“Darbecilik”, diktatörlük ve tüm gericilikler devrimci savaşla yıkılacaktır!

darbe giriimi resim 2Ulusal ve sosyal kurtuluş davasının devrimci-komünist güçlerinin yarattığı birlik, bu süreçte daha da güçlü kılınması gerekmektedir. Devrimci savaşın mevzilerinden militan ve silahlı duruşun muhalif kitleleri kapsaması, kaçınılmazdır. Bu gerici kuşatmayı dağıtmak, sivil ve askeri faşist güçleri, kirli emellerinde başarısız kılmak, devrimci halk direnişiyle olanaklıdır. Bu anlamıyla devrimci kitlelerin silahlanması, devrimci savaşın mevzilerindeki devrimci militan duruşla savaşın stratejik bir parçası olması, hâkim faşist gericiliğin tüm planlarını bozacaktır. “Darbe” girişimini bastırma üzerinden taktiksel bir üstünlük elde etse de, bu durum geçicidir. Faşist iktidara karşı ezilen halkların kini bilenmiştir. Yani stratejik olarak zayıflamaktadır. Stratejik güçlülüğümüzle, gerici burjuva dalaşı devrimci savaşla derinleştirmek, gerici burjuva düzeni tüm türevleriyle yıkmak, bugün her zamankinden daha olanaklı ve günceldir

HABER MERKEZİ (22.07.2016)-Faşist “TC”nin egemenlik sistemi içinde, gerici iktidar dalaşının bir sonucu olarak, 15-16 Temmuz tarihinde, faşist gericiliğin tarihsel ve güncel güvencesi olarak görülen Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir kesimin başlattığı “darbe” girişimi, başarısızlıkla sonuçlandı. Aksiyon filmlerini andıran gelişmelerin bir geceye sığdırıldığı ve beraberinde yığınlarca tartışmanın gündemleştiği “darbe” girişiminin, AKP-Erdoğan hâkim kliğinin karşı darbesi ile başarısız olduğunu söylemek, somut durumu daha doğru ifade etmektedir. Faşist “TC”nin tarihinde nadir görülen, egemen gerici güçler içindeki bir kapışmaya dönüşen 15-16 Temmuz “darbe” girişimi, AKP-Erdoğan diktatörlüğü tarafından “Halkımızın tavrı ile demokrasi kurtarıldı” diye sonucu “demokrasi şöleni” olarak lanse edilse de, gerici burjuva kliklerin çatışması ve bu çatışmanın toplumsal alana yansımalarına bakıldığında, her anlamıyla faşist barbarlık yaşanmıştır. Yani ortada, burjuva demokrasisi anlamında dahi olsa, burjuva demokrasisi ile askeri cuntanın dikta rejiminin bir çatışması söz konusu değildi. Kullanılan kirli silahlar, yöntemler, geliştirilen linç girişimleri ve kitlesel katliam boyutu ile gerici kliklerin sınıfsal dokularına uygun olan faşist yöntemlerle bir hesaplaşması söz konusu idi. “Darbe” girişiminde bulunan generaller, gerici hasım kliği olan AKP-Erdoğan diktatörlüğünün gardını düşürmek için, belirli kurumlara çapı oranında saldırırken, AKP-Erdoğan diktatörlüğü, bu klik çatışmasında iktidarda kalmayı sürdürmek için, “askeri cuntanın” açık faşist uygulama yöntemleriyle, denetimindeki militarize devlet güçleriyle, paramiliter güçlerle sokakları “teslim” almıştır. Oluşumu ve uygulanması, bundan sonraki sürece dair planlaması ile kapsamlı bir değerlendirme konusu olan bu meseleyi, detaylı niteliği konusunda bir değerlendirme yapmaktan öte, bu “darbe” girişiminin yarattığı sonuçlar, AKP-Erdoğan iktidarı tarafından süreci yönetme biçimi ve ulaşmak istediği sonuçlar üzerinden, devrimci ve komünistlerin alması gereken tutumu ortaya koymak, ilk elden daha doğru bir ele alış olacaktır.

Tarihsel süreci ve güncel hali, ezilen halklar, ötekileştirilen inanç grupları ve mazlum uluslar üzerinde bir baskı ve diktatörlük aracı olarak var olan faşist “TC”, kendi içinde gerici kliklerin hâkimiyet çatışmasında da en geri ve kirli siyaseti kullanagelmiştir. Gerek parlamento maskesi altında, gerekse de açık AFC koşullarında, ezilen ve sömürülen halklara uyguladığı baskı ve zulüm, gerici sınıf karakterinin özünü belirlediği şekilde gerici iktidarını korumak maksatlıdır. Toplumsal çelişkilerin derinleştiği her tarihsel koşulda, devreye koyduğu tüm baskı ve zor aygıtları, sosyal ve ulusal devrimci mücadele başta olmak üzere, ilerici toplumsal dinamikleri ezmek içindir. Gerici iktidarını koruma hedefinde daha etkin sonuçlar elde etmek için devlet egemenliğini buna göre organize etmek de süreçlerinin bir yönelimidir. Burjuva demokratik “meşruluğu” bile olmayan faşist kurumlar üzerinden en barbar saldırganlık olarak kendini inşa eden faşist “TC”, kendi içindeki klik dalaşında da “sivil” ve askeri darbeleri hep bir yöntem olarak kullanagelmiştir. Özü, ezilen ve sömürülen halkların devrimci mücadelesini bastırmak için, faşist devlet niteliğinin, özgün tarihsel koşullara göre organize edilmesi maksadı taşıyan darbeler, aynı zamanda faşist egemenlerin hâkim kliğe göre dizayn edilmesi amacı da taşımaktadırlar. Faşist “TC”nin tarihinde kendi içindeki iktidar dalaşı ve ezilen halklarımıza karşı sürdürülen gerici savaşta bu amaçla birçok darbe gerçekleştirmiştir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat “post-modern” darbesi, 27 Nisan E-Muhtırası, en son Erdoğan diktatörlüğünün AKP-Davutoğlu’na çektiği balans ayarı, ilk elden aklımıza gelen tarihsel kesitlerdir. Bütün bu tarihsel kesitlerin ana boyutu ile ikili yönü olmuştur. Birincil yön; egemen sınıfların yaşadığı ekonomik ve siyasal krizler akabinde derinleşen toplumsal çelişkiler ve bu toplumsal çelişkilerin devrimci sosyal ve ulusal mücadelede yarattığı ivmeyi bastırmak iken, diğer yönü de; devlet egemenliğini, hâkim burjuva klik üzerinden buna uygun, siyasal-ekonomik-askeri ve hukuksal olarak kurumsallaştırmaktır.

Tarihsel süreci, bu gerici-darbeci kültür üzerinden var olup bugünlere gelen faşist “TC”nin mevcut iktidarı AKP-Erdoğan diktatörlüğü, 15-16 Temmuz tarihinde başarısız olan bir “darbe” girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Oluşumu, yaşanmışlığı ve sonuçlarıyla, tarihte yaşanmış darbelerden farklılık arz etmesiyle, bu girişim özgündür. Baştan sona görsel burjuva yayın organlarından yayımlanması, savaş uçaklarıyla devletin MİT, Meclis, emniyet, MGK, Özel Hareket Dairesi gibi kurumlarının bombalanması, çatışmaların tankların eşliğinde yapılması, sivil, polis, asker olmak üzere çatışmalarda ölü ve yaralıların olması, bu “darbe” girişiminin aksiyoner yanını teşkil etmekteydi. Ama bütün bunların yanında, bu “darbe” girişimini daha önce kullanılan biçimlerinden farklı kılan yanlarının olduğunu da ifade etmek gerekir.

Askeri ve “sivil” darbeler başta olmak üzere, burjuva gerici kliklerin iktidar dalaşında üzerinde yükseldikleri ana zemin ekonomik ve siyasal kriz koşullarıdır. Ekonomik ve siyasal kriz koşullarını, toplumsal adaletsizlik, özgürlük ve sömürü argümanları ile birleştirerek, ulusal ve uluslararası toplumsal desteği arkalarına alıp yönelimlerini biçimlendirmek, öz olarak bütün darbelerin ana yönelimi olmuştur… Uluslararası bir emperyal gücün çıkarlarını garanti altına alma siyasetiyle, desteğini almak, bunu iç sermaye kesiminin niteliğiyle temsile dönüştürmek, toplumsal hoşnutsuzluklar kullanılarak toplumsal sınıf ve katmanların desteğini yanına almak, egemen güçler arasındaki iktidar dalaşında önemli stratejik ayaktır. Yani “TC”nin askeri darbeler tarihine göz attığımızda, mutlaka arkasında bir ekonomik plan vardır ve ülke, bu ekonomik politikaya uygun dizayn edilmesi için kan gölüne çevrilmiştir. Örneğin, derinleşen toplumsal çelişkiler üzerinden, önemli tarihsel fırsatlar üzerinden yürüyen devrimci hareketi bastırmak, bir toplumsal sindirme hareketiyle, kitlelerin dinamik rolünü katliamlar ve pervasız baskılarla tasfiye etmek ve 24 Ocak ekonomik kararlarını uygulamak için uygun ortamı yaratmak, 12 Eylül AFC’sinin ana hedefleriydi. Neo-liberal politikaları hayata sokma ve sermayenin hareketine geniş ve etkili alanlar açma, AFC’nin ekonomik nedenleri olmuştur.

TSK’nın içinde bir kesimin harekete geçmesi ile AKP-Erdoğan diktatörlüğüne karşı geliştirilen “darbe” girişiminde, bu genel durumun ayakları havada kaldığı ortadadır. Her ne kadar, Erdoğan-AKP iktidarının, Kürt ulusu başta olmak üzere, genel olarak sosyal-ilerici devrimci muhalefet karşısında yaşadığı siyasal tıkanıklık, uluslararası alanda ve Suriye-Ortadoğu özgülünde çamura saplanmış bir dış siyaset krizi ve devletin AKP-Erdoğan diktatörlüğünün temsil ettiği hâkim Türk Sünni İslam paradigmasına göre dizayn edilmesinin yarattığı çatışmalı durum, egemen güçler arasındaki klik dalaşını koşullayan bir durum olsa da, bunun sistemli olarak toplumsal bir güç olarak örgütlenmesi, buna uygun uluslararası desteğinin yaratılmasın ayağı, AKP-Erdoğan gerici hâkim kliğine yönelen “generaller” merkezli güç olmaya çalışan kliğin zayıflığı olmuştur. Yönetenlerin yönetememe krizinin derinleştirilerek kullanılması boyutu ile ele alınarak bir toplumsal “meşruiyet” yaratılmadan, devlet mekanizması içindeki bir güçler çatışmasında, AKP-Erdoğan hâkim kliğinin avantajları baskın gelmiştir.

Gerici burjuva kliklerin bu çatışmasında, siyasal ve ekonomik erk olanaklarının yanında, planlamada doğan bazı zafiyetler de bu sürecin niteliğini belirlemede baskın olmuştur. Pratik yaşananlar ve doğan sonuçlar değerlendirildiğinde, bunun AKP-Erdoğan diktatörlüğü tarafından “tertiplendiği” değerlendirmesinin altı boş değildir tabi ki. Ama veriler ve gerici kliklerin çatışmalı süreci ele alındığında, bu “darbe” girişiminin AKP-Erdoğan diktatörlüğünden ve politikalarından rahatsız olan bir başka burjuva gerici kliğin yönelimi olduğu açıktır.

“FETÖ Terör Örgütü” nitelemesi üzerinden lanetlenen naklen darbe girişimi ve AKP-Erdoğan diktatörlüğünün toplumu baskıyla kuşatma konsepti!

AKP-Erdoğan diktatörlüğünde temsil edilen gerici komprador tekelci burjuva klikle, ordu, bürokrasi, yasama ve devletin başka kamu alanlarında konumlanan gerici klasik Kemalist burjuva ile cemaatçi klik arasındaki çatışma, faşist devlet egemenliği içindeki son tarihsel sürecin başat çatışmasıydı. Özellikle tarihsel mirasıyla ordu içinde güç olan faşist klasik Kemalistler ve bağnaz Gülen Cemaati, bu gerici kliğin ana gücünü oluştursa da, AKP-Erdoğan diktatörlüğünden hoşnutsuz olan birçok gerici burjuva-feodal kesim bunlarla dirsek temasındaydı. Gerici burjuva klik dalaşında, burjuva gerici parlamenter yöntemle ya da askeri darbe ile hâkim klik haline gelmek, bu kliğin hiçbir dönem vazgeçmediği bir planıdır. Ama güç ve hareket konusunda, uygun zaman ve fırsat koşulları planlanmaktaydı.

AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde merkezileşen hâkim gerici klik, bu planlardan bihaber olmadığı gibi, her dönem düzenlediği operasyonlarla, devlet kurumlarında bu güçleri zayıflatmakta ve devlet kurumlarında kendi kadrolarıyla kurumsallaşmaktaydı. “FETÖ Terör Örgütü”ne karşı toplumsal “meşruiyeti” yaratılan her operasyon, aynı zamanda devlet içinde AKP-Erdoğan kliğinin merkezileşmesi adımı olmuştur. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, Ergenekon, MHP, CHP başta olmak üzere, çeşitli gerici burjuva siyasal temsillerle savaş konsepti özgülünde yarattığı kirli ittifak, AKP başta olmak üzere devletin önemli kurumlarına çekilen dizayn operasyonları ve uluslararası alanda yaratılan “dostluk” (Rusya ve Mısır’la yakınlaşma, İsrail ile anlaşma, ABD ve AB ile bölge siyasetinde u dönüşü yaparak uzlaşma) ilişkileri, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün gerici burjuva hasımlarına karşı elini güçlendirmiştir. Ve belirli sıkıştırmalarla hasım gerici kliği harekete geçirmek, hata yapmaya zorlamak, doğan avantajlarla hem bu kliği tasfiye etmek ve hem de iç siyaseti gerici emellerine göre kurumsallaştırmanın olanaklarını yaratmak, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün stratejik planları ekseninde gündemleşen taktikleri olmuştur.

Bu karşılıklı gerici klik konumlanması ve yapılan hazırlıklar, çelişkinin bir noktasında açık çatışmaya dönüşecektir. Bu muhtemel durumun, sürece daha planlı ve hazırlıklı giren AKP-Erdoğan hâkim kliği tarafından “yönlendirildiği” ortadadır. Yani bir yandan operasyon baskılanmasıyla sıkıştırmak, hazırlıksız harekete geçmenin zeminin yaratmak, bir yandan da kontrol altında bir koridor açarak, “darbeciler, vatan hainleri, cuntacılar, teröristler” suçlaması altında, planlanan büyük tasfiyeyi gerçekleştirmek… “Darbe” girişiminin ardından, ordu, HSYK, polis, bürokrasi alanında gözaltına alınan 10 bine yakın kişiyi, “darbeci, ihanetçi, FETÖ’cü” suçlaması ve bu suçlamanın somut “darbe” ögesi üzerinden tanımlanarak yapılması dışında hiçbir neden, AKP-Erdoğan gerici kliğinin elini bu kadar güçlendiremezdi. Kuşkusuz, bu tasfiyeyi gerçekleştirmek için “darbe” tertiplendi demek doğru değildir. Ama karşılıklı hazırlıklarda, hâkim kliğe yönelen gerici kliğin sürece hazırlıksız ve dezavantajsız girmesi için birçok baskılanma yaratılmış, hazırlıksız hareketin alanı yaratılarak, “darbe” girişimi tam hazırlık yapılmadan harekete geçme zemini yaratılmıştır. Darbe girişiminden bir gün sonra, AKP-Erdoğan gerici kliğinin operasyon hazırlığı içinde olduğu, kimlerin, nasıl, hangi suçlamalarla alınacağı konusunda yapılan hazırlık ve bu hazırlığın bazı kanallar üzerinden dillendirilmesi ve YAŞ toplantısında, bu tasfiyenin kapsamlıca gerçekleştirilmesi planı bu tespiti doğrulayan güçlü veridir.

Bu “darbe” girişiminin, FETÖ’nün bir girişimi olarak gösterilmesi, yine bilinçli bir çarpıtmadır. Gerici burjuva-feodal klik çatışmasında, hasımlarını alt etmek için, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün en etkili kullandığı silah, “FETÖ Terör Örgütü ve Paralel Devlet” olgusudur. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün iktidarlaşma sürecinde, Gülen Cemaati’nin belirleyici rolü vardır ve bu gerici-bağnaz cihadist cemaat, devlet ve ordu içinde belirli örgütlü bir güce sahiptir. Buna karşın bu “darbe” girişimini, sadece Gülen’e mal etmek, gerçeği yansıtmamaktadır. TSK içinde birçok ilde komuta kademe düzeyinde, kara, hava, deniz kuvvetlerinde katılımın olması, olup biten bu hareketlenmenin Gülen Cemaati’nin güçleriyle sınırlı olduğu yaklaşımını doğrulamamaktadır.

AKP-Erdoğan diktatörlüğü süreciyle birlikte, komprador tekelci burjuvazinin bir siyasal yönelimi olarak ordu eski gücünde olmasa da, ordunun siyasal alana dâhil edilmiş olmasından kaynaklı, ordu içinde çeşitli burjuva kliklerin odaklanması ve birbirleriyle çatışması, faşist “TC”nin, var olmasıyla birlikte siyasal-askeri bir gerçekliğidir. Her kliğin orduyu siyasette aktif bir güç olarak kullanması, bunun için ordu içindeki kadrolaşma, partizanlaşma, ordu içindeki darbe girişimlerinin zeminidir. Bu zemin, aynı zamanda faşist “TC”nin niteliğidir. Diğer klikler gibi AKP-Erdoğan diktatörlüğü de bunu yapmıştır ve ordu içinde son “darbe” girişimi ile ordunun ikili tavır geliştirmesi bundan dolayıdır. Bütün bu tablo düşünüldüğünde, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün ordu içindeki uzantıları dışında kalan kesimler, bu “darbe” icraatında ortak hareket etmişlerdir.

Kuşkusuz darbe girişimiyle harekete geçen generaller ve temsil ettikleri gerici sınıf, niteliğinden dolayı, başarılı olmaları durumunda, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da faşizmin en azılı bekçileri olacaklardı. “Yeniden tesis edilmesi gereken her anayasal düzen”, askeri cuntaların ilk vaadidir ve bunun tarihte yaşanan örnekleri gibi, açık faşizmdir. Ve klik dalaşında gerici burjuva hasımlarını iktidar dalaşında alt ettikten sonra, katliamlarla, işkencelerle, idamlarla baskı altına aldıkları kesimler, ülkenin ilerici güçleri, devrimciler ve ezilen-sömürülen halklar olmuştur.

Ama bu “darbe” girişiminin önlenmesinden, cunta koşullarındaki faşizmin geriletildiği anlamı çıkmamaktadır. AKP-Erdoğan diktatörlüğü de, açık faşizmi uygulayan, darbeci bir iktidar çizgisidir. Bu çizgi, ABD-AB emperyalist sermayeye olan bağlılığı ve İslami cihadist ülke ve gerici güç odaklarıyla olan ilişkisiyle, barbar ve katliamcı bir çizgidir. Ve bu gerici iktidar çizgisi bugüne kadar yapılmış burjuva seçimleri dâhil, tüm gerici burjuva aygıtlarını darbeci bir kültürle işletmiştir. Devletin tüm dizayn süreci, fiili olarak kendini “başkan” ilan eden diktatör Erdoğan’ın fiili darbeleriyle yürümektedir. Bu anlayışın kurumsal olarak örgütlendiği, AKP-Erdoğan faşist diktatörlüğünün “darbe karşıtı” söylemleri, birer yalandır, aldatmacadır. Toplumun “darbeler” konusundaki hassasiyetini kullanmak için ortaya atılan bu sloganın eşliğinde sokaklarda estirilen terör, sadece “darbe” girişimini bastırmak maksatlı değil, aynı zamanda Kürt ulusunun ulusal mücadelesi başta olmak üzere, tüm sosyal ekonomik, demokratik hak arama mücadelesi ve devrimci savaşları ezme planlarıdır. “Darbe” girişiminin engellenmesi ve “darbe” suçlularının cezalandırılması adı altında, AKP-Erdoğan diktatörlüğüne itiraz dinamiği olan tüm güçler tasfiye edilmektedir.

Çünkü bu “darbe” girişimi, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün eline önemli tarihsel fırsatlar vermiştir. Her şeyden önce “darbe” karşıtlığı üzerinden yarattığı baskılanmayla, MHP ve CHP gibi gerici burjuva partilerin yanında, birçok liberal burjuva kesimi, en azında süreç bağlamında yanına almıştır. “Darbe” karşıtlığı üzerinden, idamı geri getirmek başta olmak üzere birçok yasal düzenlemede, bu gerici “birliğini” bir güç olarak kullanması, eskisine göre daha kolay olmuştur. Bu “milli menfaatler birliği” ve “demokrasi savunuculuğu”, Kürt ulusu başta olmak üzere, ezilen ve sömürülen halklarımızın ölüm fermanlarını yazmaktaki ortaklık olacaktır.

Yine AKP-Erdoğan diktatörlüğü tarafından “darbe” girişimi bastırılması, AFC koşulları uygulamalarının, olağan uygulamalar haline getirilmesinin zemini haline getirilmiştir. Ordu ve polis içindeki güçleriyle beraber, paramiliter güçlerin harekete geçirilip, sokaklarda, askerlerin boğazlarının kesilmesi, toplu linçlerin geliştirilmesi, önümüzdeki süreçte olağan uygulamalar haline getirilecektir. Yani sahnelenen, cihadist IŞİD yöntemleridir. Tüm muhalif kesimlere bir gözdağıdır. Farklı ulus ve inanç gruplarına bir mesajdır. Başbakanın, Kürt ulusu, Aleviler, devrimciler, sosyalistler başta olmak üzere, kendisine muhalif olan tüm kesimleri sıralayarak “Bundan sonra kimseye geçit vermeyeceğiz” demesi, tüm toplumsal muhalif dinamiklere karşı başlatılacak cadı avını ifade ediyor. Minarelerden ve cenaze namazlarında, “Okumuşların şerrinden koruma” içerikli selalar, aydın, ilerici insanlara karşı boyutlanacak linçleri ifade etmektedir. Sivil faşist ve paramiliter örgütlü güçlerle harekete geçirilen geri kitleler üzerinden dillendirilen idamı geri getirme talepleri, MGK ve Meclis Genel Kurulu’nda alınması planlanan faşist “yasal” düzenlemeler, “darbecileri” yargılama adı altında tüm toplumu cunta koşullarıyla yönetme planlarıdır.

Vahşi tutuklama görüntüleri ve “demokrasi şehitleri” üzerinden adına “demokrasi şöleni” denilen gösterilerle, planlanan bu tehlikeli oyundur. Bu oyun kendini başkomutan olarak ilan eden Hitler halefi rütbesiz general Erdoğan komutasında sahnelenecektir. IŞİD’ci cihadist yöntemlerle sokak infazları, paramiliter güçlerle muhalif sınıf, ulus, azınlık ve inanç gruplarına karşı katliam girişimleri örgütlenen sürecin kontra ayağı olacaktır. Zindanlar, işkenceler, yerleşim alanlarında toplu katliamlar, kitlesel göçler, ulusal ve sosyal kurtuluş davasına karşı boyutlanacak topyekûn savaş konsepti en geniş “yasal” statülerle uygulanacaktır. Yani “yasal” ve kontra güçlerle, darbe engellenmemiştir, AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülünde olağanlaştırılmıştır. Engellenen, gerici klik dalaşında, gerici bir kliğin iktidarı ele geçirme hamlesidir.

“Ne Darbe, Ne Diktatörlük” şiarı, devrimci savaşla faşizmin egemenliğini parçalamalıdır!

Maoist komünistler açısından, “darbe, diktatörlük ve burjuva demokrasisi”  meselelerine yaklaşım açık ve nettir. Maoist komünistler, gerici burjuva yönetim anlayışı ve “değerlerinin” tüm türevlerine karşı dururlar ve burjuva devlet mekanizmasına cepheden tavır alırlar. Tavır almak sadece durumu yorumlamak meselesi değil, devrimci savaş pratiğiyle, zorla değiştirme eylemidir. Bu her şeyden önce Maoist komünistlerin stratejik duruşudur.

Tarihsel koşullarıyla burjuvazi tarafından en barbar yönetim tarzı olarak gündeme gelen, darbe ve diktatörlük koşullarına karşı çıkmak, “demokrasi havariliği” ile burjuva demokrasisi gibi kirli ve gerici silaha sarılmak anlamına gelmemektedir. Bu anlamıyla anti-darbecilik üzerinden, “demokrasi şöleni” çadırında yaratılan buluşma, devrimci ve komünistlerin mevziisi değildir. Çünkü bu “demokrasi savunuculuğu”, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün tüm yönleriyle kendisini dizayn etme projesidir.

Bu süreç, ulusal bilincine göre konumlanan Kürtler başta olmak üzere, tüm azınlıklar, Aleviler başta olmak üzere, ötekileştirilen inanç kesimleri, sömürülen ve ezilen halklar başta olmak üzere, devrimci, aydın ve komünistlere karşı sürdürülen topyekûn savaş konseptinin, en barbar yöntemlerle derinleştirilmesi süreci olarak gelişecektir. Bu stratejik planı, stratejik konumlanmayla cevaplamak, devrimci savaşımızın ana halkasıdır.

Bu kuşatmada, ekonomik, demokratik, akademik hak arama talebi başta olmak üzere, tüm muhalif yönelim kanla bastırılacaktır. Cihadist paramiliter güçlerin, bu gibi demokratik hak arama eylemlerine saldırması, katliamlar yapması, bir olasılıktan öte, faşist diktatörlüğün planıdır.

Bütün bunların karşısında, muhalif toplumsal dinamiklerin, devrimci savaşın saflarında, stratejik mevzilerde konumlanması elzemdir. Tarihsel veri olarak, topyekûn savaş konsepti ve gerici darbe koşullarında, bu stratejik konumlanış sağlanamadığı için, devrimci ve komünistler açısından, darbe ve yenilgiler kaçınılmaz olmuştur. Tarihin olumsuz tekerrürünü engellemek, bu tarihsel birikimle, güçlü devrimci bir tecrübemizdir. Ulusal ve sosyal kurtuluş davasının devrimci-komünist güçlerinin yarattığı birlik, bu süreçte daha da güçlü kılınması gerekmektedir. Devrimci savaşın mevzilerinden militan ve silahlı duruşun muhalif kitleleri kapsaması, kaçınılmazdır. Bu gerici kuşatmayı dağıtmak, sivil ve askeri faşist güçleri, kirli emellerinde başarısız kılmak, devrimci halk direnişiyle olanaklıdır. Bu anlamıyla devrimci kitlelerin silahlanması, devrimci savaşın mevzilerindeki devrimci militan duruşla savaşın stratejik bir parçası olması, hâkim faşist gericiliğin tüm planlarını bozacaktır. “Darbe” girişimini bastırma üzerinden taktiksel bir üstünlük elde etse de, bu durum geçicidir. Faşist iktidara karşı ezilen halkların kini bilenmiştir. Yani stratejik olarak zayıflamaktadır. Stratejik güçlülüğümüzle, gerici burjuva dalaşı devrimci savaşla derinleştirmek, gerici burjuva düzeni tüm türevleriyle yıkmak, bugün her zamankinden daha olanaklı ve günceldir.

halkingunlugu.net