ADGB; GAZİ’Yİ, BEYAZIT’I UNUTMADIK !

Faşist Türk devleti tarihinin her sayfasında bir katliam yazmaktadır. Maraş’tan, Çorum’a, Sivas’tan, Kızıldere’ye ve ardından bitmek bilmeyen Suruç’a, Ankara’ya, Amed’e… Bu katliamlar, tarihin kirli sayfalarına yazılmıştır. Mart ayı katliamların ardı ardına yaşandığı, deyim yerindeyse Faşist Türk devleti ve egemenlerin işçi emekçininin, kadınların ve ezilen halkların kanı ile beslendiği bir tarih olarak hafızalara kazınmıştır.

Mart ayının ilk yarısında, akıllarda yer eden iki alçak katliam 12 Mart’ta Gazi’de, 16 Mart’ta ortaya çıkanlarla, bugün hala süren katliamcı politikanın halklara ve devrimcilere dönük yaptığı saldırılar bu zihniyetin bir parçası ve ardılı haline gelmiştir. Baharın gelişini müjdeleyen, kadın mücadelesinin seslerini alanlarda haykırdığı, direnişin sokağa taşındığı Mart ayı, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan insanlık dışı saldırı, katliam ve acıları hatırlatması nedeniyle, hafızamızda her dönem katliamlar ayı olarak bilinmektedir.

Bizler açısından 8 Mart direnişi ile başlayan Mart ayı süreci, Faşizme karşı öfkemizi kuşanmamıza, katliamcı faşist egemenlere karşı direnişimizi büyütmekte önemli bir yeri vardır. 1978 Beyazıt, 1988 Halepçe, 1995 Gazi katliamının üzerinden yıllar geçmiş olsa bile yüreklerimizdeki acı geçmeyecektir. Esasında gerek ezilen halkları hedef alan saldırılar, gerekse işçi ve emekçi kesimlere reva görülen sistematik devlet terörü, Faşist Türk devletine özgün değildir. Dünya’nın her coğrafyasında Emperyalist-Kapitalist azılı devletler benzer saldırı ve katliamları örgütlemiş, halen de örgütlemektedirler. İrlanda’nın Kanlı Pazarı, Amerika’da yakılarak katledilen 129 dokuma işçisi kadınlar… Egemenler her zaman ,tarihin en kanlı operasyonlarını ve insanlık suçlarını işleyerek bu kanlı Dünya tarihine isimlerini alçakca yazdırmışlardır.

Kürdistan topraklarında Kürt halkını hedef alan Halepçe katliamı… Bir gecede binlerin kimyasal silahlarla katledildiği bu saldırı da, ezilenlerin aynı sömürü ve talana maruz kaldığına, aynı devlet terörü ve baskı politikaları eşliğinde can çekişmekte olduğunu gösteren 16 Mart tarihine denk düşüyor. Beyazıt’ta 7 gencin bombalarla katledildiği günle aynı güne, Gazi’de faşist çeteler ve onların koruyucusu kolluk güçlerinin emekçileri kurşunlarla katlettiği 12 Mart gününe.

İşçi sınıfına ve devrimcilere yönelik yapılan katliamlar ve sermaye düzeninin sınırları aşan saldırganlıkla, Kürt halkına yönelik inkar ve imha saldırılarının durmaksızın devam ettiği, yine hemen her gün inşaatlarda iş cinayetlerinin yaşandığı, kadınların sokaklarda katledildiği bugünlerde onlara yazmak salt kaybettiklerimizi anmak için değil, en büyük silahımız olan öfke ve bilincimizi diri tutabilmek için gereklidir. Hatırlayalım; 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi öğrencisi yedi genç güvenlik güçlerinin gözleri önünde kontra güçler tarafından katledilmiş, onlarcası yaralanmıştır. Günler öncesinde katliam hazırlığı yapıldığı yönündeki istihbarata rağmen, hiçbir önlem alınmamış, daha sonra defalarca şahit olduğumuz gibi katliama açıkça göz yumulmuştur. Beyazıt katliamı faillerini yakalamak için peşlerinden giden polislere dur emri verenler ile 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesinde halkın üzerine ateş açılması emri verenlerle aynı zihniyetin temsilcileridir. 12 Mart 1995 tarihinde, Alevilerin gittikleri kahvehaneleri ve cem evinin hedef alındığı silahlı saldırılarda bir Alevi vatandaş hayatını kaybetmiştir.

Saldırıları protesto etmek için toplanan halkın üzerine ateş açılması sonucunda yaşanan olaylarda 22 kişi katledilmiştir. Katliamın gerçek faillerinin değil, birkaç tetikçinin yargılandığı davada hukuk yine devlet karşısında bir kez daha suskunluğunu korumuş, önceki katliamlarda olduğu gibi, bütün katiller ve onları koruyan egemenlerin suçları sabit olduğu halde birer birer aklanmışlardır. Bizler faiileri tanıyoruz! Alçakca yapılan kanlı saldırılarda hayatlarını kaybedenleri unutmuyor, onları saygıyla anıyoruz. Emek sömürüsüne karşı hak, adalet ve özgürlük mücadelesi şüphesiz ki büyük bir inanç ve kararlılıkla sürmektedir. Türkiye-Kürdistan topraklarında Faşizme, tecrite ve işgale boyun eğmeyen devrimcilerin direniş gücü, bugün ülke topraklarımızdan Avrupa’ya kadar birleşik devrimci mücadeleye yol göstermektedir. Mart ayı bunun için bizlere fazlasıyla olanak sağlamaktadır. Biz devrimcilere düşen görev; sömürü sisteminin korkusunu kabusa çevirmektir! Kaybettiklerimizden güç alarak, katliamları önlemenin ve yapılanların hesabını sormanın tek yolu budur! Demokratik Güç Birliği olarak Mart ayında yaşanan katliamları bir kez daha kınıyor, yitirdiklerimizi saygıyla anıyoruz. Avrupa’daki yerli ve göçmen işçi ve emekçileri Türk devletinin faşist katliamlarına karşı tavır almaya çağırıyoruz!

AVRUPA DGB