25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde bizi bir araya getiren ABD destekli faşist Trujillo diktatörlüğüne meydan okumuş; üç Dominikli kadın devrimci, Mirabel kardeşlerdir.
Onlar, 31 yıl hüküm sürmüş bu tiranlığa karşı mücadelenin örgütsüz ol(a)mayacağı bilinciyle hareket ettiler. Bunun bedelini diktatörün askerleri tarafından önce tecavüz edilip sonra vahşice katledilerek ödediler. Mirabel kardeşlere ödetilen bu bedel, başta Dominik halkı olmak üzere tüm dünya kadınlarının isyanı oldu.
Kadınların “Eşitlik ve Özgürlük” Talebi Hala Sürüyor.
Yüzyılı aşkın bu mücadele ve talep, bugün çok daha can alıcı bir yerde duruyor. Ev içinde görünmeyen emeğinin görünür kılınmasını talep eden, toplumsal eşitlik isteyen, ekonomik özgürlük için ev hapishanesini red eden kadın, aynı zamanda hayatta kalabilmek için de mücadele ediyor. Çünkü; en insani hak olan bu talepler, kadınlar için suç kabul edilmekte ve sokak ortasında/ evinde, çocuklarının gözleri önünde erkekler tarafından katledilmekteler…
Katledilen her kadının katili, esasta patriarkal kapitalist sistemdir. Çünkü; bir taraftan yaşam hakkının kutsallığını savunurken, diğer taraftan kendi varlığını sürdürebilmek için halka yönelik katliam dahil, her türlü şiddeti mübah görmektedir. Dolayısıyla yasaları, toplumsal cinsiyet kültürü, gelenekleri ile kadını toplumda ikinci cins olarak konumlandıran patriarkal kapitalist sistem ve bu sistemin uygulayıcısı olan her devlet, katledilen her kadından, cinsel istismara maruz kalan her çocuktan, homofobik duygularla katledilen her LGBTİ+ bireyden sorumludur.
İstanbul Sözleşmesi İmzacı Her Ülkede Acilen Uygulanmalıdır.
Kadınların yıllardır verdikleri can bedeli mücadelelerle kazandıkları İstanbul Sözleşmesi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde çok önemli bir yerde durmakta. Sözleşme, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama ve kadın haklarını hayata geçirme noktasında imzacı devletler tarafından onaylanmış olsa da, pratikte yaşama geçirilmemektedir.
Dünyayı etkisi altına alan Covid 19 salgınını önlemek adına alınan “tedbirler”le değişen çalışma sistemi, kadının ücretli/ ücretsiz emeğinin sömürüsünü katladı… Artan yoksulluk ve “evde kal” çağrıları; kadına/ çocuğa yönelik yükselen şiddet, taciz ve ölüm olarak kayıtlara geçti. Dünya genelinde pandemiyle en önde savaşmak zorunda olan sağlık emekçilerinin %70’i kadın. Zaten var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği de göz önünde bulundurularak, pandemi sürecinde uzun, sağlıksız mesai koşullarını hafifletecek sosyal, psikolojik, ekonomik tedbirler sağlanmadığından, yüzlerce sağlık emekçisi yaşamını yitirdi veya yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle mesleğini bıraktı… Fabrikalar çalışmaya, kapitalistler kazanmaya devam ederken işçi sınıfı ve emekçiler yoksullaştı…
Artan Saldırılar Karşısında Kadın Hareketi Evrenselleşip, Toplumsal Bir Güce Dönüştü.
Tüm kıta ülkelerinde kadınlar patriarkal kapitalist sisteme, eşitsizliğe, adaletsizliğe, ırkçılığa, nereden gelirse gelsin şiddetin her türüne karşı mücadeleyi büyütmeye devem ediyorlar. Binlerce kadın savaşçının ve Mirabel Kardeşler’in çaldıkları maya tuttu. Kadın hareketi hiç olmadığı kadar evrenselleşip, toplumsal bir güce dönüştü.
AKD olarak, kadınlara yaşamın her alanında şiddet olarak yansıyan pandemi sürecinde, tedbirlerimizi alarak, itirazlarımızı ve isyanlarımızı ortaklaştırmak için direnen, itiraz eden, “HAYIR” diyen tüm kadınları sokağa, örgütlü ortak mücadeleyi büyütmeye, kadınların yaşam hakkını savunmaya çağırıyoruz…
• Yaşasın Kadınların Enternasyonal Mücadelesi!
• Vardık, Varız, Var Olacağız!
Avrupa Kadın Dayanışması