15-16 Haziran İşçi Direnişinden, Gezi İsyanına; toplumsal muhalefetin biriktirdiği öfke büyüyor!

Demokratik Güç Birliği olarak, Gezi ve 15-16 Haziran işçi direnişinin yıldönümünde faşizmin saldırılarına karşı ortak mücadeleyi büyütmek ve yitirdiklerimizi anmak için tüm işçi ve emekçileri yanyana gelmeye, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz

ADGB (11-06-2020) Türkiye tarihinin iki önemli dönüm noktası olan 15-16 Haziran ve Gezi isyanın yarattığı direniş kültürü umut olmaya devam etmektedir. 15-16 Haziran büyük işçi direnişi, işçi sınıfının kendi gücünü hareket geçirerek kitlesel bir şekilde sahneye çıktığı ilk büyük başkaldırı olma özelliğini taşımaktadır. 15-16 Haziran, baskı ve cendere altında tutulan en temel demokratik hakları gasp edilen, düşük ücret ve güvencesizliğe mahkum bırakılan, işbirlikçi sendikal yapılarla ayağına pranga vurulan işçi sınıfının, tüm bunlara isyan etmesi sonucu patlak vermiştir.

15-16 Haziran direnişi sürecinde mayalanan toplumsal muhalefet; 28 Mayıs- 3 Eylül 2013 tarihleri arasında Türkiye’nin 80 iline yayılan direnişle tarihe ismini yeniden nakşetmiştir. Gezi parkında ağaçların kesilerek, doğanın tahrip edilmesine ve bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasın karşın Gezi Parkını ve ardından Taksim meydanını işgal eden kitleler; ortak direniş ve kolektif yaşamı kısa da olsa başarıyla sürdürdüler.

Gezi günlerinde sıkça dile getirilen “mesele sadece üç-beş ağaç meselesi değil, anlamadınız mı” söylemi, ekoloji ve demokrasi mücadelesinin arka planındaki sınıf mücadelesinin, kapitalizme ve onun insana, doğaya değil kâra odaklı politikalarının hedef alındığının en açık göstergesiydi. Bu haliyle Gezi isyanı aynı zamanda 15-16 Haziran işçi direnişinin 21. Yüzyılda yeni formlardaki dışa vurumunun en güçlü örneklerinden biri olmuştur. Bu kez sadece fabrika, atölye işçileri değil, plaza, AVM, büro, hizmet sektörü çalışanları ve işsizliğe, yoksulluğa mahkûm edilenler de sokaktaydı.

Gezi İsyanı toplumsal muhalefetin çeşitli bölüklerini daha da öne çıkardı. Gezi’ye damgasını vuran öne dinamiklerden biri de kadınların sürece aktif katılımıydı. Kadına yönelik şiddetin, katliamların, ayrımcılığın ve her türlü sömürüye karşı kadınların itirazı Gezi’de kendisini en güçlü şekilde ifade etmiştir. Aynı zamanda Kadın-Erkek eşitliğinin ve ortak yaşamı paylaşmanın, erkek egemenliğe ve cinsiyetçiliğe karşı aktif karşı koyuşunda bir meydanı olmuştur Gezi. Gezi direnişinde görünür olan diğer önemli bir bileşen de LGBTİ hareketi oldu. Gezi sürecine kadar varlıkları ve sorunları ancak taciz, tecavüz ve cinayet haberleriyle görünür olabilen LGBTİ bireylerin direnişin ilk anından itibaren meydanda, parkta, barikatlarda, çatışmalarda forumlarda taleplerini göstermiştir. Kutuplaşmayı değil birlikteliği, kimlerinin zengin kimlerinin yoksul olduğu kapitalist düzeni değil eşitliği savunan Anti-kapitalist Müslümanlar da meydanlardaydı.

Gezi isyanında ön plana çıkan önemli bir kesimde Aleviler olmuştur. Kendilerine yönelik dışlayıcı, ayrımcı faşist politikalara karşı kitlesel olarak Alevilerin sokağa çıkması, direnişin bir parçası olması hakim sınıfları korkutmuştur. Yıllardır; tek dil, tek din, tek bayrak, tek ulus mantığına karşı, Gezi’de isyana duran Aleviler sürece denk gelen Sivas ve Maraş katliamı yıldönümünde kitlesel eylemler yaparak direnişi büyüttüler. Gezi direnişi sürecinde 80 ilde süren direniş, aynı zamanda kendi şehitlerini de vermiştir. Mehmet Ayvalıtaş, Hasan Ferit Gedik, Abdullah Cömert, İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Ethem Sarısülük ve Berkin Elvan, polisin ve sivil faşistlerin saldırısı sonucu direnişin şehitleri olarak tarihe geçtiler. Polisin azgın saldırısı sonucunda binlerce insan yaralanmış ve yüzlercesi de tutuklanarak, hapishanelere koyulmuştur.

Polis başta olmak üzere, devlet aygıtının bütün kurumlarının halka yönelik şiddet ve yargısız infazları sadece Türkiye’ye ait yeni bir olgu değil. ABD’de George Floyd’un boğularak katledilmesi, Fransız polisinin Paris banliyölerinde insanlara saldırması, Sarı yeleklileri uyguladığı şiddet, Çin’in Hong Konglulara uyguladığı polis şiddeti bunun güncel örnekleridir. Tüm bunlar devlet kaynaklı şiddetin ve katliamların evrensel bir karakter kazandığını göstermektedir.

Demokratik Güç Birliği olarak, Gezi ve 15-16 Haziran işçi direnişinin yıldönümünde faşizmin saldırılarına karşı ortak mücadeleyi büyütmek ve yitirdiklerimizi anmak için tüm işçi ve emekçileri yanyana gelmeye, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Unutmayalım ki Gezi’nin bizlere bıraktığı en önemli parolalardan biri “bu daha başlangıç mücadele devam” olmuştur.

Avrupa Demokratik Güç Birliği