MKP: 17‘ler Mücadele Siperlerinde Zafer Bayraklarımızdır!

17 Haziran 2005’te Dersim-Mercanlarda devletin stratejik kuşatma ve saldırısı ile katledilen 17 komünist devrimcinin ölümsüzlüğünün 13’üncü yıldönümü dolayısı ile MKP-MK/SB bir açıklama yaptı ‘’ 17’ler mücadele siperlerinde zafer bayraklarımızdır’’ başlığı ile yapılan açıklamayı öneminden dolayı olduğu gibi yayınlıyoruz

HABER MERKEZİ (11-06-2018)- ‘’Kimi aylar sınıf mücadelesinin devrimci özü bakımından özel yere sahiptirler.  18 Mayıs, 1 Mayıs gibi. Haziran denildiğinde de zihnimize bazı özel günler düşer. Devrimci tarihe sayısız iz bırakan çok sayıda önemli günün yanında, 15-16 Haziran 1969 işçi sınıfının İstanbul ayaklanması, şiirleriye halkın umutlarını, acılarını ilmek ilmek işleyen şairlerimizden Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif Haziran ayında aramızdan ayrıldılar. Yine 2013’de bütün ülkeyi kapsayan Gezi halk ayaklanması Haziran’da alevlendi ve tüm ülkeyi sardı.

Ancak Haziran’ın, Maoist komünistler için çok daha özel bir önem ve yeri vardır. Büyük acılı deneylerden, sınıf mücadelesinin engin tecrübelerinden süzülerek gelen Maoist Komünist Partisi’nin seçkin önder kadrolarının da içinde yer aldığı 17 komünizm savaşçısını yitirdiği aydır Haziran. Enternasyonal Proletaryanın Türkiye-Kuzey Kürdistan öncü taburunun önderlerinden Parti Genel Sekreterimiz Cafer Cangöz, Genel Sekreter yardımcısı Aydın Hanbayat, önder kadrolarımızdan Alaattin Ataş, Ali Rıza Sabur, Okan Ünsal gibi birçok parti üye ve savaşçı yoldaşımızın içinde yer aldığı komünizm savaşçıları, partimizin 2. Kongresini tamamlamak üzere yola koyulmuşlardı. Kongre delegelerimiz ve savaşçılarımız belirlenen görevlerini yerine getirmek üzere çıktıkları yolda düşmanın stratejik bir kuşatma ve imha operasyonu neticesinde katledilmeleriyle ağır bir örgütsel darbeyle karşı karşıya kalındı. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları önderliğinde kurulan Partimiz, kuruluş aşamasından itibaren düşman için stratejik bir tehlike olarak görüldüğünü ve bu nedenle önder yoldaşımız devletin en üst zirvesi tarafından özel bir kararla imha edilerek komünist tehlikenin bertaraf etmesi amaçlandı. Ne var ki önder Kaypakkaya’nın “belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak” şeklindeki öngörüsü gerçekleşecekti. Önderimizin imha edilmesi komünistler için çok ağır bir kayıp olmasına rağmen ortaya koyduğu öngörünün bir sonucu olarak partimiz uzun yıllara dayanan mücadele sürecinde af edilmez birçok eksik ve hatasına rağmen sınıf mücadelesine hatırı sayılır izler bırakmayı da başarmıştır.

Gerici hâkim sınıflar, Haziran 2005 yılında 17 yoldaşımızı katlederek, öteden beri büyük korku duyduğu Maoist Komünist odağı etkisiz kılmayı denemiştir. Yoldaşlarımızın katledilmeleri sonrasında partimizin çökeceğini ve en azından uzun yıllar içinde her hangi bir varlık gösteremeyeceğinin hesabını yapıyordu düşman. Bu hesabın boş ve hayalden ibaret olduğu daha katliamın hemen ertesinde ortaya çıkınca, bu defa kuşatarak  imha etmeyi ve psikolojik saldırıyı devreye koydu. Ülke ve ülke dışında dost ve kardeş yapıların bile partimizin geleceği için büyük bir tereddüt içerisinde olduğu böyle bir sisli süreçte, yukarıdan aşağıya kadar, tüm parti güçlerimiz sımsıkı kenetlenerek bu büyük acıyı güce dönüştürmeye ant içtiler.  Düşmanın hile ve entrikalarını, geri ilişkileri kışkırtma oyunlarını gören partimiz, bu tasfiye planlarını boşa çıkarmak, ülke ve dünya devriminin deney ve tecrübelerini tekrar tekrar inceleyerek, devrimci teorimizi durmaksızın bilimsel temelde geliştirip yenilemek, hem düşmanın oyunlarını boşa çıkaracak ve hem de elde ettiği deneylerle ve bilimsel temelde ilerlettiği teoriyi, halk kitlelerinin elinde yenilmez bir silaha dönüştürmenin pratiğine koyuldu. Başka bir yol çıkmaz bir yol olacaktı. Ve elbette halkımızın desteği, on binlerce taraftarımızın fedakâr çabaları,  dost devrimci güçlerin dayanışması ve yanı sıra o dönemde partimizin içinde aktif biçimde yer aldığı Devrimci Enternasyonalist Hareket üyesi Maoist Komünist partilerin ve örgütlerin sergiledikleri büyük dayanışma ve birlik ruhuyla bu yol üstündeki büküntü başarıyla aşılabildi. Bu yüksek sahiplenme ve dayanışma ruhu asla unutulmadı ve unutulmayacaktır.

‘’Partimiz düşmanın stratejik saldırısına stratejik devrimci bir yanıt olmuştur’’

MGK’nın, Genelkurmay önderliğindeki MİT ve O dönemki JİTEM’in özel savaş seferberliği içinde yapılan Mercan katliamına karşı partimiz yüksek bir bilinçle düşmana stratejik devrimci bir yanıt verdi. Uzun yıllara dayanan mücadele deney ve birikimiyle partimiz gerekli yanıtı vereceği açıktı. Zira halk sevgisiyle dolu derin sorumlu duygu ve hassasiyet partimizi bu yanıtı vermeye götürdü. Bu durum partimizin halkın yanı sıra devrime, komünizm davasına olan berrak çizgisinden ileri geliyordu.

Partimiz, bilimsel çizgisinin bir sonucu olarak içerde ve dışarıda aldığı büyük desteğe, halkın, dost devrimci güçlerin ve enternasyonal komünist hareketin beklentilerine cevap olmak için tüm varlığını ortaya koydu.  Aldığı ağır örgütsel darbenin ideolojik, politik, örgütsel ve askeri temellerini ortaya koymak, çıkardığı dersleri özümsemek en acil görevlerimiz içinde yer aldı. Düşmanın hileleriyle baş etmenin ve oyunlarını alt etmenin başka bir yolu yoktu. Dahası, devrimi sürdürmek ve başarılara yürümek, yaşadığı derin acıyı büyük bir politik güce dönüştürmek başka türlü imkânsızdı. Bu görevler doğrultusunda daha işin başında Kongre Örgütleme Komitesi (KÖK) ile parti hızla merkezileştirildi. Yoldaşlarımızın devrettiği kongreyi tamamlama görevi üstlenilerek yerine getirildi. Düşmanın tüm hevesini kursağında bırakacak, gerici heveslerini boğazlarına tıkayacak devrimci hamlelerle cevap verildi ve 17 yoldaşımızın tamamlayamadan katledildikleri 2. Kongremiz başarıyla tamamlandı. Dünya devrimin bir parçası olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan öncü taburu partimizin kesintisiz, ikirciksiz, tam bir komünist kararlılıkla yürüttüğü çalışma başarıyla yerine getirilmiş oldu ve düşman bir kez daha ısrarlı dirençle kahredilmişti.

Partimiz Büyük Proleter Kültür Devriminin kızıl top atışlarıyla tarih sahnesine çıkan kızıl bir müfrezedir. Temsil ettiği bilimsel ideoloji ve çizgisiyle yol üstüne çıkan büyük-küçük bütün büküntüleri yenmesini bilmiştir. Harcı sağlam ve kökleri derinlerde olan bu bilimsel çizginin ilerletilmesi ve doğru temellerde uygulanmasıyla elbette zaferlere yürümemek için hiçbir sebep kalmayacaktır. Sınıf düşmanlarımız, sahip olduğumuz bilimsel ve bu güçlü çizginin gelişiminin çok iyi farkındadır. Sorun, komünistlerin bu bilimsel çizginin özünü anlayıp kavrayarak temsil etmesidir. Görevimiz, ödediğimiz ve daha da çok ödeyeceğimiz bedellerin karşılığını yaratabilmek için çizgimizin özüne vakıf olmak ve nitel sıçramalarla ilerletmek ve devrimci pratiğin uygulama seyri içinde büyük güçlere dönüştürerek sömürü ve zulüm dünyasını alt etmektir.

17 yoldaşımızın yitirilmesinin sebeplerini değerlendirmede hiçbir yalpalamaya meydan vermedik. Bu acı ders bize gösterdi ki yaptığımız hataların üstesinden gelmek ve aynı hataları tekrarlamamak için onlardan öğrenmek elzemdir. Sınıf mücadelesinin devrimci sürecinde yer almış hiçbir komünist partisi hata yapmaksızın elbette başarılı olamamıştır. Sorun şudur ki, yaptığı hatalar karşısında devrimci tutum alabilmektir. Bunun anlamı ise, o hataları sebepleriyle birlikte açığa çıkararak üstesinden gelmektir. Ve hatalara karşı ne pahasına olursa olsun amansızca savaşmaktır. Sömürü dünyasını tüm kökleriyle birlikte tarihin çöplüğüne bırakmak isteyen ve bu uğurda öncülük iddiasında olanlar mutlaka başarmanın bir yolu olan hatalarına karşı bilimsel ve kararlı duruşlarla tavır almasını bilmelidir. Doğru dersler çıkarılmadan ve bu derslerden ciddiyetle öğrenmeden partinin ve halkın kazanmasını bekleyemeyiz. Açıktır ki, 17 yoldaşımızın kaybı çok ama çok ağır olmuştur. Düşmanın ilk başlarda büyük bir sevinç ve bayram havasında naralar atması bundandır. Devrim ise bir o kadar acı içinde, moral kaybetmiştir. Eğip bükmeden söyleyelim ki bu ağır kaybı olanaklı/mümkün kılan öge son tahlilde partimizin kendisidir. Bu ağır darbe düşmanın ne gücünden, ne de akıllılığından kaynaklanmıyor. Bu esasta bizim hatalarımızdan; olmayacak/olmaması/yapılmaması gereken ve hatta halkımıza anlatılması zor olan hatalarımızın sonucu ortaya çıkmıştır. Böylesi hatalara çok kere düştük. Düşmanın komünistlere biçtiği değeri yazık ki komünistler kendisine biçmiyor. Düşmanın özel olarak üzerinde durduğu ve gelişmesini, ilerlemesini, milyonlarla buluşmasını özel politikalarla engellemeye çalıştığı parti çizgisini kavrayamamak kendisine değer vermemektir. İkinci Kongremizin de haklı olarak belirttiği gibi “Devrimi gerçekleştirmek için eski tarihi tecrübelerimizin toplamıyla yetinemeyiz, yeni süreç ve sorunlara cevap verecek daha ileri bir sentez şarttır” Evet, bu kavrayış bilimseldir ve bu belirleme yerindedir. Dünya ve ülkemiz komünist ve devrimci hareketinin tecrübelerinden öğrenmek için amansız olmak zorundayız. Her yenilginin veya ağır darbelerin arkasında mutlak bir ideolojik, siyasi, örgütsel ve askeri hatalar vardır. Yenilgi almak ve olmaması gereken ağır kayıplar bir kader değildir. Öncü bir güç olmaktan önder bir güç seviyesine çıkmanın yolu, belki de en esaslı yolu, hatalarımıza karşı amansızca savaşmaktır. Hatalarına karşı savaşan bir parti esasta ilerlemelerini sürdürmüş, yeni başarılar kazanmış ve devrime, adına layık önderlik etmiştir. Tarihi tecrübeler buna tanıktır.

Partimiz tam da böyle ele aldığı içindir ki yalnızca 2. Kongresini tamamlamakla kalmamış, 3. Kongresini de 72’ çıkışının bilimsel temelleri üzerinden yükselterek kendisini yeniden kurmasını başarmıştır. Nitel sıçrama olarak da ifade ettiğimiz bu çok yönlü, bütünlüklü bilimsel sentez 72’ çizgisinin bilimsel temellerden temsil edilmesidir. Bir diğer adı ile bilimsel komünizmin temsilidir. Bu çıkış sayesindedir ki, bırakalım bir adım geri atmayı, teorik temelleri daha ileri düzeyde yeniden kurulmuş, yeni mevziler kazanılmış ve devrimci adımlar atılarak partimiz devrimci kitleler içinde hatırı sayılır konuma getirilmiştir.

Bugün için bunu iyi bir gelişme olarak belirlesek bile olmamız gereken yer ve seviyede olmadığımızı açıkça belirtmek yerindedir. 2. ve 3. kongrelerimizle kat ettiğimiz ileri teorik seviyenin pratik temsiliyetinde zayıf kaldığımız çok açıktır. Yeni bir kültür, kişilik, tarz en büyük ihtiyacımızdır. Vardığımız sentez ileri ve bilimseldir. Bu sentezin pratik görevlerinin yerine getirilmesi için yeni bir kişilik, kültür ve tarz yaratmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Bunu öylesine sıradan bir görev olarak algılayamayız. İleriye atılan her yeni adım ancak kararlı ve militan, halka ve partiye bağlı kadrolarla uygulanır. Tartışmak, kavramak ve uygulamak; pratikten elde edilen tecrübeler ışığında tekrar tartışmak, kavramak ve yeniden pratiğe uygulamak. Böylesi bir Marksist-Leninist-Maoist metot ile sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap olabiliriz. Safları devrimin sorunlarını çözmek için sıklaştırmak gerekir. Bilimsel çizgimize sarılarak sarsılmaz birlik kurmak, taze güçlerle birleşmeyi hedeflemek, ileri devrimci kitlelerin beklentilerine cevap olmak bu gün için asıl görevlerimizden biridir. Boş didişmelerin, liberal tavırların, statükoculuğun, dedikodunun kimseye bir şey kazandırmadığını biliyoruz. Anlamak isteyenler için durum gayet açıktır.

‘’Partimizden büyük beklentilerin farkındayız’’

Partimizden büyük beklentilerin farkındayız. Derinlere kök salmış, harcı sağlam ve bilimsel bir çizgiye sahip komünist bir yapıdan beklentiler yerindedir ve haklıdır. Partinin, devrimci halk güçlerinin ve emekçilerin büyük birliği için görevlerimize dört elle sarılmanın zamanıdır. Dostlarımız, halkımız bizden bunu bekliyor. İdeolojik, politik, örgütsel ve askeri açıdan ileri sıçramalar yaratacak olumlu koşullar kadar büyük tehlikeler bizi beklemektedir. Koşullara vakıf, bilimsel çizgiye sahip hiçbir komünist yapı sorumluluklarını yerine getirmekten kaçamaz. Kaçanlar olursa zaten bu gibiler komünist iddiaları şurada dursun ortalama devrimcilik iddialarını bile kaybetmişlerdir. Parti saflarında yıkılmaz bir birlik kurmak, dünyayı değiştirmek için büyük tartışmalar içinde hatalarımızı ve yetersizliklerimizi en aza indirmek, bu temelde eski köhnemiş dünyaya alternatif yeni bir kişilik, kültür ve tarz içinde devrimci pratiğe yüklenmek bize kazandıracak tek doğru yoldur.  Zamansız ve oldukça erken kaybettiğimiz 17 komünist yoldaşımızın anılarına bağlı kalmak, onların bize devrettikleri kızıl bayrağı layıkıyla taşımak, ısrarla dikkat çektiğimiz görevlere sarılmaktan geçer. 17’ler kuru övgülerle asla anılamazlar. Tamamen iç içe ve birbirleriyle sıkı diyalektik bağı olan partinin, devrimin, emekçilerin büyük çıkarları ancak böyle doğru temsil edilir. 17 komünist önder ve savaşçının anısına bağlılık ancak böyle mümkün olabilir. Görevlerimiz ağır ve zor ama bir o kadar da onurlu olduğunu biliyoruz. Ve  bu görevlerimizi, inişli-çıkışlı da olsa, yerine getireceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyor ve diyoruz ki, bedenlerini toprağa, mücadele deneyimlerini, kararlıklarını, feda ruhlarını halka ve komünistlere armağan ettiğimiz tüm yoldaşlarımıza andımız olsun ki komünist devrimin kızıl bayrağını düşürmek şöyle dursun, O’ büyük amaç uğruna özverili ve kararlılıkla çalışarak hak ettiği yere taşıyacağız.

17’ler ölümsüzdür!

Bağımsızlık, Devrim ve Komünizm Mücadelesi Şehitleri Ölümsüzdür!

Yaşasın Sosyalist Halk Savaşı!

Yaşasın Maoist Komünist Partisi!