PUSU

ousu yk haber 2015“Dişlerimizi sıkmalı ve ‘sonuna kadar dayanmalıyız’ Bu ölülerin yaşayanlara öğüdüdür”

Clara Zetkin

HABER MERKEZİ (07-07-2015)-Haziran güneşi Mercan Dağları’ndan şavkıyordu ormanın derinliklerine Güneşin ısısı hareket halindeki karıncayı dahi terletiyordu. Taşıdığı buğday tanesini güçlükle sürüklüyordu peşinden. Taşıdığı yükün bedeninden büyük olmasına aldırış etmeden tüm gücünü çenesinde topluyordu siyah karınca. Uzun ve zorlu yolları aşmak onun işiydi. Bunun farkında olan siyah karınca yükün ağırlığına ve yolun uzunluğuna aldırmadan ulaşmak istiyordu varacağı yere…

Taylan’ın sürekli yaptığı şeydi bu; hareketsiz ve nefessiz dakikalarca karıncaları izlemek… Taylan elleriyle çoğu zaman karıncaların yolunu temizler ve engelleri kolay aşmasını sağlardı. Daha öncesinden karıncayı avuçlayarak yuvasına yakın bir yere bırakmıştı. Lakin karınca bu yardımı kabul etmemiş olacak ki taşıdığı yemi bırakıp başka arayışlara girmişti. Bu durum bir iki tekrar edince Taylan da eliyle yolu temizleyerek ona yardım ediyordu. Karınca da bu yardımı geri çevirmiyor, onun açtığı yolda ilerliyordu. Boş zamanlarında bu uğraş keyif veriyordu kendisine. Karınca bazen yoldan çıkınca “dinine yandığım diyerek” serzenişte bulunuyordu. Yılmaz, Taylan’ın bu uğraşını tebessümle izliyor, ondaki bu sabra hayret ediyordu. Yılmaz yavaşça yaklaşarak Taylan’a “Nasıl bizimkiler kışlık üstlenmeye iyi hazırlanıyorlar mı?” diye sordu. Taylan gülümseyerek “Ha bire buğday tanesi taşıyorlar biraz helva ver yuvalarına dökelim, değişiklik olsun” diyerek Yılmaz’a takıldı. Bu isteği ciddiye alan Yılmaz, komüncü olan Fecir’e seslenerek biraz helva vermesini istedi. Fecir Taylan’ı karıncalarla uğraşırken gördüğü için durumu anlayıp “Alın ancak kimse görmesin” dedi gülerek. Büyük bir mutlulukla helvayı alan Taylan, avuç içinde ufalayarak helvayı yuvaya döktü.

Gerilla birliği yaptığı toplantı ile faaliyet planlaması yaptı. Bu toplantıdan sonra farklı bölgelere birlikler yollanacaktı. Taylan, Fecir ve Yılmaz aynı birliğe düşmenin hayallerini kuruyorlardı fakat açıklanan karar ile Fecir’in başka bir birlikte kalacağı kesinleşmişti. Bu duruma her ne kadar üzülmüş olsalar da faaliyet heyecanı daha ağır basmıştı.

Yaprak kokusu yükseliyordu ormandan. Taylan ayakkabılarını komüncü Fecir’e göstererek “Bu yırtık mekapla beni yolcu ediyorsun alacağın olsun” diyerek takıldı kendisine. Fecir bu ani çıkışa şaşırarak nasıl cevap vereceğini düşündü ve söyleyecek bir şey bulamayınca kendi ayakkabılarını çıkarıp Taylan’a uzatarak “Sen al bunları hem sizin yolunuz uzun ben buradan aldırırım” dedi. Taylan Fecir’in paylaşımcı yönünü bildiği için ‘yok’ demenin bir karşılığı olmayacağını bildiğinden ayakkabıları alarak ayağına geçirdi. Taylan ve Fecir’in yanına sokulan Yılmaz yarın yola çıkacaklarını ve gerekli hazırlıkların yapılmasını söyledi. Ancak söylediği kişi Taylan olunca biraz mahcup oldu çünkü onun her daim hazırlıklı olduğunu biliyordu.

Rüzgar yanaklarını okşuyordu gerillaların. Koyu karanlığa inat gökyüzünü renge boğuyordu yıldızlar. Rüzgardan kıpırdayan yapraklar sabırsızca bekliyorlardı rüzgarın dinmesini. İt yokuşunu güneş gibi aydınlatan dolunay gömülmek istiyordu bulutların arkasına. Doğanın eşsiz güzellikteki bu halini şiire dökerdi çoğu zaman Taylan. Bugünde öyle yaparak barut kokulu dağlardan halaya duran şiirler döküldü kaleminden:

“Işıldar karanlık doruklarda sesimizde

Dağlar dize gelir sevdamız büyür

Döverken geceyi silah sesleri

Bozulur pusular düşerim gözlerine

Halaya durur seninle ellerimiz

Yüreğimiz kan kızıl bir sevdadır”

Gerilla birliğinin kaldığı arazi güvenli bir yerdi. Bağlamanın teline dokunup türküler söylemeye başladılar. Rüzgarla savrulan türküler dağlardan, fabrika ve tarlalara ulaşıyordu. Karanlıktan faydalanarak yazdığı şiirleri utangaçça okudu Taylan. Her birinin yüreğinde son gecenin hüznü, heyecanı ve coşkusu vardı. Taylan yürünecek iki günlük yolun planını kuruyordu kafasında. Karanlık arazide yol çıkarmak güç olur çoğu zaman. Buna rağmen ezberindeydi her patika ve her pusu yeri.

Yılmaz ve Taylan yarınki yolculuk üzerine konuşmaya başladılar. Yılmaz’ın ısrarına rağmen Taylan öncü olmak istiyordu. Yılmaz’da bu ısrarı kabullenip “Ama bir dahaki sefere ben öncü olurum” diyerek konuşmaya noktayı koydu…

Birlik komiseri tarafından son hazırlıklar gözden geçirildi. Kalanlarla vedalaşıp yola düşüldü. Öncü olarak Taylan ve Yılmaz hızlı adımlarla karanlığı yarmaya, tepeleri aşmaya başlamışlardı bile. Taylan’a yetişmek zordu, bundan ötürü aynı birliğe düşenler onun öncü olmasını pek istemiyorlardı. Öyle ki birkaç kez birlik kendisini kaybetmişti. Ormanın derinliklerinden ilerliyordu gerillalar. Düşmanın pusu attığı yere yakınlaşınca araziyi iyice gözden geçirdi ve temiz olduğunu anladı Taylan. Arkadan gelenlere parolayla dikkatli olmaları yönünde işaret verdi. Arazinin temiz olmasına rağmen bunu hep yapardı. Pusu yerini sorunsuz aşan gerilla birliği hızlı adımlarla yola devam ettiler…

Beyaz Dağ gökyüzüne uzanan heybetli duruşuyla karşıladı gerilla birliğini. Bu gece burada kalacaklardı. Taylan ve Yılmaz birliğin geri kalanını beklemeye başladılar. Beyaz Dağ’ın kızıla boyandığı, Hüseyin Gözlü ve iki yoldaşın şehit düştüğü bu dağın isminin Kızıldağ olması gerektiğini düşündüler. Birliğin geri kalanı da geldi. Taylan’a yine hızlı geldiği için veryansın ediyorlardı. Taylan bu duruma alıştığı için gülerek karşılıyor ve hemen kendini ‘affettiriyordu.’

Birlik kısa bir toplantı yaptı. Daha öncesinden HES’lere karşı eylem yapılması gerektiği yönündeki kararı, artık pratiğe geçirme zamanıydı. Dinar’da yapılan HES’te kızıl kurşunlardan payına düşeni alacaktı. Eyleme dair planlama komutanlık tarafından hazırlanarak gerekli bilgiler paylaşıldı. Savunmada kalacaklar ve saldırıya katılacaklar netleştirildi ve hemen yola düşüldü.

Gerilla birliği Zargovit’in sığ ormanında güçlükle ilerliyordu. Düşman bu bölgede sürekli pusuda olurdu, bundan kaynaklı dikkatli olunması yönünde çokça uyarı yapıldı. Taylan ve Yılmaz dürbün çekerek ilerliyorlardı. Çiçekli Karakolu görülünce hareketliliği gözlemlediler ve anormal bir durum olmadığını anladılar. Sabaha karşı Dinar bölgesine vardılar. “Her yerde şehitlerimizin ayak izleri var” dedi Taylan. Yılmaz merak edince Didar ve Manuel yoldaşların şehit düştüğü yeri gösterdi. Yine Alişer ve Aynur yoldaşların panzeri imha ettikten sonra düştükleri yeri de anlattı kendisine. Yılmaz, Taylan’a dönerek “Öyleyse bu eylemi düşen yoldaşlara adayalım” dedi. Taylan olur anlamında başını salladı…

Gün yavaştan ağarıyordu. Güneş Taptik üzerinden şavkıyordu Dinar üzerine. Ilık bir rüzgar ıslık çalışıyordu gerillalara. Robayik her ne kadar karşısına inşa edilen karakolun gözetiminde olsa da saklıyordu gerillaları kanatlarının altına. Karıncalar son yüklerini almışlardı omuzlarına, karanlığa kalmadan varmak istiyorlardı toprağın derinliklerine. Karıncaların bu hareketliliği gerilla birliğini de harekete geçerdi. Birlik komutanı tarafından son kontroller yapılarak bölgedeki hakim tepelere gerillalar konuşlandırıldı. Planlamaya göre Taylan ve Yılmaz’da HES’e girecekler arasındaydılar. Karakol HES’e yakın olduğundan eylem hızlıca gerçekleştirilecek ve geri çekilecektiler. Her ihtimal göz önüne alınıp belirli yerlere mayınlama yapılmıştı. Yaprakların halaya durması rüzgarın şiddetini arttıracağını gösteriyordu. HES’e doğru harekete geçen gerilla grubu, yamaçlardan sızarak HES binasına yaklaştı. Her ihtimale karşı temkinli hareket ediyorlardı. Taylan ve Yılmaz koşar adımlarla HES binasına girdiler, ardından diğer gerillalar geldiler. HES’te çalışanlar bir yandan korkuya kapılırken diğer yandan gerillaları gördüklerine mutlu oldular. Hızlı hareket etmeleri gerekiyordu. Yılmaz işçileri bina dışına çıkararak HES’lerde çalışmamaları yönünde uyarılar yaptı. Taylan ve beraberindekiler de kumanda sistemini yakarak kurşunladılar. Telsizden hızlı olmaları yönünde uyarı aldılar. Taylan birliği toplayarak ormanlık alana yöneldi. Çekilme yönleri farklıydı. Koşar adımlarla geceye karıştılar. Aştıkları tepenin ardında düşman gerillalardan habersiz pusudaydı. Öncü olan Taylan aldığı sesle yere yattı. Arkadan gelenlere işaret vererek dikkatli olmalarını söyledi. Nefes alsan duyulacak kadar sessizlik hakimdi. Yılmaz sürünerek Taylan’a yaklaştı. Yılmaz’dan dürbünü alan Taylan ses aldığı bölgeye dürbün çekerek bölgede düşmanın olduğunu gördü. Gerilla birliğinden habersiz aval aval etrafı gözetliyordu düşman. Taylan ve Yılmaz göz göze geldiler. “Ne yapalım” diye sordu Yılmaz. “Yapılacak şey belli” dedi Taylan. Yılmaz bu cevaptan sonra “Dikkatli olun” diyerek diğer yoldaşlarını da uyardı. Gerekli uyarılar yapıldıktan sonra Taylan kendinden emin sürünerek yaklaştı düşmana. Yılmaz el tetikte namluyu düşmana çevirmiş, bir yandan Taylan’a öbür yandan düşmana bakıyordu. Taylan düşman askerinin elinde silahı olmadığını görünce teslim almak istedi onu. Alnından akan teri şalıyla sildi, yüreği küt küt atıyordu. “Teslim ol” diye haykırdı Taylan. Bu ses karşısında şaşkına dönen asker, kurşun değmeden ölmüş gibi oldu. Bir an dünyası kararan asker ani bir hareketle silahına davranmak isteyince silahını ateşledi Taylan. Kurşun sesi gecenin sessizliğini bozdu. Taylan düşmanın silahını almak için tam harekete geçecekken Yılmaz buna engel oldu. Gecenin sessizliğini, şaşkına dönmüş rastgele kurşun sıkan düşmanın silah sesleri bozuyordu. Gerillalar karanlığa karışarak kamp alanına ulaşmışlardı bile…

Bedel ödemekten çekinmeyip savaşmaya cüret eden Abidin Demir (Taylan), İsmail Perktaş (Fecir) ve Ozan Derman’ı (Yılmaz) savaşçı yönleriyle hatırlayıp savaşarak analım!

Öner Yeşil

Kandıra 2 No’lu F Tipi                                                                                                       Hapishanesi

http://www.halkingunlugu.net/