ADHK (25-06-2015) 2 Temmuz 1993 Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin Sivas’da düzenlemiş olduğu şenliklere katılıyor yazarlar, sanatçılar, aydınlar! Çoğunluğu Alevi kökenlilerin oluşturduğu katılımcılara yönelik, doğrudan devletin örgütlediği gerici kalabalıklar “Ya Allah Bismillah, Allahuekber” nidalarıyla yürüyüşe geçerek Madımak oteli önünden toplanmaya başlar. Irkçı-faşist sloganlar eşliğinde otel taşlanmaya başlanıyor.
Yüzlerce asker, polis gibi devletin kolluk kuvvetlerinin bulunduğu, medyanın gelişmeleri kaydettiği gündüz ortamında; gerici kalabalık sloganlar eşliğinde araba yakmalardan adım adım otele doğru hızla yaklaşmaya ve giderek oteli ateşe vermeye başlıyor. Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu,Asım Bezirci, Metin Altıok gibi yazar ve sanatçıların yanısıra toplam 32 insan dünyanın gözleri önünde yakılarak katledildiler.
Tesadüfen kurtulan Aziz Nesin gibi aydın insanların “yardımına” gelen itfaiye aracındaki görevlilerinin, leş kargaları misali, saldırılarına tanıklık ettik. Daha dün cenazesi kaldırılan, halka demokrasi kahramanı olarak yutturulmaya çalışan ve O günün cumhurbaşkanı azılı bir halk düşmanı Demirel; “olaylarda ağır tahrik var, polisi halkla karşı karşı getirmeyin” direktifini vermekteydi. Kürdistan’da 1993 savaş konseptinin gözü kara uygulayıcılarından biri olan, binlerce öldürmelere, yirmibin civarındaki gözaltı kayıplarının altında imzası bulunan ve Sivas Madımak olayını kastederek “Ne mutlu ki olaylara katılan hiç bir vatandaşımızın burnu kanamamıştır” diyen, diğer bir halk düşmanı olan dönemin başbakanı Tansu Çiller, “Endişelenmeyin, güvenlik güçleri olay yerine intikal etmek üzere” diyen dönemin başbakan yardımcısı Erdal İnönü’dür. Mahkemece verilen zaman aşımı kararı için “Milletimiz için hayırlı olsun” diyen ve şimdilerde hemen herkesin nefret ettiği cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’dı . Bunlar arasında her hangi bir fark görmek mümkün mü? Tümü ecdatlarının torunlarıdır ve özleri, sözleri, olaya bakan gözleri tıpatıp aynıdır.
2 Temmuz1993 Sivas-Madımak otelinde yaşananlar bilinmektedir. Sonuç açıkça ortadadır. Bugün bir subay ҫıkıp Madımak katliamını Kontr-gerilla olarak kendilerinin düzenlediğini itiraf ediyor ama devlet yetkililerinden her hangi bir tepki yok. Çünkü katilleri organize edenin devlet olduğu tescillenecektir. Bu ve benzeri katliamlar şekil ve gerҫekleştiren örgütler değişerek devam ediyor. Şu günlerde Orta-Doğu’da ve özellikle Rojava-Kobane’de barbarlığın ötesinde kelleler kesen, kadına tecavüz eden, kadınları satan, çocuk-yaşlı demeden büyük sayıda sayısız katliamlar yapan İŞİD ve benzerleri tartışılmaktadır. Dün Sivas-Madımak otelinin yakılmasının arkasında yer alan Türkiye devletinin anlı-şanlı yöneticileri, bugün Kobane’de Ezidi’leri, Kürtleri, Alevileri ve diğer halkları katleden Cihad’çı İŞİD faşistlerinin arkasında yer almaktadırlar. Bütün bu yaşananlar, olup bitenler tesadüf olabilir mi? İŞİD’e silah, mühimmat tedarik edenlerin, onları eğitenlerin, misafir edenlerin, yaralılarını tedavi edenlerin Türkiye’nin faşist sisteminin faşist şahsiyetleri/sorumluları olmaları neye işaret eder? Görüyoruz ki Sivas-Madımak olaylarının arkasında yer olan katiller, Kobane’de ve daha başka yerlerdeki katliamların arkasında yer alanlar aynı sistem, aynı zihniyet aynı katillerdir. Bu noktayı bilincimize derinden kazımamız şarttır.
Şunu net olarak kavramalıyız ki, katliamların arkasında yeralan güç; sadece ve sadece bugünkü hükümetle, ilk defa yaşadığımız özel bir poitika veya uygulamadan ibaret değildir. Osmanlı’dan modern dedikleri Türkiye Cumhuriyeti devletine kadar uygulanan her bir katliamın arkasında aynı politika ve zihniyet vardır. İçinde bulunulan duruma, kendine has özel koşullarına rağmen, işin özü tamamen budur. Oyuncular değişiklik de gösterse senaryo aynıdır. “Devletin bekası, milletin birliği ve vatanın bölünmez bütünlüğü” nakaratları eşliğinde, kah gerici kalabalıklar, kah devletin resmi kuvvetleri, kah her iki kuvvetin birleşik hareketiyle mazlumlar, hayvanların yüzünü bile kızartacak kadar ve akıllara durgunluk verecek katliamlara imza atanlar Osmanlı-Türk Sunni egemenliğinin sözcüleridir ve ezilenlerin can düşmanları bunlardır. Bunlar kavranmadan doğru bir çizgi etrafında birleşmek ve bu zulüm makinasını parçalayarak alt etmek mümkün değildir.
Sivas-Madımak katliamını Unutmadık Unutmayacağız!
Zülüm, Tacı İle Tahtı ile Parçalanıp Dağıtılmadan Kurtuluş Yoktur!
AVRUPA DEMOKRATİK HAKLAR KONFEDERASYONU!
25 Haziran 2015