“Aşırı” Kapitalizm Paris’i Ateşe Verdi!

Tarih, 20’nci yüzyıl devrimlerinin ve sosyalist reformların yenilgisini kapitalizmin üstünlüğüne yoran, “elveda devrim” diyerek para, mülkiyet ve hiyerarşi dünyasını kutsayanlara inat, bildiğini okumaya devam ediyor

HABER MERKEZİ (03-12-2018) Kimi insan grupları Paris’te olup-bitenlere şaşırabilir belki, ama şaşılacak bir durum yok ortada. Tarih, yoluna devam ediyor.

Dünya kapitalizminin vizyonerleri, siyasi misyonerleri, hafiyeleri, küçük çıkarlar karşılığında iplerini tekellere teslim etmiş elitleri, ahmak sosyologları beylik klişelerini, beynelmilel mitoslarını tekrar ededursunlar; toplumun mahzenlerinde biriken yıkıcı enerji ağır ağır yüzeye çıkmaya başladı bile.

Eyleme dönüşen her toplumsal dip dalganın karşısına geçip, “kırıcılar/haydutlar yaptı”, “aşırı solcular, anarşistler, aşırı uçlar tahrik etti” diyen kapitalizmin ve “demokratik devlet”in korosu; yani başkan Macron, bakanlar ve hükümet sözcüleri 24 Kasım gösterisinden bu yana tam kadro halinde ekranlardaydı. Tekel ve kartel patronları, hissedarları, sahne arkası teknokratlar, bürokratlar yani asli sorumlular hariç…

“Sorumlu kapitalist” demokrasilerde şu “aşırı” sözü bayağı rağbet görür ve itiraf etmek gerekir ki kamuoyunun manipülasyonu ve kapitalizm karşıtı toplumsal kalkışmaların bertaraf edilmesinde iktidarların çok da işine yarar.

“Aşırı” zengin, “aşırı” sömürü, yağma ve “aşırı” sefalet yoktu. “Aşırı” vergi, fişleme, yıldıran bürokrasi, kurumsal yalanlar ve “aşırı” medyatik manipülasyonlar, provokasyonlar asla olmazdı!

Polis ve jandarma birliklerinin, gizli servislerin herhangi bir menfi “aşırılık”larına zinhar rastlanmazdı!

Peki, nedir 1 Aralık günü Paris, Nantes, Bordeaux ve Marseille gibi kentlerde yaşanan şu ön isyan görüntüleri? Ne olacak? Can sıkıntısından çıldırıp cıngar çıkaran bir avuç “yıkıcı”, “aşırı solcu”, “anarşist” ve yer yer de “ultra sağcı” grupçukların “vandallığı!”

Kendine -yine kendi eseri olan- bir “aşırı sağ” milisler yaratarak “aşırı sol”un karşısına diken kapitalist devletin hakem kılığına bürünmesi, finans sermayenin saldırgan diktatörlüğünü gizleme çabası, bilindik bir dünya klasiğidir.

“Aklını kaçırmış”kalabalıklar haftalardır, “Macron defol!”, “süt inekleri değiliz biz”, “yakıt zammı vazoyu taşıran son damladır”, “İnsan gibi yaşayamıyoruz, yeter artık!” diyordu.

Tekelleşmenin sebep olduğu yıkımdan yakınan ve “akar yakıt zammı”, “vergi joplaması son bulsun”, “alım gücü yükseltilsin” gibi talepleri nedeniyle toplumdan % 80 dolayında destek bulan “sarı yelekliler hareketi” kaçınılmaz olarak tüm politik renkleri içeren, heterojen bir harekettir. İçinde kraliyet devrini özleyen, yeminli anti komünist, yahudi, müslüman, göçmen ve eşcinsel karşıtı arkaik faşist gruplardan, Brötan ve Bask milliyetçilerine, radikal sola, Anarşistlere, küreselleşme karşıtlarına, yeşil ve feminist gruplara, hatta “ömrümde ilk defa bir gösteriye katılıyorum” diyen “à politique”lere kadar herkes var.

“Hükümet bir jest yaparak yakıt zammını geri çeksin ve asgari ücreti 200 € yükseltsin” diyenler kadar,

“İsyan etmekte haklıyız”, “gösteri yapmıyoruz, sermayenin saldırıları karşısında kendimizi savunuyoruz”, “giyotini çıkarın”, “eşitlik yoksa, kardeş ve özgür de değiliz” diye tarihe not düşenler de var.

Çözümün, modern kölelik ve derin sınıfsal yarılmalar üzerinde, bıçak sırtında yürüyen kapitalizmin sınırları içinde bulunacağını, alınması muhtemel birkaç hak kırıntısıyla acılarının dineceğini sananların tarihsel yanılgılarına itiraz edip, “Macron/Hükümet=İstifa, Parlemento=Fesih, Senato=Tasfiye, Sistem=İlga” diyerek uzak ufukları işaret edenler de vardı.

Geniş çaplı sosyal kaos dönemlerinin egemenler ve mihmandarları cephesinde de çatlamalara neden olması kaçınılmazdır. “Macron, zamanında taktik bir geri adım atabilirdi”, “ben dememiş miydim bunlara bir miktar cep harçlığı verelim diye”, “yol yakınken yöntemi değiştirmek gerekir”, “daha fazla polis, daha fazla güvenlik önlemi diyerek boğaların karşısına geçip kırmızı bez sallamak akıllıca olmaz”, “çetin, radikal sol grupları toplum çoğunluğundan yalıtarak ezebiliriz” …

Fransa’daki toplumsal hareketle aynı saatlerde, beşeriyetin ve gezegenimizin başına bela kesilen küresel kapitalizmin siyasi misyonerleri G-20 zirvesinde nereleri paylaşacaklarının, hangi ülkeleri yıkıp dağıtacaklarının, hangi meşru direniş ve hak arayışı mücadelesini “teröre karşı mücadele” gerekçesiyle ezeceklerinin pazarlığını yapıyorlardı.

Büyük yıkıcılar ve vandallar, küçüklerini suçluyorlardı. Üstelik, olağanüstü hal ilan edilmesine gerekçe yaptıkları kırma/dökme ve yağma eylemlerinin bir bölümü gayet düzgün kameralarla çekilmiş, yüzleri yarı yarıya açıkta, matkaplı, çekiçli kuşkulu grupların eseri olduğu halde…

***

1968’in üzerinden geçen yarım yüzyıl boyunca Richter ölçeğinin kaydetmediği pek çok sarsıntı yaşadı Paris ve belli-başlı Fransa kentleri. 2005 banliyö isyanlarından “kızıl takkeliler” hareketine, “gece ayakta” eylemlerinden ZAD ve “sarı gömlekliler hareketi” ne kadar uzanan devrevi, ama bir tarihsel devamlılığı oluşturan ön kalkışmaların burada biteceğini sanmak bir yanılgıdır.

2008 “Küresel ekonomik krizi”ni izleyen günlerde Nicolas Sarkozy ve Şansölye Merkel’in, “Çok fazla barbarlaşan kapitalizm yeniden yapılandırılmalı, yeni ve ahlaki bir yapı oluşturulmalı” mealindeki -aslında çok şey anlatan-İtiraflarını hatırlayalım.

Finans sermaye ve büyük mülkiyet mutlak hükümranlığından feragat etmeyeceğine göre, toplumsal hareketler, sınıf mücadeleleri de farklı form ve yoğunluklarda yoluna devam edecektir.

Yaşananlar, çoktandır iflas eden bir uygarlık modelinin dalgalar halinde gelen krizinden öte bir anlam taşımamaktadır.

Tarih, 20. yüzyıl devrimlerinin ve sosyalist reformların yenilgisini kapitalizmin üstünlüğüne yoran, “elveda devrim” diyerek para, mülkiyet ve hiyerarşi dünyasını kutsayanlara inat, bildiğini okumaya devam ediyor.