‘’Her şey Çok İyi Olacak’’ mı?

Her şeyin çok iyi olması mevcut sınıf iktidarları ve devleti altında mümkün değildir Bundandır ki, boş ve sahte bir söylemdir Sadece CHP’nin kitleleri kandırıp avutmasına, aldatıp peşine takmasına ve sonra ayakları altına alıp ezmesine-sömürmesine yaramaktadır ‘’Her şeyin çok iyi olacağına’’ inandırılan halk kitleleri, aslen hiçbir şeyin iyi olmayacağını görecek, yaşayacaklardır. Olacak olan nedir? En fazla AKP iktidarı zayıflayıp gerileyecek, daha ileride belki düşecektir. Bundan ilerisinde iyi bir şey olmayacaktır. Geçici bir süreç için kısmi yumuşamalar gündeme gelebilir. Kısmi yumuşamalar gerçekte çok şeyin iyi olacağı-olduğu anlamına gelmez. AKP’nin gerilemesi iyidir. Fakat CHP’nin iktidara gelmesi iyi değerlendirilemez

HABER MERKEZİ (24-06-2019) İptal ya da tekrarı amaçsız olmayan İstanbul seçimleri yeniden yapılarak sonuçlandı. CHP(‘’Millet İttifakı’’) adayı Ekrem İmamoğlu 31 Mart seçimlerinde alarak kazandığı seçimi, oylarını arttırarak bir kez daha kazandı. Ekrem ve CHP ‘’zafer’’ sevinçlerini kutlaya dursun, Erdoğan’dan Binali’ye ve Melih’e kadar rakip cephe kodamanları bu kez seçim yenilgisini anında açıklama yaparak kabullendiler. Tebrik ve başarılarını ilettiler. Bu hız biraz garipti…

Bir itiraza daha cesaret edemezlerdi ama itiraz sürecini beklemek bir yana, seçim sonuçları kesinleşmeden ilk verilerle birlikte havlu atmaları centilmenlik olmasa gerek. Gariplik ya da ilginçliğin arkasında yatan gerçek aslında bu rakip cephenin rahatlamış olmasıydı ki, yenilgiyi hemen kabul etmeleri bu rahatlamanın dışa vurumuydu…

Peki neden rahatladılar? 31 Mart’tan 23 Haziran’a kadar kazandıkları zaman onlara gerekli düzenlemelerini yapıp hile ve yolsuzluk barındıran işlerini kağıt üzerinde temizlemelerine, dolayısıyla karşı karşıya kalacakları muhtemel hukuksal süreçlerden ve kirliliklerinin açığa çıkarak gerçek yüzlerinin görülüp teşhir olmalarından bir bakıma kurtulmuş oldular. Seçimi iptal ederlerken, daha doğrusu seçmen iradesine darbe yapıp onu yok sayarken yaptıkları çirkefliğin arkasındaki sebep ya da bundaki amaçları, seçimleri kazanma umudu vb vs değil, kirliliklerini silip süpürmekti… Bundan sebeple kaybettikleri seçime rağmen rahatladılar ve yenilgiyi hemen kabul ettiler…

İstanbul yenilgisi, 31 Mart’ta alınan yenilgiyi perçinleyen seçim yenilgisi oldu AKP-MHP koalisyonu için. Ki, bu, seçim yenilgisini geçen bir yenilgi anlamı taşımaktadır. Bir bakıma referandum gibi değerlendirilebilir bu süreç. Bahsi geçen korku çemberinin kırılmaya yüz tuttuğu söylenebilir. Muhalefet cephesinin ve hatta geniş halk kitlelerinin moral bulup güç aldığından, psikolojik eşiklerin aşılmasın söz edilebilir. Bunun karşısında Erdoğan/AKP cenahının moral bozukluğu yaşayarak kan kaybına maruz kalacağı, içindeki muhalefetin alan-güç bulup çözülmelerin gündeme gelmesinin belli şartları da açığa çıkmış oldu bu yenilgiyle. Aynı cephede yeni parti kurulması girişimlerinin daha el verişli şartlar elde ettiği ve bu zemindeki gelişmelere daha uygun olanakların doğduğu söylenebilir. Özelde ise, CHP ve muhalefet cephesinin güç kazandığı ve buradan yürüyeceği de başka bir sonuçtur. CHP yakaladığı bu moral üstünlüğünü, somut olarak elde ettiği bu kazanımı kuşkusuz ki kaderine bırakmayacak, çeşitli siyasi hamlelerle iktidar olmayı hedefleyecektir. Bu anlamda bir erken seçim tartışmasının makul zamanda gündeme geleceği-getirileceği de sır değildir. Seçim yenilgisi veya başarısı en azından bu anlamları barındırmaktadır…

Bu sürecin Erdoğan-AKP/MHP iktidarı açısından zayıflamalara, gerilemelere ve belki daha ilerisinde gelişmelere gebe olduğunu söylemek abartı olmaz. İstanbul gibi büyük rant ve olanak merkezinin düşmesi, Erdoğan-AKP’nin güç kaybetmesi demektir. Bu alandaki daralma ciddi sorunlarla karşı karşıya gelmelerine, dolayısıyla oy ve destekçi kaybetmelerine, zayıflayıp dağılmalarına neden olacak önemdedir.

Öte taraftan AKP/MHP koalisyonu açısından da pürüzlerin gündeme geleceği beklenebilir, beklenmelidir. Sınırsız güç ve olanaklar olup da bunlardan nemalanma veya bunların paylaşılması koşullarında birçok siyaseti hayata geçirmek daha kolay ve mümkündür. Fakat bu güç ve olanaklar daralıp önemli oranda ortadan kalktığında işlerin yolunda gitmesi kolay değil, sancılarla dolu olacaktır. Erdoğan-AKP’nin seçim hilesi adına da olsa Kürtlerin oyları uğruna geliştireceği taktik siyasetler de MHP ile koalisyonu sorunlarla yüz yüze getirecektir. Erdoğan, Kürtlerin oyunu almadan kazanamayacağını gördü. Bundan sonraki süreç için Kürtlerin oylarına oynayacak, belli süreçler gündeme getirerek ilerideki seçimlerde iktidarını garanti etmeye çalışacaktır. Erdoğan iktidarını garanti eden MHP değil, Kürt oyları olacaktır. Bunu çıplak biçimde yaşayıp gören Erdoğan Kürt kartına oynamaya geçiş yapacaktır. Sürdüğü iddia edilen İmralı görüşmeleri de boş değildir. Bu bakımdan hemen olmasa da önümüzdeki dönemde AKP ile MHP koalisyonunda çatlamaların yaşanması kaçınılmaz gibi görülmektedir.

Erdoğan-AKP, Kürtlerle belli süreçleri geliştirme dönemine girecektir. Ki, bunun kapıları bugünden açılmış durumdadır. Kürtlerin Erdoğan’ın hilelerine kolayca kanmayacakları açıktır. Ancak, Erdoğan Kürtlerin zayıf karnını kullanarak bu süreci zorlayacak ve başkanlık rüyasını sürdürmeye çalışacaktır. Aksi halde ilk seçimlerde Erdoğan’ın iktidarı kaybetmesi, en azından AKP’nin hükümetten düşmesi sürpriz olmayacaktır. İstanbul yenilgisi bu sürecin habercisidir. Erdoğan bunu göze alamaz, almamaktadır. Soykırımcı vahşi katliamlardan ‘’Kürt kardeşlerim’’ söylemine atlaması tesadüf değildir. Öcalan ile görüşmeler ve yayınlanan mektup da boş değildir…

Bu seçimler Kürt cephesinde de ilginç gelişmelere tanıklık yaptı. Seçimlere ramak kala Öcalan’ın bir mektubu-açıklaması adeta bir bomba gibi gündeme düştü. Diplomatik söylem ve siyaset üslubuna uygun kimi içerikleri olsa da, mektuptaki ana tema seçimlerde CHP ve AKP eksenli iki rakip taraf arasında ‘’taraf’’ olmamayı öğütlüyordu HDP’ye. Elbette bir rastlantı değildi mektubun bu içeriği ve seçimin öngününe denk gelen tarihi… HDP ve ilgili Kürt siyasi kurumları, yaptıkları okumayla(ya da başka nedenle!?), bu mektubun ya da çağrının HDP’nin-Kürtlerin seçimdeki tercih ve tavırlarını değiştirecek bir içeriğe sahip olmadığını derhal açıkladılar. Açığa çıkan seçim sonuçları da adeta bu okumayı doğruladı. Kürtler oylarını CHP adayına verdi denilebilir sonuçlara göre. Ancak, diplomatik siyaset dilini iyi okumuş da olsalar, ‘’tarafsızlık’’ çağrısı havada kalan açık bir çağrıydı. Ki bu ‘’tarafsızlık’’ çağrısının diplomatik söyleme ya da siyasete yorumlanması ikna edici olmaz. Çünkü seçimlerden hemen önce bu çağrının yapılmasının bir nedeni, bir anlamı ve bir hedefi olmalı. ‘’Tarafsızlık’’ zemininde tavır-tutum değiştirmeye dönük değilse, neden, hangi gerekçeyle seçimlere ramak kala bu mektup yollandı ve bu çağrı yapıldı? Bunun bir nedeni olmalı. Ve eğer mektup ‘’tarafsızlık’’ çağrısı yapmıyorsa/yapmadıysa, ne yaptı, neyi amaçladı ve ne için yayınlandı? Hiçbir şey söylememek için mi söylendi mektupta söylenenler? Bu sorular doğru sonuçlara veya ikna edici cevaplara taşımaya yeterlidir.

Türk hakim sınıflarının veya somutta Erdoğan-AKP/MHP iktidarının Kürt hareketini bölme, bölerek zayıflatma ve kendine angaje bir kesim yaratma stratejisi yürüttüğü inkar edilemez gerçektir. Aşiretler ve bazı kişilikler üzerinden yürüttüğü bazı girişimler bu politika ve stratejinin açık emareleridir. Bu siyaset uzun vadeli olarak yürüttükleri bir stratejik siyasettir. Kürtlerin bölünmesine dönük izlenen strateji düşünüldüğünde, bugünkü ‘’tarafsızlık’’ çağrısı ve buna rağmen HDP, Kandil açıklamaları ile bunlarda anlam bulan seçimler tavrı kötü olasılığa çağrışım yapmaktadır. Şayet Kürtler burjuvazinin bu oyununa gelir, öyle ya da böyle bir çatlakla tanışırlarsa, bu Kürtler açısından son derece üzücü bir durum ve sonuç olacaktır. Kürtlerin tüm aktörleriyle buna karşı uyanık ve hassas olmaları önem kazanmaktadır. Şüphesiz ki, mevcut durum Kürt hareketini temsil eden siyasi iradeler arasında bir çatlağın olduğu şeklinde yorumlanamaz. Ancak dikensiz bir yolda yüründüğü de söylenemez. Burjuvazinin bura üzerinde oynadığı kesindir ve bu basite alınacak bir durum değildir. Dolayısıyla Kürt hareketi siyasi aktörlerinin uyanık olup hassas davranması elzemdir. Kötü olasılığın yaşanması büyük yitimlere yol açacak tehlike ve tehdittir. Kürt hareketi asla Erdoğan ve Türk hakim sınıflarının oyununa gelmemelidir; gelmemeleri için yeterince tecrübesi vardır.

Yenilgi alan ve bu sürece giren Erdoğan, her hileye tenezzül edecek bir iktidar hastasıdır. Kürt düşmanlığı, tarihte olduğu gibi, Rojava’da, Tahir Elçi cinayetinde, Sur’da, Cizre’de, bodrum katlarında gerçekleştirdiği cani kıyımlarla ve bebeklerin cesetlerini buzdolabında muhafaza edilmesine yol açan sayısız pratiğiyle tescillidir. Onun ve iktidarının Kürt ulusuna vereceği hiçbir şey yoktur; kan, katliam ve acıdan, hapishanelerden, milli zulümden başka…

Bunun karşısında CHP çare midir? Hayır! Ne Kürt ulusu için, ne de Kürt, Türk ulusu ve diğer azınlıklardan halklar için umut değildir CHP. Bilakis umutlarını sömürerek karartandır. İktidara gelmek için kitleleri demokrasi ve özgürlükler söylemiyle aldatmaktan başka hiçbir anlamı yoktur CHP söylemlerinin. Türk hakim sınıflarının tekçi faşist devlet karakterini en iyi temsil eden faşist bir partidir ve popülist söylemleri bu gerçeği değiştirmez. ‘’Her şey çok iyi olacak’’ sözü gerçek mi? Hayır! Koca bir yalandır. Halk kitlelerinin arayış ve enerjisini iktidar amacı uğruna kullanan ve onları düzene yedekleyen bir roldür CHP’nin pozisyonu. Burjuva seçim yarışında rakiplerine karşı halk kitlelerini manipüle edip sahte umut dağıtan karşılıksız slogandan başka bir değeri, gerçek bir değeri yoktur CHP’nin bu iddiasının, ‘’her şey çok iyi olacak’’ sloganının, boş ve popülist olup gerçeklerden uzaktır.

‘’Her şey çok iyi olacak’’ sloganı temelsiz ve sahtedir. Elbette CHP ve İmamoğlu için, seçimleri kazanıp İstanbul’u yönetme, rant ve olanaklarından yararlanma açısından bir karşılığı vardır ama halk kitleleri için asla gerçek bir karşılığı yoktur, özünde sahtedir. Her şeyin çok iyi olması mevcut sınıf iktidarları ve devleti altında mümkün değildir. Bundandır ki, boş ve sahte bir söylemdir. Sadece CHP’nin kitleleri kandırıp avutmasına, aldatıp peşine takmasına ve sonra ayakları altına alıp ezmesine-sömürmesine yaramaktadır. ‘’Her şeyin çok iyi olacağına’’ inandırılan halk kitleleri, aslen hiçbir şeyin iyi olmayacağını görecek, yaşayacaklardır. Olacak olan nedir? En fazla AKP iktidarı zayıflayıp gerileyecek, daha ileride belki düşecektir. Bundan ilerisinde iyi bir şey olmayacaktır. Geçici bir süreç için kısmi yumuşamalar gündeme gelebilir. Kısmi yumuşamalar gerçekte çok şeyin iyi olacağı-olduğu anlamına gelmez. AKP’nin gerilemesi iyidir. Fakat CHP’nin iktidara gelmesi iyi değerlendirilemez. Ki İstanbul seçimleriyle bu değişiklik de yaşanmamıştır. Erdoğan-AKP iktidarı devam etmektedir, en azından bir süre daha devam edecektir. Bir İstanbul belediyesiyle veya belediye yönetimleriyle mi her şey iyi olacak… Eğer yerel yönetimlerle her şeyin iyi olacağı düşünülüyorsa, bunun da gerçek karşılığı CHP belediyeciliği değil, SMF belediyeciliği-yönetim anlayışıdır. Lakin yerel yönetimlerle her şeyin iyi olması mümkün değildir. Siyasi iktidar değişmedikçe ve bu iktidar devrimci sınıflar lehine el değiştirmedikçe her şeyin iyi olması mümkün değildir.

CHP seçimi kazandı, İmamoğlu belediye başkanı oldu! Ne iyi olacak, ne değişecek? İktidar mı değişecek, baskı ve sömürü düzeni mi değişecek, işsizlik ve açlık mı ortadan kalkacak, demokrasi ve özgürlükler mi egemen olacak? Elbette ki hiç biri.  O halde ne çok daha iyi olacak? Erdoğan sultası gerileyecek, zayıflayacak denilirse bunun bir anlamı olur ama ilerisi düpedüz yalan ve aldatmacadır.

Uzak değil pek yakında nelerin iyi olacağı/olmayacağı, halk kitleleri açısından nelerin değişeceği, ulus ve inançlar üzerindeki baskının kalkıp kalkmayacağı, kadın cinayetleri, işçilerin sorunları, doğa tahribatları vb vb sorunlarda nelerin değişip değişmeyeceği görülecektir. Her şeyin değişeceğine inandırılan halk kitleleri yeni hayal kırıklarıyla, hüsranlarla karşılaşacak, değişime olan inançları kırılacaktır.

Tam da bu boşluk yaşandığında devrimci sınıf hareketi ve siyasi güçlerine ihtiyaç açığa çıkacaktır. Varlık gösterilir, alternatif olunursa güven verilip kitleler devrim doğrultusunda sürüklenebilir. Tersi durumda kitlelerde moral bozuklukları ve güvensizlik gelişerek devrimci durumda gerilemeler yaşanacaktır. O halde devrimci güçlerin ittifaklarda, güç-eylem birliklerinde vb vs birleşerek alternatif olmaya çaba göstermeleri, küçük de olsa kazanımlar elde ederek bunu kitlelere gösterip güven vermeleri gerekmektedir. Bunun için siyaset yönelimlerinde kazanma siyasetini öne çıkararak hareket etmeleri elzemdir. Kazanılan mevzilerde ortak çalışarak gerici sınıflara alternatif ve kitlelerin güvenini kazanacak çalışmalar ortaya koymaları şarttır. Bir belediye bile kitlelerde büyük bir moral ve güven yaratabilmektedir. Çünkü kitleler gerici iktidar ve yönetimlerden bıkmış, arayış içindedirler; birilerinin çıkıp öncülük yapmasını beklemektedirler. Devrimci güçler küçük de olsa mevziler kazanarak bunları kitlelere sunarak kitlelerin güvenini kazanabilir, peşinden sürükleyebilirler… Büyük kazanım ve mevziler elde etmenin mümkün olmadığı durumlarda, nispeten küçük kazanım ve mevzilerle kitlelere moral olmak ve bu motivasyonla devrimci mücadeleyi geliştirmek yeğdir, doğrudur, devrimcidir.