Umutsuzluğa umut olan 17 yürek, 17 can, 17 karanfil! / Mazlum Ceylan

Mazlum Ceylan (15-06-2020) Tarihin, kendi sayfalarında sakladığı deneyim ve tecrübeler vardır Unutulmayan anıların en zor günleri her yıl tarih kendi deposunda çıkarır önümüze, ve bizi bir zıpkın gibi yakalar Mülksüzlerin yürüdükleri, devrim kervanında yaşamı ortaklaştırmak uğruna birlikte geçirdiğimiz neşeli günler ve sohbetimizi yine bugün bizi yakalamış.

Şimdi, oturmuşum tarihin düşüne, sizde kalan anılarımla baş başayız. Sessizce gözlerimizde   akan yaşların incir tanesi gibi dökülmesine vesile olan, kavganızdaki komünizim mücadelesinde inatçi başı dik ölümsüzleşmenizdir.   Bu nasıl bir duygudur bilmiyorum, bazen tarifi imkânsız hal alıyor.   Bazen resimlerinizle, bazen sohbetinizle kendimizi teselli ediyoruz. Keşke şimdi yeniden denize açılacak olan geminin dümenin başında olsaydınız! Kim diye soracak olanları duyar gibiyim: Siz 17’ler…

Ah nasıl desem nasıl anlatsam, zaman; acıları siler büyük nehirlere akıtır diyorlar, bilmem ne kadar doğrudur? Acının içinde filizlenen umut büyük nehirlere aktığını, akacağını düşünüyorum. Sizler, engebeli, dikenli patikalarda iz bırakarak yürümeyi başardınız. Ama bize, ardıllarınıza bıraktığınız acı nasıl dindireceğiz? Hangi nehirde serinleyeceğiz?

Bugün günlerden 17 Haziran… Tarihimizi bugüne (17 Hazirana ) sıkıştırmak mümkün değildir. İnsanlığın tarihi bugüne kadar nice katliamlar, acılar ve bir o kadar da zaferleri bize öğretmiştir. Fazla uzağa gitmenin gereği yoktur; İbrahimler, Cemil’ler, Süleymanlar ve daha ismini sayamadığımız, onlarca, yüzlercesi; Kaypakkayanın izininde yürüdüler, yürüyeceklerdir de. Bu zalimin zulmü olduğu müddetçe bu kervan durmayacaktır. Biz biliyoruz ki, dağın doruğuna tırmanma yürüyüşü, her mevsim daha da büyüyerek, akan kanlarınız her karış toprağımıza birer devrim tohumu olarak filizlenecektir. Kim unuta bilir ki; 16’yı 17’di Hazirana bağlayan sabahın kahpe pususunu. Kazanacak olan kızıllaşan toprağın bağrında mayalanan, siperlerden sipere, döğüşerek ilerleyerek, komünizmi kazanmayla donanacaklar.

Kavganız hemen yanı başımızda çocuklarını arayan yaşlı annelerimizin her cumartesi günü kızım, oğlum nerede haykırışlarıyla sürüyor. Diyalektik olarak çelişkinin diğer kutbunu oluşturan zalime karşı mücadele edenlerın haykırışları… Asyadan, Afrikaya kadar uzanan eylemlikler büyüyerek devam ediyor.

Irkçılık barbarlığa karşı öfke, dünya genelinde, “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat etmiyoruz” haykırışlarıyla, bin yıllık gerici geleneğe karşı çıkan kadın ayaklanmaları büyüyerek devam ediyor. “Ezilen biz isek yönetende biz olacağız” diyen kadınların kendi renkleriyle özgür bir dünya yaratma uğruna alanlardalar. Dünyanın değişik parçalarında süren bu eylemlikler toplumlumsal emeğin sonucuysa, bugün aramızda olmayan sonsuzluğa uğurladığımız siz yoldaşların ve siper yoldaşların emeğin sonucudur. Bir kez daha, tarih karşısında sizlere minattarız! İyiki vardınız.

Çelişkiler yasası bugün daha bir acı ve zor ve öyle baskın geliyor ki; sanki tüm tarihimizin güzellikleri savrulmuş, savunmasız kalmışız. Sanki diyalektik metaryalist teorinin esasını oluşturan sınıf mücadelesi yasası ilerlemiyor. Sanki tozlu dumanlar içinde dağların zirvelerine uzanan yolumuzu bulma ihtimalimiz azalmış. Umutları tükenmiş gibi. Uçmaya çırpınan güvercinin kanatları yorulma misali… Biliyorum, siz bu son söylediklerime kızacaksınız, öfkelenceksin, yoldaşlık duygularınızla bizi kucaklayarak,‘Yok öyle! Umutları yitirip karanlıkta savrulmak olmaz. Unutma, aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak’ büyük adamın dediği gibi, umutsızluk, savrulma geleneğimizde olamaz, biz sizinle birlikteyiz, düşüncelerimiz fikrimiz sizinledir….

Komünistler, fiziki olarak yaşaması için uğraşmazlar, fikirleri ve düşüncelerin yaşaması için çabalarlar, komünist fikirler temel aldığınız sürece sizle kol kola aynı zeminde ve biz halen yaşıyoruz diyorsunuz. Evet, doğru söylediğinizi biliyoruz, Hozat’da, “Söz Yetki Karar Halkındır.” Şiarıyla, ektiğiniz o buğday tanesi bugün yayılarak halkların gündemine oturduğunun farkındayız. Hozat‘dan, Dersime ve Toroslara kadar uzandığına bizler tanık oluyoruz, biliyoruz. Sizlerin, “Söz Yetki Karar Halkındır,” fikirlerin baş mimarı olduğunuzu unutmadık, unutmayacağız. Söylediklerinize evet diyoruz, ancak, siz olmadığınız geçen süre içinde, her saniye yerinizi emekliyerek doldurulmaya çalışıldı, elbette ayağa kalkmak basit olmadı. Komünizm yürüğüşünde, sizden sonra munzurlarda nice yiğitlerimiz verildi, her ölüm bedenimizde bir parçanın koparılmasıdır. Siz olmadan gemiyi karaya çıkarmak çok zordur!

Biliyorum, yine öfkeyle bakıyorsun, bakışlarınız sert yüreğiniz sıcak olduğunu biliyorum. Sert bakışların arasında gemi karaya çıkarma tek kişinin başarısı değildir. Kollektif bilinç ve kollektif örgütlemenin işidir. Tarihi kahramanlar yaratmaz, kollektif biliçle ezilen halk yapar. Sınıfların ortaya çıkmasıyla bugüna kadar ezilen halkın kollektif mücadelesiyle tarih ilerlemiştir. Bu güne kadar gelmiştir. Bizi ortaya çıkaran ezilen halkın bu tarihsel mirasıdır. KP’ler elde ettiği tecrübe budur. Tecrübeleriniz önderimiz Kaypakkaya’nın somut koşullara uyarlayarak çağımızın temsiliyetidir. Spartaküsler, Pir Sultanlar, Şeyh Bedreddinler; Paris komünü, Büyük Ekim devrimi, Kültür devrimi ve daha niceleri… Bu tecrübeleri özetleyerek devrimin silahıyla kuşanın diyorsunuz. “Saflarımızda karamsarlığa yer yok diyorsunuz…” diyen Cüneyt Kahraman yoldaşımızın pratiği, buydu biliyorum. Bu pratikle donanarak karamsarlığa köklü bir darbe vurulacağı; bu anlayış ve perspektifle; Mercana uzandığınızı belirtiyorsunuz. Şimdi, günlerden 17 Haziran, doruklarda yıldızlaşan gün, unutulmayan, unutulmayacak, umutsuzluğa umut olan 17 yürek, 17 can, 17 karanfil.

‘Döğüşenler de var bu havalarda

El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem

Ümit, öfkeli ve mahzun

Ümit, sapına kadar namuslu

Dağlara çekilmiş

Kar altındadır‘

Evet dün olduğu gibi bugünde döğüşenler vardı ve var olacaktır. Sizleri sonsuzlığa kadar nesefimizin son anına kadar haykıracağız. Unutmadık! Özlem ile anıyoruz!