AKP iktidarıyla yeniden çözüm süreci Ulusal hareketi zayıflatır

zm ve bar srecine geri dn‘’Çözüm sürecinin’’ stratejik olarak Kürt Ulusunun bağımsız devletini kurma hakkından geri adım atma eğilimi taşıdığı, aynı sürecin stratejik bir yönelim olarak, yani Türk hâkim sınıflarıyla uzlaşma siyasetinin taktik anlaşmalar ötesinde stratejik bir yaklaşım olmasını benimsememekteyiz Gerici hâkim sınıflarla gerçek bir barış ve köklü bir çözümün olamayacağı konusunda iknayız. Gerçek çözümün Sosyalist çözüm olduğundan zerrece kuşku duymamaktayız…

HABER MERKEZİ (03.09.205)- Belli bir aşamada çözüm sürecinin pratik aktörlerinden biri olan başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan, şartlı da olsa yeniden çözüm sürecinin bitmediğini vaaz etmeye başladı.

Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatını vesile ederek başkan yapılmamasının hırsıyla çifteleyip devirdiği çözüm sürecine dönük tavrıyla birlikte, Yalçın Akdoğan isimli bu zevatın sarf ettiği kanlı-salyalı sözler henüz belleklerde kurumamışken, şimdi yeniden ‘’çözüm süreci bitmedi, bu konuda ısrarlıyız’’ vb vs şeklindeki söylemleri tutarsızlıktan öteye, büyük bir oyunun kurulduğunu anlatmaktadır.

HDP ve genel Kürt ulusal Hareketinin çatışma mevcudiyetiyle devam eden sürece rağmen çözüm sürecine dönme veya dönülmesi noktasındaki ısrarlı yaklaşımı bilinmektedir. Katliamlardan geri durmayan ve eli körpecik çocukların kanında olan Erdoğan/AKP şürekâsının da, ‘’silah bırakılmadan, betona gömülmeden’’ ve hatta ‘’geri çekilmeye başlanmadan’’ diyerek şart koşma biçiminde de olsa ve tamamen bir hileden ibaret de olsa, ‘’çözüm süreci bitmedi, buzluktadır’’ şeklindeki yaklaşımıyla bahsi geçen sürece dönme eğiliminin olduğu da açıktır.

‘’Erdoğan/AKP neden çözüm sürecini istiyor, neden bu süreçte ısrarlıdır’’ sorusu mutlaka ama mutlaka sorularak nesnel gerçeğe uygun bir yanıt bulunmak veya verilmek durumundadır. Elbette bu suali sorup gerekli yanıtı arayıp vermede birinci muhatap Kürt Ulusal Hareketi olmak durumundadır. Yani, Kürt Ulusal Hareketi Erdoğan/AKP diktatörlüğünün son derece aleni olan Kürt düşmanlıklarına rağmen ve bu düşmanlığı mevcut saldırganlık pratikleriyle en uç noktada sergilemelerine rağmen, neden hala ‘’Çözüm Sürecini’’ istediğini, neden ‘’çözüm sürecinde’’ belli bir ısrara sahip olduğunu düşünmeli, içinde yanıtlamalı ve buna göre AKP ile böyle bir sürece girmeye karar vermelidir.

Yukarıda dediğimiz gibi doğru yanıtlanması koşuluyla can alıcı soru; AKP neden ‘’çözüm sürecinde ısrarlıdır’’ sorusudur. Bu soruya bu aşamada şu soruyla yanıt vererek doğru düşünme ya da doğru yanıt verme yoluna girebiliriz; Erdoğan/AKP Kürt ulusunu, dolayısıyla ve özellikle Kürt Ulusal Hareketini sevdiğinden mi ‘’çözüm sürecinde’’ ısrarlıdır? Çok mu seviyor Kürt Ulusal Hareketini? Asla! Bilakis büyük bir kin, nefret ve düşmanlık besliyor Kürt Ulusal hareketine ve Kürt ulusuna. O halde ‘’çözüm sürecinde’’ ısrar etmesi manidar değil midir? Açık ki, Kürt Ulusal Hareketini gerçek niteliğinden koparıp istediği niteliğe çekerek son tahlilde tasfiye etmek istiyor. Bu amacına şimdilik tam olarak nail olamadı. Fakat bu arzu ve hayalinin baki olduğu açıktır. Bu gerçeklikler zemininde, ‘’çözüm sürecine’’ yeniden dönülmesini istemesi tasfiye edip teslim alma hedefini gerçekleştirme maksadından başka bir şey olmadığı açığa çıkıyor. Fakat bu kez çok daha kinli, çok daha sinsi ve çok daha korkunç planlar kurarak, değim yerindeyse Kürt ulusal hareketini tuzağa çekip ‘’Aynayı-Konyayı gösterme’’ babında entrikanın hassı olan bir kurguyla bunu yapmayı amaçlayacaktır, kanaatimizce amaçlamaktadır.

Bu konuya özellikle dikkat çekmemizin sebebi, bir; yukarıda da belirttiğimiz gibi, AKP ile ‘’çözüm sürecine’’ yeniden dönülmesinin iki taraflı bir iradeyle benimseniyor olması ve iki; daha da önemlisi AKP ile yeniden girilecek bir ‘’çözüm sürecinin’’ AKP tarafından korkunç bir intikam alma güdüsüyle ele alacağı fikrine ve bu anlamda Kürt Ulusal Hareketine büyük bir tuzak kurarak bu tuzağa düşüreceğine olan güçlü kanaatimizden ileri gelmektedir.

Korkumuz, Kürt Ulusal Hareketinin, AKP/Erdoğan ve kurmaylarının bunca kin ve nefretlerine ve buna dayanan düşmanlıkla muhtemelen kuracakları hain plan ve stratejilerine karşın yanılgıya düşerek cellâtlarıyla yeniden aynı masaya oturup ağır sonuçlara maruz kalmaları korkusudur.

Bütün bunlara karşın, şayet ‘’çözüm sürecinin’’ AKP/Erdoğan dışında emperyalist gericiliğin bunlara dayattığı bir süreç olarak yorumlanıp bu zeminde ‘’çözüm sürecine’’ yeniden dönülmesi düşünülür ise, ki düşünüldüğü görülmektedir, eğer bu düşünüş pratikleşirse, yani adı geçen sürece AKP ile yeniden başlanırsa, Kürt Ulusal Hareketinin tek şansı veya yapması gereken şey, bir; ‘’üçüncü göz’’ formülünü mutlak bir şekilde ve ciddi nitelikte sağlamayı ihmal etmemesidir. İki; süreç zımni anlaşmalar ve niyet okumalar ötesinde (en azından Dolmabahçe Protokolü gibi), tamamen yasal güvencelerle ele alınmalıdır. Üç; bu iki şart pürüzsüz olarak sağlanmadan ve iktidar tarafından ulusal demokratik taleplere dönük somut adımlar atılmadan PKK tarafından silah bırakma tartışma konusu dahi yapılmamalıdır. Dört; sınır dışına çekilme Kabul edilmemelidir Çünkü, eğer ‘’çözüm süreci’’ Erdoğan/AKP tarafından samimi olarak benimseniyorsa, bu ‘’çözüm süreci’’ sınır dışına çıkarılması konu edilen güçlerin normal yaşamlarına, siyasete vb dahil olmalarını gerektirir. Eğer bunu öngörmüyor, sınır dışını dayatıyorsa, o zaman neden ve nasıl bir ‘’çözüm’’ sorusu gündeme gelir ki, PKK’nin sınır dışına çıkarılması ‘’çözüm’’ değil, alenen yâdsıma ve tasfiyedir. Evet sınır dışına çıkma kabul edilmemelidir çünkü PKK kendi topraklarındadır, Kuzey Kürdistan’dadır ve kendi topraklarından kovulması ‘’çözüm’’ değil, bertaraf edilmesidir, yeni bir milli zulüm ve ilhakın dayatılmasıdır. Kürt güçlerinin sınır dışına çıkarılması kendi vatanlarından kovulması olarak bir sürgündür. PKK’nin kabul edebileceği makul sınır dışına çıkma planı ancak PKK’nin Kuzey Kürdistan sınırları dışındaki ‘’Türkiye’’ coğrafyası illerinden çekilmesi, buralardaki gerilla güçlerini çekmesi biçiminde tasavvur edilebilir. Bunun dışında sürgünden başka bir anlam taşımayan sınır dışına-vatanından çekilme şartı bir sürgün ve milli zulümdür, PKK bunu kabul etmemelidir.

Yukarıdaki öneri veya yaklaşımlarımız Kürt Ulusal Hareketinin mevcut ‘’çözüm süreci’’ yaklaşımı veya mevcut siyaseti göz önüne alınarak bu realite üzerine ve aynı zamanda Kürt ulusunun mevcut statüsünden daha ileri bir statü elde etmesinin genel olarak ileriye dönük bir adım olma özelliğini taşıyor olmasını benimsediğimiz için ortaya konmuştur. Elbette Kürt ulusunun gasp edilmiş tüm demokratik haklarının geri alınması veya tek bir kazanım anlamında da olsa bu kazanımların elde edilmesinin reddedilemeyeceği gerçeğine uygun olarak taktik siyasette pozitif yaklaşmayı doğru bulmaktayız. Aksi halde kendimize has görüşlerimiz Kuzey Kürdistan’ın bağımsızlığı, Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkının kayıtsız şartsız tanınması çerçevesi temelinde özetlenir stratejik yaklaşımımız. ‘’Çözüm sürecinin’’ stratejik olarak Kürt Ulusunun bağımsız devletini kurma hakkından geri adım atma eğilimi taşıdığı, aynı sürecin stratejik bir yönelim olarak, yani Türk hâkim sınıflarıyla uzlaşma siyasetinin taktik anlaşmalar ötesinde stratejik bir yaklaşım olmasını benimsememekteyiz. Gerici hâkim sınıflarla gerçek bir barış ve köklü bir çözümün olamayacağı konusunda iknayız. Gerçek çözümün Sosyalist çözüm olduğundan zerrece kuşku duymamaktayız…

***

Altan Tan Farklı Fikre Tahammülsüzlüğün Örneğidir!

HDP milletvekili(HDP’li demek doğru olmaz), Altan Tan erken seçimleri boykot etmemizi isteyen, PKK içinde bir kanat ve Erdoğan’dır açıklamasında bulunarak, faşist katliamcı Erdoğan ile ‘’PKK içindeki boykotçu’’ kesimi aynı kefeye koyup bir nitelemektedir. Bu tutum Kürt Ulusal Hareketi ve HDP açısından da kabul edilemez olup, ağır bir hakarettir.

Anlaşılıyor ki, Altan Tan’ın burjuva dünyasının tersine görece tutarlı ve devrimci nüve anlamına gelen her tavır Altan Tan’ı ciddi biçimde rahatsız etmektedir. Ancak saygısızlık düzeyinde bir hakarette bulunması rahatsızlığından öteye onun niteliğini sergileyen bir duruştur. Anlaşılmaktadır ki, Altan Tan HDP’nin erken seçimde kendisini aday göstermeyeceğinin kokusunu almıştır. Bu pervasızca yaklaşımının başka bir gerekçesi olamaz. PKK’nin belli bir kesimiyle Erdoğan’ı aynı kefeye koyacak kadar ileri giden bu zatın bencil istem ve egolarının incindiği doğru değilse, tam bir tahammülsüz burjuva olarak demokrasiden nasiplenmemiş olduğu, farklı fikirlere kapalı bir bağnaz olduğu açığa çıkmaktadır.

Erken seçimlerin boykot edilmesinin şartları tam olgunlaşmamış olabilir, bu anlamda boykot tavrı hatalı bir siyaset olabilir elbette. Ne var ki, boykot fikrini mutlak bir şekilde ötelemek, hele bu fikre Erdoğan ile aynılaştırma saldırısında bulunmak hiçbir şekilde açıklanamaz.

http://www.halkingunlugu.net/