Almanya’da Federal Meclis Seçimleri ve Sonuçları

Ekonomik ve siyasal olarak AB’yi yönlendiren, AB’nin iskeletini oluşturan Almanya gerçekliğinde, AB’ye karşı olan AfD’nin merkezi mecliste olması hâkim sınıfların bir bölümünü tedirgin etmektedir Elbette hâkim sınıfların bir bölümünün tedirgin olmasının nedenlerinde ekonomik ve siyasal sebepler vardır AB’de ekonomik olarak hâkim olan ve AB ülkelerini arkasına alarak dünya emekçi halklarını sömüren ve askeri yayılmacı gücünü koruyan Almanya’nın çıkarlarının tartışma konusu yapılması söz konusudur. Ayrıca AB’yi zedeleyen tutumuyla AfD’nin seçimlerdeki tavrı, Alman tekelci burjuvaziyi rahatsız edecektir

24 Eylül tarihinde Almanya’da yapılan Federal Meclis Seçimleri’ne ilişkin Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK)’nın yaptığı değerlendirmeyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

HABER MERKEZİ(09.10.2017)-Konfederasyonumuz seçim öncesi şunlara dikkat çekmişti:

“Almanya’da yaşayan göçmenleri ve Alman halkını direk ilgilendiren genel seçimler, hangi burjuva kliğin halkı yöneteceğine karar verilecektir. Göstermelik olarak kurulan sandıklar ise sandık başına giden halkın demokrasi hakkını tesis ettiği oyunuyla maskelenecektir.  Emperyalist ve kapitalist sistemdeki seçim ve seçim sandıkları halkı aldatmadan ibarettir. Kapitalist büyük tekkeler her seçimde hangi partinin hükümette çoğunluk sağlayacağı karar vermekteler.”

Hâkim sınıfların yönlendirmesi ve isteği doğrultusunda seçimler sonuçlandı. 24 Eylül’de yapılan seçimde, halkın %76,2’sinin sandık başına gitmesiyle yeni federal meclisi oluşturuldu. Hâkim sınıfların hangi kliğin belirli bir süre halkı yöneteceği de böylece belli oldu. Hâkim sınıflar bu dönem tercihlerini merkezi sağ muhafazakâr, liberal ve “sol” Yeşiller yönünde oldu.

Seçimlere giren kırk civarındaki partiden altısı parti barajı aşarak meclise girdi. Her partinin tek başına parlamentoyu oluşturacak çoğunluk sayıya sahip olmaması ve bundan kaynaklı koalisyonla hükümet kuracakları kesindir. Elbette bu koalisyonun, gerici Alman kapitalist tekelci partilerin siyasal temsilcilerinin oluşturacakları bir koalisyon olacağı muhakkaktır.

Yapılan seçim sonucuna göre meclise giren partilerin aldıkları oy oranı şöyledir: CDU/CSU: %32, (-8.6)

SPD: %20,5 (-5,2)

Linke: %9,2 (+0,6),

Bündnis 90/Grüne: %8,9 (+0,5),

FDP: %10,7 (+5,9),

AfD: %12,6 (+7,9)

Buna göre mecliste sandalye dağılımı ise şöyledir: CDU/CSU: 246, SPD: 153, Linke: 69, Bündnis 90/Grüne: 67, FDP: 80, AfD: 94.

24 Eylül Almanya’da yapılan Federal Meclis Seçimleri akabinde SPD ve CDU seçimde oy kaybı yaşadı. Bu iki büyük burjuva partisinin oy kaybetmesi ve buna karşı beklenmeyen ırkçı faşist parti AfD’nin aldığı yüksek oylar toplumun geniş tabanında tartışmalar yarattı, ileriki dönemde de tartışılacağı açıktır.

Çünkü II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası ilk olarak ırkçı faşist parti Almanya’da seçim barajını aşarak merkezi meclise girmeyi başarmıştır. Bu durum geniş halk yığınlarını düşündürmekte ve sınıf menfaatleri gereği bu durumu muhasebe ederek sonuç çıkaracaklardır.

Ekonomik ve siyasal olarak AB’yi yönlendiren, AB’nin iskeletini oluşturan Almanya gerçekliğinde, AB’ye karşı olan AfD’nin merkezi mecliste olması hâkim sınıfların bir bölümünü tedirgin etmektedir. Elbette hâkim sınıfların bir bölümünün tedirgin olmasının nedenlerinde ekonomik ve siyasal sebepler vardır. AB’de ekonomik olarak hâkim olan ve AB ülkelerini arkasına alarak dünya emekçi halklarını sömüren ve askeri yayılmacı gücünü koruyan Almanya’nın çıkarlarının tartışma konusu yapılması söz konusudur. Ayrıca AB’yi zedeleyen tutumuyla AfD’nin seçimlerdeki tavrı, Alman tekelci burjuvaziyi rahatsız edecektir.  AB’ye sözde karşı olan AfD, AB’nin parlamento seçimlerine koşarak katıldı ve vekilleriyle yer aldı. Burada anlaşılması gereken; AfD’nin AB’ye karşı olmadığı aksine faşist, ırkçı şovenist siyasetlerini Avrupa Birliği Parlamentosu’nda hâkim hale getirme çabası içerisinde oldukları gerçekliğidir. Bu durum diğer gerici emperyalist, kapitalist tekelleri de rahatsız etmektedir. AfD’nin geçmişten günümüze kadar süre gelen siyasal çalışmalarına baktığımızda Avrupa Parlamentosu’ndaki rollerin de bu olduğunu rahatlıkla görmekteyiz.

Ezilen halkların tedirgin oluşu ise, ırkçı faşist partinin göçmenlere karşı uyguladığı faşist saldırılar ve gerici propagandadır. Almanya’da son geçtiğimiz süreçte ilticacılar ve göçmenlere karşı saldırılar artmış, ilticacıların kaldığı yerler kundaklanmış, sokak ortalarında saldırıya uğramışlar, toplu taşıma alanlarında horlanmışlardır. Yabancı düşmanlığı her gün giderek artmaktadır. Ortadoğu’da özelde Kürdistan coğrafyasının değişik bölgelerinde süren savaş sonucu dalgalar halinde yerinde yurdunu terk ederek Avrupa’ya sığınmak zorunda kalan ilticacılara karşı neo-Nazi saldırıların da bu gelişme seyri içerisinde oldukça çoğaldığı görülmektedir.

Bu ırkçı saldırı ve gelişmeler engellenmediği takdirde başta Almanya’da yaşayan göçmenler olmak üzere Alman ezilen emekçiler içinde gelecek dönemde vahim durumlar ortaya çıkacaktır. Bu faşist potansiyelindeki genişleme engellenmezse yeni katliamlar gündeme gelecektir. Bugün yapılan kundaklanmalar ileriki dönemde de artarak devam edeceğin habercisidir. Kamuoyu araştırmaları gerek Avrupa’nın ve gerekse de Almanya’nın içinde geçtiği konjonktürde AfD’nin bu sonucu yakalayacağını gösteriyor. Zira Avrupa genelinde esen sağ ırkçı rüzgâr, önce İngiltere’de, akabinde Fransa’da sağ ırkçı partileri iktidara getirdi. Bu durum Avrupa genelinde ırkçı partilerin giderek taban bulup yükselmesine neden olmaktadır. Bugün de Almanya’da faşist ırkçı parti AfD maddi ve manevi duygusunu geliştirdi, Avrupa’daki gelişen ırkçı zincir halkalarından birini oluşturarak yerini aldı.

Seçimlerde ırkçılık, iç faşistleşme ve yabancı düşmanlığı belirleyici olmuştur

Avrupa’da yükselen ırkçı faşist potansiyel ve ülke içinde Alman siyasi partilerin AfD’nin gelişmesine yön vermeleri, kapı aralamaları ırkçı faşist partinin gelişmesinin önünü açmaları ve uyguladıkları politikalar objektif olarak AfD’ye seçimde zafer kazandırmıştır. Gerici Alman tekellerin AfD’ye sundukları imkân ve olanaklar, bu faşist ırkçı partinin kısa sürede güçlü potansiyele sahip olmasını sağladı. AfD’nin bu kadar oy potansiyeline sahip olmasını gerici Alman sistemin katkılarından bağımsız ele alamayız. Irkçı faşist parti AfD seçim sürecinde yaptığı siyasal propagandasını tamamen göçmen ve Almanya’ya yeni gelen ilticacılar ve İslam dini üzerinde sürdürdü. Korku atmosferini oluşturarak Almanya’nın göçmen ülkesi olacağını, İslam dininin her tarafta camii kuracağı korkusunu yaratarak halkı panik ve korku atmosferine soktu. Alman halkın üretim içinde yerlerini kaybedip işsiz kalacakları, iş yerlerinin yabancılara kalacağı gibi gerici argümanlar AfD tarafından seçim sürecinde sürekli kullandı.

Kısacası, seçim propagandasını ilticacılar ve göçmenler üzerinde yürüttü. Seçim sonucu yapılan araştırmalara göre göçmen ve ilticacıların az olduğu veya olmadığı alanlarda oyların çoğunu AfD almıştır. Yani sosyal ilişkilerin göçmenlerle olmadığı veya az olduğu yerlerde AfD oy potansiyeline sahiptir. Burjuva medyası halkın geri duygularıyla oynayarak gerçek olguları çarpıtıp göçmenlerle ilişkisi olmayan kesimi ırkçı partiye yönlendirmiştir. İlticacılar ve göçmenlerle sosyal ilişkisi olmayan kesim burjuva medya vasıtasıyla AfD’ye oy taşımıştır.

Korku duvarının oluşmasındaki diğer etmen ise, IŞİD’in Avrupa’da saldırılarıydı. AfD bu ön yargıyı kendi lehine seçimlerde kullandı. Alman devleti yasama yürütme ve yargı organlarıyla AfD’nin bu gerici ve ırkçı söylemlerine yön vererek gelişmesi için olanak sağladı. Alman devleti tüm kurumlarıyla göçmen ve ilticacılar hakkında gerçek olmayan yalan beyanlarda bulundular. Bu beyanlar faşist partinin gelişmesi sağlanırken, mecliste yer alan muhafazakâr CDU ile SPD oy potansiyeline oynayarak muhafazakâr oyların AfD’ye gitmesi için kapı araladı. Kısaca, AfD’nin yükselmesinin nedenleri şu şekilde özetleyebiliriz: Halkın gün geçtikçe fakirleşmesi, işsizliğin yükselmesi, taşeron firmaların ülke ekonomisinde gelişmesi, sağlık ve eğitim sorununda zenginler lehinde makas ucunun açılması, iktidardaki partilere olan güvensizlik gibi nedenlerle birlikte AfD’nin popülist söylemleri, göçmenler ve mezhep üzerindeki vurgular AfD’nin yükselmesini sağladı.

SPD tarihinin en büyük yenilgilerinden birini aldı

Şimdi kısaca Almanya’nın köklü geçmişi olan, Alman devletin kuruluşu ile aynı yaşa sahip SPD’nin gerilemesine kısaca değinelim. Almanya’da sosyal demokrat olarak görünen SPD uzun süreden beri CDU ile büyük koalisyon yapmış, iki büyük parti mecliste hükümet kurmuşlardır. Büyük koalisyon kurmalarındaki esas amaç, tekelci burjuvazinin yeni ekonomik paketlerini CDU vasıtasıyla tek başına uygulayamaması ve işçi sınıfının eylemlerinin CDU’nun uyguladığı ekonomik ve siyasi kararlara karşı gelişeceği korkusudur. Tekelci burjuvazi bundan hareketle yeni bir hamle yaparak hükümete SPD’yi dahil etti. Bu siyaset aracılığıyla bu iki parti uzun süreden beri koalisyon hükümeti aracılığıyla yönetmektedirler. İsçi sınıfı içinde oy potansiyeli olan SPD bu tarihsel gerici rolünü bu seçimlerde de oynadı. CDU’nun tek başına emekçi halkın aleyhine uygulayamadığı ekonomik paketlerin tümü SPD aracılığı ve desteğiyle uygulandı.

İşçi sınıfının ekonomik ve demokratik haklarını tırpanlayan bu büyük koalisyon hükümeti, eğitim, sağlık alanında iş güvencesi, kiralık aracı firmaların genişlemesi, 2010 Agentası, dış ülkelere asker gönderilmesi gibi işçi sınıfı lehine kararları çıkarıp uyguladılar. SPD tarihsel rolünü CDU’dan yana yaparak karşı devrimci özünü belirledi. İşçi sınıfı bu gerçekleri görerek SPD’den koptu. Aynı zamansa SPD siyasal yörüngesinde olan sendikalardan da küçümsenmeyecek sayıda işçi sınıfı koptu. SPD’nin esasta gerilemesinin sebebi emekçi halkın SPD’nin gerçek yüzünü görmesi, bugüne kadarki uyguladığı politikadır.

Seçimlerde iddialı olan Alman Demokratlar Birliği Partisi’ne kısaca değinmekte fayda var: Alman Demokratlar Birliği Partisi’nin Türkiye’de iktidarda olan AKP’nin Almanya’daki uzantısı olduğu bilinmektedir. Seçimlerde Erdoğan’ın fotoğraflarını taşıyarak NRW bölgesinde seçimlere girdiler. Almanya’da Osmanlı Ocakları’nın, ülkü ocakları derneklerinin, Diyanet’in de direk desteklediği ADD’nin, Türklerin oylarını alamadığı kırk bin civarında oy aldığı ortaya çıktı.

Sosyalist ve demokratik kitle örgütlerin seçimlerdeki politikası

Kurumumuz Almanya Demokratik Haklar Federasyonu’nun da içinde yer aldığı devrimci ve sosyalist kurumlar enternasyonal blok oluşturarak seçimler sürecinde yer aldılar. Anti-faşist, anti-emperyalist politikalarla çalışmayı sürdüren enternasyonal blok kitlelerle siyasal ve politik toplantılar mitingler gerçekleştirdi. Alman devletinin içte uyguladığı baskı ve özgürlükleri kısıtlayan politikasını teşhir ederek, başta Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere ezilen ulusların kendi kader tayın hakkını seçim sürecinde savundular. Görsel basında sosyalist talepler dile getirildi. Devrimci adaylar medyayı kullanarak sosyalist düşüncelerin kitlelere götürülmesinde, gitmesinde etkin rol aldılar.

Sonuç olarak, Almanya devletinin kalıcı devlet politikası bugünden sonra da sürecektir. Uluslararası stratejik yayılma gücünü seçimler sonrası da pekiştirecektir. SPD’nin koalisyona kapıyı kapatmasının akabinde liberal, muhafazakârlar ve Bündnis/90 Yeşiller’in oluşturacağı koalisyonla hükümet kurulması tartışması sürmekte, her üç parti de koalisyon görüşmeleri istemektedirler. Koalisyonun içinde Bündnis 90/Yeşiller’in olmasına aldanmamalıyız. Yeşiller düzenin has savunucusu durumundadır. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan bu yana Alman ordusunu ilk kez savaş ve çatışma alanlarına asker göndermesinin Yeşiller Partisi yardımıyla yasalaştırıldığı bilinmektedir. Dış politikasında köklü değişiklik yapmayan Alman devletinin Türkiye devleti ile süren çelişkilerinin kısa sürede düzelteceği kanısında değiliz. Ortadoğu’daki Kürt ulusal mücadelesi başta olmak üzere Türkiye ile Alman devleti arasındaki çelişkiler sürecektir.