Birlik Fikri Devrimci, Birlik Çağrısı Sorumluluktur

Ayrılık konusunda bonkör, hatta savurgan olup da, birlik konusunda ketum ve ürkek olmak açıklanamaz bir tutum olup, mantıki izaha muhtaç bir durumdur Birlik bir çağrıya dönüştüğünde, birlik çağrısına muhatap olanların tavrı, genellikle birliğin önünde çoğu yapay olan engeller sıralar ve zorlama teorik arka plan gerekçeleriyle kapılarını sımsıkı kapatırlar. Ayrılık noktaları ya da birleşmemenin sebeplerini olağan üstü çabayla arayıp bulur, sloganik kavramlarla ayrılık nüansların teorize ederler ama aynı gayreti birlik paydalarında dikkate alıp göstermez, ortak müşterekleri göz ardı ederek ilginç biçimde umursamaz ya da hatırlamazlar

Sıklıkla bahsettiğimiz gibi, bir önceki makalemizde de devrimcilerin birliğinden söz etmiştik. Hareketimiz de merkezi oturumunda birliğe dönük somut yaklaşımlar ortaya koymuştu. Kuşkusuz ki, birlik meselesi sakız edilip sulandırılacak bir mesele değil. Onunla oynanmaz! Fakat, somut adımlarla birlik iradesi, çabası ve ısrarı göstererek birlik bilincini geliştirip, birliği olgu haline getirme sorumluluğu da atlanamaz bir zorunluluk, tarihi bir görev ve sorumluluktur. Bundan hareketle, bahsini ettiğimiz devrimcilerin birliği veya Komünistlerin birliği sorununu genel geçer söylemlerden çıkararak daha ayrıntılı ve somut çabalara dönüştürülmesi maksadıyla bir kez daha konu edinmeyi gerekli gördük. Devrimin önündeki stratejik mesele olan sınıfın ve halkın birliği meselesinin ancak devrimcilerin ve Komünistlerin birliğiyle mümkün olacağını unutmadan, bu birlik üzerine kafa yorup pratik adımların atılmasına dönük çaba göstermeyi anlamlı buluyoruz. Bu bilinçle meseleyi gündemimize alıyor ve devrimci ve Komünistlerin gündemlerine almasını zorunlu bir sorumluluk olarak telakki ediyoruz…

Dünya Devrimler Tarihinin Birlik Tecrübesinden Öğrenelim

Her devrim hareketi istisnasız olarak tarihten öğrenmeyi önemsemiş ve geçmiş devrimler tarihi ve tecrübesini inceleyerek kendi mücadelelerine rehberlik eden dersler özetlemiş, tecrübeler çıkarmıştır. Öyle ki, bu rehber edinme ve öğrenme eylemi zaman zaman şablonculuk eleştirisine vesile olacak kadar doğrudan ve derin etkilenmelere yansımıştır. Hazır reçetecilik ve şablonculuk düzeyinde gösterilen dogmatik takip veya tekrar tutumu hatalı olsa da, tarihsel deney ve tecrübelerden öğrenme tavrı  son derece doğru, değerli ve bilimsel bir tutumdur. Her tecrübe öğrenilecek bir okuldur. Sadece doğrulardan değil, hatalı tecrübelerden öğrenmek de gerekli ve eğiticidir. Değerli bir metottur. Ancak bir kısmından öğrenmek ama bir kısmını ihmal etme tutumu hatalıdır. Hatalıdır çünkü, tecrübelerden yararlanma hedefi ve onlardan öğrenme eylemini eksik bırakan bir tutumdur. Teorisinden öğrenmek kadar, pratik tecrübesinden de öğrenmek elzemdir.

Devrimcilerin birliği, devrimler tarihinde kıymetli bir gelişme olmakla birlikte, ortak hedefler zemininde ortak düşmana karşı mücadelenin de bir kaçınılmazı olarak tecrübe edilmiştir. Zira her devrim ve devrim mücadeleleri süreci devrimcilerin birliği sorunuyla tanışmış ve birlik meselesi kadim bir gündem olarak bu süreçlerde yer edinmiştir. Böyle olmasına karşın, coğrafyamız Komünist ve devrimci hareketi dünya devrimler tarihinin birlik tecrübelerini yeterince dikkate alıp ders çıkarmamış, bilakis ihmal ederek bonkör bir ayrılıklar ve bölünmeler pratiği ortaya koymuş, bu pratiği izlemeye de devam etmektedir. Devrimci kitle ve tabanın birlik özlemlerine kulaklarını ve gözlerini kapayarak bu isteme duyarsız kalmış, kayıtsızlığını esasta sürdürmektedir. Sadece halkın ve kendi tabanının istemlerine değil, devrimin taleplerine de birlik meselesinde kapılarını sıkıca kapatma yeteneğini sergilemiştir. Daha da önemlisi, halkla ve tabanımızla aramızdaki kopuşun, dolayısıyla da gelişememenin, büyümemenin ve hatta giderek derinleşen devrimci büzülmenin temel sebeplerinden biri hiç şüphesiz ki bu ters orantılı yetenektir. Hep ayrılık ve bölünme ama hiç birleşmeme; işte örgütsel daralmanın çözülemeyen bir ‘‘sırrı‘‘, tek değil ama bir ‘‘sırrı‘‘ budur… Kaypakkaya kökenli hareketin durumu buna bir örnektir…

Maoist Kaypakkaya Çizgisi Güçlerinde Birlik Zemini Esasta Mevcuttur

Kaypakkaya yelpazesinin durumu doğrudan bizi ilgilendirdiği için onu örnekleyip tartışmaktayız. Kuşkusuz ki, aynı durumdan muzdarip olan devrimci hareketten bahsedebiliriz. Ancak önce kendi yelpazemizi sallayıp sirkelemeliyiz. Biz sağlamlaşıp güçlenemezsek, halkı örgütleyip güçlendiremez, devrimci güçleri de birleştiremeyiz. Ki, kendi yelpazemizdeki durum adeta komedi olmanın ötesinde, Komünist gücü zaafa uğratan ve bizi ilgilendirerek vuran bir aymazlık barındırmaktadır. Kendi darlıklarımızın ürünü olan gündemlerimizi, devrimci halka ve taban kitlemize dayatamayız… Aynı propagandayı üç kez dinleme, aynı bildiriyi üç kez okuma, aynı pankartları üç kez görme, aynı İbrahim’i üç kez anma, üç kez aynı bileti alma tuhafını (kendimize has bu tuhafı) dayatamayız, halkı kendi komedimizle sıkamayız. Aynı eylemi üç kez ayrı ayrı yapma, Maoist Kaypakkaya çizgisine ait güçleri dağıtıp zayıflatma lüksüne sahip olamayız… Her birimiz ayrı ayrı ne kadar güçle sokağa çıkabiliyoruz? Daha doğrusu sokağa çıkma durumundayız mı? Ne kadar gazete dağıtabiliyoruz? Hangi siyasi gündem ve gelişmede örgütsel güç olarak etkili olabiliyoruz? Ne kadar sendikada örgütlüyüz, kaç kurumumuz var, bu kurumlara kaç kişi girip-çıkıyor? Mahallemizde kaç kişi kaldı, sesimiz ne kadar çıkıyor?… İttifak bile yapamıyoruz!… Bunlar popülist de gelse, gerçeklerdir. Gerçek buysa, teoride doğru olman, çizgide bilimsel olman, en devrimci-Komünist olman yetmez… Birlik olamaz mıyız? Olabiliriz! Neden olmuyoruz? (…)

En az üç hareketiz. Küçük guruplar da var. Var olan bu kulvar, Komünizmin ilkelerini savunuyor. Kendisini Komünist olarak tanımlıyor. Maoist ve Kaypakkaya’cı olarak tanımlıyor. Zora dayalı devrimi ilke ediniyor. Bu devrimin Komünist partinin önderliğinde gelişmesini öngörüyor. Proletarya devletini hedefliyor, oradan Komünist toplumu amaçlıyor. Bütün bunlarda belli yorum farklılıkları da olsa, son tahlilde aynı hedef, ilke ve amaçlar savunuluyor. Devrimin niteliği ve yolunda farklı program ve stratejiler öngörüyor. Bu somut tahlil-tespit meseleleri de tartışılarak sonuca ulaştırılabilir. Ama önce bir tartışma olmalıdır. Tartışmada doğru-yanlış mücadelesi demokratik şekilde çözüme bağlanır. Bunda birleşemeyenler ayrı kalır, birleşenler birlik olur. Biz, esasta birleşilebileceği inancındayız… Kısacası, Birlik zeminimiz yeterince var. Peki hep birlik zemini mi var, hiç ayrılıklarımız yok mu? Hayır! Hem birlik zeminimiz var hem de ayrılıklarımız var. Bu iki yandan hangisini egemen kılacağımız, hangisini öne çıkaracağımız, hangisinin üstünde yürüyüp yükseleceğimiz esasta bizlere bağlıdır. Sorumlu tavrımıza, devrimci sorumluluk ve kaygılarımıza ve bunları ne düzeyde bilince çıkardığımıza bağlıdır. Dolayısıyla irademizi hangi yönde kararlı biçimde ortaya koyarsak o sonuca ulaşırız. Birlik istersek buna, ayrılık istersek ona varırız. İsteyip kararlı irade sergiledikten sonra birliği başarabiliriz. Tabi ayrılığı da. İşte bizim başardığımız, dolayısıyla öyle ya da böyle istediğimiz bu ikincisidir, fiilen bu anlama gelir… Önemli olan, ayrılıklar üzerinden bölünmelere gitmek değil, ortaklıklar üzerinden birliğe gitmektir. Kararlı bir tercih ortaya koyduktan sonra birliğe gitmek mümkündür. Bu gereklidir de.

Öte taraftan genel ideolojik-siyasi ilkeler esasında aynı olmak ama örgütsel ilkede aynı olmamak örgütsel ayrılığa yol açmaz mı? Açabilir. Örgütsel ilke ve sorunlarda yaşanan farklılıklar ideolojik-siyasi çizgiye de yansır-yansıyabilirler. Dolayısıyla ayrılıklar bu zeminde de cereyan edebilir. Fakat, temel ilkeler ve ideolojik-siyasi çizgi esasında birlik zemini, örgütsel ayrılıkları giderme dinamiğine sahiptir. Bu farklılıklar belli şartlarda ayrılıklara yol açabilirken, bu farklılıklarla demokratik norm ve temel ilkeler ekseninde sağlanan uzlaşı şartıyla birlik halinde bulunulabilir, bulunulması tamamen mümkündür. Becerilmesi ve önemsenmesi gereken budur. Bizlerin tercihi esasta ayrılıklardan yana kolaycı ama devrimci olmayan yolu benimseme olmuştur…

Farklı çizgiler belli şartlara tabi olarak bir arada bulunmalı-olmalı ve gerekli tartışma-ikna-dönüştürme süreci tüketilmelidir. Bir arada kalmanın koşulları tamamen ortadan kalktıktan sonra, yani temel ilkeler ve örgütsel ilkede temelden ayrı-uzlaşamaz nitelikte çizgiler gündeme geldiğinde ayrılıklar anlaşılır olabilir. Mesele şu ki, birlik yönünde mi, yoksa ayrılık yönünde çaba gösterilmesi doğrudur.  Bizlerin yaptığı daha çok ayrılıklar yönünde çaba göstermektir. Ayrılıklarımızdan zararlar görmemize ve eleştirip özeleştireler yapmamıza, hatta pişmanlıklar duymamıza karşın, yeni ayrılıklarda ısrar etmemiz ya da birliklere yanaşmamız açıklanabilir bir şey değildir.

Devrim Birlik Olmaksızın Başarılamaz

Birlik, alalade bir şey ya da ‘‘olursa ne ala‘‘ diyerek kendiliğindencilikle kaderine bırakabileceğimiz bir olgu değil, bilakis mücadele süreci ve devrimin ihtiyaçları temelinde büyük bir devrimci talep olarak ve bilinçli devrimci iradeyle başarılması gereken stratejik bir eylemdir. Taktik değil, stratejik ve ilkesel bir sorundur. Devrimin kesinlikle birlikler üzerinden gelişeceği ya da devrim gelişmesinin kesinlikle birlik yolunu takip edeceği inkar edilemez gerçektir. Bu uğurda, iflah olmaz ayrılıkçılar olmaktansa, iflah olmaz birlikçiler olmak Komünist devrimciler için yeğdir!

Ayrılık konusunda bonkör, hatta savurgan olup da, birlik konusunda ketum ve ürkek olmak açıklanamaz bir tutum olup, mantıki izaha muhtaç bir durumdur. Birlik bir çağrıya dönüştüğünde, birlik çağrısına muhatap olanların tavrı, genellikle birliğin önünde çoğu yapay olan engeller sıralar ve zorlama teorik arka plan gerekçeleriyle kapılarını sımsıkı kapatırlar. Ayrılık noktaları ya da birleşmemenin sebeplerini olağan üstü çabayla arayıp bulur, sloganik kavramlarla ayrılık nüansların teorize ederler ama aynı gayreti birlik paydalarında dikkate alıp göstermez, ortak müşterekleri  göz ardı ederek ilginç biçimde umursamaz ya da hatırlamazlar… Buradaki gizli anlayış parti tekeli güdüsünden beslenen sığlığı ifşa eder ki, dar-grupçuluğun dışa vurumu olan bu tekelci algı devrim ve iktidar tasavvuruna da ışık tutan demokrasi kısırlığından kaynaklanır. ‘‘Benim olsun, küçük olsun‘‘ zımni anlayışını deşifre eden bu birlik karşıtlığı son tahlilde devrim kaygısından da uzak bir anlayıştır…

Biz birlik istiyoruz

Biz birlik istiyoruz. Nesnel bir ihtiyaç, gerekli bir eylem ve bilimsel temelleri olduğu için istiyoruz. Can sıkıntısından değil, devrimin temel talebi olduğu için istiyoruz. İlkeli dediği(miz)niz birliği istiyoruz, biat ya da anlamsız bir birliği değil. Samimi olarak istiyoruz. Lakin bizim istememiz yetmez, yetmiyor. Birlik neden korkutur? Bu soruya nasıl bir yanıt verilebilir? Birlik bir zorlamanın veya zoraki baskının sunucu değil de, gönüllü irade ve istemimize bağlıysa neden ondan çekinelim, bağımsızlığımız varsa neden sakınalım? Görüşlerine güvenenler neden birlikten uzak dursun ki… Birlik nicel olarak çoğaltan, nitel olarak güçlendiren bir gelişmedir. Güçlenmek neden korkutsun ki? Şayet bencil kaygılar nedeniyle korkulmuyorsa, birlikte korkulacak bir şey yok, aksine sevinecek şeyler vardır. Ve şayet korkulmuyorsa neden birlikler için adım atılmıyor, hatta birliklere ön yargıyla yaklaşıp olumsuz yanıt veriliyor? Her birimizi ayrı ayrı olarak örgütsel-siyasi gücü ortadadır ve bu negatif durum günbegün derinleşiyor. Bunun korkusu yaşanmıyor mu? Eğer yaşanıyorsa, bu erimenin toparlanmaya, ileri hamleye dönüştürülmesi için neden adım atılmıyor ki, bu adımlardan önemli biri de birliktir. Birlik kendi güçlerini birleştirmek ve güçlenmektir. Siyasi yabancı ya da ‘‘yaratıklarla‘‘ birleşmekten söz etmiyoruz; devrimcilerin ve Komünist güçlerin birleşmesinden söz ediyoruz. Çıplak gerçeğe karşın, ‘‘biz gücümüzden de durumumuzdan da memnunuz‘‘, ‘‘şıpka geçidinde her şey yolunda‘‘ deniliyorsa- diyen varsa, ‘‘dev aynasına‘‘ değil, gerçek aynaya bakın demekten gayri söylenecek bir şey yoktur bunlara…

Hareketimiz samimi olarak, ön şartsız-ön yargısız olarak ve elbette her ince ayrıntıdan temel ilkelere kadar tüm sorunları tartışmaya açık olmakla birlikte, aynı ideolojik-siyasi-örgütsel kökene dayanan ilgili güçlerle, büyük-küçük fark etmeksizin hepsiyle birlik yapma iradesine sahiptir ve birlik tartışmaları yapmaya açıktır. Oturumunda ortaya koyduğu genel yaklaşım budur. Bu yaklaşım temelinde ilgili kesimlere birlik çağrısı fiilen geçerlidir. Buna uygun somut pratiğe girmek önümüzdeki görevdir…