Beşiktaş Eylemi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme!

Özellikle eylemin kırk bin polisle gerçekleştirilen operasyondan hemen sonra gerçekleştirilmiş olması veya başarılması önemli bir konudur Devletin tüm güç ve teknolojik üstünlüğüne karşın gerçekte kof ve aciz olduğu gözler önüne serilmiştir Kırk bini aşkın polisle yapılan operasyonların insanın yaratıcılığı ve bilinçli insan rolü karşısında nasıl kifayetsiz olduğu kanıtlanmıştır. En güvenlikli yerlerinde ve operasyonlarına rağmen gerçekleştirilen eylem insan iradesinin teknolojik üstünlük ve kof güçler karşısında nasıl üstün olduğu, stratejik üstünlüğün devrimci iradede olduğu gözler önüne serilmiştir. Yok, edeceğiz, kökünü kazıyacağız teranelerinin acizlikten ileri bir şey olmadığı görülmüştür… En kısa özetiyle eylemin bu devrimci özellikleri görülmek durumundadır. Varsın ırkçı-milliyetçi faşist güruhlar birleşe dursunlar, devrimci eylemin hesap soran gücü onların kâbusu olup kof böbürlenmelerini yerle bir etmiştir…

HABER MERKEZİ (14.12.2016)-Beşiktaş’ta gerçekleştirilen eylemde yapılan resmi açıklamalara göre 37’si polis ve yedisi sivil olmak üzere toplam 44 kişi öldü, yüzü aşkın da yaralı var. İktidar ve çevre çeperi eylemden PKK’yi sorumlu tuttu ama HDP’ye yöneldi, tutuklamalar dalgası geliştirerek vekil ve siyasetçileri tutukladı. Bu tutuklamalar devletin klasik Kürt saldırganlığı olmakla birlikte, aczinin izdüşümü bir garipliği sergiliyor. Devletin Kürt düşmanlığı tescilliyken, HDP’yi PKK’lileştirme tavrı ve PKK karşısındaki açmazını HDP üzerinden açmaya çalışması bu Kürt düşmanlığını pervasız boyutlara taşıyor. Aciz ve zavallılık bu olsa gerek… PKK karşısında yaşadığı çaresizliği HDP ve Kürt ulusunun demokratik iradesine, tüm Kürt ulusuna saldırarak örtmeye çalışıyor Erdoğan güruhu…

Eylemi TAK üstlendi. TAK’ı kendi başına bağımsız bir örgüt olarak düşünsek birçok eleştiri ve komplovari yoruma anlam vereceğiz. Ama bu eleştiri ve komplo teorilerine itibar etmiyoruz.

Eylemde sivillerin ölmesini benimsemiyoruz. Anlaşılır olarak da sunmuyoruz. Her durumda sivil insanların ölmesini olumlamıyor, üzüntüyle karşılıyoruz. Bunda bir tartışma yürütmeyi doğru bulmuyoruz. Sivil ölümleri ne pahasına veya ne gerekçeyle olursa olsun olumlanamaz, doğru görülemez. Bizler açısından durum bu kadar nettir.

Öte taraftan eylemin doğrudan güvenlik güçlerine dönük olduğu, hedefin polis kuvvetleri olduğu açıktır. Bu anlamda savaş kuralları içinde yer alan devrimci bir eylemdir. Devrimci eylemde sivil insanların ölmesi üzücü ve kabul edilmezdir. İrademiz dışında da gelişse, bundan üzüntü duyar, özür dileriz. Doğru tavır budur. Devrimci eylem, sivillerin ölmesini içeren veya öngören bir planla ele alınamaz. Sivil ölümünden sakınmak ve bu kaybı önlemek için maksimum hassasiyet göstermek şarttır. Fakat hedefi güvenlik güçleri olan ve bu anlamda savaş hukukuna uygun olan devrimci bir eylemde istem dışı olarak sivillerin ölmesi-zarar görmesi gerekçesiyle, eylem tamamen gerici gösterilemez. Eleştiriler tamamen bu zemin üzerine oturtulamaz. Eylemin devrimci özelliği ve hedefinden anlaşılan yanı olumlanmalı ama sivil ölümler de eleştirilmelidir. Doğru tavır bu olmalıdır. Zira eylemde siviller doğrudan hedeflenmemiş, güvenlik güçleri hedef alınmıştır. Hassas davranılmaması ya da sivillerin ölümünü kabullenen planlama yanı ve sonuçları da elbette eleştirilmesi gerekendir.

Bu eylem ve eylem karşısındaki eleştirel bazı tavırlarda ‘’Taktiğin stratejiyi yemesi’’ esprisine uygun hatalar karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu iki hata ‘’taktiğin stratejiyi yeme’’ belirlemesiyle eleştirilmek durumundadır. Taktiğin stratejiyi kemirdiği birinci hata, eylemde sivillerin ölmesine ya da zarar görmesine yol açan hatalı tutumdur. Yani sivillerin ölmesiyle devrimci eylemin etkisi zayıflatılmış, eylem spekülasyonlara açık hale getirilmiştir. Devrimci eylem bu hatanın ürünü olarak önemli oranda gölgelenmiştir. Şayet sivillerin ölümüne gerekli hassasiyet gösterilmiş ve sivil ölümler gerçekleşmemiş olsa idi, eylemin devrimci yanı tartışma götürmez düzeyde net olup bir dizi eleştirel tavır ve hatta teşhir propagandasına zemin tanınmamış olurdu. Ancak eylemin devrimci hedefine rağmen sivillerin ölümü bu zemini tanımıştır. Elbette sivil ölümü taktik ve basit bir mesele olarak değerlendirilemez. Ancak genel olarak devrimci olan eylem gerekli önem verilmeyen bu yanla, yani sivillerin ölümüyle baltalanmış oldu. Buna eylem tarafının dikkat etmesi şarttır.

İkincisi, sivil ölümleri vesilesiyle devrimci eylemi tamamen reddeden ve bu eylem nedeniyle devletin eline koz verildiği gerekçesiyle eylemi yadsıyan, zamanlaması nedeniyle eylemin çıkarılmak istenen anayasa ve başkanlık sisteminin meclisten rahatça geçirilmesinin koşullarının doğurduğunu vb gerekçelerle ileri süren yaklaşımlar da, fiilen taktik siyaseti esas alıp stratejik yönelimi reddetme durumuna düşmektedirler. Böylece taktiğin stratejiyi kemirme zeminine düşmektedirler. Yani, bu anlayışlara göre, devrimci eylem de olsa yapılmamalıdır, zira bu eylem iktidarın kendi politikalarını vb hayata geçirme koşulları yaratmaktadır demektedirler… Bu anlayış temelden ya da esasta sakattır. Çünkü hakim sınıflar saldırılarını tırmandırma zemini buluyor diyerek devrimci eylemi reddetmektedirler. Kısacası elimizi ayağımızı bağlayıp durmamızı önermektedirler. Ki, devlet saldırmasın, saldırılarına gerekçe bulmasın, faşist yasalar çıkarmasın vb vs… Oysa hakim sınıflar ve somuttaki iktidar ‘’barış’’ çağrıları ve girişimlerine rağmen savaş ilan etmiş, stratejik hedefleri uğruna kıyımlar gerçekleştirmiştir. Hiçbir gerekçe olmadan da faşist saldırganlığını pervasızca derinleştirmiştir. Devlet saldıracak diye devrimci mücadele ve eylemden geri durulamaz. Dahası haksız zeminde olup faşist bir devlet ve iktidar söz konusudur ve buna karşı her devrimci eylem meşru ve gereklidir.

Kuşkusuz ki, eylem seçilen yer itibarıyla sivil ölümleri olanaklı ve hatta kaçınılmaz kılan bir nokta olması itibarıyla hatalı planlama veya hatalı bir yaklaşımı barındırmaktadır. Aynı biçimde eylemin zamanlaması Erdoğan güruhunun belli planlarına(anayasa değişikliği vb) uygun zemin de yaratmıştır. Avrupa’da teşhir olup yalnızlaşan Erdoğan-AKP iktidarı lehine etkilenmeler yaratmış, işine yaramıştır vb vs… Fakat bunlar devrimci eylemi kökten reddetme tavrına neden olamazlar.

Özellikle eylemin kırk bin polisle gerçekleştirilen operasyondan hemen sonra gerçekleştirilmiş olması veya başarılması önemli bir konudur. Devletin tüm güç ve teknolojik üstünlüğüne karşın gerçekte kof ve aciz olduğu gözler önüne serilmiştir. Kırk bini aşkın polisle yapılan operasyonların insanın yaratıcılığı ve bilinçli insan rolü karşısında nasıl kifayetsiz olduğu kanıtlanmıştır. En güvenlikli yerlerinde ve operasyonlarına rağmen gerçekleştirilen eylem insan iradesinin teknolojik üstünlük ve kof güçler karşısında nasıl üstün olduğu, stratejik üstünlüğün devrimci iradede olduğu gözler önüne serilmiştir. Yok, edeceğiz, kökünü kazıyacağız teranelerinin acizlikten ileri bir şey olmadığı görülmüştür… En kısa özetiyle eylemin bu devrimci özellikleri görülmek durumundadır. Varsın ırkçı-milliyetçi faşist güruhlar birleşe dursunlar, devrimci eylemin hesap soran gücü onların kâbusu olup kof böbürlenmelerini yerle bir etmiştir…

http://www.halkingunlugu.org/