Maoist Komünist Parti: HBDH, FAŞİZME VE GERİCİLİĞE KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELEDE ISRARDIR!

HBDH’ın kuruluşunun üzerinden 4 yıl geçti Dört yılda nasıl bir mücadele yoldaşlığı gelişti, bu sürede devrimci mücadelede nasıl bir rol oynadı, ne tür katkılar sundu? 

HABER MERKEZİ (10-03-2020) Soruya cevap vermeden önce, cevabın daha anlaşılır hale gelmesi için giriş mahiyetinde yaklaşımımıza değini yapmak yerinde olacaktır. Genel devrim mücadeleleri tarihi incelendiğinde karşımıza çıkan olgulardan biri, devrimci güçlerin çeşitli biçimlerde ve zamanlarda ihtiyaca cevap olan ortak mücadele hattını oluşturmaları ve iktidar mücadelesinin bir bileşeni olarak bu mücadeleleri genel devrim mücadelesinin bir parçası-güçlendireni yapmaya çalışmalarıdır. Bunun dışında reel politikanın unsurları olarak gündeme gelen bu ortaklaşmaların dışında halk cephesi veya Halkın Birleşik Cephesi’de diyebileceğimiz daha uzun erimli ama siyasi iktidarı hedefleyen ortaklaşmalara da rastlarız. Ve bu iktidar hedefli ortaklaşmalar rastlantısal değil elbette. Genel olarak devrim mücadelelerine bakıldığında da bu durumların-ortaklaşmaların rastlantısal olmadığı görülebilir. Bu durumu şöyle ifade etmek doğru olur: “Devrim kitlelerin eseridir”.

“Devrim Kitlelerin Eseridir”

Kitlelerin katılmadığı, bizzat yer almadığı ve sahiplenerek, örgütlenerek yürütmediği bir mücadelenin sınıfın küçük-dar bir öncü gücüyle sonuca ulaşacağını söylemek veya öylesi bir iddiada bulunmak, kendine güven anlamında bir şeyi ifade edebilir belki fakat devrim gibi büyük toplumsal bir alt üst oluşu devrimci tarzda yönetmek ve ileri taşımak açısından hayalci yaklaşımı geçmez. İstisnai olarak konjoktürel bazı gelişmeler, devrimci kuvvetlerin önüne bazı fırsatları getirir, ciddi olanaklar da sunmaz değildir. Buna rağmen bu fırsatlardan ve olanaklardan faydalanmak yine kitlelere dayanmayı, onları örgütlemeyi ve onlarla bu fırsatlardan doğan olanakları korumayı ve onlarla birlikte ileriye taşımayı şart koşar. Devrimler istisnalar üzerine inşa edilemeyeceğine veya fırsatları beklemeyi yeğlemeyeceğine göre, ta başından-bugünden en geniş kitlelere ulaşmak, onları bir araya getirmek ve ortak hedeflerde örgütleyerek devrimci mücadeleye kanalize etmek devrimin mantığıdır.

Özcesi, devrimin her bir bölüğünün-sosyalizmin örgütlü halk güçlerinin ittifak ve müttefiklerinden tecrit edilmiş, dolaysıyla devrimin güçlerini ve devrimci dinamikleri yadsıyarak ve salt kendi başına alt edemeyeceği sınıf düşmanını yenmesi, bu güçlerin ortak mücadelesiyle dolaysıyla dağınık olan kitlelerin ortak hedeflerde birlikte mücadelesiyle olacağı gerçeği bir olgu olarak karşımızdadır. Bunun kavramsal karşılığı veya teorik ifadesi birleşik devrimci mücadeledir.

Halkların Birleşik Devrim Hareketi bunun hem teorik hem de pratik ifadesi olarak geçmişin birikimleri üzerinden gündeme gelmiş ve devrimin ihtiyaçlarına cevap olma iddiasıyla ilanda bulunmuştur.

Bu açıdan bakıldığında HBDH ciddi ve küçümsenemez bir adımdır. Halkların devrimci özlemlerine bir cevap olma girişimi ve pratiğidir. Devrimcidir, devrim mücadelesinde ısrardır.

Kuruluşundan itibaren bugüne kadar geçen zaman dilimi içinde HBDH’ni değerlendirmek istediğimizde, gerçek anlamda misyonunu oynadığını söylemek zordur. Belki yüklendiği misyon itibariyle veya kendini tanımlamasıyla pratiği veya örgütlenmesi karşılaştırılarak uygunluğu tartışma konusu olabilir veyahutta savunularıyla konumlanması-örgütlenmesi tartışma konusu yapabilir, fakat kabul etmek gerekir ki, tartışma konusu olan yanlarına rağmen, HBDH’nin devrimci kaygılardan beslenen devrimci bir pratik olduğu ve devrim mücadelesine çok şeyler kattığını özellikle belirtmek gerekir.

Daha öncesinde oluşturulan birleşik mücadele örgütleriyle kıyaslandığında, militan-devrimci özelliğiyle ve TDH’nin silahlı mücadele yürüten örgütlerini yan yana getirerek 4 yıldır ortak bir mücadele hattında ısrar etmesi dahi başlı başına bir başarı olarak ele alınmalıdır. Bu önemli bir çaba ve ısrardır, ama devrimci mücadeleye katkıları bakımından daha ötesi de vardır.

Siyasi olarak; halkları, halkların devrim ve demokrasi mücadelesini ilgilendiren tüm konularda ortaklaşmaya çalışmış ve ortak tavır geliştirmiştir. Önceki süreçlere bakıldığında ortak bir duygu, ortak bir dil geliştirmesi öne çıkan bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Her bir siyasal yönelimin politik bağımsızlığına hassas davranması, buluşulabilecek ortak noktalarda hemfikirlik yakalamada ısrarcı olması, bu ısrarını ortak tavır geliştirmeyle, ortak bir dille ifade edilebileceğini göstermesi birleşik mücadeledeki bir ısrar, devrim mücadelesindeki kararlılık olarak okumak gerekir.

Örgütsel olarak; ortaklaştığı noktalarda ve hedeflerde de bunu örgütlemede bir ısrardan bahsedebiliriz. En alttan en üste kadar, milis güçlerinden komutanlıklara kadar, kadın’dan gençliğe, Kuzey Kürdistan’dan Güney ve Batı Kürdistan’a kadarki pratiğe bakıldığında bunu görebiliriz. Dersim’de, Karadeniz’de, Amanoslar’da, Türkiye-Kuzey Kürdistan şehirlerinde, Kandil’de, Hakurke’de Haftanin’de, Afrin’de, Kobane’de, Serekaniye’de, Gri Spi’de vb yerlerde ihtiyaca uygun olarak gerilla komutanlıkları, timleri, milisleri oluşturmuş, kitle gösterileri, etkinlikler, toplantılar, paneller örgütlemiş, yazılı ve görsel basın aracılığıyla faşizme, işgalciliğe, gericiliğe ve karşı devrimin tüm saldırılarına karşı geliştirdiği ortak tavır doğrultusunda örgütlü bir duruş da sergilemiş, konumlanmış-konumlanmaya çalışmıştır.

Bu mücadele içinde Muhammed Arslan, Atakan Mahir, Delal Amed, Şahin, Mercan, Alişer, Ulaş Bayraktaroğlu, Nubar Ozanyan, Taylan Demircioğlu, Baran Serhat, Ceren Güneş, Aynur Ada … ve diğer yitirdiklerimiz HBDH’nin birleşik mücadeledeye yaklaşımı ve bu mücadeledeki ısrarı olarak ele alınabileceği gibi, faşizm ve tüm karşı devrimci güçler karşısında mevzilenmede ve mücadele yürütmede direnişte ve mücadelede inşa edilen ortak kültürel şekillenmenin seviyesini de gösterir. Bu paha biçilemez önemde devrimci bir duruş ve davranıştır.

Tüm yukarıda saydığımız kazanımlar, devrimci mücadeledeki ısrarın, birleşik mücadeleye verilen önemin sonuçları, kazanımlarıdır. Yetersizliklerimiz veya yetmezliklerimizde bu noktadan sonra başlamaktadır.

Yakalanan ortak duygu, tavır, örgütsel duruş ve kültür kitlelere indirilebildiği, dağınık ve bölünmüş olan kitlelere ulaştırılabildiği ölçüde kitlelerin devrim mücadelesinde ortaklaşması, birlikte mücadele yürütmesi ve mücadeleyi geliştirip kazanımları koruması da daha olanaklı ve mümkün olacaktır.

Bugün faşizmin yoğunlaşan saldırıları, kitleler üzerindeki kuşatması ne kadar gerçek ise, kitleleri ortak mücadele için harekete geçirememe, ortaklaşmayı yakalayamama da bir o kadar gerçektir.

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH)’nin bu konudaki pratiğine bakıldığında iyi şeyler söyleyebileceğimiz kadar yapamadıklarımızın da yetersizliklerimizin de olduğunu bu anlamda söylemek gerekir.

Özet olarak diyebiliriz ki;

1) geçmiş tecrübeler ve genel darlıklar düşünüldüğünde Birleşik Mücadelede dört yılı tamamlamak başlı başına bir başarıdır. Bu başarı anlamlıdır, küçümsenmemeli. Zira birleşik hareket süreci devrimci hareketin geçmiş darlıklarını nispeten geride bırakan yeni bir kültürün; dostluk, dayanışma ve olağan devrimci kültürün doğru temsil edilmesinin bir tecrübesi oldu…

2) geçen dört yılda değeri büyük ve kavranarak ilerletilmesi gereken bir mücadele yoldaşlığı pratikleştirildi. Ortak eylem pratikleri, düşmana karşı omuz omuza çarpışmalar, başarılar ve hatta kayıplar bu sürecin çimentosu oldu. Her devrimci veya devrim kaygısı taşıyan her kes bunu his ederek bilince çıkarmalıdır. Her bileşen bu zemini kendi tabanına kavratmalı, sorumluluk duygusunu büyüterek derinleştirmelidir. Devrim gibi büyük kazanımlar başta olmak üzere, her demokratik, devrimci ve sosyalist kazanım bu kültür zemininde elde edilebilir…

3) her süreç olumlulukları-başarıları kadar, yetersizlikleriyle bir bütündür. Ne yalnız başarıdan nede yalnız başarısızlıktan söz edebileceğimiz bir süreç yoktur, olamaz da. Birleşik hareket süreci; görülen ve görülmeyen nitelikte bir dizi katkı sundu devrimci mücadeleye. Başarı denen şey her zaman büyük kazanımlarla görülmez, büyük kazanımları koşullayan küçük birikimlerle seyreder bazen. Ve başarılar her zaman somut maddi kazanımlar biçiminde cereyan etmez, manevi değer ve kültürel pekişmeler zemininde gelişir. Bu çıkarsamaları dikkate alırsak, birleşik hareket sürecinin hem eylemsel hem kültürel, dolaysıyla hem maddi hem de manevi olmak üzere olumlu katkılarından söz etmek abartı değil, isabet olur…

HBDH’nin faşizme karşı birleşik mücadele şiarı nasıl bir karşılık buldu?

Ekonomik çöküntü ve siyasi istikrarsızlığın “TC” devletinin bir klasiği olarak toplumun yaşamında ve toplumsal algısında bir karşılığı vardır. Bu gerçek, halklar nezdinde devlete olan güvenin veya devletle olan ilişkisinin zayıflamasını sürekli diri olmasını sağlarken, egemenler de bu güvensizliği sürekli tersine çevirmeye çalışmışlardır. Egemenlerin “istikrar” ve “ekonomik refah”, “demokrasi-eşitlik” adına her seferinde ileri sürdükleri vaadlerin de kısa zamanda “içi boş” vaadler olarak ele ayağa düşmesi, doğallığında kitlelerin sistemi ve devleti sorgulamasıyla paralel giden kitlelerin sistem dışı arayışlarını sürekli canlı tutmuştur.

Halk kitlelerinde bu arayışların gözle görülür olduğu bir süreçte, 2000’lerin başında, “yeni” söylemsel argüman, vaad ve yüzlerle “yenilikçilik” adına AKP sahneye sürüldü.  Hükümet olarak göreve gelen AKP’nin gündeme getirdiği AB “Uyum Yasaları”, “çalıştay”lar,  “barış-çözüm” politikaları, Ergenekon, Balyoz vb davalar, 12 Eylül “yargılamaları”, cemaatlerle kurduğu koalisyon gibi gerçekler ve bunların iç yüzleri devrimciler-sosyalistler tarafından kitlelere yeterince anlatılamadı, AKP-Erdoğan hükümetinin faşist niteliği yeterince teşhir edilemedi. Fakat, “sol” cenahın liberalleri, uğursuz demokratları AKP’nin peşinden gitti ve AKP’den daha çok AKP’li gibi propaganda yaptı, kitleleri manipüle ettiler. Emperyalist tekelci sermayenin desteklediği AKP-Erdoğan, arkasına aldığı bu desteği de kullanarak iktidarlaştı ve devletleşti.

HBDH, Faşizme Devrim Cephesinden Birleşik Bir Cevaptır!

Kuşku Duyulmasın, Halkların Örgütlü Birleşik Mücadelesiyle Faşizmi Yeneceğiz!

Özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri, AKP-Erdoğan iktidarının maskesinin halklar nezdinde düşmesinin tarihi oldu denebilir. Halklara ve kazanılmış haklara yönelik topyekün saldırısı faşist niteliğini saklamasını engellemiş ve gerçek yüzünü açık etmiştir. AKP’nin de diğer düzen partilerinden farklı olmadığının ve faşist niteliğinin hem toplum hem bazı devrimci politik özneler nezdinde hem de bir kısım “sol” liberal-demokratlar tarafından erken zamanda görülmemiş olsa da yaşamın akışı içinde değişen bir şey olmadığının farkına varılması, AKP-Erdoğan iktidarının faşist niteliğinin anlaşılması-görülmesi, halklar nezdinde kaybedilen onca devrimci-ilerici mevzi, toplumun kutuplaştırılması vb uğruna olması acı bir gerçektir.

Devrim ve demokrasi mücadelesi bağlamında bütünsellikli olarak ele alındığında, devrimci-sosyalist-yurtsever hareketin “TC” devletinin kuruluşundan itibaren karşı karşıya olduğu 2000’ler öncesinde faşizmle, 2000’ler sonrasında da parça parça örülen açık faşizmle mücadelede ne kadar yetersiz olduğunu ve tek başına bu mücadeleyi göğüsleyemeyeceğini de göstermiş oldu.

Bu anlamda; hak gasplarındaki fütursuzluk, özelleştirme, yandaş sermayeye rant, kadına şiddette devletin yaklaşımı, örgütlenme ve fikir özgürlüğüne yönelik kısıtlayıcılığı sürekli artan politikalar, kentsel dönüşüm adına halkın sokağa atılarak bu alanların sermayeye aktarılması veya yandaşlara tahsis edilmesi, eğitim, adalet, sosyal güvenlik gibi kamusal alanla ilgili konularda ayırımcılığın ve kutuplaştırıcı politikaların şiddet ve baskı unsuruyla uygulanması, kürt ulusunun demokratik haklarına yönelik saldırıların artması, Kürt yerleşim yerlerinin toplu katliamlar eşliğinde uçaklarla-tanklarla bombalanması,  aleviler ve ezilen inançlara, ilerici-demokrat aydın –yazar ve sanatçılara dönük gerici politikalar ve saldırılar karşısında devrimci sosyalist-yurtsever hareketin tek başına bu saldırıları göğüsleyemeyeceği gerçeğinin kitlelerle olan bağının zayıflaması eşliğinde gündeme gelmesi, -AKP Erdoğan iktidarı nezdinde gündeme gelmiş olsa da- devrimin ve halkların yüksek çıkarları açısından birleşik mücaeleyi ivedi hale getirmiş ve 12 Mart 2016’da HBDH’nin ilan edilmesine giden yolu hızlandırmıştır.

HBDH’nin, faşizan baskıların gittikçe arttığı, faşizmin toplumu kuşatmaya aldığı ve açık faşizm koşullarının toplumsal yaşamı düzenlediği bir süreçte gündeme gelmesi, doğallığında faşizme karşı mücadeleyi öne almalıydı, öyle de oldu. 12 Mart 2016 da kuruluşunu ilan eden HBDH’nin ilk bildirgesindeki sloganlarından biri “Faşizmi Halklarımızın Birleşik Devrimiyle Ezeceğiz” dir ve bu anlamlıdır. Kuruluşunu ilan ettiği anda HBDH halkların dikkatini çekmiştir.

Halkları kuşatan gericiliğe ve faşizme dikkat çekmesi, mücadelenin odağını faşizmle mücadele oluşturması ve tüm örgütlenmelerini ve yürüttüğü siyasal kampanyalarını bu doğrultuda belirlemesi bunun ürünüdür. Ve bunun toplumda halklar nezdinde bir karşılığı olmuştur ve halkların hem ilgisini çekmiş hem de sempatisini toplamıştır. Halkın talebinin de bu olduğunu özellikle söylemek gerekir. Toplum ne kadar örgütsüzdür desek te, irili ufaklı yüzlerce örgütlenmeler içinde kendini, yaşadığı sorunları ifade etmeye çalıştığı da ortadadır. Yöre derneklerinde, inancını yaşatmaya çalıştığı derneklerde, çevre veya mahalle derneklerinde, kadın-gençlik vb derneklerinde, ekonomik-demokratik veya sosyal içerikli dernek veya kurumlarda parçalı da olsa kısmi olarak örgütlüdür. Fakat her birisi birbirinden bağımsızdır ve kendi başınadır ve bu genel olarak toplumu yansıtan bir durumdur. Halkların eleştirdiği de bu durumdur. Parçalı durum ve birbiriyle ilişkilenememe ve birlikte mücadele edememedir. HBDH’nin ortaya çıkışı buna bir cevaptı, heyecan yaratması da bundandır. Fakat, oluşan bu sinerjiyi ileriye taşımada tutuk kaldığını da vurgulamak gerekmektedir. Oluşan bu ilgi ve sempati, daha ileri seviyede bir örgütlenmeye taşınamamış, güdük kalmıştır. Bu parçalılığı giderebilmiş midir? Çabası vardır fakat yeterli bir sonuç elde etmiş değildir.  Buna rağmen, halkların birleşik mücadelesinde önemli bir mevzi olarak varlığını koruduğu da bir gerçektir.

Şunu da belirtmeden geçemeyiz: Şiarlar nesnel gerçeklikle örtüştüğünde veya kitlelerin tepki ve istemleriyle buluştuğunda yenilmez silaha dönüşürler. Ne ki, bazen isabetli de olsa bu şiarların sosyal pratikte karşılık bulması ancak o şiarın öncüler tarafından doğrudan sahiplenilip hayata geçirilmesiyle mümkün olur. Konjönktürel veya somut siyasi şartlar vb vs kitlelerin harekete geçmesi ve aynı zamanda devrimci dinamiklerin ayağa kalkmasında etkileyici olmaktadır. Faşizme karşı birleşik mücadele kadim devrimci şiarlardandır. Ama sosyal pratikte ete-kemiğe bürünmesi genellikle devrim süreçlerinde mümkün olmuştur. Faşizmin azgınca hortladığı bazı durumlar da bu şiarın maya tuttuğu koşullardır. Ancak bu şiarın gerçek karşılığı devrimci durum ve dalganın düzeyi ve elbette devrimin örgütlülük ve gelişme düzeyine bağlıdır. İsabetli de olsa onun en azından örgütlü devrimci kitleler tarafından kavranıp bilince çıkarılması gerekmektedir gerçek etkilerine ulaşması için… Özcesi, faşizme karşı birleşik mücadele şiarı henüz tam yankı bulmamış, gerekli gelişime yol açmamış veya bu rolünü sergileyememiştir. Lakin bu, segileyemeyeceği anlamına gelmez. Israr, istikrar ve mücadele temel belirleyicidir. Bu pratik ortaya konulduğunda aşılmayacak engel, geliştirilmeyecek süreç yoktur…

Silahlı Devrim Mücadelesi Esas Halkadır;

Halkların bugün, faşizme karşı mücadelede “halkın devrimci zor”una başvurmadan bir başarı sağlanabileceğine olan inancı yoktur. En ufak bir hak arama talebinin dahi devletin zor gücüyle bastırılması, devlet kurumlarının örgütlü bir şekilde işkence, katliam, baskı ve adaletsizliğin koruyucusu ve uygulayıcısı olması ve halkın bunu bizzat yaşamından deneyimlemesi, devrimci-sosyalist güçlerin silahlı mücadelesine olan ilgisini ve sempatisini arttırmaktadır.

HBDH’ne ilgiyle yaklaşmaktadırlar.

Faşizm, tüm olanakları ve kurumlarıyla saldırdığı, her türlü yeni teknolojik araçları devreye sokarak silahlı devrimci mücadeleyi bastırmaya çalışmasının bir izahı da budur. Halkın haklı ilgisini çeken ve sempati toplayan HBDH’ni ve onun her bir bileşenini tasfiye etmek hedefiyle hareket ederken, ona sempatiyle bakan, ilgi duyan herkesi-her kesimi de hedeflemektedir.

Fakat, hem halkı çevreleyen hemde devrimci-sosyalist halk güçlerini kuşatan bu gericilik ve faşizm geriletilmeye ve yenilmeye mahkumdur. HBDH ve bileşenleri faşizme karşı mücadeleyi daha ileri taşıma, halklarla buluşma ve onları örgütleyerek topyekün direnişi örme konusunda ısrarlıdır ve duruşu da nettir.

Mücadelenin gelişim seyrine göre, nesnel durumu okuma ve buna uygun taktik örgütlenmeler yaratarak pratiğe sokmadaki çabası da bunun ürünüdür.

Geçtiğimiz yıl boyunca birçok merkezde gerçekleşen HBDH eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faşizmin gerilla alanlarındaki kapsamlı saldırısı ve kuşatması HBDH’nin yeni taktik hamleleri ve örgütlenmeleri harekete geçirmesine daha doğrusu aktive etmesine vesile olmuştur. Şehirlerde yürütülen milis örgütlenmeleri ve eylemleri bu bakımdan önemlidir. Faşizmin kuşatmasına bir cevaptır ve halkların kuşatılamayacağını ve mücadelesinin bastırılamayacağını göstermektedir. Ve bu bir başlangıçtır. Büyütülecek ve yaygınlaştırılacak mücadelenin Isınma turları gibi ele almak gerekir. Ve bir birikim sağlamaktadır. Daha büyük devrimci hamlelerin-çıkışların ön hazırlığı olarak okunması gerekir. HBDH ve her bir bileşeni bunu yapacak kabiliyete ve kararlılığa sahiptir. Aldığı kayıplara rağmen ısrarı ve çabası bunun ürünüdür.

Geçtiğimiz yıl boyunca şehirlerde gerçekleşen HBDH eylemleri iki açıdan önemlidir. Yalnızca askeri yönden okunup değerlendirilmemelidir.

İlki, HBDH’nin taktik yeteneğidir. Faşizme karşı mücadelenin yalnız kırlık alanlarda gerillanın karşı koyuşuyla sınırlı bir mücadele olmadığı, Türkiye-Kuzey Kürdistan şehirlerinin ve her bir köşesinin de faşizme karşı devrim ve demokrasi mücadelenin alanları olduğunu göstermesi bakımından, şehirlerin bugün açısından daha öne çıkmış olması gerçeğine uygun olarak konumlanmadır.

İkincisi de egemen sınıfların halkları teslim alma adına, umutlarını kırma adına yaptıkları anti-propagandalara bir cevaptır. “Bitti-bitirdik” denilen yerde, kendilerini en rahat, en güvende hissettikleri yerde faşizme karşı mücadelenin bitmediği, faşizmin yerle-yeksan edilmediği sürece bitirilemeyeceği gerçeğinin gösterilmiş olmasıdır. Bu, halka umut, faşizme ise korku salmıştır-salmaktadır.

Taktik olarak bazen kır gerillacılığının öne çıkması, bazı zamanlarda şehir gerillacılığının onun yerine öne çıkması savaşın bir gerçeğidir. Faşizme karşı mücadelede her ikiside halkın devrimci “zor”u olarak aktiftir. Bazen biri, bazen diğeri öne çıkar, bazen de her ikisi birden eşgüdümlü olur-olmalıdır… Bu devrimci savaşın mantığına uygundur.

Bu sürecin bir karşılığı olarak şehirlerdeki HBDH eylemlilikleri bu açıdan ele alınmalıdır ve önemli bir yerde durmaktadır. Her eylem yitirdiğimiz yoldaşlarımız adına sahiplenilmekte veya onlar adına oluşan milis güçlerimizle gerçekleştirilmektedir. Hem nerede olunursa olunsun faşizme karşı mücadelede ısrar anlatılmaktadır, hem de mücadele içinde yitirdiklerimizin anısını sahiplendiğimiz gösterilmektedir. Hesap sorma bilinci diridir bu eylemlerde ve halklarımıza da bir mesaj vardır bu eylemlerde: değerlerinize, kazanımlarınıza, emeklerinize sahip çıkın, baskıya, şiddete, ötekileştirilmeye vb. her koşulda ve her yerde mücadele edin denmektedir.

Bu mesajı devletin aldığından da şüphe yoktur. Gece bekçiliğinin yine devreye koyulması anlamsız değildir. Artık yeterince kontrol edilemeyen mahalleler, semtler, evler gece saatlerinde de sıkı kontrol altında tutulmak istenmektedir, böylece denetlenemeyen gecenin ilerleyen saatlerinde de denetim ve kontrol sağlanması hedeflenmektedir.

Fakat faşizm ne kadar baskı aracı örgütlerse örgütlesin, faşizme karşı mücadeleyi engelleyemeyecektir, engelleyemiyor da. Halklar ve onların devrimci öncüleri, faşizmin bu kuşatmasını parçalayacaktır. Bu eylemselliklerin daha da geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gereklidir ve bir ihtiyaçtır. Gelişmeler bu yöndedir ve daha nitelikli, daha etkili ve daha isabetli eylemler-eylemselliklerle faşizme rahat yüzü verilmeyecektir.

Yeri gelmişken bir noktayı özellikle belirtmek gerekmektedir. HBDH olarak net bir yaklaşıma sahip olunsa da eylem hedefi seçiminde düşülebilecek bazı hataların onarılması zor büyük tahriplere neden olacağını unutmamak önemlidir. Amaçlarımız kadar araçlarımızın da temiz olması-tutulması gerekmektedir. İnsanlığın geleceğini temsil eden iddiamızla sosyal pratiğimiz arasındaki uyumu kesinlikle sağlayabilmeliyiz. Önemsiz olarak görüp es geçtiğimiz bir eylemin veya meselenin ilerleyen mücadele pratiğinde önümüze çıktığına ve bunun bazen handikaplar, bazen de meşruluğumuzu tartışılır kılan zeminde önümüze dikildiğine tanık olmaktayız. Düşmana karşı siyasi mücadelede tereddütsüz olduğumuz ve devrimci eylemden sakınamayacağımız kesindir. Bu bütün tartışmaların dışındadır. Lakin devrimci eylemimizin özünü baltalayabilecek, bizleri geniş halk kitleleri ve kamuoyu önünde savunmasız bırakarak güvenilirliğimizi ve tüm iddialarımızı tartıştıracak, öte taraftan faşizmin ve gerici sınıfların bizleri teşhir edip kitleleri manipüle edebilecek türden eylemlerden sakınmamız gereklidir. Eylemlerimizde seçicilik önemlidir. Anlık başarı ve kazanımlar peşinden sürüklenmek, duygusal tepkilerle hareket etmek her zaman doğru sonuçlar vermez. Eylemimizin içeriği amaçlarımıza işaret etmelidir. Uzun vadede kazandıracak olan budur.

HBDH olarak, Ortak Komutanlıklarımızın, milis güçlerimizin son derece olumlu ve başarılı eylemlerinden söz edebiliriz. Yine genel olarak eylem pratiği açısından yetersizliklerden de söz edebiliriz. Ancak en önemlisi, hatalı eylemlerimiz, bu eylemlerin yarattığı tahriplerdir. Orman yakma eylemleri özellikle ciddi hata taşıyan eylem biçimleridir… Nitelikte olduğu gibi, eylem biçimimizde de seçici olmalı, düşmanla aramıza kalın çizgiler çekmeli, yöntemde de niteliksel farkımızı göstermeliyiz.

Yalnız eylemsellikler değil aynı zamanda halkları, halkların devrimci-ilerici dinamiklerini yaşamın her alanında yan yana getirme, ortak mücadele alanlarında birleştirme konusunda da ısrarlı bir duruşa sahiptir HBDH.

HBDH kadın özgürlük mücadelesinde kendisine nasıl bir misyon biçiyor. Biraz bu temelde çalışmalardan bahseder misiniz? 

Faşizme karşı mücadele yalnızca tek taraflı ya da sırf askeri alanda yürütülen mücadele ile yetinemez. Belki silahlı mücadele önemli bir bileşeni, mücadelenin taşıyıcı kolonudur, fakat mücadele, çok daha kapsamlı geniş bir alanı içinde barındırmaktadır.

Faşizm yaşama dair her alanı kuşatmakta, yıkmakta, dağıtmaktadır. Egemen sınıflar ve devleti, sermayenin ihtiyacına cevap olma adına karşısına çıkan tüm ilerici-devrimci dinamiklere savaş açmış, bu dinamikleri tasfiye etmeye, edemediğini de yedeğine almaya çalışmaktadır.

Çevre mücadelesi ve kadın hakları mücadelesi bugün açısından devletin bu saldırılarına karşı en aktüel mücadele alanları olmakla birlikte, Kürt ulusunun, işçi-emekçilerin, öğrencilerin, Alevilerin demokratik hakları için yürüttükleri mücadeleler faşizmi bunaltan bir boyuttadır ve gelişmektedir. Uzun süredir sessizliğe bürünmüş olan toplumsal muhalefet özellikle uluslararası alanda da gelişen kadın hakları ve çevre mücadelesiyle birlikte gelişim göstermektedir. Gelişen bu mücadele içinde özellikle öne çıkan ve faşizmi ve gericiliği kaygılandıran mücadelenin kadın hakları-kadınların mücadelesi olduğunu özellikle vurgulamak gerekir.

Emekçi Kadınlar İsyandadır, Devrim Mücadelesini İleriye Taşıyacak Güç Bu İsyanda Gizlidir!

İslami referansların güncellenerek topluma yedirilmeye çalışıldığı ve din afyonuyla uyuşturulmuş bir toplum yaratma girişimi önünde büyük bir engel olan kadın mücadelesi, deyim yerinde ise faşist devletin ve egemen iktidarın kimyasını bozmaktadır. Kadının teslim alınmasının, yaratılmak istenen “itaatkar” aile için gerekli ve önemli olduğundan yola çıkan faşizm, ailenin yeniden İslami referanslarla üretimi için işe kadından başlaması, her alanda kadını kuşatması, yemesinden içmesine, giyiminden konuşmasına, evlilik yaşından doğuracağı çocuk sayısına, hangi saatlerde sokağa çıkacağından tecavüzcüsüyle evlendirilmeye çalışılmasına, kadına şiddet uygulayanları mükafatlandırmaya kadar her şeyine karışması-müdahale etmesi, toplumu “kadın” üzerinden yönlendirmeye çalışması bundandır. İlk önce kadını teslim almak, kadını düşürmek istemektedir. Bunu başardığı oranda aile ve toplumda teslim alınmış olacaktır. Fakat, kadınların direngenliği ve gelişmekte olan mücadelesi faşist devletin ve iktidar olan AKP-Erdoğan-MHP koalisyonunun bu yönelimine çomak sokmuş durumdadır. Bu yüzden sokakta kadın katliamını, şiddetini meşrulaştıran yargı kararları almakta, cezayi müeyyedeler uygulamamakta aksine teşvik ederek kadın mücadelesini bastırmaya çalışmaktadır. Kadının çalışma hayatında sosyal yaşamda kendini ifade etmesi, haklarını araması ve mücadele yürütmesi engellenerek mücadele azmi kırılmak istenmektedir. Buna rağmen egemen sınıfların bir türlü kontrol edemediği ve engelleyemediği bir mücadele alanı olarak aktüeldir ve canlılığını korumaktadır.

Tam da bu noktada KBDH önemli bir çıkıştır. Kadın mücadelesini birleşik bir mücadele potasında buluşturmak ve ileri taşımak hedefiyle oluşması, kadınların, kadın mücadelesinin öz güçleriyle devrim ve demokrasi mücadelesindeki varlığını hissettirmeleri, dahası üzerlerine düşen rolü oynayabilmeleri açısından büyük önemdedir.

Kadınların örgütlü olarak özgünlüğüyle katılmadığı bir devrim mücadelesinin gelişme şansı yoktur ve sürekli bir yanı eksik kalacaktır. Toplumun yarısını oluşturan kadınların kendi öz güçleriyle devrim mücadelesinde aktif yer almaları ve kadın cephesinden devrimi omuzlamaları HBDH’nin temel yaklaşımıdır ve oluşan KBDH’de bunun ürünüdür. Kadınların kendi dili ve renkleriyle, devrim mücadelesine katacaklarıyla devrim mücadelesinin gelişeceği muhakkaktır. Bu yüzden, KBDH’nin görevi ve sorumlulukları daha ağırdır.

Hem uluslararası alanda hemde Türkiye-Kuzey Kürdistanda gelişen kadın mücadelesi radikalleşme eğilimi göstermektedir. Kadını evin içine hapsederek görünmez kılmak isteyen faşist devlet politikaları karşısında kadını daha çok görünür kılmak, örgütlenmesini sahiplenmek ve geliştirmek yalnızca KBDH’nin değil HBDH ve her bir bileşeninin somut ertelenemez görevi olarak kendini dayatmaktadır. Kadınların en basit, en küçük demokratik hak mücadelesi yerel olsa dahi sahiplenilmek, desteklenmek ve diğer kadın hakları mücadelesiyle birleştirilmek hedefiyle ele alınmalıdır, bunun kadın mücadelesine yaklaşımda turnusol kâğıdı işlevi göreceği muhakkaktır.

KBDH ve her bir bileşen, süreç ve kadın mücadelesindeki kendiliğindenci bu gelişme karşısındaki yetersizliğini aşma konusundaki çabası ve müdahalesi anlamlıdır. Kadın mücadelesini okulda, işyerinde, sokakta, evde, köylerde ve şehirlerde vb her yerde devrim ve demokrasi mücadelesinin bir bileşeni olarak kendi potasında buluşturmalı ve küçük küçük kazanımlarla, bu kazanımları koruyarak ve geliştirerek daha büyük kazanımları hedefleme perspektifiyle hareket edebilmelidir.

KBDH’nin görev ve sorumluluklarının ağırlığı yanında, rolüde önemlidir. Kadının kurtuluşu ve özgürlüğü özgün yanlar barındırmakla birlikte, gerici sınıf sistemlerinin karakteristik özelliği olan ataerkil toplumsal sistemlerin de bir ürünü olarak son tahlilde ezen-ezilen sorunu zemininde bir sınıf sorunudur. Bu, kadının özgürlüğü ya da özgürlük mücadelesini devrime erteleyerek ona kayıtsız kalmak ya da salt sınıfçı katı yaklaşımla özgünlüğünü yok saymak anlamına gelmez, öyle de anlaşılmamalıdır.

Kuşkusuz ki, Kadının özgürlük mücadelesi, sınıfsal kurtuluş ve özgürlük mücadelelerinden bağımsız değildir. Aksine, onunla kesin biçimde iç içedir. Ancak erkek egemen zihniyetin, gerici sınıf ve egemenlikleri aşarak ve bizzat bunların maharetiyle de olsa tüm toplumu sarmalayan bir gericilik çehresine oturması, kadının özgürlük mücadelesini ya da özgürlük sorununu daha geniş yelpazede ele almayı gerektirir ki, bu, sadece ezen egemen sınıflara karşı değil, ezilen sınıflar veya geniş toplumsal halk kitleleri içinde de keskin bir mücadelenin verilmesini gerektirir. Bu muhteva devrimci sınıf savaşımının önüne kendi saflarında da köklü kültürel dönüşüm ve devrimsel süreçleri görev olarak koymaktadır.

Sınıf mücadelesini rotasından saptırmadan ve doğrudan onun bir parçası olmak kaydıyla kadının özgürlük mücadelsi tarihsel kökleri ve toplumsal kuşatılmışlığı dikkate alınarak özgün biçimlerle temsil edilmek durumundadır. Cinsiyetçi sapmalara düşmeyen ama cins özelliğini de unutmayan sınıf orijini ve birliği esasına dayanan bir mücadelenin örülmesi şarttır. Birleşik hareket bu bilinç ve kavrayışla kadının demokrasi ve devrim mücadelesinde mutlak bir öğe olarak yer alması gerektiğine vurgu yaparak, kadının bu mücadeledeki yerini tartışmasız bir berraklıkla ortaya koymaktadır. Kadının mücadele pratiği ve tüm süreci de bunu kanıtlayarak desteklemektedir. Kadın gerek KBDH’nin mücadele pratiğinde gerekse de toplumsal mücadelelerin diğer pratiklerinde parlak bir yer tutmuştur, tutmaktadır. Bütün bu süreçlerde kadının kahraman direniş ve mücadeleleri ciddi rol oynamış, genel mücadele ve savaşın gerçek bir dinamosu olarak öne çıkmıştır. KBDH, kendisini her vesileyle kanıtlamış olan kadın ve mücadelesine büyük önem vermekle birlikte, kadının bu mücadelede belirleyici bir öge olduğunu kabul etmektedir. Kadınsız devrim düşünülemez. Kadınsız kurtuluş, kadınsız özgürlük ve kadınsız bir mücadele tasavvur edilemez. Kadınsız gelecek ve kadınsız insanlık yoksa, kadınsız mücadele ve kadınsız devrim de olamaz, yoktur da. Birleşik hareketin bilinci bu olsa da pratik bilinç henüz tam anlamıyla gerici zincirleri kıramamıştır. Tarihsel ve toplumsal parangalara reva görülmüş, baskı ve sömürünün kanlı-kansız zincirleriyle bağlanmış olan kadın, ne yazık ki devrim saflarında da tortuları tasfiye edilmemiş erkek egemen zihniyetin aleni veya zımni baskısından tam olarak kurtulamamıştır.

Kadın, KBDH ve genel savaş cephesinde büyük atılımlarla yer alıp öne çıksa da bu henüz yetersiz bir tablodur. Bu anlamda kadının özgürlüğü konusunda daha devrimci açılımlara ihtiyaç olmakla birlikte, kadının mücadeleye yeterince seferber edildiğinden de söz edemeyiz. Bu, genel devrim hareketinin temel sorunu olduğu kadar, birleşik hareketin de temel bir sorunudur. Kadının önündeki bilinçli-bilinçsiz engellerin kaldırılarak devrim mücadelesine daha büyük kıtalarla katılımını sağlamak ertelenemez görevdir. Bilinçli ve samimi devrim mücadelesi bu görevi gerçekleştirmekle kendisini ispatlar ve devrim bu görevin gerçekleştirilmesinden geçer. Kadının mücadeledeki yerine uygun yoğunlukta konumlanması itibarıyla henüz yeterli değiliz ama bu olmayacağımız anlamına gelmez; sadece bilinçli çabalarımızı arttırmamızı ve rolümüze sahip çıkmamızı emreder…

HBDH, Emekçi Sınıfları Birleştirecek Potansiyele Sahiptir!

Bu perspektif, gençlik ve işçi emekçi mücadeleleri içinde geçerlidir. Gençliğin dinamizmi ve enerjisi ile işçi emekçi kesimin üretimden gelen gücü, kadınların örgütlü gücü devrim mücadelesinin potasında faşizme karşı birleştirilebildiği oranda halkların faşizmi kahredici gücü de ortaya çıkacaktır. Ve bu hayal değildir. İhtiyaç olan, kitlelere gerçek dokunuşların yapılabilmesi, bunun başarılabilmesidir. HBDH’nin 4 yıllık pratik mücadelesinden edinilen tecrübenin özeti budur.

Devrim mücadelesi halk kitlelerinin o muhteşem gücünün açığa çıkarılması ve örgütlenmesiyle gelişeceği gerçeği, dağınık olan kitlelerle ve dağınık olan örgütlü halk güçlerinin çeşitli araçlarla yan yana getirilmesiyle olanaklı olduğu bir an olsun unutulmamalıdır. Çünkü devrim, dağınık olan kitlelerin ortak mücadele örgütlerinde yan yana getirilmesiyle bir gerçeğe dönüşebilir ve “kitlelerin eseri” olabilir ancak. HBDH ise, devrim mücadelesinin geliştirilmesinde bu mahareti bugün açısından gösterebilecek yeğane öncü odaktır.

HBDH’ın işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara çağrısı nedir?

Çağrımız şu olacaktır;

Devrimin yalnızca bir çağrısı olabilir. Mücadelenin de HBDH’ninde çağrısı şudur; Direnin, mücadele edin, savaşın, ta ki devrimin zaferine, büyük özgürlüğe kadar!… Bu çağrı, her kesin kendi sınıf saflarında, özgür insanlık mücadelesi de olan kendi mücadelesinde yer alması, katkılarını sunması anlamına gelir. Almaları gereken siyasi tavır, her türden egemen gericiliğe ve faşizme karşı, yerel gerici iktidara, kapitalizm ve emperyalizmin barbarlıklarına, talan, işgal ve ilhaklarına karşı birleşip savaşmak olmalıdır! Bu tercih değil, tarihsel sorumluluk ve siyasi zorunluluktur. Bugün mesele çok daha acil bir hal almıştır. Emperyalist kapitalizmin kar ve egemenlik hırsı insanlıkla beraber doğayı da yok olmanın eşiğine sürükleyip felaketlerle yüz yüze getirmiştir. Burada sınıf sorunu tüm insanlık ve tüm yaşam sorunu halini almıştır. Mücadele ve savaşın yelpazesi tüm insanlığı kavramıştır. İnsanlığı felakete götüren emperyalist kapitalist gericilik başta olmak üzere, her türden gericiliğe dur demenin zamanı geçmektedir… Her gün binlerce insan katledilmektedir. Kadın ve çocuklar gerici savaşların en masum kurbanları olarak en ağır bedelleri ödemektedir. Bu kaotik gidişata dur demenin yegâne yolu devrimci sınıf savaşlarını yükseltmektir. Bu savaş bizlerin savaşıdır, tereddüt etmeden yerimizi almalıyız. Çüret edelim, ileri çıkalım ve kazanalım…

Birleşik devrimin bu ortak mücadele üzerinden güncel ihtiyacı nedir?

Yukarıda ifade etmeye çalıştıklarımızın toplamı esasta bu soruya da cevap olacaktır. Yine de bir özet yapılacaksa eğer, şöyle diyebiliriz. Birleşik hareketin en geniş kitleler içinde propaganda edilerek mümkün olan en geniş kesimlerin buraya dahil edilmesi ve geniş bir mücadele cephesinin oluşturulması elzemdir. Birleşik hareket olumlu bir gelişmedir ancak etkin kılınması ve tüm demokratik kuvvetleri kapsayacak perspektife oturtulması gerekmektedir. Bugün faşizme karşı mücadele ivedi bir sorundur. Bu mücadelenin kabarması ve geniş taban bulmasının koşulları bugün her zamankinden daha fazladır. Geniş kitlelerle birleşme ve onları seferber etme ötelenemez temel bir görevdir. Kitlesel hareketin geliştirilmesi kesinlikle ihtiyaçtır. Ancak, eylemsel pratik günün en acil ihtiyacıdır. Toparlayıp örgütleyen en etkili fonksiyon silahlı eylemdir…

Maoist Komünist Parti: HBDH, FAŞİZME VE GERİCİLİĞE KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELEDE ISRARDIR!