Dünya genelinde ve küresel çapta içinden geçtiğimiz süreç , genel olarak ileri-devrimci, sol- sosyalistlerin işçi ve emekçilerin içindeki bağlarının ve örgütlülüklerinin zayıfladığı, gerilediği, güç kaybettiği, moral değerlerinde aşınma ve silikleşme yaşandığı bir süreci ve somut gerçekliği yaşıyoruz. Yaşadığımız yerküremizde ezilenler cephesinde ve mülkiyetçi egemenlik sisteminin “lanetlileri” açısından (genelde dünya devrimci ve sosyalist hareketinin toparlanma çabaları olsa da) maalesef şimdilik ağır ve sancılı da olsa durum bu minvalde devam ediyor.
Mevcut bu gidişat,atmosfer, oluşturulan,hazırlanan , şiddet ve zorla dayatılan siyasal iklime parelel olarak, dünya çapında estirilen milliyetçi- şöven, ırkçı,cinsiyetçi ve militarist dalga her alanda dünyayı kasıp kavururken ve cehenneme çevirirken; dünya ezilen insanlığı ve ezilen halklarına karşı saldırılar bitmek , durmak bilmiyor ve sınır tanımıyor. Sömürücü ve egemenlikçi sistem, küresel boyutta insanlığın geçmişte büyük mücadele, direniş ve ağır bedeller ödeyerek kazanılmış özgürlüklerini, ekonomik-demokratik, siyasal ve sosyal haklarını sürekli kısarak ve gasp ederek yoluna devam ediyor ve emperyalist kapitalist dünya gericiliğini her geçen gün daha da derinleştirip, yaşamın her alanında kurumlaştırmaya çalışılıyor.
Yaratılan ve oturtulan bu siyasal iklim ve politik atmosfer küresel ölçekte etkileşim içinde birbirini etkiliyor,tetikliyor ve ateşliyor. Bu durum tüm küresel güçleri etkilediği, yönlendirdiği gibi, bölgesel güçleri ve tek tek devletleri de etkiliyor,yönlendiriyor ve harekete geçiriyor. Küresel,bölgesel ve devletler düzeyinde izlenen siyaset,ittifak, atak ve yapılan hamlelere baktığımızda bunu rahatlıkla görür,anlar ve okuyabiliriz.
Avrupa’da yükselişte olan ırkçı-faşist hareketler!
Tarih boyunca Avrupa , dünya siyasetinde ve dengelerinde hep çok önemli ve ağırlığı olan bir konum ve özelliğe sahip olmuştur.Bu durum Avrupa egemen sınıfları ve burjuvazisi açısından oldugü gibi; işçi sınıfının bilimsel dünya görüşü ve siyasetinin- Marksizm’in bu coğrafyada ortaya çıkması , vücut bulmuş olması ve Avrupa’daki yaşanmış devrimci ve sosyalizm mücadeleleri açısından da bunu söyleyebiliriz.
Buğün de mevcut dünya siyasetinin oluşumunda, sevk ve idare edilmesinde jeostratejik ve jeopolitik olarak önemli bir pozisyona, yer ve konuma sahip olduğu kesin.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız dünya gerçekliğindeki genel gidişat ve yönelim içinde Avrupa çapındaki gidişat, devletlerdeki iç faşistleşme ve bu bağlamda Avrupa çapında yükselen milliyetçi- şoven ve yabancı düşmanlığı ve ırkçılık zemini üzerinden, her geçen gün ve zamanda sürekli yükselen ırkçı-faşist örgütlenmeler ve partiler tüm Avrupa’da hızlıca ve tehlikeli biçimde yükselmeye devam ediyor.
Bundan önce de olmakla birlikte, özellikle son süreçte; dünyada yaşanan ekonomik, siyasi,enerji, gıda vb. krizlerin Avrupa’da da derin bir şekilde yaşanmaya başlaması, işçi emekçilerin alım güçlerinin düşmesi, yoksulluğun giderek derinleşmsi ve ezilen yığınları sarıp sarmaladığı bir süreçte , İsveç ve son olarak Avrupa Birliği’nin 3. büyük ekonomisi olan İtalya’da yapılan seçimlerde faşist partilerin öne çıkması ve birinci partiler konumuna gelmesi tehlikeli bir gelişme olarak şok etkisi yarattı.
Ayrıca, AB’nin başını çeken en ileri emperyalist güç olan Almanya ve Fransa’da ki ırkçı-faşist örgütlenmelerin yoğunluğu , Macaristan’da iktidarda olan Orban yönetimi, Yugoslavya vb. devletlerdeki genel siyasi gidişata baktığımızda Avrupa’da lokal düzeyde değil,milliyetçi-şöven, ırkçı- faşist örgütlenmelerin genelde bir tırmanışta ve yükselişte oldugunu çok net olarak görebiliriz. Bu da genel dünyamız ve insanlık açısından büyük riskleri ve tehlikeleri (önüne geçilemezse) bağrında taşımaktadır.
Sol-sosyalistlerin boşluğunun olduğu, daha doğrusu siyasi- politik ve örgütsel gücünün ve etkisinin zayıf olduğu ve dolayısıyla sürece , kötü ve tehlikeli gidişata müdahale edememe durumunda; gerici- ırkçı- faşist hareketler yoğun kriz-, çalkantılı ve bunalım dönemlerinde kitleleri sahte propagandalarla peşlerine takabilmişler , milliyetçi ve şöven duygularla büyük yığınlara dayanmışlardır.Bunlar tarihi tecrübeyle sabittir. Devrimci alternatifin olmadığı, buhran ve krizle birlikte kitlelerin alabildiğine yoksullaştığı dönemdeki Almanya’da Hitler faşizminin, İtalya’da Mussolini faşizminin vb faşistlerin nasıl iktidara geldikleri unutulmaması gerekir!
İşin trajik, acı ve düşündürücü tarafı dünyada ve insanlık tarihinde ve insanlığın tanık olduğu en büyük felaket, soykırım ve katliamların yaşandığı, dünya genelinde 60 milyona yakın insanın ölümüne neden olan Hitler faşizmi ve 2.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlatanı olan Almanya’da ve o dönem Hitler faşizminin yedeğinde olan Mussolini faşizminin yaşandığı bu ülkelerde faşist partiler yeniden teylikeli biçimde giderek büyüyor ve güç kazanıyor.
İnsanlık yaşadığı bunca acıyı, zulmü, sefaleti, yıkımı, katliam ve soykırımları çabuk unutuyor galiba!
İtalya’nın faşist “ İtalya’nın Kardeşleri Partisi” lideri Giorgia Meloni genelde Avrupa’da ki diğer ırkçı- faşist partiler gibi, başta göçmen karşıtlığı üzerinden seçim kampanyasını “ Tanrı, Anavatan,Aile” sloganıyla yürüten bu parti, Ukrayna’ya daha fazla silah gönderilmesini, “İtalyanların neslinin tükenmesini önlemek için doğum oranlarının artırırilması gerekir” ve faşist Mussolini için “ yaptığı her seyi İtalya için yaptı ve 50 yıldır onun gibi politikacı olmadı” diye açık açık savunuyor, övüyor ve bu faşist parti İtalya’da yapılan bu son seçimde birinci parti oluyor ve başbakan koltuğuna oturacak. Ve bu tip faşistlerin tam yerleşip iktidarını sağlama aldığında neler yapacağını tahmin etmek, tarihi tecrübelerden hareketle hiç de zor olmasa gerek.
Bugün emperyalistler ve emperyalist bloklar arasındaki rekabet, hegemonya ve çelişkilerin bu denli keskinleştiği (nükleer savaştan bile bahseder duruma gelmiş olmaları, bunun bir blöf olmadığını söylemeleri), emperyalistler arası çatışma ve savaş risk ve teylikesinin artığı, ezen ve ezilenler arasındaki oluşan büyük fay hatlarının patlama noktasına ve sınırına geldiği bir süreç ve gidişata dur diyecek, insanlığın özgürlük,eşitlik,adalet,halkların eşit ve özgür yaşayacağı, kadının cins eşitsizliğinin olmadığı ve doğanın korunacağı bir yaşamı kurmak ve inşa etmekle mümkün. Bu da ezilen dünya insanlığının gelecegine sahip çıkması, bu köhne düzene ve kapitalist barbarlıga karşı ayağa kalkması ve mücadelesiyle hayat bulacak.