ANKARA (30-05-2014) Haziran ayaklanmasında Ankara’da polis tarafından öldürülen Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfi Sarısülük oğlunun vurulmasının birinci yıldönümü öncesinde “Sesini duyurmayı çok mu gördüler oğluma. Oğlum hayatta olsa yine gönderirdim. Onu öldürdüler ama oğlumun yerine artık ben gidiyorum, gideceğim de” dedi.
Devrimci işçi Ethem Sarısülük, Haziran ayaklanması sırasında 1 Haziran günü Ankara’da polis tarafından başından vuruldu. Günlerce yoğun bakımda kalan Sarısülük, 14 Haziran’da yaşamını yitirdi.
Anne Sayfi Sarısülük, Gezi direnişi öncesinde Ethem Sarısülük’ü ANF’ye anlattı.
‘ETHEM’İN HEP BU CAMDAN GİRERDİ’
Anne Sarısülük ile, Batıkent’te Harb-İş sitesinde bulunan evlerinin önünde kapıda karşılaşıyoruz.
“Bir yıl sonra ilk kez dışarıya alışverişe çıktım” diyor.
Sonra balkonda biraz soluklanma. Uzun süren bir sessizliğin ardından, “Ethem’in hiç anahtar taşımazdı. Buradan girerdi hep” diyor balkon camını işaret ederek. Şimdi o camda, üzerinde “Ölümsüzdür” yazan Ethem’in fotoğrafı asılı.
Anlatmaya devam ediyor: “Buraya yeni taşınmıştık. Ethem’im OSTİM’de iş bulunca, yakın olsun diye burayı tuttuk. Daha önce Abidinpaşa’da gecekonduda oturuyorduk. Ethem’im keserle kazarak yapmıştık o konduyu da. Şimdi yıkıldı yıkılacak. Ama anısı çoktu bizde.”
Sayfi Sarısülük, 52 yaşında. 5 çocuk büyütmüş. “Tek başına büyüttüm” diyor ve ekliyor: “Hem anne, hem baba hem de arkadaş oldum çocuklarıma.”
Ağırlıklı olarak evlerde temizlik işlerinde çalışmış.
“Yaşımdan büyük gösteriyorum değil mi?” diye soruyor. Gülümsüyorum. “Hayat yoruyor insanı. Ama şu son bir yıl çok yordu beni” diyor gözlerimin içine bakarak.
Ethem, 1 Haziran günü başından vuruldu. Ölümün kıyısına getirildi. Bu toprakların vicdanı olan ezilenler, “Diren Ethem” diye seslendi ona Türkiye’nin her yerinden. Günlerce ölüme direndi. Ama olmadı işte! 14 Haziran’da yıldızların arasına karıştı.
‘ÇOCUĞUMUN KIZILAY’DA GEZMESİNİ ÇOK MU GÖRDÜN!’
Anne Sayfi Sarısülük, 1 Haziran günü anlattı: “Yavrum ile biz birbirimize çok düşkündük. O gün bile saat 16.30’a kadar görüştük. Sonra bir daha sesini duyamadım yavrumun. O gün Batıkent karıştıydı. Ben de çocuklarımı aramaya başladım. Önce Ethem’i aradım. Çalıyor, çalıyor, açmıyor telefon. Kalabalık bir yerde olduğu için telefonun sesini duymadığını düşündüm. Ağabeylerini aradım, onlar da haberi alınca hastaneye gitmişler. Ben saat 18.30’da duydum. Ethem’in küçükleri gelip söyledi olanları. Hastaneye gittiğimde tanıyamadım oğlumu, o kadar kötü olmuştum ki. Tayyip de tanıyamasın oğlunu.”
Sık sık “Benim çocuğum ne yaptı ki! Kızılay’da gezmesini çok mu gördün!” diyor Sayfi Anne.
Sonra Ethem’i anlatıyor:
“Ben ev işine giderdim, sokağın köşesindeki duvarın üzerinde oturur beni beklerlerdi. Ne bulduysak biz onu yiyorduk. Suyumuza ekmek batırır da yerdik biz. Ama mutluyduk biz o zaman. Mutluluğumu koymadı benim. 5 tane çocuğu tek başına büyüttüm ben. Sesini duyurmayı çok mu gördüler oğluma. Oğlum hayatta olsa yine gönderirdim. Onu öldürdüler ama oğlumun yerine artık ben gidiyorum, gideceğim de.
Ethem çalışmak istiyordu. ‘Anne sen çalışıyorsun biz evdeyiz olmaz. Ben de çalışacağım’ diyordu. Ethem’in okuması çok iyiydi. ‘Sen oku’ diyordum. Okuyacaktı yavrum ama lise 2’ye kadar okudu. ‘Senin bu şekilde çalışmana dayanamıyorum anne, ben de çalışacağım’ dedi ve okuldan ayrılarak çalışmaya başladı. İlk aldığı parayla da eve ekmek ve yiyecek bir şeyler geldi. Henüz 15 yaşındaydı. Hiç unutmuyorum o günü, mutlulukla geldi. Çantaları bile boşaltmamıştı, beni bekliyordu. Okuması çok iyiydi Ethem’imin. Defter kalem alamadım ona. Eski defter sayfalarını siler yeniden kullanırdı, kırık kalemlerle giderdi okula. Kitaplarını poşete koyaydı.”
“Ama biz yine de mutluyduk” diye mırıldanıyor Sayfi Ana.
Her fırsatta oğlunun Gezi eylemlerine katılmakla doğru olanı yaptığını anlatıyor: “Seslerini duyurmak için gittiler. Oğlum kaynakta çalışıyordu. İşten çıktı eve geldi, elleri hep yanıktı. Sonra eyleme gitti. Ekmeğinin davası için çalışıyordu Ethem’im. Bizler eller gibi kokulu elbiseler giymedik. Temizlik için gittiğim evlerden getirdiğim giysileri giydirdim ben çocuklarıma. Kendim de giydim. Benim çocuğum hakkını savunmaya, sesini duyurmaya gitti. Bütün annelerin sesi için gitti. Kız kardeşleri için gitti. Kızılay’ı oğluma çok mu gördün!”
‘POLİSİN YÜZÜ YOKTU’
Ethem’in katili polis Ahmet Şahbaz hakkında açılan dava devam ediyor. Ahmet Şahbaz, ilk duruşmaya büyük bir koruma kalkanıyla ve kılığını değiştirerek gelmişti. Ancak Sayfi Ana, duruşma salonunun girişinde fark etti Şahbaz’ı.
İlk duruşma için, “Dönüp de suratıma bakmadı. ‘Bak suratıma’ dedim, bakmadı. yüzü yoktu. titriyordu” diyor.
Katilin tutuklanmamasının acısını daha artırdığı belli.
Her duruşmaya bir umutla gittiğini söylüyor ve ekliyor: “Her gittiğimde oğlum gözümün önünü geliyor. Umutlu gidiyorum; oğlumu orada göreceğim diye, sesini duyacağım. Destek için gelenlerin hepsini de evladım gibi görüyorum. Bir yıl oldu, katil tutuklanmadı. Tayyip sürekli savunuyor onu. Tayyip savunsa da, nereye giderse gitsin oğlumun katilinin peşindeyim. Benim oğlum yerde yatarken, o elini kolunu sallaya sallaya gezemez. Oğlum suçsuzdu. benim oğlum, Tayyip’in çocuğu gibi, Tayyip gibi hak yiyen değildi.”
‘YALNIZ KOYAMAM Kİ ONU’
Sayfi Ana, her hafta, Çorum’a giderek, Ethem’inin mezarını ziyaret ediyor. “Azıcık gözyaşım diniyor. Yalnız koyamam ki onu” diyor.
Son sözü annelere: “Bizleri yaktı, başka anneler yanmasın. Anneler çocuklarının yanında olsun. destek versinler.”
RUKEN ADALI – ANF