına Şefik Hüsnü getirilir. Parti’nin toparlanması ve yeniden merkezi önderliğe kavuşması elbette iyi bir gelişmedir. Gel gör ki geçmişin hatalarından doğru dersler çıkarmak şöyle dursun, parti komünist niteliğinden arındırılarak reformist-revizyonist bir parti durumuna getirilir. Revizyonist ve sosyal bir reformcu durumuna düşürülen bir parti için bu durum çok daha büyük bir tahribat ve çürüme getirmiştir. Zira, Kemalistlere dair ideolojik-politik hataların açığa çıkarılması yerine, bu hatalara dokunulmadan partinin esas olan kızıl rengi yok edilmiştir. Daha ilerde partinin başına geçen Yakup Demir ve İsmail Bilen ise TKP’de açıktan gerici bir çizgiyi hakim hale getirmişlerdir. Bu dönem esasında Sovyetler birliğinde sosyalizmden kapitalizme geri dönüşün tamamlandığı yıllara denk gelmektedir.

TKP, Mustafa Suphi yoldaş önderliğinde iken çok önemli zaaf ve politik hatalar barındırmasına rağmen rengi asıl olarak kızıldır. Bu hatalara düşmesinin bir başka nedeni ise Sovyetler komünistlerinin ve Komüntern etkisi olduğunu ifade etmiştik. Fakat böyle bir etkilenme, özel olarak TKP’nin politik hata ve zaaflarını eleştirmeyi asla es geçmeyi ve yok saymayı ya da mazur görmeyi gerektirmez. Taşıdığı tüzel kişilik nedeniyle sorumluluğu asla yok sayılamaz. Örnek verecek olursak, genç bir komünist hareket olmasına ve önünde büyük ve yeterli derecede bir mücadele deneyi olmadığı halde komünist önder İbrahim Kaypakkaya, Kemalist hareketin niteliği ve temsil ettiği sınıfları ve izlediği politikaları esasta bilimsel olarak tespit etmiş ise ki, etmiştir, o halde aynı tutum önceki komünist nesillerden de beklenir. Üstelik Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve önderleri Lenin-Stalin ve Komüntern gibi dünya komünist hareketi üzerindeki büyük prestijine ve Kemalist hareketi yanlış değerlendiren tutumlarına rağmen, Kaypakkaya bu konuda hakikate ulaşmayı başarmıştır. Sahip olduğu MLM komünist çizgi ve metot sayesinde doğru bilinen büyük yanlışı mahkum etmiştir.

Yukarda izah ettiğimiz dünya komünist hareketinin yanlışlarından kopamayan TKP, sadece kendisine değil, daha sonraki komünist nesillere de büyük bir ideolojik-politik bir yıkıntı bırakmaya sebep olduğunu söyleyelim. M. Suphi sonrasındaki TKP’nin yozlaşıp komünist niteliğini yitirmesi ve daha sonrasında sosyal emperyalizmin bir oyuncağı durumuna düşmesiyle beraber TKP’nin niteliği hakkındaki tartışmanın ve değerlendirmenin mahiyeti tamamen değişse de ne yazık ki ülkemizde ki diğer sosyalist hareketlerin önemli bir bölümü üzerinde derin politik bir çıkmaz ve burjuva ideolojik bir enkaz bırakmıştır. Küçük bir bölümünü dışında tutarsak eğer, diğer tüm sosyalist hareketler veya sol entelektüeller Kemalist hareketi ilerici-devrimci bir miras olarak kabul etmiş ve tepeden tırnağa bu halk düşmanı ve emperyalizm ile uzlaşan hareketi anti-emperyalist olarak değerlendirmiş ve politik tutumlarını bu belirleme ışığında almışlardır. Ne yazık ki bazıları için bu hala da böyledir. Bu makalede başlı başına tüm sosyalist hareketlerin ya da entelektüellerin ve aydınların tavrına yol açan olumsuz sebepleri değerlendirecek değiliz. Yeri zamanı geldiğinde elbette bu değerlendirme yapılacaktır. Ki, çok defa bu değerlendirme tarafımızdan yapılmıştır.

100 yıllık zaman dilimi içerisinde ismini TKP olarak sürdüren tüm partilere baktığımızda bırakalım 1920 TKP’sinin hatalarından kopmayı, bu hataların sistematik halde devam ettirildiğini söylersek konuyu abartmış olmayacağız. Bugün TKP ismi taşıyan partiler Kemalizm’e, resmi tarihe ve resmi ideolojiye yaklaşımları değişmemiştir. Bunların yanlış çizgilerinden peydahlanan Kürt sorununa ve hareketine karşı olumsuz tutumlarını biliyoruz. İlk kuruluş yıllarındaki TKP’nin olumlu komünist mirasını temel alarak onun hatalarından arınmak yerine, o dönemin hatalarını ve politik kamburlarını yüklenerek bugüne taşımaya devam etmektedirler. Sadece ismi TKP olanlarda da değil, birçok sosyalist harekette durum budur. Açıktır ki Türk hakim sınıflarından ve Türk milliyetçiliğinden saçılan şovenizmin derin etkisindedirler.

Şefik Hüsnü’den Yakup Demir ve İsmail Bilen’lere kadar devam ettirilen yanlış ideolojik-politik rota, günümüzdeki TKP’nin beslendiği ideolojik bir dayanak ve ana zemin olmuştur. Doğru olan eski hatalardan kopmak iken, böyle bir kopuşu gerçekleştirme yönünde bir tutumu bugünkü TKP’nin gündeminde yer aldığını gösteren bir işaret göremiyoruz. Fakat tam da burada bir noktayı açıklığa kavuşturalım. İsmail Bilen dönemi TKP’sini sosyal emperyalizmin oyuncağı olduğu değerlendirmemiz var. Fakat bugünkü TKP’yi karşı-devrimci veya emperyalizmin oyuncağı görmek gibi bir görüşümüz yoktur. Zira Rusya’nın havlu atarak açıktan kapitalizme geçmesiyle dünyadaki siyasi durum ve dengeler eskisinden çok farklı bir noktaya evrilmiştir. Hal bu olunca günümüzdeki TKP’nin karşı-devrimci ve emperyalizmin oyuncağı olduğu gibi bir belirlememiz yoktur. Bizim bugünkü TKP’ye getirdiğimiz eleştirilerin çoğunu bazı başka devrimci örgütlere de getirdiğimiz bilinmelidir. TKP’nin yanlış bulduğumuz temel çizgisi ve tüm görüşlerine yaptığımız eleştirilerimiz açık ve berraktır. Bu konuda vereceğimiz hiçbir taviz yoktur. Bu çok nettir. Tüm bunlarla birlikte TKP’yi halk saflarında ve demokratik cephe de gördüğümüzü belirtmeliyiz.

Zira bu konu geçmişte kalmış veya tarih olmuş değildir. Bugün için sorun çıplak, geçerli, güncel ve yakıcılığını koruyan bir konudur. Birçok şey geçmişte kalmış da olsa, Kürt milli meselesinin çözümü ve ezilen inançların hak arama arzuları tüm şiddetiyle sürmektedir. Sorun hala bu minval üzerinde sürdüğü için, ilerici-devrimci ve komünist hareketin her daim gündeminde yer almaktadır. Yani sosyalist hareketin çok eskiden beri Kürdistan meselesine veya genel olarak milli meseleye yaklaşımında görülen olumsuz tutumu devam etmektedir. Mevcut TKP’nin bu soruna karşı tutumu hala egemen ulus milliyetçiliğinden beslenen sosyal şovenizmle malul bir çizgidir. Türk egemen sınıflarından ve Türk milliyetçiliğinden peydahlanan şovenizm, bu partinin sırtında taşıdığı önemli kamburlardandır. Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme ilkesi ne yazık ki Kürt milleti için pratikte yok hükmünde görülmektedir. Tüm bu politik sıkıntıların Kemalizm’e bakış ile resmî ideoloji ve resmi tarihle ilgisini kim inkardan gelebilir? Türk egemen sınıflarının Selefi Sultan Tayyip önderliğinde bugün tüm Kürdistan parçalarında Kürt milletine karşı sürdürdüğü gerici-ilhakçı savaşa tutarlı biçimde karşı bir tutum almamalarının nedeni budur. Komünist mücadele ve hedef adına, ezilen milletlerin, inançların inkar ve imhasına karşı nötr kalmak, komünist mücadeleye verilen en büyük zarardır. Bunun adı, açık söyleyelim anti-komünizmdir. Bu anti komünist tutum, aynı zamanda Türk işçi sınıfını ve emekçi halkını derinden etkisi altına almış olan şovenist zehrin sökülüp atılmasını zorlaştırmaktadır. Yani bu geri çizgi ve olumsuz tutum proletarya enternasyonalizmi ilkesine tamamen aykırıdır. Dolayısıyla, sosyal ve siyasal bir devrimin başarılmasının önünde büyük bir engeldir.

Proleter devrimciler olarak 1921 yılında kurulan Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’nin komünist mirasına sahip çıktığımızı kuruluşumuzdan bu yana ilan etmiş durumdayız. Bu mirasın doğru ve bilimsel temsil edilmesi demek hiç kuşkusuz o dönem TKP’sinin komünist özünü sahiplenirken onun ağır hatalarını; yani Kemalizm, resmi ideoloji, resmi tarih ve diğer eleştiri konusu yaptığımız bakışındaki olumsuzlukları aşmakla olur. Genel olarak milli mesele; özel olarak Kürt milli meselesine bakışında yukarda izah ettiğimiz yanlış tutumunu eleştirip aşmakla olur. Tam da böyle yapmamızın bilimselliği hayat tarafından bugün çok daha net olarak doğrulanmıştır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında 1921’de kurulan TKP’nin doğuşu sınıf mücadelesinde ileri bir adım olmuştur. Bu ileriye atılmış adım ne yazık ki lekeli doğmuş ve bu lekeler onu imha etmeye götürmüştür. Onun bilimsel mirasçısı komünistler olarak, sadece çok eski dönemde yük olan ağır hataları değil, o günden bugüne canlı ve dinamik olan ve durmadan değişen hayatın önümüze çıkardığı her bir değişimi dikkatle izlemek, komünist önder Kaypakkaya’nın bize devrettiği bilimsel temelde ve zemindeki bu çizgiyi nitel anlamda geliştirip temsil etmek amacımızdır. Komünist bir hedefe yürümenin doğru metodu budur.