Yerel Seçimler ve Açığa Çıkan İki Tarz Siyaset

Yerel Seçimlerin Mahiyeti Üzerine:

SÖH (15-03-2019) Seçimler, hâkim sınıfların ezilen kitleleri manipüle eden, dönemsel olarak ezilen halk kitlelerini burjuvazinin hangi kliğinin sömüreceğine karar verilen araçsal bir işlev görmektedir Genel olarak burjuvazinin seçim palavrasının mahiyeti budur. İster genel isterse de yerel seçimler söz konusu olsun, durum böyledir. Elbette, genel seçim ile yerel seçimler arasında biçimsel farklılıklar olmakla birlikte, seçimlere damgasını vuran hâkim sınıfların ezilen halk kitlelerini manipüle etme ve yönetme isteğidir.

Devrimciler, seçimlerin bahsettiğimiz burjuva doğasını akıllarından bir an olsun çıkarmadan hareket etmek durumundadırlar. Devrimciler seçimlere taktiksel yaklaşırlar ve bu bağlamda seçimlere katılma kararı vermişlerse, buna uygun siyasal-politik anlayışları çerçevesinde dahil olurlar. Devrimciler daha fazlasını asla bekleyemez. Bilirler ki, bir adım daha fazlasını istemek demek, burjuvazinin tuzağına düşmek olur. Bu gerçeği unutmak, egemenlerin seçim hilesine dahil olup halk kitlelerini sisteme kanalize etmek olur. Kitlelerin siyasal bilinçlerini karartmak ve daha fazla sömürülmelerine nesnel olarak hizmet etmek anlamına gelir.

Bu önemlidir. Neden önemlidir peki? Çünkü yukarıda değinmiş olduğumuz yaklaşımı, modası geçmiş bir düşünce olarak ele alındığını ve liberal bir anlayışın devrimci örgütlerde güçlendiğini gözlemlemekteyiz. Bunu söylemeye hakkımız var. Hatta ne kadar çok söylesek yeridir. Bu liberal virüs o kadar yaygın hale gelmiştir ki bugün burjuva liberallerinin dahi demokrasi (burjuva anlamda) sözcüğünü ağzına almadığı bir konjonktürde, burjuva liberallerinin dahi gerisinde hareket eden “devrimci” liberaller, yerel seçimler sürecinin “karnaval” havasında geçmesi temennisinde bulunabiliyorlar.

Elbette biz de seçimlerin bir yönüyle karnaval havasında (!) geçeceğini söyleyebiliriz. Onların anlattığı biçimiyle olmasa da bir yönüyle karnaval söz konusudur. Nitekim en basit bir sözlük araştırmasında dahi bulabileceğimiz biçimiyle karnaval anlamsal olarak “Hıristiyanların belli dönemlerde renkli, komik ve şaşırtıcı kılıklara girerek yaptıkları şenlik ve eğlence dönemini” ifade eder. “Devrimci” liberallerimizin de sistemin tüm partileri gibi “renkli”, “komik” ve “şaşırtıcı” kılıklara girdiğinde hemfikiriz.

Burjuva demokrasisinin hâkim olduğu ülkelerde dahi, devrimciler seçimleri “demokrasi şöleni, karnaval” olarak değerlendirmezler, değerlendiremezler. Türkiye-K. Kürdistan’da bir yandan tek adam diktatörlüğünden, en koyu faşizmden bahsedildiği bir ortamda liberallerimiz seçimleri “karnaval” olarak değerlendirme ahmaklığı gösterebilmektedirler. Sözü dolandırmadan ifade edelim, seçimleri karnaval olarak değerlendiren anlayış burjuva liberal bir anlayıştır. Bu anlayışın sahipleri, devrimciliğin temel iddia ve hedeflerinden kopmuşlardır. Sahte bir edayla ağızlarından düşürmedikleri keskin söylemler içi boştur ve bunlar sadece ve sadece kitleleri manipüle etmek için ağızlarında geveledikleri söylemlerdir. Parlamento nasıl ki, egemenlerin faşizmin yüzünü örtmek için kullandıkları bir maske ise, liberallerin ağızlarından düşürmedikleri devrimci sloganlar da kitleleri aldatmak için aynı şekilde bir maske işlevi görmektedir.

Bu liberal anlayış, kendisini sadece seçimler üzerinden dışa vurmuyor. Aynı şekilde işçi ve emekçilerin, kadınların, öğrencilerin ve kapitalist sistem içerisinde mücadele yürüten bütün kitlelerin mücadelesine sırtını dönmüş bir anlayıştır. Devrimcilerin esas mücadele alanları söz konusu olduğunda, hep bir ağızdan devrimcileri “dogmatik” olarak yaftalamayı adet edinmişlerdir. Sınıfa ve ezilen kitlelerin mücadelesine sırtlarını dönmüş olduklarından, kendilerini kavramların ve sloganların arkasına gizleyen liberalizmin maskesini düşürüp teşhir etmek devrimcilerin görevidir.

“Ekonomist Övgülere Karşı Uyanık Olmalıyız”

Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), 15 seneyi bulan bir yerel yönetimler deneyime sahiptir. Öncelimiz olan Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’den bu yana Hozat, Mazgirt ve Ovacık örneğinde olduğu gibi çeşitli deneyimlerimiz oldu. Bugün SMF, Dersim’in merkezinde ve ilçelerinde Dersim Demokratik Halk Dayanışması (DDHD) ortak adayları ile yerel seçimler süreci kapsamında çalışmalarını yürütmektedir. Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler Programı’nı geliştirerek daha önce ortaya koyduğu siyasal programı bir adım daha ileriye taşıma ve ezilen halk kitleleriyle buluşturma çabası içerisine girmiştir. SMF, Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler Programı’nı esas almaktadır ve bu programın ışığında çeşitli pratikleri açığa çıkarmıştır. Ulaşımın ücretsiz sağlanması, halka birlikte üretimin yapılması, bunun yanında çeşitli kültürel ve sanatsal çalışmalar gerçekleştirilmesi, kitlelerle birlikte siyasal bir çabanın içerisinde olunduğunun göstergesidir. Ancak bir göstergenin ötesinde “dünyayı yeniden yaratmak” değildir. Çünkü devrimcilerin “yeniden yaratacağı dünya” seçimlerin sonucunda olmayacaktır.

Esas olarak hedeflenen, kitlelerin kendi geleceklerini kendi ellerine almaları, kendi meclislerini kurup sorunlarını tartışmaları ve kolektif bir iradeyle bu sorunların çözümünü birlikte uygulayacakları pratiklerle aşma ve böylece sistemin edilgenleştirdiği, nesne derekesine indirgediği kitlelerin özneleşmesidir. Elbette, kitlelerin siyasal alanda edilgen konumlarından çıkıp etkin ve özne haline gelmelerinin tek yolu belediyeler üzerinden açığa çıkan siyasal program değildir. Daha geniş anlamda, kitlelerin aynı anlayış çerçevesinde örgütlenmeleri, kendi sorunlarını tartışmaları ve bu sorunlar ekseninde sisteme karşı mücadele potansiyellerinin açığa çıkarılması genel örgütlenme anlayışımızın kendisidir. Bu anlayış da yalnızca kazanılan belediyelerde değil, yaşamın tümünde uygulanması gereken devrimci görevlerdir. Gelinen aşamada, bu hedefimize tamamen ulaştığımızı söyleyemeyiz. Eksikliklerimizin olduğu aşikardır. Bu eksiklikler mücadelemiz içerisinde mutlaka giderilecektir.

Bugün Pulur (Ovacık) deneyimimiz üzerine yapılan kimi değerlendirmelerde “Ovacık somut bir örnektir” gibi değinilere sıklıkla şahit olmaktayız. Ki, bu söylemleri geliştirenlerin konuşmalarına ya da yazıp çizdiklerine bütünlüklü baktığımızda son derece liberal bir yaklaşım sergilediklerini görmekteyiz. Öyle değerlendirmeler yapılmaktadır ki, sanki sosyalizm hedefi soyut bir hedefmiş de Ovacık deneyimi somut bir şeymiş gibi anlayışlar sunulmaktadır. Bu gibi anlayışlara karşı oldukça uyanık olmalıyız. Bu ekonomist virüsün saflarımıza bulaşmasına asla izin vermemeliyiz. Bu, Ovacık pratiğini küçümsediğimiz manasına gelmez; lakin Ovacık pratiğinin büyük sosyalizm hedefini ekonomizm derekesine indirgenmesine göz yumacağımız manasına da gelmez. Burjuva liberalizmine tamah edenler için sosyalizm soyut, bütün siyasal mücadeleler somut şeylerdir. Somut politikalar yapmalıyız ki, kitleleri kazanabilelim. Ne de olsa bugüne kadar Marks, Lenin, Mao ve komünist önder İbrahim Kaypakkaya soyut işlerle (!) uğraşmıştı. Soyut şeyleri bırakıp bir an önce liberal ekonomistlerimizin somut politikalarını uygulamalıyız ki kitleleri örgütleyebilelim (!) Bugün Ovacık üzerinde gelişen pratiğin olumlu yanları bizlerde yapılan her değerlendirmeyi “övgü” olarak kavrayıp alkış tutmaya sebebiyet vermemelidir. Bu söylemler kulağa hoş gelebilir; lakin bilinmelidir ki, bu söylemler sosyalizm mücadelemizi küçümseyen, soyut gören, aşağılayan ekonomizmin ta kendisidir. Zaten son yıllarda devrimci saflarda yaratılan en büyük tahribatlardan birisi de bu “somut politika” söylemleri değil midir? Ovacık, Mazgirt ve geçmişte Hozat’ta açığa çıkan deneyimleri daha ileriye taşıma noktasında nasıl kararlı olmamız gerekiyorsa, bu deneyimleri ekonomizm derekesine indirgeyen anlayışlara karşı da kararlı bir biçimde mücadele etmeliyiz.

Dersim Özgülünde Vuku Bulan İttifak Tartışmaları Üzerine:

Yerel seçimler noktasında devrimci, demokrat ve yurtsever örgütlerle birlikte hareket etme bizim temel anlayışımızı oluşturmaktadır. Yapılan tartışmalar ve ittifak arayışları SMF’nin açıklamasında kamuoyuyla paylaşıldığından buna ayrıca değinmeyeceğiz. (Ayrıca ittifak görüşmelerinin işleyişini SMF’nin şu açıklamasından okuyabilirsiniz: https://www.sosyalistmeclisler.net/halkimiza-ve-devrimci-demokratik-kamuoyuna/) Seçimlere DDHD çatısında adaylarımızla gireceğimizi açıkladığımız günden bu yana Kürt Ulusal Hareketi’nin ve HDP’nin hedefi durumuna geldik. Eleştiri ve tartışma yürütmek yerine SMF ve DDHD adayları üzerinde kirli söylem ve eylemlerle siyasal linç kampanyaları başlatıldı. Önce sahneye sosyal medya trolleri çıktı. İlk bakışta, böylesi siyasal linç kampanyasının Kürt Ulusal Hareketi ve HDP’nin bilgisi doğrultusunda geliştiğini düşünmedik. Peşi sıra Kürt Ulusal Hareketi’nin Yeni Özgür Politika isimli yayın organlarından SMF’ye ve DDHD adaylarına siyasal saldırılar gerçekleşti. Sosyal medyada ve bu yayın organlarında kurumumuza ve adaylarımıza ajan, işbirlikçi, sistemin unsurları tarzında yalan ve karalama kampanyaları yürütüldü. Kürt Ulusal Hareketi ve HDP bütün bu saldırılara sessiz kalıyorlardı. Ancak ilk etapta kendi parti sözcüleri veya adayları herhangi bir yorum yapmamaktaydılar. Sonrasında ise önce HDP sözcüsü Ayhan Bilgen arz-ı endam etti. Üst perdeden konuşan Bilgen, DDHD adayı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun adaylığı üzerine değerlendirmeler yapıyor ve bu değerlendirmelerinde hem açıkça saldırı yapıyor hem de burjuva siyasetçilerinden devralmış olduğu ince yöntemlerle saldırılarını daha örtük bir dille yapma çabasına girişiyordu. Ayhan Bilgen’in kullandığı üslup kendi burjuva anlayışının dünyasında “ince” bir değerlendirme olarak görülebilir; ancak bizim açımızdan son derece kaba, çirkin ve manipülatif bir açıklamadır. Ayhan Bilgen, SMF ve DDHD adayı Maçoğlu’yu kastederek şöyle diyor: “Bu iyi niyetli bir adaylık süreci olsa bile kime ve neye hizmet ettiği iyi düşünülmeli.” Ve ekliyor: “Bu coğrafyada hiç kimse kendisine bu kadar kolay komünist diyemiyor.” Ayhan Bilgen’in değerlendirmesi işte böyledir.

Öncelikle belirtmeliyiz ki sosyalistlerin kazanımlarının nasıl kastettiği gibi egemenlerin işine geldiğini Ayhan Bilgen açıklamak zorundadır. Sosyalizmin ve sosyalistlerin kitleler nezdinde “öcü” olmadığının açığa çıkarılması dahi egemenlerde derin korkulara salık vermemekte midir? Ancak durumun “bir an olsun” Ayhan Bilgen’in aktarımlarındaki gibi olduğunu varsayalım. Şimdi, Ayhan Bilgen’e sormak gerek. Bu burjuva mantığınızı doğru ve meşru görüyorsanız eğer Kürt ulusunun haklı ve meşru mücadelesi çok tabii olarak bazı güçlerin nesnel olarak işine gelebilir. Bu halde, Kürt ulusu kendi mücadelesi “falanca kesimin”, Amerikan veya Rus emperyalizminin ya da devletin işine geliyor diye, vermiş olduğu haklı ve meşru mücadeleden vaz mı geçmelidir? Geçmişten günümüze sosyal-şovenler, Kürt ulusunun mücadelesi emperyalizmin işine geliyor diye karşı çıkmamışlar mıydı? Ayhan Bilgen’in mantığı işte böylesi bir mantıktır. DDHD adaylarının geliştirdiği herhangi bir politika bir kesimin işine geliyorsa eğer, o zaman Ayhan Bilgen’in şahane mantığına uyup asla bu alanlarda siyasal iddialarımızı ortaya koymamalıyız.

Bununla beraber Ayhan Bilgen, küstah tavrına devam edip bu coğrafyada kimsenin bu kadar kolay kendisine komünist diyemediğini söylüyor. Burada neyi ifade ediyor Ayhan Bilgen? Elbette DDHD adayının sistemin “şirin” görüp desteklediği bir kişi olduğunu söylemiş oluyor. Tabii Takvim, Sabah, Yeni Akit, Aydınlık gibi “gazeteleri” sistemin sözcüleri olarak görmüyor. SMF’nin ve Maçoğlu’nun defalarca kez bu gibi gazetelerde hedef gösterildiğini görmemezlikten geliyor. Seçim süreci ve öncesinde kurumumuza yapılan operasyonlardan haberi yokmuş gibi yapıyor. Veya “çözüm” sürecinde sistemin temsilcilerinin övgülerinden yeterince pay almadığını düşünüyor olsa gerek. Konuşmalarına yönelik gelen tepkilere karşılık ise, yine kendi burjuva siyasal görüşüne yakışacak bir tavırlarla yanlış anlaşıldığını iddia ediyor. Bütün burjuva siyasetçilerin yapmış olduğu “Yanlış anlaşıldım” demagojisini yapmaktan geri durmayan Bilgen bu tutumuyla iflah olmaz bir burjuva olduğunu da ispatlamış oluyor. Söylediği sözün arkasında durmayan, burjuva nezaketiyle sözüm ona bizlere “iyi ve doğru” yolu gösteren Bilgin’imiz (!) bu gülünç burjuva tavırlarının kendisi dışında kimsenin göremeyeceğini düşünüyor olsa gerek.

Bilgen’in burjuva bayağılığından çok etkilenmiş olacak ki, bu kez sahneye HDP’li Alican Önlü çıkıyor. Katıldığı bir televizyon programında önce Dersim coğrafyasını tahlil eden Önlü, bu bağlamda Dersim’in farklı dinamiklerine değindikten sonra sözü ittifaklar sürecine getiriyor. Yeni öğrenmiş bulunuyoruz ki, SMF ile HDP’nin ittifak yapamamasının sebebi iki örgütün kayyum noktasındaki görüş ayrılıklarıymış (!) Alican Önlü böyle söylüyor. Alican Önlü kendi kaba yalanlarına kendisi inanıyor mu bilemiyoruz; ancak bu burjuva manevraları bizlerin okumadığını sanacak kadar ahmak olduğu açıktır. SMF ve HDP kayyum siyasetine farklı bakıyormuş. Ne demek istiyor Alican Önlü? Demek istiyor ki, SMF ve DDHD kayyumlara siyasal bir tavır içerisinde değil ya da SMF ve DDHD kayyumları siyasal olarak sorun olarak görmüyor. Alican Önlü bu manevrayı yaparak neyi gözlerden saklamaktadır? Elbette kayyumcu, devlet partileriyle kurmuş oldukları ittifakları. Kayyumların siyasetine CHP’nin verdiği desteği Önlü ve HDP unutmuş mudur? Madem ki, kayyuma bakış noktası sizler için bu kadar önemli, kayyum zihniyetini destekleyen CHP ve İyi Parti gibi faşist partilere vermiş olduğunuz desteği nasıl açıklayacaksınız? Türkiye’de, “AKP-MHP ittifakını geriletmek iddiasıyla” CHP’ye, İyi Parti’ye vermiş olduğunuz açık desteği ilan ettiniz. Ancak bu siyasetin karşısında Kürdistan’da Kürdistani birlik anlayışıyla seçime gireceğinizi açıkladınız. Burada belirtmek isteriz ki ya Sivas Katliamı faillerinin toplama kampı Saadet Partisi Kürdistani bir parti (!) ya da Urfa Kürdistan’ın bir parçası değil ve faşist Saadet Partisi bir demokrasi gücü. Burada birçok tutarsızlıktan bahsedebiliriz. Ancak tartışmanın esasını oluşturan Dersim’i ele alalım. Dersim’in Pertek ilçesinde EMEP ile kafa kafaya verip CHP adayı ile ön seçime gidip ön seçimden çıkan CHP adayını desteklemenizi hasıraltı edebildiğinizi mi düşünüyorsunuz? SMF’ye hak (!) görülmeyen ön seçim Dersim’in işgalci partisi, faşist CHP’ye nasıl hak oluyor? Bu mesele üzerinden de HDP’nin, parçası olduğu Devrimci Güç Birliği’nin iradesini nasıl yok saydığını, dar grupçulukta nasıl bir çığır açtığını, ittifak anlayışının nasıl berrak ve ilkeli (!) olduğunu görmek mümkündür. Kayyum noktasında SMF’nin tavrını beğenmeyen Alican Önlü, kayyum siyasetinin savunuculuğunu yapan ve kayyumlara onay veren CHP’yi desteklemekte bir sakınca görmemektedir. Alican Önlü ve benzerleri gütmüş oldukları burjuva siyasetin yalan, hile ve entrikalarına sığınarak mızrağı çuvala sığdırabileceklerini düşünüyorlar. SMF kapsamlı bir açıklama yapmış olduğu için, bu açıklamaya verecek herhangi bir cevapları olmadığı için “Kayyuma bakış noktasında anlaşamadık” yalanına cevap verip geçmeyi tercih ediyoruz.

SMF’nin kayyumlara karşı tavrı net ve berraktır. HDP, SMF’nin kayyum perspektifini tartışmamıştır. Eğer “Dersim Belediyesi’ne kayyum atandı, o yüzden HDP’li bir kişi dışında aday kabul etmiyoruz” dayatmacı tavırlarını kastediyorsa Alican Önlü, hatırlatmakta fayda var. Bu bahsettiğiniz gibi kayyuma bakış noktasında bir farklılık değildir; olsa olsa sizlerin dayatmacı ve ben merkezci siyasetinizin bir ifadesidir. Zira bu tartışmaların çeşitli formasyonlarına “kayyumsuz” seçimlerde de şahit olduk. 2009, 2014 yerel seçimleri buna örnektir. Bizzat Alican Önlü gibi burjuva aktörler tarafından Dersim’de örgütlenen yalan, iftira, kara propaganda siyaseti bugün siyasal bir koz olarak kayyumun arkasına sığınarak sürdürülüyor.

Kürt Ulusal Hareketi, HDP ve bileşenleri tarafından kurumumuza ve DDHD adaylarına yığınla iftira ve karalamaların yapıldığı herkesin malumudur. Bu bakımdan, bütün bu burjuva kişiliklerin iddialarına tek tek yanıt vermeyi düşünmüyoruz. Bunun yerine Kürt Ulusal Hareketi ve HDP’de cisimleşen burjuva-liberal anlayışa değinmeyi daha doğru bulmaktayız. Seneler evvel önderimiz İbrahim Kaypakkaya, Şafak Revizyonistlerine yönelik bir değerlendirme yapmıştı. Kaypakkaya revizyonistlere istinaden şöyle diyordu; “Revizyonistler, dükkanlarında her çeşit malı bulunduran açıkgöz bir tüccar gibi davranmaktadırlar. Piyasaya sürdükleri mal müşteri bulmazsa veya malın sahteliği ortaya çıkarsa, derhal onu çekip yenisini piyasaya sürmektedirler.” Kaypakkaya’nın yapmış olduğu tüccar benzetmesine HDP ve onun temsilcileri nasıl da uyuyorlar. Bunlar da siyaseti belli bir programdan, ilkeden, anlayıştan ele almıyorlar. Bunun yerine sınırsız pragmatizmi koyuyorlar. Onlar için faydalı olan her türlü araç, yol ve yöntemi aynen benimseyip karşılığında açığa çıkacak olan getiriye ve ganimete odaklanıyorlar. Ortada bir siyaset, bir ilke ve bir anlayış var ise, HDP bunun doğru ve yanlış olduğuna bakmaksızın, kendilerine fayda getirip getirmeyeceğine bakıyor ve kendi pozisyonunu buna göre belirliyor. Alican Önlü’nün kayyum tavrı da aynen böyle değil midir? Kayyumun uygulanmasının bir numaralı destekçisi konumundaki CHP’nin kayyum perspektifinde ileri bir yan bulan Alican Önlü ve benzeri burjuva siyasetçileri SMF’nin kayyum anlayışını son derece geri bir pozisyonda saymaktadırlar. Elbette Önlü gibi bayağı burjuvalar, SMF’nin dünden bugüne sisteme bakışını bilmiyor olamazlar. Bu anlamda SMF’nin sisteme, kayyuma ve onun herhangi bir politikasına bakış açısının HDP’nin fersah fersah önünde bir anlayış olduğunu da biliyorlar, ancak yukarıda da değindiğimiz gibi bunların pragmatist siyaset yürüten HDP için bir karşılığı ya da anlamı yoktur. Çünkü, SMF’nin kayyuma ve sisteme berrak ve devrimci bakış açısının HDP’ye bir faydası yoktur. Tüccar anlayışı ile siyasete pragmatizm penceresinden bakan siyasetin tüccarlarının bunu anlamasını beklemiyoruz.

HDP’den söz etmişken, HDP sözüm ona içerisinde Kürt Ulusal Hareketi, devrimci ve sosyalistleri ile birlikte her kimliğe, kültüre hitap eden radikal demokrasi projesiydi. Bu projenin, bizim nezdimizde herhangi bir gerekliliği zaten yoktur. Ancak, şaşırtıcı olan sahiplenmiş oldukları radikal demokrasiden dahi nasibini almamış olmalarıdır. Radikal demokrasi, her türlü hiyerarşik ilişkiyi, iktidarı ve tahakkümün reddini savunur. Dönüp bu projenin savunuculuğunu yapan ve bugün esasen HDP’ye hâkim olan Kürt Ulusal Hareketi’nin durumuna bakınca ortaya oldukça ironik durumlar çıkmaktadır. Bilinir ki, HDP bileşenlerinin ne kendi bağımsız siyasal çizgileri vardır ne kendine özgü tutumları ne de herhangi bir durum karşısında farklı davranma olanakları. Bugüne kadar Kürt Ulusal Hareketi’nin ortaya koyduğu bir siyaset dışında herhangi bir savunu gören olmuş mudur? Kürt Ulusal Hareketi’nin dayatmacı ve ben merkezci tutumunu eleştiren herhangi bir HDP bileşenlerinin bir itirazını işiten var mıdır? Mütevazı itiraz kalkışmalarını sıralayacak olanlar da bunların siyaseten hiçbir karşılıklarının olmadığını, buna rağmen nasıl bastırıldığını bilirler. Levent Tüzel’in bakanlığı kabul etmemesi sonrasında EMEP’in nasıl “cezalandırıldığını” hatırlayacaklardır. Her türlü dayatmacı anlayışı savunacaksınız ancak yeri geldiğinde Marksistlerin “iktidarcılık” yaptıklarını söyleyeceksiniz. Şef kültürünü her yerde egemen kılacaksınız. Ancak Marksistlerin “şeflik” yaptığını iddia edeceksiniz. Radikal demokratlara sormak isteriz. Çok gülünç olmuyor musunuz? HDP bileşenleri olan sözüm ona sosyalistlerimize bakın, bir varlıkları olduğunu söyleyebilir misiniz? Hayır. Çünkü, eğer böyle olsaydı, bizler bunu görmüş olurduk.

HDP bileşeni olmayan ancak Dersim Devrimci Güç Birliği’nde yer alan Partizan (Yeni Demokrasi), geçmiş süreçlerden bu yana HDP eleştirileri yapan nadir örgütlerden birisiydi. Bu eleştirilerinin çoğuna katıldığımızı da belirtmek isteriz. Şimdilerde Partizan HDP’nin batıda CHP’yle kurmuş olduğu ittifakı eleştirmektedir. Bugün yapılan açıklama ile Pertek’te faşistler ile kurulan ittifakı da teşhir edip, Pertek’te boykot tavrını benimsediklerini deklare ettiler. Ancak Pertek’te zuhur eden meseleyi Dersim’in diğer ilçelerinden ayırmak da oldukça yanlış bir tavırdır. Çünkü Pertek’te açığa çıkan sorun Pertek’e özgü bir sorun değildir. Sorunun temelinde Devrimci Güç Birliği’nin ilkesizliği yatmaktadır. Hali hazırda ilkesizliği tescillenmiş ve tarafınızca teşhir edilmiş ittifakın Pertek’ten birkaç kilometre ötede, diğer ilçelerde nasıl ilkeler ile kuşanacağını da bilmek isteriz. Partizancı yoldaşlarımızın da bu eleştirilerden payına düşen budur.

Kürt Ulusal Hareketi, 1990’lı yıllarda geliştirmiş olduğu eylem ve söylemleri aslında hiç terk etmemiş olduğunu da ispatlamış oldu. Bir dönem bu tür eylem ve söylemlerden uzak durmasını devrimci ve sosyalistler bir olumluluk olarak nitelemişlerdi. Böyle olmadığı yeniden açığa çıkmış bulunmaktadır. Son yıllarda Kürt Ulusal Hareketi’nin aksine herhangi bir itiraz olmadığından ya da çok az olduğundan belli ki, KUH’un hatalarından arındığı yanılsamasına neden olmuştur. Ne zaman ki, ayrı bir siyasal hat izlemeye çalışsanız geçmişin düşüncesi hemen kendisini dışa vurmaktadır. Kürt Ulusal Hareketi ve HDP, SMF’ye karşı açıkça iftira ve karalama kampanyasının siyasal merkezi durumundadır. Bütün bunlardan sonra anlaşılıyor ki, sosyal medyadaki trollerini harekete geçiren de keza aynı aktörlerdir. Peki, devrimciler bu yöntemi benimserler mi? Asla benimsemezler. HDP ve bileşenleri Dersim’deki 3-5 belediye için her türlü egemen mantığı gütmekten geri kalmıyorlar. Bilinmeli ki, bu tavrınızı kitleler nezdinde açığa çıkarmak ve eleştirmek bizim görevimizdir.

Peki bütün bu olanlara karşı devrimcilerin tavrı ne olmalıdır? Elbette ki devrimciler asla “burjuva nezaketi” göstermezler. Çünkü mesele asgari politikalarda, programda ortaklaşamamanın çok ötesine geçmiştir. Saldırı boyutuna çoktan ulaşmıştır. Bu noktadan sonra “Ayrılsak da beraberiz” siyaseti bize yalnızca eski bir sitkomu, yani durum komedisini anımsatmaktadır. Sineye çekme siyaseti burjuva liberal siyasetin özünde vardır. Bu noktada devrimcilerin tüm olanları sineye çekmesi de aynı liberal siyasete tekabül edeceğinden, düşünülemez. Devrimciler, devrimcilikten uzak olan tüm anlayışlara karşı, tüm liberal saldırılara karşı kararlılıkla mücadele ederler. Bu mücadelenin yöntemi mücadele ettiğin öznenin konumuna göre değişeceği açıktır. Sosyalistlerin görevi ise bu noktada HDP ve HDP üzerinden şekillenen tüm bu burjuva siyasete, pragmatizme karşı kendinden emin bir şekilde ideolojik mücadelesini sürdürmektir.

Tüm yaşanan gelişmeler HDP ve Kürt Ulusal Hareketi tarafından bir özeleştiri verilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu öz eleştiri, sıkça yapıldığı gibi, kapalı kapılar ardında ve yarım ağızla yapılamaz. “Kapıları kapatır, özeleştirimi veririm” anlayışının samimiyetsizliği gün gibi ortadadır. Her yerel seçim sürecinde gelişen saldırılar, ardından dizilen özeleştiriler ve bunların 5 senede bir tekrarlanması bunu kanıtlar niteliktedir.

HDP’nin sarıldığı burjuva siyaset açıktır ki egemenlerin anlayışıdır. İktidar olduğu yerde, yerelde kök salmış devrimcileri kendine “rakip” görme durumu on yıllardır devam etmektedir. Bilinmelidir ki, bu aktörlerin tutmuş oldukları silah, paslı bir silahtır. Kabzasını sımsıkı kavradığınız ve devrimcilere doğrulttuğunuz o paslı silahın ters tepip sizi yaralaması an meseledir. Tarihte bunların örnekleri çoktur. Egemen sınıfların yol, yöntem ve araçlarını kullananlar, tarihin sosyal çöplüğünde buluşmaktadırlar.

Dersim özgülünde kendisini devrimci-demokrat olarak nitelendiren iki kesim ve iki tarz siyaset mevcuttur. Bir kesim devrimci ve sosyalist olmanın gereklerini yerine getiren ve bu bağlamda doğru yol, yöntem ve araçlar kullanan DDHD’dir. Diğer kesim ise, kendisini aynı değerleri sahiplendiğini iddia eden ancak pragmatizmi her şeyin üstünde tutan bir anlayışla Kaypakkaya yoldaşın bahsetmiş olduğu açıkgöz bir tüccar tutumuyla hareket eden ve umduğu faydaya ulaşmak için her türlü burjuva yol, yöntem ve aracı kullanmaktan çekinmeyen HDP’dir. Kimin kendisine ne paye biçtiğinin bir anlamı yoktur. Ancak pratik bizim kendimize biçmiş olduğumuz misyonun doğru olup olmadığını gösterebilir.

Sosyalist Öğrenci Hareketi