Söyleşi, Avrupa Demokratik Gençlik Hareketi


Avrupa DGH hakkında okurlarımıza bilgi verir misiniz?

Avrupa Demokratik Gençlik Hareketi (ADGH) 1989 yılında dönemin ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) bünyesinde faaliyet yürüten bir grup gencin bir araya gelmesiyle oluşturuldu ve ilk kongresini 1990 yılında yaparak kuruluşunu resmen ilan etti. ADGH gençliğin biriken sorunlarına çözüm olma doğrultusunda ortaya çıktı. Kısa sürede başta Almanya olmak üzere Fransa, Avusturya, İsviçre, Hollanda ve Belçika’da önce Türkiye-Kuzey Kürdistanlı halk gençliği olmak üzere tüm halk gençliği içerisinde örgütlülüklerini oluşturdu.

Avrupa’da yaşayan halk gençliğinin politik ve devrimci gençlik örgütü olan DGH 15 yıllık tarihinde gerek içten gerek dıştan birçok tahribatlara uğramasına rağmen anti-emperyalist ve anti-faşist duruşundan taviz vermeden onurlu duruşunu bugünlere taşımasını bildi. Hala ciddi bir gençlik potansiyelini çevresinde toplamaya devam ederek haklı ve onurlu yürüyüşünü devam ettiriyor.

Avrupa’da yaşayan gençliğe dair ne tür çalışmalarınız var?

ADGH’nin varlık gerekçesi anti-emperyalist, anti-feodal ve anti-faşist olmasıdır. İşte bu doğrultuda ilk hedefimiz gençliğe anti-emperyalist, anti-feodal ve anti-faşist bilinci taşıyıp devrimcileştirmektir. Bununla birlikte Avrupa’da yaşayan başta Türkiye-Kuzey Kürdistanlı gençlik olmak üzere tüm halk gençliğinin akademik, demokratik, kültürel hak ve taleplerini kendi hak ve talepleri olarak kabul eder ve o doğrultuda faaliyet yürütür.

Gençliği gerici emperyalist yoz kültürün pençesinden alıp, gençliğe Yeni Demokratik Halk kültürünü taşır. Bu doğrultuda kültürel faaliyetler ve kampanyalar örgütler. ADGH emperyalist sistem tarafından gençlik içerisinde yaygınlaştırılan uyuşturucu bağımlılığına karşı gençleri uyarır ve bu doğrultuda gençliğe yardımcı olmayı kendine görev bilir. Dünyada gelişen emperyalist haksız savaşların karşısında durur ve haklı savaşları destekler. Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya dikkat çeker, bünyesindeki genç kadın üyelerini ‘Demokratik Kadın Hareketi’ bünyesinde örgütleme perspektifiyle harekete geçirir. Emperyalist-kapitalist kar hırsından kaynaklanan doğa tahribatına karşı çıkar, emperyalist-kapitalist politikaları teşhir eder, halk gençliğini bu doğrultuda eğitir. Bu gibi politik faaliyetlerin dışında gençlerin istekleri doğrultusunda hafta sonu kampları, kültürel geziler, gençlik şölenleri, geceler, festivaller vb. faaliyetler gerçekleştirir.

Türk hâkim sınıflan AB’yi, başta ülkemiz gençliği olmak üzere, tüm halka kurtuluş kapısıymış gibi gösteriyorlar. AB kurtuluş kapısı mıdır?

Avrupa Birliği T.C. faşizmi tarafından kurtuluş kapısı olarak gösteriliyor. AB sorunsuzmuş ve ekonomik refahı yüksekmiş gibi yansıtılıyor. Fakat bu kocaman bir yalandan ibarettir. Avrupa toplumunun kendisi çürümüş, çivisi çıkmış bir durumdadır.

Öncelikle şu yanlış anlayışa vurgu yapmak istiyoruz: T.C. neden kurtuluşu AB’de arıyor. Yani bir kere Türk devleti kendisine güvenemiyor. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da politik-ekonomik sorunlara çözüm gücü bulamıyor kendisinde. Açıkça belirtmese bile içten içe bu sorunların üstesinden gelemeyeceğini gösteriyor. Çünkü bir sistem, kendi toplumsal-ulusal-sosyal-ekonomik sorunlarını çözebileceğine inansa kurtuluş yolunu başka sistemlere dayandırmaz, çözümleri başka yerlerde aramaz. Tabi ki, Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki halkların öfkesini dindirmek için AB hayali durmadan pişirilip halkların sofrasına sunuluyor. Bu taktiksel bir politikadır. Artık insanlarımız bu hayalin sahte bir hayal olduğunu anlamış durumdalar.

Öbür yandan AB ‘nin durumuna değinmek gerekiyorsa, halkımızın ‘Kelin ilacı olsa kendi başına sürer’ diye güzel bir lafı var. AB bütün toplumsal olaylara cevap olabilse öncelikle kendi sorunlarını çözmeye çalışır. AB çürümüş, sorunlarla boğuşan bir durumdadır. Bu durumdayken sizce Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına ne verebilirki.

AB her şeyden önce emperyalist gerici bir bloktur. Bu blok içinde yer alan bütün ülkeler kendi iç sorunlarıyla boğuşuyorlar. Avrupa burjuvazisi sermayesini geri kalmış ülkelere taşıyıp ucuz emek gücünden yararlanıyor.

Dolayısıyla Avrupa’da bugün işsizlik hat şamada, ekonomik sorunlar üst boyutta. Ekonomik bunalımdan kurtulmak için sosyal hak kısıtlamaları, ilticacılığı bitirme politikasını geliştirme vb. politik yöntemlere başvuruyor. Dolayısıyla Avrupa’nın her yerinde emperyalistler faşist Nazilerin önünü açıyor ve geliştiriyor.

Bu bağlamda olayı ele alırsak, AB kurtuluş kapısı değil, sorunların daha büyümesi kapısıdır. Bu politikalarla T.C. kendi sisteminin ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bize göre Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki sorunların çözümü AB’de değil o coğrafyadaki halkın kendi ellerindedir.

Bileşeni olduğunuz ADHK, AB ile ilgili bir kampanya sürdürüyor. Kampanya hakkında bilgi verir misiniz?

Bu kampanya geçtiğimiz Mart ayında Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında DHP (Demokratik Haklar Platformu) tarafından ‘Bağımsız bir ülkede, özgür bir halk olarak yaşamak istiyoruz’ şiarıyla düzenlenen siyasal kampanyanın Avrupa ayağıdır. Biz DGH’ ninde bileşeni olduğu ADHK tarafından yapılan bu kampanyaya gücümüz oranında bütün ülkelerde destek veriyoruz. Avrupa’nın 5-6 bölgesinde paneller verilecek. ADHK’ nın yayın organı olan Demokratik Gündem gazetesi üzerinden, bildirilerle, panellerle Eylül ayında başlattığımız kampanya, l Ekim’de Brüksel’de yapacağımız merkezi yürüyüşle sonuçlanacak.

ADHK Avrupa’da bu siyasal kampanyayı ’emeğin ve halkların özgürleşmesi için, emperyalizme ve emperyalist bloklaşmaya hayır’ şiarıyla yapıyor. Yani çerçevesini daha geniş bir şekilde ele alıyoruz. DHP Türkiye-AB ilişkisi özgülünde lokal olarak ele almıştı, fakat biz genel olarak emperyalizme ve gerici emperyalist bloklaşmalara karşı bu kampanyayı yapıyoruz. Doğal olarak daha geniş ele alınmalıdır.

Kasım ayı içinde bir festival örgütleyeceksiniz, festivalin amacı nedir? Neyi hedefliyorsunuz?

ADGH ilk kurultayıyla birlikte, kurultay iradesi tarafından karar altına alınan Enternasyonal Gençlik Kültür Sanat Festivali önemli merkezi faaliyetlerimizden biridir.

Bazı önemli olumsuzluklardan dolayı bir süredir ara verdiğimiz festivalin 7.sini geçen sene gerçekleştirdik. Önemli eksiklikler yaşanmasına ve henüz yeterince kurumsallaşamamış olsak bile bizim açımızdan oldukça başarılı geçti.

Festivalle birlikte halk gençliği içerisindeki kültür-sanat potansiyeli de ortaya çıktı. Bu yılki festivalimiz 26 Kasım Cumartesi günü Almanya’nın Frankfurt kentinde yapılacaktır. Festivale dönük amacımız Yeni Demokratik Halk Kültürü’nü yaygınlaştırmak, emperyalist, yoz, bireyci ve üretmekten uzak kültürü teşhir etmek, halkçı, emeğe dayalı, kollektif kültür-sanat anlayışını gençlere sevdirmektir. Yetenekli gençlere ürünlerini sergileyebilecek ve kendini ifade edebilecek bir ortam yaratmaktır.

Hedefimize gelince, yukarıda belirttiğimiz gibi geçen yılki festivalle birlikte halk gençliği arasında kültür-sanat potansiyelinin bizim sandığımızdan da yüksek olduğunu gördük. İşte bu potansiyeli basitten karmaşığa, amatörlükten profesyonelliğe doğru kurumsallaştırmak ve bir kültür-sanat ordusu yaratmaktır. 8. festivalimizin bu adımları güçlendireceğine ve hedefimize bir adım daha yakınlaşacağımıza inanıyoruz. Amacımız Demokratik Kültür Hareketi’ne ön ayak olmaktır.

Fransa’nın ve Hollanda’nın AB anayasasını reddetmeleri, Londra olayları ve sonrasında İngiliz polisinin suçsuz bir insanı vurması, Almanya’nın Özgür Politikayı kapatması, artan işsizlik, sosyal hakların geri alınması, Avrupa’da yasayan gençliği nasıl bir gelecek bekliyor?

Bir dönem Avrupa ülkelerinin birleşmesi umuttu. O dönem Avrupa savaştan yeni çıkmış yorgun ve emek gücüne ihtiyaç duyuyor, dolayısıyla dışarıdan işçi alıyordu ve geri kalmış ülkelerdeki insanlar bu fırsattan yararlanabiliyorlardı. Ancak bugün itibariyle ile bunu söyleyemeyiz. Çünkü günümüzün Avrupa ülkeleri emek gücüne ihtiyaç duymuyorlar. Hafif sanayiyi Balkan ülkelerine taşıdılar. O ülkelerde ucuz emek gücünden yararlanılırken, Avrupa’da ise işsizlik ve yoksulluk giderek artıyor. Avrupa ülkeleri artık yoksul. Gün geçtikçe de sosyal haklar kısıtlanıyor, ırkçılık geliştiriliyor. Yoksul ülkelerden gelen göçmenler buralarda faşizan politikalarla karşı karşıya kalıyor. Kimisi ülkelerine geri dönüş yaparken, kimisi de intihar ediyor ya da kısa yoldan para kazanma amaçlı her türlü pis işe bulaşıyor. Özellikle intiharlar yoğun yaşanıyor. İltica kamplarında insanlar kendilerini asıyor, kendilerini yakıyor.

Avrupa içine girdiği ekonomik buhrandan kaynaklı artık bir umut olmaktan çıkmıştır. Aksine bugün Avrupa’da yaşayan göçmenler yoksulluk, neo-naziler tarafından öldürülme korkusuyla yaşıyorlar. Avrupa ülkeleri birleşip emperyalist AB blokunu oluşturdular ama bugün bu gerici blok kendi halklarına bile umut veremiyor. Bütün bu sorunlardan kaynaklı, yakın zamanda AB’nin gelişimine ilişkin Fransa’da ve Hollanda’da yapılan referandumda- halk oylamasında- AB’ye hayır oyu çıktı. Avrupa halkı Avrupa ülkelerinin birleşmesinden yana değil. Bu sonuç emperyalistleri korkuya düşürdü, seçimlerin ertesi gününde AB’nin geleceğine ilişkin yoğun tartışmalar başladı. Ardından gelişen kitlesel eylemleri sivil faşistler aracılığıyla, çıkardıkları yeni yasalarla engellemeye çalışıyorlar. İngiliz polisinin suçsuz bir insanı öldürmesi bu saldırgan politikaların bir parçasıdır sadece.

Londra’daki eylemler emperyalist güçlerin tezgâhlarından biri. G-8 Zirve’sine karşı yüz binlerce insanı birleşti.

ABD’nin Irak işgalinden sonra anti-emperyalist mücadelede sıçrama oldu. Bu gelişme G-8’lere karşı Evian ve İskoçya’da, her yıl İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumu’na -WEF-karşı yapılan kitlesel protestolarda kendisini gösterdi. Anti-emperyalist kitlesel gösteriler efendileri korkutmuş olmalı ki, tamda G-8’lerin toplanma sürecine denk getirilen patlamalar oldu. Avrupa’daki anti-emperyalist kurumlar bu tür eylemler karşısında çabuk geriliyorlar. Çünkü bu kurumlar ‘sadece savaşa’ karşılar, radikal bir duruşa sahip değiller. Dolayısıyla bu tür emperyalist oyunlar karşısında çabuk etkilenip geriliyorlar.

Almanya’nın Özgür Politika gazetesini kapatması çok şaşırılacak bir gelişme değil. Avrupalı emperyalistler zaman zaman devrimci hareketlere yönelik operasyonlar yapıyorlar. Ancak bu daha kapsamlı bir saldırı. Kürt ulusal sorunu karşısında AB’nin tavrı, Türk şovenistlerinin tavrından farksızdır. Kürt reformistleri, AB’yi kurtuluş kapısı gösteren diğer reformist hareketler bu durumdan ders çıkarmalıdırlar. Türkiye AB’ye girse bile değişen hiçbir şey olmayacak. Çünkü AB Kürt ulusal sorunu karşısında, sınıf mücadeleleri karşısında faşizan tutum içinde.

Avrupa’nın geleceği çok karışık olacak. Girdiği ekonomik kriz sorun üstüne sorun çıkarıyor. Her geçen gün yaşam koşulları zorlaşıyor. Geleceği kaos olan bir sistemin gençliğe verebileceği hiçbir şeyi olmaz. Avrupa’da gençliği bir kargaşa ortamı bekliyor. Kısacası gençliği iyi bir gelecek beklemiyor. Dolayısıyla gençliğin sınıf mücadelesinin içerisine atılmaktan başka çaresi yok. Eğer gençlik geleceğini daha sağlıklı kurmak istiyorsa çürümüş emperyalist sistemi yıkmalı yerine eşit, özgür, demokratik sistemi kurmak için mücadele etmelidir.

Avrupalı gençliğin ülkemize bakışı nasıl?

Bu sorunun cevabı biraz karışık. Çünkü buna ilişkin değerlendirme yapan bir gencin geldiği sosyal tabaka çok önemlidir. Eğer sınıf çelişkilerinin farkına varmamış bir burjuva çocuğuna sorarsanız şöyle yanıtlar: “Yaşam seviyesi düşük fakir bir ülke ancak tatil yapmak için mükemmel.” Bu soruya sınıf mücadelesinin bilincine varmış birisi yanıt verirse o da : “Yarı-sömürge, yarı-feodal, emperyalizmin zayıf halkalarından biri ve sınıf çelişkileri keskin bir ülke.

Demokratik Halk Devrimi’ni yapmak için şartlar uygun. O halde, yakın zamanda yapılacak devrimin adreslerinden biri olduğu için ‘Haydi Türkiye-Kuzey Kürdistan’ına'” diye cevap verir.

ADGH olarak son yıllardaki gelişmelerden umutluyuz. Türkiye-Kuzey Kürdistan DGH’ nin faaliyetlerini dört gözle takip ediyoruz. Takip edebildiğimiz kadarıyla faaliyet alanları genişliyor. Kalıcı ve sürek1 i gelişen bir mücadele seyri yakalamalıyız. Bunun içinse kurumsallaşmaya azami önem vermeliyiz. Köklü sorunlar karşısında, kalıcı çözümler bulmalıyız. Kendimizi ekonomik, kültürel, basın-yayın, askeri vb. bütün alanlarda örgütlemeliyiz, biz bunları yapacağımızdan umutluyuz.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Daha birkaç ay önce Dersim’de 17 kardelenimiz cehennem zebanileri tarafından katledildi. Bizler bu yoldaşlarımızın çoğunu tanıyorduk ve son yıllarımızı onlarla birlikte yaşadık. Onlarla yoldaşlık yapmak erdemdir, biz bu haklı gururu yaşıyoruz.

17’ler halkın bağrından kopan ateş toplarıdırlar. Eğer özgür dünya ve yeni kültürle donanmış bir toplum istiyorsak,17’lerin kararlılığı ile donanmalı ve geleceği onlardan öğrenerek taşımalıyız. Bu anlamda hâkim sınıfların geliştirebileceği oyunlara gelmemeli birliğimizi daha pekiştirmeliyiz.

Son olarak Özgür Düşün kolektifine ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki DGH’li yoldaşlara çalışmalarında başarılar diliyoruz, teşekkür ediyoruz.

ÖZGÜR DÜŞÜN SAYI-31