Cevahir anayı kaybettik  / Muzaffer Oruçoğlu

Cevahir anayı kaybettik. Osman yoldaş(Kemal Yıldırım) ile beraber kırk yıla yakın bir süre devrimci camianın bir parçası olarak hareket etti. Dernek toplantılarında devrimcilerin hatalarını, zaaflarını, açmazlarını, tembelliklerini cesur ve yapıcı bir dille yıllarca eleştirdi. Devrimcileri çocuklarından ayırt etmedi ve elinden gelen desteği de esirgemedi onlardan.

Benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Dalgacı yanlarımı dürtüyor, konuşturuyordu. Politik tartışmaları dikkatle dinliyor ve çekinmeden katılıyordu. Kavrayışı ve mantığı fena değildi. Kimseye yoldaş demiyordu, “Ane kurban” diye hitap ediyordu.

Tahsili yoktu. Tahsilsizlik ona yakışıyordu. Bilgi dağarcığını dinledikleri ve duygularıyla kurmuştu. Söylenenleri ihtiyatla karşılıyordu. Hayat, yanılan bir nesneydi onun gözünde. Devrimciliği, devrim olsun veya olmasın, bir yaşam tarzı olarak algılıyordu. Herkesin devrimci olması ona göre iyiydi. Bu, az yalan söylemek, kimseye kazık atmamak ve kötü alışkanlıklardan uzak durmak demekti.  Açık görüşlüydü. Ahlakçı değildi. Özgüveni ve yaşam sevinci güçlü bir kadındı. Hakkını vererek seyrediyor, dikkatle dinliyor, zevkle gülümsüyordu. Güleç bir kadındı. Benim dangalakça konuşmalarıma bayılıyordu. Kelepçeyle değil, hoş görüyle karşılıyordu her sözcüğümü. Kızdığına hiç tanık olmadım. Yüksek bir konukseverlik duygusuna sahipti.

Bu tip kadınlardan oluşan bir toplumu hayal etmişimdir hep. Saf. Konuşunca gülümseten. Sınır çizmeyen. Bilgiden önce kişiliğe değer veren. Güvercin gibi yaşayan. Anı önemseyen. Empati kuran. Acıyı dinleyen ve anlayan. Soran öğrenen. Buğday tarlasında dolu bir başak gibi. Görünmeyen. “Bakın ben de varım,” demeyen. Kibirsiz………

Her neyse.

Üzgünüm.