Güney Kürdistan referandumu bağlamında devrimci tavrın özü

Maoist komünistler referanduma dönük tavırlarında, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı gibi temel ilkeden hareket etmiş olup sağlam zemine oturan ilkesel bir tutum benimsemişlerdir Ulusun kaderini tayin etme hakkı kayıtsız şartsız tanınması gereken ve karşı çıkılmaması gereken ulusun kendisine ait bir haktır Bu hakkı tanımak ayrı, hakkın kullanılmasına dönük eleştiri ve değerlendirmelerde bulunmak ayrı şeydir. Ayrılma iradesi veya ayrılma hakkının kullanılması özgün ya da tarihi şartlarda oradaki devrimi-devrimin gelişmesini olumsuz yönde etkiliyorsa elbette bu durumda ayrılma hakkının kullanılmasını isabetli-doğru görmeyerek eleştirebiliriz. Ancak sadece ve sadece doğru görmeyerek eleştirebilir ve ulusu bu tercihinde ikna etmeye dönük çabalarda bulunabiliriz ama en kötüsü de olsa ulusun iradesine, bu hakkına ve bu hakkını kullanmasına karşı durmayız, ayrılma hakkını kullanmasına asla fiilen engel olma gibi bir tavra sahip olamayız. Mevcut referandum şartlarında, bu referandumun bölgede veya Kürdistan’da ya da başka bir yerde devrimi geciktirme-sabote etme gibi bir durumundan söz edilemeyeceği gibi, ayrılma gibi bir fiiliyattan da söz edilemez. Ayrılma fiiliyata dönüşse de bu, gerici değil, ileri ve ileriye doğru bir adımdır

HABER MERKEZİ(06.10.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 6.Sayısında yayınlanan ‘’Güney Kürdistan referandumu bağlamında devrimci tavrın özü’’ başlıklı makaleyi öneminden dolayı okurlarımızla paylaşıyoruz.

‘’ Barzani referandum kararı alıp referandumu gerçekleştirerek siyaseten başarılı olduğu kadar, kendi durumu açısından da muhalifleri ve hasımları karşısında zayıflayan pozisyonunu güçlendirme konusunda etkili bir hamle yapmış oldu. Barzani’ye dönük haklı ve doğru bir dizi eleştiriye rağmen, referandum hamlesinin politik olarak başarılı olduğunu teslim etmek gerekir.

Barzani’nin referandumu bir yanıyla siyasi olarak gerileyerek zayıflayan durumunu kotarmaya dönük manivela yapmasının ötesinde, bağımsızlık referandumunun ABD’nin garantörlüğünde kararlaştırılıp gerçekleştirilmiş olması ve bu bağlamda bağımsızlığın tırnak içi bir bağımsızlık olup ABD emperyalizmine bağımlılıkla lekeli olduğu açık olmasına dönük tüm değerlendirme ve eleştiriler haklı-isabetli olmakla birlikte, bunlar referanduma karşı çıkmayı gerektirmez. Son tahlilde bağımsızlık istiyor musun, istemiyor musun ikilemiyle karşı karşıya kalındığında elbette ki bağımsızlık diyerek tüm lekelerine rağmen referanduma destek vermek zorunlu, gerekli ve doğru olanıdır. Zira bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak siyasi iflas, zımnen bağımlılığa evet diyerek gericileşmek ve ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı karşısında da gerici pozisyona düşmek olur. Nitekim eleştirerek inisiyatifsizliğin çaresizliğini yaşayan Kürt partilerin hepsi de son tahlilde referandumu desteklediler.

Kuşkusuz ki, referandum kararı sadece Barzani’nin iç siyasi hesaplarına indirgenemez. Bu işin bir yanı ve esasen de tali yanıdır. Esas yanı ise, referandumun ABD emperyalizminin onayı, siyaseti, stratejisi ve bir bakıma da kararıyla alınmış bir karar ve uygulama olduğu gerçeğidir. ABD’nin destek vermeden böyle bir kararın alınıp uygulanması inandırıcı ve ikna edici, hatta mümkün olmadığı açıkken, özellikle emperyalist devletlerden komşu ülkeler ve Irak devletine kadar geniş bir karşı çıkış, baskı ve hatta tehdidin olduğu şartlarda Barzani’nin bu referandumu bağımsız iradesiyle gerçekleştirmesi tasavvur edilemez. ABD emperyalizminin bölge stratejisi ve bölgedeki emperyalist dengeler açısından bu referandumu planlayarak devreye soktuğu, özellikle de Rusya’nın bölgede kaptığı inisiyatif şartlarında kendisine bağımlı bir aktörün yaratılarak bölgedeki imtiyaz ve inisiyatifini belli düzeyde de olsa muhafaza etmesi, “TC” devletinin Rusya ile ilişkilerinden duyduğu rahatsızlıkla “TC”ye karşı Barzani-Kürt kartını kullanarak yanıt vermesi gibi bağlamlarda, referandumun ABD emperyalizmi tarafından planlanarak devreye sokulduğu söylenebilir. Bu gerçekliğe rağmen ya da bu gerekçeyle de bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak benimsenemez, çıkılması doğru görülemez.

Referandum ve gerçekleştirilmesi siyaseten başarılı bir hamle olup Barzani’nin durumunu önemli oranda sağlamlaştırmaya yaramakla birlikte, Kürt ulusu açısından da ortaya koyduğu irade bakımından, göreceli de olsa önemli bir siyasi bağımsızlık-siyasi varlık ve devlet düzeyinde meşrulaşma, eski statüsüne göre ileriye doğru bir gelişme ve kazanım süreci oldu. Bütün bu bakımlardan referandum tavrı olumlu bir gelişmeyi ifade etmektedir. Referandumun konusu ve muhtevası başlı başına ona olumluluk yükler ki, ulusun gasp edilmiş ve tanınmayan bağımsızlık hakkının ulus iradesiyle kazanılması ve bu iradenin gerici egemenliğe rağmen sergilenmesi de önemlidir. Şüphesiz ki, referandumun gerçekleştirilmesi hemen bağımsız bir Kürt devletinin ilan edileceği anlamına gelmez, gelmiyor da. Ancak, referandum böyle bir ilanın önünü açmış, meşrulaştırmıştır.

Dikkat çekmek gerekir ki, henüz ilan edilmemiş ama ilan edilmesinin zemini meşrulaştırılmış olan bir Kürt devleti ilanı durumu, ABD emperyalizmi tarafından “TC” devletine karşı kullanabileceği bir şantaj kartı olarak da işlev görmektedir. Barzani, “aldığı” referandum kararı ve referandumun yapılmasıyla, hak etsin ya da etmesin, tarihsel rolün sahibi olarak tarihi kişilik etiketini almış oldu. Arka planı ne olursa olsun kendisine mal olan referandum kararı ve tamamlanan süreçle, Barzani büyük bir siyasi sürecin başlatıcı ismi oldu. Öte taraftan referandum Kürt ulusu üzerinde (ve daha kapsamlı) büyük bir siyasi etki yarattı. Moral ve güven edindi, diğer parçalara da ilham verecek bir siyasi süreç oldu.

Kürt ulusu referandumla tarihsel bir irade ortaya koymuştur

Özellikle referandum kararına karşı uluslararası alan başta olmak üzere, komşu ülkeler “TC”, İran gibi ülkelerin, merkezi Irak devletinin karşı çıkmasına ve bu düzeyde bir baskı, tehdit şartları altında olmasına karşın referandum kararından ödün vermeyerek onu gerçekleştirmesi, Barzani’nin bölgede aktör haline getirilmesi ve içte sarsılan siyasi pozisyonunun sağlamlaştırılması için iyi kurgulanmış bir oyun ve başarılı olarak yönetilen bir süreç oldu.

Kürt ulusu esasta ilk kez bir devlete (öyle ya da böyle bir devlete) sahip olma hakkı noktasına gelerek tarihi bir durum yaşamıştır. İradesini ortaya koymuştur. Buna bölgedeki siyasi kaos, boşluk ve emperyalist dengeler olanak vermiş olsa da ortada bir gerçek durmaktadır ki, bu gerçek, olmayan bir Kürt devletinin var olma hakkına kavuşmuş olmasıdır. Bu hakkı biçimsel de olsa iradesiyle elde etmiş olması anlamlıdır, olumludur. Bağımlı da olsa bir devlete sahip olmak ulus ve ulusun durumu için daha ileridir.

Referandum meselesinde gerici egemen sınıf ve siyasi partilerinin, tekçi ırkçı-faşist AKP gericiliğinden, aynı paradigmaların mimarlarından Kemalist ve ulusalcı Türk milliyetçisi sosyal şoven faşist kesimlere, aynı faşist gericiliğin azgın temsilcilerinden Perinçek’e kadar bilumum kafatasçı güruh sınıf karakterlerine uygun olarak tek koro halinde hareket etmiştirler. Gelinen aşamada yaptırımlardan askeri seçeneğe kadar her türden saldırganlığı oy birliğiyle geliştirme çabasındadırlar. Türk hâkim sınıfları devleti ve siyasi partilerine referandum böyle etki yaparken, sol hareket içinde de belli tartışmalara vesile olmuş, gerici yanları gün yüzüne çıkarmıştır referandum.

Bu sürecin sol cephe içindeki önemli tartışması “referandumun desteklenip desteklenmemesi” ikileminde yürütülen tartışmadır. Bu zeminde, komünist devrimciler tarihsel tutumlarını pozitif olarak ulusun bağımsız devletini kurma hakkı (UKKTH) açısından iradelerini belirleyerek devrimci zeminde dururken, bir kısım sol çevre adına sergilenen kimi sosyal şoven yaklaşım ve anlayışlar da yeniden hortlamış, gündeme gelmiş oldu. Bu çevrelerin esasta reformist kulvarda bulunan ve Kemalizm ya da Türk milliyetçiliğinden etkilenmiş belirli kesimler olduğunu söyleyebiliriz. Bunların referanduma dönük tavır ve tutumları da esasta ulusal sorun çerçevesinde sosyal şovenizmin etkilerini açıkça yansıtırken, referandum dolayısıyla aldıkları bu tavırlarını dayandırdıkları gerekçeler de tamamen burjuva reformist ve burjuva liberal görüşün izlerini taşımaktadır. Bu gerçeğe karşın, referandumu desteklememe veya karşı olma tavırlarına neden olarak öne çıkarılan gerekçe, referandumun arkasında İsrail siyonizmi ve ABD emperyalizminin olduğu, dolayısıyla bağımsızlık referandumunun bağımlı bir devleti aşmadığı şeklindedir. Gösterdikleri bu gerekçeler içerik ve eleştiri itibarıyla doğru ama doğru da olsa bu gerekçelerden hareketle “bağımsızlık” referandumu karşısında tavır-tutum almaları yukarıda işaret ettiğimiz nitelemeler düzeyinde hatalıdır. Özellikle de böylesi koşullarda bağımsızlık referandumuna gitmenin çelişki ve çatışmaları kışkırtıp bu çatışma durumunun Erdoğan tarafından manipüle edilerek iktidarını ayakta tutma için malzeme edeceği ya da Erdoğan’ın bu amacına yarayan bir gelişme olarak değerlendirilmesi zeminindeki gerekçelerle referandumu bu konjonktürde uygun bulmayarak karşı çıkılması kabul edilemez. Bu gerekçelerin arka planında sosyal şoven kambur olduğu açıktır. Nitekim bu tavır, son tahlilde azılı Türk milliyetçisi, tekçi ırkçı-faşist gericilikle aynı cepheye düşmüş olmakla da maluldür.

Maoist komünistler referanduma dönük tavırlarında, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı gibi temel ilkeden hareket etmiş olup sağlam zemine oturan ilkesel bir tutum benimsemişlerdir. Ulusun kaderini tayin etme hakkı kayıtsız şartsız tanınması gereken ve karşı çıkılmaması gereken ulusun kendisine ait bir haktır. Bu hakkı tanımak ayrı, hakkın kullanılmasına dönük eleştiri ve değerlendirmelerde bulunmak ayrı şeydir. Ayrılma iradesi veya ayrılma hakkının kullanılması özgün ya da tarihi şartlarda oradaki devrimi-devrimin gelişmesini olumsuz yönde etkiliyorsa elbette bu durumda ayrılma hakkının kullanılmasını isabetli-doğru görmeyerek eleştirebiliriz. Ancak sadece ve sadece doğru görmeyerek eleştirebilir ve ulusu bu tercihinde ikna etmeye dönük çabalarda bulunabiliriz ama en kötüsü de olsa ulusun iradesine, bu hakkına ve bu hakkını kullanmasına karşı durmayız, ayrılma hakkını kullanmasına asla fiilen engel olma gibi bir tavra sahip olamayız. Mevcut referandum şartlarında, bu referandumun bölgede veya Kürdistan’da ya da başka bir yerde devrimi geciktirme-sabote etme gibi bir durumundan söz edilemeyeceği gibi, ayrılma gibi bir fiiliyattan da söz edilemez. Ayrılma fiiliyata dönüşse de bu, gerici değil, ileri ve ileriye doğru bir adımdır. Kürtlerin ayrılacağı devlet sosyalist bir devlet veya Sovyetler Federasyonu devleti, devrimci, demokratik ve ilerici bir devlet değil, faşist bir devlettir, gerici bir diktatörlüktür. Dolayısıyla bu referandum şahsında, ayrılma hakkının kullanılması ve ayrılmanın olumsuzlanacak-eleştirilecek bir tarafı yoktur. Bilakis gerici faşist bir devletten kopma anlamında ve Kürt ulusu açısından olmayan bir devlete sahip olma (olasılığının doğması veya yaratılması) bakımından son derece olumlu, desteklenir, ileriye doğru bir gelişmedir.

Ezilen bir ulusun kendi devletini kurmasına karşı çıkılamaz

Ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı ve bu hakkı kullanma doğrultusundaki iradesine ve tercihine ya da bu hakkı hangi yönde kullandığına bakarak destekleme ya da desteklememe tavrını belirleme lüksüne sahip değiliz, olamayız da. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, ayrılma hakkı değil, yalnızca bu hakkın kullanılması sadece ve sadece devrim açısından mütalaa edilebilir ki, bu durumda bile ulusun ortaya koyduğu iradenin önünde fiili engel olma durumunda olamayız. Ulusun iradesini kendi burjuvazisiyle ya da egemen ulus burjuvazisiyle birlikte veya onun bayrağı altında yaşama doğrultusunda kullanmasına, hatasını göstererek ikna etme ve eleştirel yaklaşıma sahip olmanın ötesinde hiçbir gerekçeyle karşı durmayız. Gerçek manada bir bağımsızlık elde etmeyeceği-etmediği, emperyalizmle ilişkilerinin olduğu gerekçelerle ulusun bağımsızlık referandumuna gitme ve bağımsız devletini kurma hakkına ve kurmasına karşı çıkılamaz.

Sadece UKKTH açısından değil, referandumun tarihsel kazanım, gelişme ve tavır olma muhtevası, pratik kazanım ve ileriye dönük bir gelişme olması, Kürt ulusunun eski statüsünden daha ileri bir statüye kavuşması, biçimsel de olsa, yarı-bağımlı da olsa kendi devletine sahip olması, gasp edilmiş hak ve iradesinin tanınmış ya da geri alınış olması, daha doğrusu bütün bunların zemininin yaratılması, Kürt ulusunun ulusal hak ve değerleri açısından, siyaseten de Kürt Ulusal Hareketi’nin üzerinde yaratacağı siyasi etki ve bu etkinin demokratik gelişmelere vesile yaratma gerçekliği gibi daha sayılacak bir dizi nedenle referandumu desteklemekte ya da olumlu görmekteyiz.

Bir noktanın daha altını çizmekte fayda var ki, ulusun ayrılma hakkını desteklemek, o ulus burjuvazini desteklemek anlamına gelmez, bu burjuvazinin bütünüyle desteklendiği anlamına hiç gelmez. Kürt ulusunun bağımsızlık referandumunu ve bu doğrultuda bağımsız devleti kurma yönünde geliştireceği tavrı olumlu görerek destekleriz fakat bu, Barzani’nin desteklenmesi ve her bakımdan desteklenmesi ya da desteklediğimiz anlamına gelmez, öyle de değildir. Nasıl ki, ulusun ayrılma hakkını kayıtsız şartsız tanımak ile bu hakkın kullanılmasını somut (tarihsel ve siyasi) şartlara bağlı olarak özellikle bir devrim olasılığı ve devrimin gelişmesi açısından değerlendirilmesinin ayrı şeyler olması gibi, yani ayrılma hakkı ile bu hakkın kullanılması nasıl ki ayrı şeyler ise, öyle de Barzani’nin bağımsızlık referandumu tavrı ile Barzani’nin genel durumu ve gericiliği ayrı şeylerdir ve ikisi ayrı tavırdır. Ya da Kürt ulusunun ayrılma ve devletine sahip olması ayrı ama Barzani’nin gericiliği ayrı şeylerdir. Bunlara dönük tavırlar da farklı ve ayrı şeylerdir. Bu bağlamda destekleme tavrı ile olumlu görme-karşı çıkmama tavırları da birbirinden farklı şeylerdir. Bağımsızlık referandumunu olumlu görerek karşı çıkmamak ayrı ama bizzat Barzani’yi desteklemek daha ayrı şeydir. Her destekleme tavrı mutlak ve her yönlü desteklemek ya da fiilen destekte bulunmak demek değildir. Referandumu olumlu, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görüyor bu anlamda destekliyoruz ama bu fiilen çalışma yürüteceğimiz veya Barzani’yi destekleyeceğimiz ya da referandumun arka planını eleştirmediğimiz anlamına gelmez’’

http://halkingunlugu1.org/