Bilimsellikten, dürüstlük ve cesaretten bağımsız olmayan devrimci kişilik ve kültürde dedikodu rağbet ve itibar görmez Dedikodu yıkıcı, bozucu ve tahripkârdır Bölen, zayıflatan, birliği dinamitleyerek nifak eken ve güvenliği zaafa uğratarak muhtelif bünyede güven olgusunu dinamitleyendir Reel gerçeği saymazsak, öz itibarıyla devrimci olanda dedikodu yoktur
Bakış Can (28-05-2018) Koşulları ve nedenleri olsa da dedikodu bayağıdır, burjuvadır, acımasızdır, anlayışla karşılanamaz. Devrimci kurum ve kültürde yarattığı tahribat küçümsenemez bir gediktir. Özellikle, şehit ailelerini hedefleyen dedikodu, acıyı ızdıraba çeviren acımasız bir saldırı, taşınamaz bir baskıdır.
Bilimsellikten, dürüstlük ve cesaretten bağımsız olmayan devrimci kişilik ve kültürde dedikodu rağbet ve itibar görmez. Dedikodu yıkıcı, bozucu ve tahripkârdır. Bölen, zayıflatan, birliği dinamitleyerek nifak eken ve güvenliği zaafa uğratarak muhtelif bünyede güven olgusunu dinamitleyendir. Reel gerçeği saymazsak, öz itibarıyla devrimci olanda dedikodu yoktur. Ama maalesef dedikodu vardır. Dedikodu, bilimsel olmaktan, dürüst ve açık olmaktan, objektif ve cesaretli olmaktan uzaklaşmanın işareti olmakla birlikte, devrimcilik ya da devrimci kişilikte açık bir yabancılaşma, yozlaşma ve çürüme belirtisidir. Adalet ve demokrasiyi ortadan kaldırıp ‘’yargısı infaz’’ yapan ve haksız başarı elde edendir. Her bakımıyla dedikodu burjuvadır; burjuva kültür, burjuva ahlak ve burjuva ideolojinin izdüşümüdür. O, burjuvaziden toplumsal kişiliğe ve oradan da devrimci saflara sızan sinsi bir virüs ve burjuva ideolojiden peydahlanan bir hastalıktır. Dedikodu hastalığının olduğu bir bünyede her türden zararlının türemesi ve her türlü hastalığın boy vermesi mümkündür. Dolayısıyla dedikoduya önlem alınıp tedavinin uygulanması zorunludur. Tedavide kullanılacak antibiyotik, burjuva ideolojik virüslerden etkilenip bozulmamış olan saf devrimciliktir. Devrimci yapının dedikoduya karşı bağışıklık sistemini güçlendirmesi şartken, bu bağışıklığı güçlendirmenin yolu dedikoduya karşı uyanık olup devrimci kültürü etkin-egemen kılmaktır. Devrimci kültür sterili ile dedikodu kültüründen dezenfekte olup arınmak tahmin edilenin ötesinde önemlidir. Somut siyaset, hangi zararlı tehditse onu öncellemek durumundadır.
Dedikodunun, bugün savaşılması gereken bir kemirgen olduğu unutulmamalıdır. Dedikodu köhnemiş burjuva kültür ve yansıması olmakla birlikte, acımasız bir metot, gerici bir davranış olduğu da bilinmelidir… Dedikodu metodunun gerçeği saklamanın bir yolu olduğu, ona hizmet ettiği, bilinçli olarak dikkatleri yanlış yere çektiği ya da çekmeye hizmet ettiği, bu anlamda gerçeğin açığa çıkmasını engellemeye dönük bir gayret olduğu ya da ona hizmet ettiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Dedikodu yapan kadar ona müsamaha gösteren de kabahatlidir. Her hastalık gibi dedikodu da uygun zemin-koşul bulduğunda boy verip gelişir. Koşulu olmadan gelişmesi düşünülemez. Bu da bizlerin konu üzerinde daha bir ciddiyetle durmamızı gerektirir-gerektirmektedir. Bu bağlamda dedikodu meselesini hem gündeme almamız anlamlıdır ve hem de onu ciddiyetle ele almamız gerekmektedir.
Dedikodunun zararları sadece örgütsel yapı içinde olanla sınırlı değildir. Aynı biçimde yapı çeperlerinde gelişen dedikodu da bilinen zararlara yol açan önemdedir. Birincisi daha tahripkâr olsa da, ikinci durumdaki de bir o kadar tahripkârdır. İkinci durumdaki, yani yapı çeperlerinde cereyan eden dedikodunun yarattığı tahribat, birinci durumdaki kadar doğrudan tesir etmese de son tahlilde o da önemli br tahribat yaratmaktadır.
Her açıdan deddikodu meselesinde, bizzat ve somut dedikodu olgusuna dönük bir tutum geliştirilmesi gerekliyken, onu vareden koşulu sorumlu tutan bilinçli bir yaklaşımla tutum geliştirmemiz şarttır. Bundan dolayı dedikodu meselesine devrimci yapı ve kişilik açısından dikkat çekmeyi es geçmedik, geçemeyiz. Ki, tayin edici olan da budur zaten. Tahribatlarına dikkat çekerken ve ona karşı uyanık olup görüldüğü yerde devrimci kültürle temizlenip müsamaha gösterilmemesi gerektiğini ifade ederken, tayin edici olan yanına çağrıda bulunma kastını dilegetirdik. Zira bir kültür ve alışkanlık düzeyinde cereyan eden bu ideolojik hastalığın derhal tedavi edilip düzeltilmesi olası olmayıp, bunun uzun evrimli bir ideolojik-kültürel eğitim süreciyle minumuma indirilip esasta bertaraf edilebileceği açıktır. Dedikodunun bir türlü önlenemeyen serüveni dikkate alındığında, uzun vadeli bir eğitim sürecine ihtiyaç olduğu inkâr edilemez. Ancak böyle de olsa, öncelikli hal alan durumuna dikkat çekerek bunun üzerinde durup gerekli uyarılarda bulunmak, özellikle de sadece eğitim süreciyle ele almayıp pratik tedbirlerin eğitim sürecine paralel bir şekilde devreye sokulması da ertelenemez bir tutum, zorunlu bir görevdir…
Yapı çeperlerinde işleyen dedikodu mekanizması, dedikodu mağdurlarını çoğaltarak önemli bir sorun haline getirmektedir. Yani bu kulvarda yürüyen dedikodu çarkı sadece yapıya karşı değil, halktan insanlarda ve çeperlerde de ciddi derecede mağduriyetler yaratmakta, bunların onur ve kişilik haklarını ayaklar altına alarak zan-şaibe altında bıraktırmaktadır. Kuşkusuz ki, yapıya karşı işlenen bu yıkıcı-tahripkâr davranışlar kabul edilemez ve yasaktır. Ancak belki bundan daha da önemlisi, halkımızın, taraftar ve çeperlerimizdeki insanların bu ağır ve onur kırıcı-lekeleyici haksızlıklara maruz bırakılmasıdır. Açıkçası yapıya karşı işlenen hata ve olumsuzluklardan daha çok halka karşı yapılan olumsuzluklarda daha hassas olmak durumundayız. Dolayısıyla bu zeminde yaşanan olumsuzluklar ve dedikodular asla kabul edilemezler. Elbette yasak ve suçturlar. Buradaki dedikodu daha da acımasızdır. Öyle ki, halktan insanlar, taraftarlarımız, aile çevrelerimiz, tabanımız veya devrimci çevreler bu dedikodular temelinde sorumsuzca ve acımasızca zan altına sokulabilmektedir.
Yer yer şehit yoldaşlarımızın acılı aileleri dahi dedikodu metodunun özündeki aynı acımasızlıkla zan altında bırakılmakta, bu düzeyde en acımasız deddikoduların yapılmasından bile geri durulmamaktadır. Oysa onurlu olup başka insanların onuru karşısında da hassas olanlar, kanıtlanmamış, ispatlanmamış hiçbir bilgiyi ortalığa yaymaz, hiçbir iddiayı alenen ileri sürmez ve bunları dedikodu biçiminde kullanmaz. Sonuçlanmamış ya da kararlaştırılmamış bir süreç olmadan hiçbir iddia-bilgi-yorum-görüş uluorta paylaşılıp dedikodu malzemesi yapılamaz-yapılmamalıdır. Kuşkusuz ki, haklarında ileri sürülen iddialar, ithamlar, bilgiler, dedikodular kanıtlanıp ispatlanmadan hiçbir insan suçlu sayılamaz, değildir. Bu burjuva hukuk ve adalette dahi yasal peresedürde de olsa ‘’mahsumiyet karinesi’’ ilkesine bağlı olarak böyle kaabul edilirken, halkın, proletaryanın adaletinde çok daha mutlak bir ilke olmak durumundadır. Bunun gerisine düşen yaklaşımlar burjuvadır, gericidir.
İleri sürülen görüş ve iddiaların dedikodu haline dönüşmemesi veya dedikodu olmamasının temel ayıracı, bu görüş ve iddiaların somut kanıt, gözlem ve bilgilere dayanmasıdır. Eğer kanıtanabilir değil ise, somut kanıt, delil ve gözleme dayanmıyorsa, ileri sürülen iddialar, söylenen söz ve ileri sürülen görüşler dedikodudur, dedikoduya tekabül eder. Bilginin doğruluğu kanıtlanması durumunda kabul edilebilir. Keyfi biçimde, dayanaksız kasıtla, ispatlanmaz iddilarla ve önyargılara dayalı olarak ileri sürülen her şey ispata muhtaç olmakla birlikte, son tahlilde birer dedikodudur. O halde izlenmesi gereken yol nedir? Tek doğru tutum gerçeğe-doğruya ulaşma amacıdır. Bu anlamda, doğruluğu ispatlanmamış bilgilerin gerçek bilgi olarak kabul edilmemesi yanlıştır ve bu durumdaki ‘’bilgilerin’’ ortalığa yayılıp uluorta paylaşılmaması gerekmektedir. Aynı biçimde her duyumun gerçek bilgi olarak kabul edilip yayılması dedikodusal bir hatadır. Dayanaksız, delilsiz ve ispatlanamaz olup tamamen keyfi bir şekilde ileri sürülen iddiar dedikoduyu geçmez. Özellikle bilinçli olarak öç almaya, kötüleyip yermeye, lekeleyip intikam almaya, küçük düşürüp teşhir etme temelinde ileri sürülen iddialar dedikoduyu suç derekesine çıkaran yaklaşımlardır. Bilerek yapılan ve gerçeklerin açığa çıkmasını engelleme maksadı taşıyan ya da yaratılan bilgi kirliliğiyle gerçeklerin açığa çıkmamasına hizmet eden somutlanmamış-kanıtlanmamış bilgi ve iddialar suçtur.
Dedikodulara inanmak veya o dedikoduları niyetsiz olarak yaymak da önemli bir eksikliktir. Elbette ortalığa yayılan bilgilere kayıtsız kalınamaz. Bu bilgilerin gerçek olup olmadığına merak ve ilginin gösterilmesi anlaşılırdır. Ancak daha da anlaşılır ve doğru olan, kanıtlanmamış bilgilere itibar etmemek, onların yayılmasına hizmet etmemek ve duyulan merağın uygun mekanizmalar içinde giderilmesini sağlamaktır. Yani, ortalığa saçılmış olan bilgilerin doğru olup olmadığını öğrenmek için doğrudan muhataplarına gitmek ve buralaralarda sorup öğrenmek, dolayısıyla söz konusu bilgilerin mümkün olan en dar myhataplarla sınırlı kalmasını sağlayacak yöntemi izlemektir. Tersine, duyuğumuz veya söylenen her şeyi hemen herkesle uluorta konuşup paylaşırsak dedikoduyu büyütmüş ve gerçek bilgilerle gerçek olmayan bilgilerin birbirine karışmasına vesile olmuş oluruz. Dolayısıyla dedikoduya veya dedikoducuya araç olmamak için yöntemimizde dikkatli olmalı, dedikodulara karşı uyarıcı olmalıyız.
Özellikle yapıyı-kurumu ilgilendiren konularda, kurumun resmi beyan ve açıklaması olmadan, bu anlamda kanıtlanıp sonuçlanmamış hiçbir meselede ortalığa saçılan bilgilere-dedikodulara inanılmamalıdır. Kurumumuzun beyan etmediği, dolayısıyla dedikodu durumundaki söylentilere itibar edilmemelidir. Halktan insanların ya da şehit ailelerimizin zan altında bırakılmasına asla hoşgörü gösteremeyiz.
Gazete Patika