Devrim ve Devrimci siyaset üzerine birkaç vurgu!

devrimci siyaser bir ka szEn militan ve en devrimci tarzda mevcut her türlü gerici egemenliklere, onların hâkimiyet kurumlarının seçkin hedeflerine en etkin yönelim gerçekleştiğinde dahi sadece eskiyi yıkma eylemi üzerine şekillenen devrim algısı, toplumun genel algısı açısından “negatif” olacağı gibi, komünistlerin devrim eylemini de tam ifade etmez Demek ki devrim, eskiyi yıkma, yeniyi yaratma eyleminin bütünlüğünde doğru anlaşılabilir. Bu bütünlüğün geniş halk yığınları açısından anlaşılması tartışmamızın odağını oluşturmaktadır. Tarih boyunca, gerici egemenliklerin ve onların ideologlarının manipüle ettiği temel halkalardan biri; devrimin basitten karmaşığa devrimci zor araçlarıyla örgütlenmesi eylemlerini, kurulacak özgür dünya ütopyamızdan soyutlayarak, şiddet, yıkma, bozgunculuk ve terörizm olarak lanse etmesi olmuştur. Bu devrime karşı yalnış bir toplumsal algı yaratma amaçlıdır. Onlar devrimcilerin her eylemini daha güzel bir dünya yaratma amacından bilinçli olarak koparmaktadırlar. Her devrimci eylemi “kurulu düzeni” bozma ve dış mihrakların kaos yaratma fiili olarak manipüle ederek, gerici sisteme biat etme hedeflerini güçlendirmek istemektedirler. Karşı devrimin gerici hâkimiyet kurumları gibi, yaratılmaya çalışılan ve ciddi oranda yaratılmış bu yalnış algıyı yıkacak olan, gelecek toplum projemizle birlikte bu projemizi yaratacak devrimci eylemimizin ideolojik, siyasal, askeri, hukuksal, stratejik, taktiksel planlamalarının doğru eylemler ve doğru araçlarla geniş toplumsal sınıf ve katmanlarına taşınmasıdır.

HABER MERKEZİ (02.09.2015)-Devrimci ve komünistlerin önderlik rolü oynadığı ya da kendiliğinden gelişen hareketlerin gelişiminin belirli bir aşamasından, önderliğini alarak devrimci dönüşümlere dinamik yaptığı büyük toplumsal değişimler, tek düze bir gelişim çizgisinin ürünü olmayıp, basitten karmaşığa, komünist ve devrimcilerin devrimci savaş tarzıyla yarattığı bir sonuçtur. Küçük savaş guruplarından devrimin yaratıcı gücü olmuş yığın hareketlerine dönüşmek, küçük ve basit olanak(sızlık)lardan toplumu devrimci tarzda dönüştürmenin öznel ve nesnel zeminlerini yaratmak, insanın bilinçli dinamik rolünü en ileri düzeyde somutlayarak insanlığın geleceğini özgürleştirme ütopyasına göre konumlandırmak, toplumsal devrimlerin devrimci savaş güçlerinin ve bu savaşın öznesi haline gelmiş yığınların devrim perspektifine göre konumlandıran, prolateryanın dünya görüşünün klavuzluğundaki devrimci siyasetin eseridir. Devrim ve devrimci savaş, zorluklar, “yokluklar” içinde gelişip muzaffer olur. Bütün bu zeminler üzerinde devrim; devrimci örgüt, devrimci kadro, devrimci militan ve bu ögelerle içiçe geçerek devrimin ana dinamigi olan yığınların devrimci duruşu, tüm toplumsal çelişkilerin devrimci tarzda çözüm platformudur. Bu platformun ideolojik, politik, örgütsel ve askeri önderlik çizgisi devrimci proletaryanın bilimsel dünya görüşüdür. Tam da bu noktada, nasıl bir devrimcilik sorusundan önce – ki bunlar birbirine bağlıdır- proletaryanın insanlığı en ileri düzeyde özgürleştirecek devrimini nasıl algıladığımız sorusu daha fazla önem arzetmektedir.

Feurbach üzerine tezlerinde Marks, sosyal devrim çağrısını ve sosyal devrimlerin yaratıcı gücünü, “Filizoflar dünyayı yalnızca çeşitli şekillerde yorumlamışlardır. Oysa sorun onu değiştirmektir” sözleriyle deklere etmiştir. Son derece pozitif ve devrim algısını reel hisettiren bu çağrı, aynı anlamda ve daha yalın dünyayı anlamak yetmez. O’nu değiştirmek esastır” sözleriyle, tüm toplumsal devrimci dinamiklere daha berrak bir perspektif sunmaktadır. Burada sözü edilen değişim devrimdir. Eskiyi yıkma yeniyi inşa etme bütünselliğinde kavranması gereken bu tarihsel eylemin, yaratıcısı olan toplumsal devrimci, önder ve militan dinamikler ve devrimde çıkarı olan geniş halk yığınları açısından nasıl algılandığı niteliksel bir sorundur.

En militan ve en devrimci tarzda mevcut her türlü gerici egemenliklere, onların hâkimiyet kurumlarının seçkin hedeflerine en etkin yönelim gerçekleştiğinde dahi sadece eskiyi yıkma eylemi üzerine şekillenen devrim algısı, toplumun genel algısı açısından “negatif” olacağı gibi, komünistlerin devrim eylemini de tam ifade etmez. Demek ki devrim, eskiyi yıkma, yeniyi yaratma eyleminin bütünlüğünde doğru anlaşılabilir. Bu bütünlüğün geniş halk yığınları açısından anlaşılması tartışmamızın odağını oluşturmaktadır. Tarih boyunca, gerici egemenliklerin ve onların ideologlarının manipüle ettiği temel halkalardan biri; devrimin basitten karmaşığa devrimci zor araçlarıyla örgütlenmesi eylemlerini, kurulacak özgür dünya ütopyamızdan soyutlayarak, şiddet, yıkma, bozgunculuk ve terörizm olarak lanse etmesi olmuştur. Bu devrime karşı yalnış bir toplumsal algı yaratma amaçlıdır. Onlar devrimcilerin her eylemini daha güzel bir dünya yaratma amacından bilinçli olarak koparmaktadırlar. Her devrimci eylemi “kurulu düzeni” bozma ve dış mihrakların kaos yaratma fiili olarak manipüle ederek, gerici sisteme biat etme hedeflerini güçlendirmek istemektedirler. Karşı devrimin gerici hâkimiyet kurumları gibi, yaratılmaya çalışılan ve ciddi oranda yaratılmış bu yalnış algıyı yıkacak olan, gelecek toplum projemizle birlikte bu projemizi yaratacak devrimci eylemimizin ideolojik, siyasal, askeri, hukuksal, stratejik, taktiksel planlamalarının doğru eylemler ve doğru araçlarla geniş toplumsal sınıf ve katmanlarına taşınmasıdır.

Kuşkusuz tarihsel hakikatler, devrim ve devrimcilerden böyle söz etmiyor. Hakikat, burjuva laboratuarlarda ve onların gerici ideologlarının dilinde söylenenin tersini anlatsa da, devrimler tarihinde yaşanan yığınlarca “başarısızlıklar” bu hakikatin kitlelerde bir bilince dönüşmesi, kitlesel bir uyanışın önder gücü olması bu gün istenilen düzeyde değildir. Bu tarihsel birikim üzerinden, insanca yaşamı, özgürlüğü, eşitligi yok eden, sömürüyü, baskıyı yaratan, doğayı yok eden her türlü gericilikle aramızda kalın çizgiler çekerek, yaratmayı düşlediğimiz dünyaya yürümek için, olanaklar her zamankinden daha dinamiktir. Sorun karşı devrimin tüm öğeleriyle, toplumun her dokusunda ve devrimci mücadelenin her kesitinde, ideolojik, siyasal, askeri, hukuksal, ahlaki farklılıklarımızı keskin korumak ve bunları devrimci savaşımızın bir görevi olarak kitlelere taşımaktır.

Devrimci savaşımızın her kesiti büyük bedeller üzerinden hayat bulmaktadır. Devrimci savaşımızın tarihi, insanlığın yüz akı olmuş, kavgada yitirilen devrimcilerin ve komünistlerin tarihidir. Ve devrimci savaşın yapı taşı olmuş her devrimci ve komünistin billurlaştığı ana öge, ezilen halkların kurtuluşu ve insanlığın özgürleşme serüveninin temsili olan, ideallerimizdir. Tarihte yaşanmış devrimler dahil, devrimci mücadele sürecinde bu ideallerimizden uzaklaşmaya verecegimiz bir çok örnek mevcuttur. Devrimlerin amaçlarından uzaklaşma ve karşıtımızın dünya görüşüne ait amaç ve araçları kullanma biçimindeki bu örneklerle hesaplaşma, karşı devrimle hesaplaşmanın farklı zeminlerdeki yansımasıdır. Yani Fransız devriminden Büyük Ekim devrimine, Çin devriminden diger devrimlere kadar, yaşanan geri dönüşleri bir “kader” ya da dıştan kapitalizmin müdahalesi olarak yüzeysel ele almak, tarihsel hakikatlerle devrimci bir yüzleşme değildir. Ya da devrimci mücadele tarihimizde, proleter hareketin her hangi bir tarihsel kesitinde, öncü içinde yada öncü ile kitlelerin ilişkisinde, bize ait olmayan ilkesel yönelim ve uygulamaları, koşullara bağlayarak, mücadelede “çatışma” düzeyinin yoğunluğunu öne çıkararak keskin hesaplaşmamak, değerlerimizde derin tahribatlara neden olmaktadır. Bundandır ki; Hakikatler daha derin bir yüzleşmeyi emrediyor. Hakikatler, buradan yaratılan yüzleşmeden çıkarılan devrimci sonuçları, koşullara sığınmadan devrimci ve komünist ilkelere göre devrimci savaşın her döneminde uygulamayı gerekli kılıyor.

Emperyalist kapitalist sistem ve onun ittifak güçleri olan her türlü gericiligin, insan, toplum ve doğaya karşı sorumluluk duyma diye bir amacı yoktur. İnsan, toplum, doğa, canlılar, doğal zenginlik kaynakları emperyalist kapitalist sistem için sadece sermaye kaynağıdır. Sermayenin dünyasında her şey çıkarlarına göre şekillenmektedir. Üretim araçlarının özel mülkiyeti, toplum birey ilişkisi, egemenlik (devlet) biçimi ve niteliği, toplumsal üretim değerlerinin dağılımı ve bu ekonomik ilişkiler üzerinden şekillenen hukuk, ahlak, kültürel “değerler”,sermayenin çıkarlarına göre ele alınmakta ve örgütlenmektedir. Geniş halk yığınları üzerindeki baskı, sömürü, zulüm bu araçların üzerinden hayata geçirilmektedir.

Devrimci müdahale ile burjuvazinin bu egemenlik kurumlarını parçalamak, yıkmak, devrimin sadece bir ayağıdır. Temel sorun devrimi inşa etmede kullanılan araçların, devrim ve komünizm değerlerine göre uygulanmasıdır. Alternatif olma perspektifiyle gerçekleşen devrimin ideallerinden uzaklaşmak, devlet, parti, toplum, birey, hukuk, kültür vb. gibi degerlerde, burjuvaziyle aramızda olan kalın duvarları kaldırarak aynılaşmak, gericiligi yıkmakla gelecege adım atan devrimin, eskinin bir tekrarı olarak geriye düşmesi olacaktır. Fiziksel anlamda, taktiksel anlamda bir devrimde yenilgiler yaşamak, yeniden daha büyük zaferler için mücadele etmek, sınıf mücadelesinin doğası gereğidir. Yenilgilerde ve yengilerde, karşı devrimle aramızda olan temel farkları uygulayarak durmak, kendi ilkelerimizde ısrar etmek sorunun can alıcı noktasıdır. Parti, iktidar, devlet, hiyarerşi, bürokrasi vb. gibi araçları tarihin verili koşullarında kullanmak durumunda kalmamız, bu araçları burjuva egemenlik gibi kullanacağımız anlamına gelmez. Temel bir fark olarak, burjuvazi ve gerici hâkimiyetler, bu araçları toplumu sömürmek ve egemen olmak için kullanırlar. Prolaterya ve önderliği ise, üretim ilişkilerinden, üretim biçimine, alt yapıdan üst yapı kurumlarına kadar, toplumu devrimci tarzda değiştirmek için tarihin bir zorunluluğu olarak kullanırlar. Bunun içindirki bu araçların kullanılması aynı zamanda sönümlenme sürecidir.

Buradaki temel farkı kavramadan, kapitalizm, feodalizm ve her türden gericiligin,i deolojik, felsefi, siyasal, örgütsel ve askeri ögelerde burjuvazi ve ittifakı konumundaki gericilikten köklü olarak kopamayan her anlayış, güç olup mevcut gericiliği yıksa da, o gericiliğin kötü bir kopyasını inşaa etmekten öteye gidemez. Özel mülkiyet dünyasından, yani onun en ileri düzeydeki kurumsal gücü olan Kapitalizmden ideolojik anlamda, daha anlaşılır bir ifade ile, zihinsel anlamda köklü kopmak, devrimle buluşmanın önemli adımıdır. Karşı devrimle mücadele öncelikle bu alanda kazanılmalıdır.Yoksul toplumsal koşulların ve ezilmişligin refleksi olarak devrimci saflara akan dinamik, partinin saflarında, yaşam koşulu ne olursa olsun,t Toplumsal statü ne olursa olsun, insanlığın düşmanı kapitalizme karşı net bir duruşa dönüşmesi, proletaryanın dünya görüşünün ideolojik zaferidir.

Kapitalist iktidar, en geniş olanaklara sahip olduğu bir tarihsel süreci yaşamaktadır. Maddi üretim üzerine şekillenen yığınları sömürme çarkı, insanın duygu, düşünce ve davranışlarına yön verme ile bütünleşmekte, özellikle iletim teknolojisindeki gelişimle toplumun her bireyinin yaşamına rahatlıkla girebilmektedir. i iletişim teknolojisi, burjuvazinin elinde gerçekleri manipüle etme aracıdır. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Faşist Türk devleti ve onun mevcut kurumsal gücü, Cumhurbaşkanlığı, hükümeti, Genel Kurmayı, Özel harp ve Polis gücü, son süreçlerde geliştirdikleri savaş konseptini, nasıl hileler üzerinden savunmaya dönüştürdükleri ortadadır. Sokakta katledilen çocukların, evleri gece basılarak infaz edilen insanların, borazanlık görevi yapan gerici medyada “terörist” olarak yer almaları yetiyor. Bu gibi olaylarda kendi gerici hukukunu dahi uygulamayacak kadar pervasız olan hâkim gericilik, kendi suçunu ört bas etmek ve gerici egemenligini sürdürmek için, en demokratik hak arama kurumları dahil, kendisine risk gördüğü tüm ilerici dinamik ve örgütlenmelere saldırıyor.7 Haziran seçimlerinde devrimci ve demokrasi güçlerinin AKP nazarında gerici hakimiyet güçlerine gösterdiği dirayet ve ileri duruş hazmedilememiş ve hakim gericilik bu dinamiği dağıtmak için “yeni” bir süreci hazırlamaya götürmüştür. Temel mesele, komünist ve devrimci hareket, Kürt ulusal hareketi, Aleviler dahil ezilen inanç grupları, Ermeniler başta olmak üzere, ulus ve azınlıklar gibi geniş yelpazede oluşan, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının farklı renklerini devrimci ve ilerici bir dinamik olarak yanyana getiren bu ilerici bloğu dağıtmaktır. Hakim sınıfların derin bekasının IŞİD ile karanlık ilişkisinin sonucu olarak Suruç’ta yapılan vahşi katliamın ardından demokratik refleksini veren topluma karşı gözaltı terörü ve katliamlar biçiminde geliştirilen sindirme hareketi, bu karanlık emellerinin planıdır. Tabiki bu savaş hamlesiyle tek yönlü bir sonuç yaratılmak istenmiyor. Direk savaş gücü olan devrimci ve yurtseverlerle beraber, savaş gücü olmayan sivil toplumsal dinamiklerden katlettiği halktan insanların politik ve vicdani anlamda topluma bıraktıkları bir mesaj vardır. Bu mesajın ,düşünsel zeminde toplumsal dinamiklerle buluşmasını engellemektir gerici medya aracıyla sürdürdüğü savaşın önemli bir ayağıdır.. Toplumun dinamiklerine karşı geliştirdiği gerici savaşta, devrimci savaşın direk gücü olan devrimcilerin yanında, direk savaş gücü olmadığı halde faşist gericiligin kitlesel kıyımla katlettiği insanlar, hâkim gericilik ne kadar engellerse engellesin, toplumda bir bilinç sıçraması yaratmaktadır. Bilinçteki bu değişim, eğemenler için stratejik bir tehlikedir. Durmadan boğazı yırtılırcasına “ideolojiler dönemi kapanmıştır” demesinin sebebi bundandır. Devrimci bilincin kitlelerle bütünleşip, kapitalist sistemden kopuşa neden olması, gerici sistemin ana halkalarının kopmasıdır. Bunun önemini anlayarak devrimci siyaset üretmek, gerçeğin devrimci özünü saflarımızda mevzilendirmek, burjuvazi ile aramızdaki kalın duvarların örülmesine hizmet edecektir.

Biz kitlelere, saflarımıza karşı açık olmak durumundayız. Devrimcilerin görevi gerçeği örtmek değil, gerçeğin dinamizminde gericileşmiş her şeyi tasfiye etmektir. Hatalarımız olmuştur, olacaktır da. Mao’nun sözüyle “hata yapmamak ölülere mahsustur.”Devrimcilerin temel korkusu hata yapmak degildir. Ama hata ve yalnışları aşacak devrimci kudretten yoksunluğun yaşandığı anlar, devrim adına yapılacakların dibe vurduğu anlardır. Her hatada, her yalnışta gerçegin hükmüne dönüp devrimci ilkelerle bir duruş sergilediğimizde, hataların yanında karşı devrimin tüm kirli silahlarını geri püskürtebiliriz.

Karşı devrimin silahları kirlidir. Ve bu kirli silahlar devrimci mevzilere sadece örgütlü bürokratik ve militarist güçlerle yönelmemektedir. Yoksulluk, toplumsal zaafiyetler, bireycilik, uyuşturucu ve fuhuş gibi yozluk araçları, baskı işkence ve ölüm tehditleri gibi yığınlarca gerici sistemin yarattığı toplumsal koşullar toplumun halktan olan bireylerine karşı kullanılarak, halktan insanlar düşürülmekte, ajan ve işbirlikçilik dâhil her türlü yoz kültüre sürüklenmektedirler. Burjuva egemenligin kendi hâkimiyetini halktan insanlar üzerinden halka karşı dikta etmesinin sıradan bir örnegidir bu.

Faşist gericiligin karşı devrimci yönelimini bu denli kapsamlı hale getirdiği bir kesitte, devrimci savaşın gücü olarak devrimci şiddeti kaba ve ayrımsız uygulamak, devrimci sonuçlar yaratmayabilir. Devrimci savaş, karşı devrimin tüm kurumsal güçlerini hedef alır. Onun tüm kurumsal denetim mekanizmalarını zayıflatmak ve ortadan kaldırmak, askeri, ekonomik ve bürokratik gücünü hedef alma, devrimci savaşın tarihsel rolüdür. Bu tartışmasız bir gerçektir. Tartışmasız olan bir diger gerçekte, devrimci ve komünist siyasetin, karşı devrimin, biraz önce ifade ettigimiz nedenleri kullanarak, ajan ve işbirlikçi yaptığı, yada ajan ve işbirlikçi olarak teşhir olmuş unsurlardır. Devrimci savaşa karşı bir güç olarak konumlandırdığı unsurlara karşı geliştirilecek devrimci siyasettir. Devrim, onu boğmaya çalışan güçleri imha ederek gelişir. Ama devrimci ve komünistlerin toplum içinde karşılaştıkları durum bu kadar kesin çizgilerle ayrışmış ve netleşmiş bir durumda değildir. Ve genellikle karşı devriminde yönelimiyle de “at izinin it izine karıştığı” koşullar mevcut olmaktadır. Tarihsel deneyimlerinde kanıtladığı gibi, bu karmaşa içinde gerici hakim sınıfların dolaylı yada dolaysız bir parçası haline gelmiş, yada hakkında iddia oluşmuş kesimler üzerinden, “suç” niteligine göre, ve suçun işlenip işlenmedigini kanıtlamaya dönük sağlam verilerin netleşmesi durumuna göre, her hangi bir ayrışıma gitmeden, uygulanan salt devrimci şiddet, devrimci sonuçlar yaratmamaktadır. Karşı devrim genellikle öyle bir ortam yaratıyor ki, alakalı alakasız birçok insan bu “suçlamaya” maruz kalıyor ve derinlikli bir devrimci siyaset işletilmediginde hatalı sonuçlar doğabiliyor. Evet, karşı devrimin ajan ve işbirlikçi ağı dağıtılmalıdır. Ama bunu dağıtmanın siyaseti nasıl daha etkili olabilir, ajan ve işbirlikçi olanlarla olmayanlar nasıl ayrıştırılabilinir,nasıl halk yığınları içindeki bireylerin bu karşı devrimci tuzağa düşmesi engellenebilinir….Bu önemlidir. Kuşkusuz meselenin hukuksal boyutuyla bakarak bir sonuç çıkarabiliriz. Ama devrimci siyaset, bir sonuçta tarafların karşılıklı haklarını yada alacağı yaptırımı tanımlayan kısımdan çok, meselenin oluş koşulları ve çözüm dinamikleriyle uğraşır.

Devrimci saflara karşı işlenen suçun mahiyetini ve oluş biçimini ortaya çıkarmak meselenin bir yanı iken, suçlanan kişi yada kişilerin “adil” sorgulanmasıda bir diğer yandır. Devrimci ve Komünistlerin adaleti ile burjuvazinin adeleti arasında kalın çizgiler vardır. Burjuvazi kendi hâkimiyet araçlarının geniş inisiyatifi için “adalet” der. Oysa devrimci ve komünistlerin adaleti, özel mülkiyet dünyasının hakimiyet kurumlarını yıkmak ve kollektif toplumsal gelişimin, toplum birey diyalektik ilşkisinde gelişim ve dönüşümün gücü olarak adaleti şekillendirir. Özellikle prolateryanın iktidar alma mücadelesinde, iflah olmaz karşı devrimci güçlere devrimci şiddet uygulanır.(Prolateryanın iktidarı koşullarında bu farklılaşır. Devrimci şiddetin dışında bir yöntemlede pekala bu karşı devrimci duruş etkisizleştirilebilinir) Ama karşı devrimin yöneliminin bir parçası olmuş, halka karşı işlediği suçun niteligide göz önüne alındığında( halka ve devrime karşı işledigi suçun kapsamını özellikle vurguluyoruz),O’nu etkisizleştirmenin başka araçlarının olduğu, yada O’nu dönüştürmenin koşullarının olduğu bir ortamda “devrimci şiddet” adına öldürmek, hem komünist adelet açısından hemde devrimci savaşın ilkeleri açısından sorunludur. Komunistler ölmek ve öldürmek sevdalısı değildir. Devrimci savaşın zorunlu yasası gereği ölmek ve öldürmek, karşı devrim kurumlarını tasfiye etmek, devrimci degerleri inşaa etmek maksatlıdır. Alanı açıktır, tartışmasızdır.

Devrimci şiddetin içeriğini boşaltmak ve etkisizleştirmenin en tehlikeli yönü onu gelişi güzel kullanmaktır. Halkın bilinç dünyasında devrimci şiddetin niteliğine ilişkin tartışma yaratacak bir yönelim, halkın kendi davasının mevzisinde konumlanmaz. Birde bunun tersini vurgulamak gerekir. Devrimci şiddetin kullanılması gereken yerde kullanılmaması, hakim gericiliğin gerici kurumlarını örgütlemesinde olanaklar, devrimin örgütlenmesinde zaaflar yaratacaktır. Karşı devrimin tüm kurumsal hareketi devrimci şiddetin hedefidir. Ama onların kurumlarından koparılacak tek tek unsurlara uygulanacak yöntem çeşitlilik arzeder. Teşhir,tecrit,sürgün vb gibi,kişide dönüşüm yaratacak yaptırımlar, suçun kapsamına göre uygulanmalıdır. Ve özellikle halkın sosyal yaşamında çokça rastlanan, hırsızlık, maddi yiyicilik, yalan söyleme gibi nedenler komünist partisine karşıda işlense karşılığı ölüm degildir.Bunları karşı devrimin siyasetinin bir parçası olduğu kanaatiyle sonuçlandırmak ise tam bir bilinç bulanıklığıdır.Sözünü ettiğimiz bu gerici dünyaya ait “değer” yargılarını meşrulaştırmıyoruz.Sadece onları aşmanın yöntemleri konusunda komünist siyasetin farkını vurguluyoruz. Her şeyde niteliksel ve niceliksel ayrışıma gitmek esastır. Adalet anlayışımızda, suç tanımlamamızda, suç unsurlarında, suçlananın haklarının tanımında, suç unsurunun oluşum koşullarının gözetiminde burjuva dünya görüşüyle aramızda temel farklar vardır. Bu temel farkın temsili olan kalın duvarlar iki farklı dünya görüşünün harcı ve granitiyle örülmüştür. Biz geleceği temsil edeniz. Geçmişi ve burjuvaziyi temsil eden tüm duruşlar devrimci siyasetimizin dönüştürücü gücünde aşılmalıdır.

Evet temel sorun, devrimci savaş sürecindede, gelecek dünya projemizde de devrimci ve komünist dünya görüşünün ilkelerinde sebatkar duruştur. Devrimcilikte ve devrimde dayanak noktamız olan ideolojik paradigmalarımız vardır. Bu ideolojik paradigmaları söylemek yetmiyor. Gerici sisteme alternatif olduğunu yaşamsallaştırmanın ana öğesi uygulama alanıdır. Kapitalist bireyciliğe karşı, direk demokrasinin bir temsili olarak Komünal kavrayışın bireyi, parti toplum, parti birey, devlet toplum, devlet birey ilşkisinde burokratlaşmaya zemin olan tüm tehlikelere karşı direk sosyalist demokrasinin var olduğu bu komün kültürünün birey ve toplum gücünü almak, dayanak olan ideolojik çizgimizin bir verisidir. Ekolojik sorunlar, doğa insan ilişkisi, farklı cinslerin tanımı ve hakları, inanç ve ulusal haklar, bunların farklılıklarıyla demokratik olarak yan yana yaşama gücü, bu gün ulaşmaya çalıştığımız devrimimizin çözüm projesidir. İnsanlık devrimden önce ve devrimle birlikte basitten karmaşığa çözeceğimiz toplumsal çelişkilerin sonucunda özgürleşecektir. Bu çelişkilerin çözümünün her aşamasında, devrimci ve komünist degerlerle duruş sergilemek,düşmanla halk yığınlarının arasındaki çelişkilerle halk içindeki çelişkilerin çözümündeki temel farkı koruyarak devrimci siyaset uygulamak ve son tahlilde,düşmanın gerici siyasetinin etkisini kırmak için daha kapsayıcı,daha etkili silahları kullanmak bu günü ve gelecegi kazanma gücümüz olacaktır.

http://www.halkingunlugu.net/