Bir Seçimin Ardından

HDP miting analizEn sonda söylenecek sözü baştan söyleyerek başlayalım; bugünkü siyasi ortam ve anayasal koşullarda oluşturulan bir parlamento, ezilenler için bir umut olmaktan çok uzaktır Çünkü bugünkü parlamenter sistemi, ezilenlerin nihai kurtuluşu için bir çare olarak görmek, özünde bu çarpık sistemden medet ummak, iyi niyetin ötesinde, gelecek aydınlık yarınları yaratma yolundaki esas mücadeleyi sekteye uğratmak demektir

HABER MERKEZİ (23.06.2015)- En sonda söylenecek sözü baştan söyleyerek başlayalım; bugünkü siyasi ortam ve anayasal koşullarda oluşturulan bir parlamento, ezilenler için bir umut olmaktan çok uzaktır. Çünkü bugünkü parlamenter sistemi, ezilenlerin nihai kurtuluşu için bir çare olarak görmek, özünde bu çarpık sistemden medet ummak, iyi niyetin ötesinde, gelecek aydınlık yarınları yaratma yolundaki esas mücadeleyi sekteye uğratmak demektir. Durum böyle iken, geride bıraktığımız seçimler ve sonrasında oluşacak parlamento dağılımının halklar açısından tamamen önemsiz olduğunu da iddia edemeyiz.

Seçime giren bütün partilere eşit ve adil bir yarış hakkının tanınmadığı 7 Haziran 2015 seçimlerinin, bütün halk kitlerinin hak ve iradelerini temsil ettiği söylenemez. Buna rağmen bu seçimlerin birkaç yön ve noktada analiz edilmesi, seçim sonrası söylem ve eylemlerdeki satır aralarının doğru okunması, demokrasi mücadelesi açısından önemlidir.

Seçime giren her partinin iktidara geldiği takdirde, seçmenine farklı farklı binlerce vaadi vardı. Kimi emekliye fazladan maaş veriyordu, mega kentler kuruyordu; kimi tek adam sultası altında daha çok istikrar ve refah vaat ediyor; kimileri de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” minvalinde hala kafatasçılıktan dem vuruyordu.

İnsan onuru, yaşam hak ve özgürlüğünün esas alındığı, çok sesliliği ve çok renkliliği bu ülkenin zenginliği olarak görüp bütün halkların demokratik taleplerine cevap olmaya talip olan tek bir parti vardı, o da % 10 barajıyla cebelleşmek zorunda kalıyordu. Cuntanın barajını yıkmakla uğraşmak bir tarafta, diğer tarafta mitinglerinde patlayan bombalar, seçim bürolarına yapılan sayısız saldırılar, seçmen kitlesini birbirine düşürmeye yönelik ölçüsüz kara propaganda ve iftiralarla başa çıkmaya çalışan parti de aynı partiydi. Yani; hazineden hiçbir seçim yardımı almadan, kendi olanaklarıyla adil ve etkili bir seçim kampanyası yürütmek zorunda kalan parti.

12 Eylül faşist cunta zihniyetinin ürünü bir seçim yasasıyla sandığa giden milyonların oy pusulasında onlarca parti, ancak bizi bekleyen tek bir sonuç vardı. Demokrasiden uzak, iç güvenlik yasasıyla iyice iç edilmiş insan hakları öteden beri sadece kağıt üzerinde işleyen güdük bir hukuk sistemi, tekçi bir yasama ile adaletten uzak yürütme ve yargı mekanizmasının kaotik kıskacı.

Bütün demokratik muhtevası iğdiş edilmiş böylesi bir sistemde iktidara talip olmak, çok cazip olmasa gerek. Çünkü bu sistemin izin verdiği ölçülerde eşitlikçi, adil, özgürlükçü, demokratik bir hükümet kurmak ve sosyo-ekonomik yapısı güçlü bir icraata imza atmak, somut veriler dikkate alındığında oldukça zor görünüyor.

Üretime dayalı olmaktan uzak, İslamlaştırma ve tekçi-şeriatçı bir düzen beklentisiyle, Arap şeyhlerinin AKP hükümetine hibe ettiği sermaye ile ayakta durabilen bir ekonomik sistemin, eninde sonunda çökmeye mahkum olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Sırf bundan dolayı da olsa, iktidara gelecek olan koalisyon ya da azınlık hükümetini zor günlerin beklediği aşikar.

Başta belirttiğimiz gibi ezilenler açısından bir kurtuluş yolu olmasa da, yeni oluşturulacak hükümetin bileşeni partileri, bir dizi olumsuzluk bekliyor olsa da bu seçimlerin pozitif diye nitelenebilecek birkaç mesajı da yok değil.

Birincisi; Cumhuriyet tarihi boyunca bölgesel siyasete mahkum edilen bir ulusun, ülke genelinde iktidara talip olabilecek bir seçmen kitlesi çoğunluğuna ulaşabilmiş olması. Yani Kürt halkının temsilcisi konumundaki HDP ve seçim bileşenleri sol-sosyalist partilerin söylemlerinin, bütün ülkede karşılık bulabilmiş olması.

İkincisi; ülkede korku iklimine yol açan diktatörlük özlemi ve tek adam uygulamalarının, son bulacağına dair umutların yeşermiş olması. Zira geniş halk yığınları üzerine çöreklenen kara bulutlar, seçim sonucunun AKP’ye tek başına iktidar, dolayısıyla Tayyip Erdoğan’a da başkan olma olanağı vermemesiyle kısmen dağılmış sayılır.

Bir diğer olumlu nitelenebilecek seçim sonucu ise daha önceki seçimlerden pek aşina olmadığımız, mecliste biraz daha geniş tabanlı bir temsil imkanının belirivermesi. Bir başka deyişle; yeterli ve özlenen nitelikte olmasa da ülkedeki değişik milliyetlerden halklar, inanç grupları ve geçmişten bugüne hep toplumsal yaşamın dışına itilmiş, ötelenmiş azınlık ve grupların, bu seçimlerle mecliste temsil hakkını elde etmiş olmaları.

Yine eşitlikçi olma adına, istenilen ve olması gereken oranda olmasa bile, yeni parlamentoda yerini alacak olan kadınların, geçmişteki bütün seçimlere nazaran daha fazla sayıda olmaları, bu ülke kadınlarının artı hanesine yazılabilir.

Kadının dilini, rengini ve iradesini uygulamada hakim kılarak, erkek egemen sistem ve düşüncesini geriletmek asıl amaçtır ve daha çok kadın milletvekili sayısı, bu amaca hizmet edecek bir başlangıç olarak görülebilir. Çünkü meclise girme hakkını elde eden kadın milletvekillerinin büyük çoğunluğu, partilerinde zorunlu kadın kotasını uygulayan siyasi partilerden gelmektedir.

Özellikle eşbaşkanlık sistemini hayata geçiren HDP’nin kadın sorununa duyarlı ve sorunun çözümüne kafa yoran bir parti olduğu, daha önceki pratiği ile sabitlenmiş durumdadır.

Tabii ki; yeni kadın vekillerin, gerçekte kadının lehine ve çıkarına hizmet eden politikalar üretmeleri, kadını aşağılayan ve ötekileştiren devlet uygulamalarına karşı aktif tavır almaları çok önemlidir. Kadını, devletin ve erkeğin şiddetinden koruyan yasaları çıkarmak ve bu yasaların da toplum tarafından içselleştirilmesini sağlayan eğitim önlemlerini hayata geçirmek, meclisteki kadın vekillerin başarı ölçüsü olmalıdır.

Yazının sonuna gelirken, başta söylediklerimize bir daha vurgu yapmamız gerekirse; günümüzün verili siyasi sisteminde ne bir seçim, ne de bu seçim aracılığıyla oluşturulacak bir parlamento, ezilen halkların nihai kurtuluşu için kesin bir çözüm olmayacaktır. Bu durum sabit olsa da, meclise giren veya girecek olan dürüst, halkçı, özgürlükçü, adil, eşitlikçi ve insanca bir yaşamdan yana milletvekillerinin, köhnemiş bu düzeni teşhir etme olanağını küçümsememek gerek.

Sistemi kendi içinden ve meclisinin kürsüsünden teşhir etmek, halkların uyanışını hızlandırıp, kitleleri insanlığın kurtuluşu mücadelesine omuz vermeye motive etmek, onurlu her milletvekilinin birincil görevi olmalıdır.

Rima Güneş

http://www.halkingunlugu.net/