Yaşanan sürecin içinde en önemli unsur veya dikkatle öne çıkarılması gereken mesele, iktidarın içinde bulunduğu büyük panik ve yaşadığı korku halidir. Dolayısıyla, saldırması güçlülüğünü değil, zayıflığını, çaresizliğini göstermektedir.
İktidarı büyük bir korku ve telaş sarmış durumdadır ki, tam bir panik havasının egemen olduğu söylenebilir. Kitle desteğini yitirmekle yüz yüze olmanın yanı sıra, muhalefet ve mücadelenin giderek güçlenen eğilimi de, iktidardaki kaybetme korkusunu derin bir kabusa çevirmiştir. Tırmandırdığı saldırganlığı bu korku ve paniğin ürünüdür. İktidar düştüğü çaresizlik ve aczin ürünü olarak çareyi açık faşizmin yeni saldırı dalgalarında aramaktadır.
Sınır ötesi işgalci katliam saldırıları, yaşanan tutuklama ve operasyonlar furyası, baskı ve şiddetin ayyuka çıkarılması, siyasi parti ya da aktörlere dönük şantaj, tehdit ve sivil çeteler eliyle fiili saldırıların devreye sokulması ve hukuksuzlukla seyreden keyfiyetçi yönetim hoyratlığı; buna paralel reform, yeni anayasa, uzay programı safsataları, siyasi parti ve seçim yasasına dönük hazırlıklar vb. vs. aktüel olan iktidarı kaybetme korkusunun yol açtığı faşist sürecin neticeleridir. Güçlülüğün değil, korkunun, aczin, paniğin göstergeleridir bu kapsamlı saldırılar.
Kendisinden emin olan ve gücünden kuşku duymayan bir iktidar asla soğukkanlılığını yitirmez, baskı ve şiddeti derinleştirmeye tenezül etmez, bu denli pervasızlaşıp açık faşizm yönetimine ihtiyaç duymaz. Lakin kaybetme korkusu yaşayan her iktidar ise, istisnasız olarak en ağır baskılara, pervasız saldırılara ve gereksinim duyduğu ölçüde faşizme başvurur, vurmaktan sakınmaz. Zira, bu iktidarın kaybetme tehlikesi karşısında yapabileceği başka bir şey, başka bir çaresi yoktur.
Yaşanan ekonomik krizin ağırlığı altında yönetememe durumuna düşen iktidar erken seçim kapısına dayanmışken, kaybetme korkusu bacayı sarmıştır. Erken seçime hızla koşan iktidar süreci, iktidarın muhalif ve mücadele güçlerini baskı, entrika, şantaj ve komplolarla bölüp küçültme, şiddetle ezip felç etme, alanlarını daraltarak etkisizleştirme eylemlerine tanık olmaktadır. Demokratik hak talepleri ve mücadelelerini şiddetle yoluyla bastırıp ezme, diri dinamikleri tutuklamalarla takatten düşürme, provokasyon ve komplolarla sindirme, şantaj ve tehditlerle dizayn etme, hile-entrikalarla bölüp zayıflatma politikaları gırla sürdürülürken, eriyip dağılan tabanını motive etmek için ‘‘yeni kuruluş anayasası‘‘ ve sınır ötesi işgalci saldırılarla da ırkçı Türk milliyetçiliği tutkal olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Yoğunlaşarak dinamizme edilen bu saldırganlık süreci alenen erken seçim için alan temizlemek ve şartları hazırlamak anlamına gelmektedir. Bu gelişmeler hızı göstermektedir ki, erken seçim beklenenden de erken tasavvur edilmektedir. Gelişmelerin diliyle, kısa mesafeli hız koşusuyla bir erken seçime koşulduğu anlaşılmaktadır.
Burjuva muhalefet üzerinde oynanan oyunlar, siyasi parti ve seçim yasasına dönük hazırlıklar, kendi tabanını tutmaya dönük yeni anayasa söylemi, kararsızları etkilemeye dönük reform söylemleri, ırkçı Türk milliyetçiliğini yedeklemeye dönük sınır ötesi operasyon saldırıları gibi, geniş tutuklamalar furyasının geliştirilmesi, baskı ve şiddetin tırmandırılarak demokratik-devrimci dinamiklerin etkisizleştirilmeye çalışılması vb. vs. iktidarın beklenenden önce bir erken seçim öngörüp tasarladığına işaret etmektedir.
Yaşanan sürecin içinde en önemli unsur veya dikkatle öne çıkarılması gereken mesele, iktidarın içinde bulunduğu büyük panik ve yaşadığı korku halidir. Dolayısıyla, saldırması güçlülüğünü değil, zayıflığını, çaresizliğini göstermektedir. Muhalefet ve mücadele güçleri bu motivasyonla hareket etmeli, baskı ve saldırılar karşısında geri adım atmadan ileri çıkmalıdır. Tereddüt etmemeli, bilakis daha yoğun mücadelelere girmelidirler. Mevcut durumun iktidarın aleyhine seyrettiği açık olmakla birlikte, iktidarın uygulamalarıyla ya da girdiği aktüel süreçle bu durumu bir biçimiyle itiraf ettiği mütalaa edilebilir. Kısacası, iktidar akıbetini görmüş, paniğini gizleyememektedir. Son hamlelerle durumu toparlamaya, demokratik devrimci mücadele ile birlikte burjuva muhalefeti zayıflatarak alanı temizleyip durumu lehine çevirmeye çalışmaktadır. İşte bu durumda demokratik muhalefet ve devrimci mücadelenin daha kararlı ve daha dinamik olması elzemdir. Korkuyla, saldırganlıkla, baskı ve şiddetle muhalefet ve mücadeleyi teslim almayı, sindirip susturmayı hedeflemektedir. İktidarın bu politikasına karşı, direniş ve mücadeleyle, demokratik ve devrimci ittifaklarla, nihayetinde birleşik mücadele güçleriyle yanıt olmak elzemdir.
Emperyalist güçlerin desteğini alma ümidini yitirmiş olan iktidar, iç kamuoyunda destek toplamaya ve muhalefet ve mücadele dinamiklerini kriminalize ederek bertaraf etmeye, burjuva muhalefet içinde ittifak destekleri bularak iktidarını sağlama almaya çalışmaktadır. Ne ki, bugün ortaya attığı her manipülatif safsata kitlelerce alay konusu yapılmaktadır. Yani, iktidarın yalanları kitlelerde karşılık bulmamakta, hatta kendi tabanında bile itibar görmemektedir.
Demokratik devrimci mücadele güçleri birleşik mücadele zemininde direniş ve mücadelelerini sistemli bir eylem planı geliştirmeli, kazanımlara endeksli yeni mevzilerle ilerleme perspektifini yürütmelidir. Bu zeminde demokratik dinamik ve mücadelelerle birleşmeye önem vermeli, mümkün olan en geniş kitleleri kucaklama siyaseti izlemelidirler. Sallantıda olan iktidarın son çırpınışlarını boşa çıkararak, geldiği uçurumun başından aşağıya itmelidirler. Güçlü görünen iktidar özünde kof ve yıkılmak üzeredir. Saldırıları onu güçlendirme yerine yıkıma götürmektedir. Bunun için Birleşik Mücadele Güçleri baskı ve saldırılara pirim vermeden mücadele ısrarlarını sürdürmelidir. Geniş kitlelerde tutarlı demokratik mücadele ve devrimci mücadeleye ilgi büyümektedir. Demokratik devrimci mücadelenin toplumsal kitlelerde sempatiyle karşılandığı izlenmektedir. Arayış içinde olan kitleler tutarlı mücadele cephesinde yer alacaktır. Devrimci kitlelerin burjuva partilerince yedeklenmesinin önüne geçmek ertelenemez görevdir. Burjuva muhalefetin ilkesiz, tutarsız ve korkak tavrı kitlelere güven vermemektedir. Tutarlı demokratik devrimci muhalefet ve mücadele kitlelerin aradığı muhalefet biçimidir. Birleşik mücadele güçlerinin istikrarlı muhalefet ve mücadeleyle devrede olması toplumsal talebi karşılayacaktır.
Bu süreç demokratik devrimci mücadele cephesinin prestij edinerek büyümesine, kitleler içinde kök salmasına ve güçlerini büyüterek ileri hedeflere doğru kazanımlar elde ederek yol almasına vesile olacaktır. Bu sınavı başarıyla veren demokratik devrimci güçler gelecek tasavvurlarına daha da yaklaşmış olacaklardır. Her mücadele süreci belli kazanımlarla sonuçlanır ve bu kazanımlar büyük hedeflere ulaşmanın basamakları olarak işlev görürler.
Faşist iktidara karşı meşru mücadele her kanaldan yükseltilip yaygınlaştırılarak kitlelerle buluşturulmalıdır. Geniş toplumsal kitlelerde yükselen zengin muhalefet ve mücadele potansiyeli uygun şartlar sunmaktadır. Mevcut siyasi momentin sunduğu fırsatlar kaçırılmadan her türden meşru mücadele ısrarı korunmalı, Birleşik Mücadele Güçlerinin kararlı çalışma ve eylem iradesi sürdürülerek pratikleştirilmelidir. İktidarın erken seçimlere dönük hazırlıklar kapsamında geliştirdiği saldırganlık ve iktidar sultasını sürdürmek üzere güttüğü tüm amaçlar, Birleşik Mücadele Güçlerinin kaldırdığı devrimci bayrakla boşa çıkarılacaktır.