Dersim’den verilen mesajın anlamı/Yusuf Ozan

Bu mesajda halka, halk güçleri içindeki değişik fikirlere, politik eğilimlere, inanç ve saygının yanı sıra birlikte yönetmenin şiarı yankılandı Yani kısaca mesajın bir manası da burjuva temsili demokrasinin parçalanıp aşılması ve yerine emekçilerin kendilerini yönetmelerinin adı olan doğrudan demokrasinin konulmuş olmasıdır

Yusuf Ozan (08-04-2019) Yerel seçimler bitti. Tartışması sürüyor ve öyle görünüyor ki bir süre daha yankıları devam edecek. Dersim seçimlerinin sonuçları ayrı bir yerde duruyor. Tarihte ilk defa komünistler bir şehirde halk kitlelerinin onayı ile başkanlığı aldılar. Bu sadece bir başkanlığın kazanılması değil. Hatta işin esası belediyenin kazanılması değil. Bu kazanımın esas anlamı bir programın, bir anlayışın, bir çizginin ve bir dünya görüşünün galebe çalmasıdır. Bu öyle bir sonuçtur ki komünizmin öldüğünü vaaz edenlere ağır bir sille vurdu. Gericiliğin kulak dibine atılan bu sillenin Dersim’de ortaya çıkması tesadüf olmamıştır. Dersim’in direngen tarihi, çok dilli ve kültürlülüğü, hoşgörüsü, ağaca, taşa, suya yani tüm canlılara olan saygısı, ortak yaşam damarı, paylaşma tarihi dahası ve en önemlisi de tüm bu değerlere ek olarak KAYPAKKAYA çizgisinin orada bıraktığı büyük devrimci iz ile bu sonuç alınmıştır.

Kapitalizmin envai çeşit türevinin bıraktığı yıkım insanı yeni arayışlara soktu. Doğamızı tahrip eden, kaynaklarımızı kendi bencil çıkarlarına kurban ederek tüketen bu zillet sistem, savaş, soygun, talan ve yıkımlarla yüklü doludizgin gidiyor. İnsanlığa ve doğadaki canlılara verecek, onun ihtiyacını karşılayacak hiç özelliği kalmamıştır. Bu kötü gidişata karşı dünyada değişik ülkelerinde, değişik alternatifler ve itirazlar yükseliyor. Ayları bulan Fransa Sarı Yelekliler eylemleri bu nedenledir. Çocukların, gençlerin “yeter dünyamızı kirlettiğiniz” sokak şiarları ve gösterileri bu arayışın çığlığıdır. Sadece bu iki örneğin gösterdiği şey, yeni bir arayıştır. Aynı arayışın coğrafyamızdaki dışa vurumunu Gezide gördük. Şimdi bu arayışın yeni bir çıkışı Dersim’de hayat buldu. Halkın ürettiği, halkın söz sahibi olduğu, halkın yönettiği bir çıkış çizgidir bu. Paylaşma, dayanışma ve kardeşleşmenin ete kemiğe büründüğü yer oldu Dersim. Kar uğruna halkın sağlığını hiçe sayan kapitalist sömürü ve talana atılan bir sert bir tokat oldu. Söz, Yetki, Karar Halka şiarı Dersim sahasının çok ötesine taşarak ülkede ve hatta dünya da yankı bulması tesadüf olabilir mi?

Kimi aklı evvel sosyalist ve yurtsever cenahın mülkiyetçi, grupçu davranışlarını terk edip dünyada hatırı sayılır anlamlı çıkışın hakkını teslim etmek ve selamlamak yerine “burjuva medyası şişiriyor” “önümüze çıkarılmış bir unsur” “yasal yoldan devrim yapmak istiyorlar” gibi iftiralar ve yalanlara tevessül ettiler. Dersim çıkışını “egemen burjuva medyanın şişirmesi” diye suçlayanlar bu çıkışın dünyadaki ilerici-devrimci güçler içinde karşılık bularak selamlamalarına ne diyecekler? Türk burjuva medyası yurt dışındaki medyayı da şişiriyor, yön veriyor diyecekler herhalde! “İlerici” gerici güçlerin akılsız saldırıları, karalamaları ve hatta tehditlerine rağmen kazanılan Dersim zaferinin daha ilk günü komünistlerin verdikleri mesajlar ile sahaya bomba gibi düştü. Bu mesajların bir kaçına kısaca bakalım. Birincisi, “kutlamak, tebrik etmek için gönderilecek çiçek vb. hiç bir şey tarafımızdan kabul edilmeyecektir. Bunu bağış olarak hayvan haklarını koruyan kuruma yardım olarak verin” mesajıydı. Bu mesaj sadece coğrafyamızda değil, dünyada da büyük yankı buldu. Komünist yerel iktidarın insanın yanı sıra diğer canlıların haklarına duyduğu saygı ve sorumluluğa işaret eder. Komünistler bu mesaj ile komünist olmayan hayvan severlerin içinde büyük takdir topladı. Bu mesaj yaşamı tüm canlılarla paylaşmak demektir. Börtü-böceğin, kurdun, kuşun yaşam hakkının gözetilmesi ve onlara duyulan saygı mesajıdır. Bencil yaşama karşı bu bir ortaklaşma ve insanlaşma çağrısıdır. İkincisi, “Dersim nüfusu bir milyonun üstündedir. Ancak sadece seksen bini Dersim’de yaşamaktadır. Savaş, baskı, işsizlik, yoksulluk nedeniyle göçmek zorunda bırakılanlara çağrımız şudur. Yüreğini, duygularını bu topraklarda bırakanlar, dağlarına, ziyaretlerine, mezarlarına, tarlalarına hasret kalanlar, toprağına suyuna sevdalılar için bir köprü kuracağız. Onların düşüne bir kapı açacağız. Dersimli olsun olmasın her insanımızı burada karşılamaya hazırız. Evin sahibi olduklarını göstereceğiz ve herkese eşit davranacağız, birlikte üretip birlikte tüketeceğiz” mesajıdır. Bu mesajdaki anlamlı derinlik, insani öz, “yar yanağından gayri, her yerde, her şeyde, hep beraber” diyen komünal yaşamın önderi Şeyh Bedreddin’in perspektifi yatıyor. Ama bunu anlamak için bencil, mülkiyetçi, lokal milliyetçi, tekçi zihniyetten arınmış olmayı gerektirir. Üçüncüsü, “biz hiç kimseye şunu-bunu yapacağız demedik. Ama şunu dedik ve yine diyoruz. Halk meclisleri kuracağız. Halk meclisleri kuracağız çünkü halkla beraber karar alacağız, halkla beraber yöneteceğiz. Aşiretçilik, ezbetçilik, adamcılık, grupçuluk yapmayacağız dedik, bunun için söz verdik ve bu sözümüze sadık kalacağız, 31 Mart sonrasındayız ve tüm dostlarımızla beraber yeni bir şehir, yeni bir hayat, yeni bir dünya anlayışıyla çalışmaya hazırız” mesajıdır. Bugüne kadar demokrat görünüp ancak Dersim’i özel mülkiyetinde gören tekçiliği yerle bir etti. Bu mesajda halka, halk güçleri içindeki değişik fikirlere, politik eğilimlere, inanç ve saygının yanı sıra birlikte yönetmenin şiarı yankılandı. Yani kısaca mesajın bir manası da burjuva temsili demokrasinin parçalanıp aşılması ve yerine emekçilerin kendilerini yönetmelerinin adı olan doğrudan demokrasinin konulmuş olmasıdır.

Verilen anlamlı devrimci mesajlardan karşı-devrim rahatsız oluyor bu anlıyor da, demokrat, devrimciyim diyenler neden rahatsız? Yine Dersim’de faşist saldırının bir biçimi olan ve halkın iradesine bir darbe olan kayyum ağır bir sille yiyerek yenildi. Evet, kayyum postalandı. Defteri dürüldü, atıldı. Ne var ki oldukça garip ve anlamsız bir hal içindeki sosyalist ve yurtsever hareket bu duruma neden bu denli üzgün? Bunların ruh hali kayyumdan beter kötü! Bunların suratı niye bu kadar solgun? Oysa komünistler her söze başladıklarında ya da kendilerine her sorulduğunda “biz zaferi dostlarımıza karşı ilan etmeyiz, onlarla paylaşırız” demediler mi? O halde durum bu kadar açık olduğu halde bu kötü psikoz ve çekememezlik neden? Bakın özet halinde sunduğumuz bu üç mesajın hangi noktaları yanlıştır, hangi noktaları halka yabancıdır, hangi yanı halkın çıkarlarına aykırıdır? Komünistlerin kazanması sizi sevindirmesi gerekirken neden bu kadar üzdü?

Biz nerede, hangi şartlarda yaşadığımızı, hangi siyasal koşullar içinde bulunduğumuzu, barbar rejimin karakterini, uygulamalarını, tarihini ve bugününü en az herkes kadar iyi biliyoruz. Bilerek ele alıyoruz. Lakin her çatlaktan, her imkan ve fırsattan sonuna kadar yararlanmayı da bir o kadar önemsiyoruz. Her an, her saniye neler olacağını aklımızın bir köşesindedir! Lakin her bir olanaktan bir gün bile olsa yararlanma imkanı varsa eğer, devrimin, kolektif yaşamın, ortak üretip ortak paylaşmanın tadını yaşamak/yaşatmak ve bu örnekleri kitlelere göstermek istiyoruz. Bu bizim için vazgeçilmez yeni, yaşanılır bir dünyaya ulaşma yürüyüşüdür. Bu yürüyüş çizgisi ve perspektifinde ezilen ulusun, ezilen cinslerin, emekçi sınıfların, çocukların ve dahası tüm canlıların geleceği yatıyor. İnsanlığın özgürlük ve kurtuluş özlemi yatıyor. İşte biz komünistler bunun bilincinde hareket ediyoruz. Dostlarımız eğer gerçekten bize dost iseler onlarında yersiz önyargılardan kurtulması yerinde olur. Dostlarımızla tersleşmiyoruz. Tam tersine paylaşmak, dayanışmak, ortaklaşmak istiyoruz. Henüz daha zaferi kazanmaya ramak kala komünistlerle LGBTİ’lerle arasında yapılan protokolü hatırlatalım. Bu protokol ezilen cinslere verilen büyük değerdir. Bu ve benzeri bir protokol başka nerelerde var? Varlığını biz duymadık/bilmiyoruz! Dedik ya bu mevzi ezilen tüm toplumsal kesimlerin ortak mevzisidir diye! Kazanılan mevzinin büyüklüğünü ve hayati önemini sınıf düşmanlarımız gayet iyi biliyor. Biz komünistler de işin bir o kadar bilincinde farkındayız ve bu mevziye hak ettiği kadar değer vereceğiz. Devrim bizim hedefimizdir. Emekçiler başta olmak üzere devrim tüm insanlık için büyük ihtiyaçtır. Bunun insanlık tarafından ne kadar bilince çıkarıldığı başka bir konu olsa da gerçek budur. Ovacık-Dersim deneyinin geniş halk kitleleri içinde bu denli karşılık bulmasının bir nedeni de bu değil midir? Egemen sınıfların gerici propagandalarının etkisi altında kalan ve komünizmi öcü gibi gören halkın geri kesimi içinde bile karşılık bulması manidar değil mi?

Çağrımız açık ve nettir. Tüm iftira ve karalama saldırılarına rağmen Ovacık’tan Dersim merkeze sıçrayan halkçı-devrimci mevziye sahip çık! Dersim’i savun! Zira Dersim emeğin değer gördüğü, emeğin yeniden bayraklaştığı komünar bir ocaktır! Boşuna mı demişti büyük dağ kartalı. “Bir Dersim yetmez, Hedef Bin Dersim”. Bin selam olsun!