İnsanlık tarihi kadar kültürül bilgiside eskidir. Sınıfların ortaya çıkmasıyla, tarihsel ve toplumsal olarak, her sınıf yaşam mücadelesinde farklı kültürlere göre ayrıştılar, maddi ve manevi değerlerine bağlı kalarak yazılı, sözlü, sanatsal ve benzeri araçlarla gelecek nesile kültürel bilgilerini aktardılar.
Toplumun üst yapısını oluşturan kültür; üretim ilişkilerine göre sürekli değişiyor, dönüşüyor, gelişiyor. Hiçbir dönem durağan olmamakta, üretimin niteliği, iç ve dış koşulların etkisiyle sürekli gelişmeye açıktır. Devasa üretimin aldığı boyut, üretim ilişkilerine yansıması olarak bireyin benimsediği, bağlı kaldığı maddi ve manevi değerlerde değişiyor.
Toplumun üretim araçlarını elinde bulunduran kapitalist sınıf, burjuva kültürünü yayınlaştırarak, bireyci egoist burjuva değerlerini toplumun bireylerine dayatıyor, maddi ve manevi ilerici değerleri sulandırarak, tasfiye ederek, bireyleri kültürel olarak teslim almaya çalışıyor.
Kapitalist üretimin hâkim olduğu coğrafyalarda dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve benzeri kültürel ilişkilerin tasfiyesi daha hızlı, daha fazla görülüyor. Kapalı ekonomilerde, emekçilerin kendi yaşantılarını sürdürmeleri için dostluklar, dayanışma, saygı karşılıklı yardımlaşma daha uzun süre devam ediyor. Ancak her şeyin metalaştığı, yabancılaşmanın yüksek seviyede olduğu kapitalist sistemde her şey meta olmuş, saygı, sevgi, dostluklar, karşılıklı beklentiler çıkar ilişkileri üzerinde sürüyor.
Bireyleri gerici yoz ilişkilere teşvik eden, özendiren ise kapitalist üretimdir. Kapitalistlerin emekçilere dayattığı burjuva kültürel ilişkiler, toplumda esas yön oluşturmaktadır. Ağırlıklı durumdadır. İlerici, sosyalist ilişkiler ise, toplumda tali yön oluşturmaktadır. Geliştirilmesi, güçlenmesinin önünde engel teşkil ediliyor. Şiddetle bastırılıyor. Gerici faşist sistem, tarihte gelen ilerici gelenekleri yok etmesi için gerici tarihi yazıyor. Bu gerici kültürü ise,işçi sınıfın kültürel zenginlikleri olarak piyasaya çıkarıyor. Bilgi kirliliğini sürekli geliştiriyor.
Dolaysıyla, üst yapıda hakim olan burjuva kültürü, belirli dönemlerde, belirli biçimlerde bizleri etkilemektedir/etkiliyorda.
Proletaryanın siyasal bilinci ve devrimci yaşamıyla, bu gerici yoz kültüre karşı mücadele ederek başarı sağlayabiliriz. Fakat, siyasal-teorik düşüncelerin pratiğe dökülmemesi bir yönü eksik kalır.Geleceğe dair tasarladığımız hayat yaşantısını imkânlar olduğu sürece pratiğe uygulayarak, kitleleri bu kolektif yaşantı içine katarak, kolektif komünal yaşamı sürdürerek sisteme karşı alternatif olduğumuzu sözleyebiliriz. Teorik söylemde değil, pratikte görünmelidir. Lafta değil, yaşantımızda gerçekleştirmeliyiz. Burjuvazinin işçi sınıfının kolektif yaşantısını parçaladığı, bireysel yaşantıyı özendirdiği, emekçilerin arasında sosyal ilişkilerin metaya dönüştürdüğü, bu barbarlığa karşı emekçilerinde cevabı olması gerekiyor.
Her sene ADHK kurumumuz tarafında planlanan, uygulanan komünal kolektif tatil kampı, teori ve pratik arasındaki diyalektik ilişkinin birliğini yaşamımızda sağlandığı, sistemin çürümesine alternatif olan en iyi örneğidir. Genel faliyetlerimizin parcası olan tatil kampımız, burjuvazinin yok etmek istediği; ilerici devrimci kültürün, maddi ve manevi değerlerimizin korunması, gelecek nesile aktarılmasıdır.
Özel mülkiyetin yerine, kollektif tüketim; ben kelimesinin pratikte değeri olmadığı, biz kelimesinin söylendiği, meta ekonomisinin olmadığı, katılımcıların özgür olduğu, kadınlar ve erkekler arasındaki görev bölümünün eşit sağlandığı, çocukların ötekileştirilmediği ve benzeri yaşamla maddi ve manevi devrimci değerleri yaşatmaktadır. Bizleride var eden bu değerlerdir. Üstte belirtiğim değerlerimizi korumadan, yaşatılmadan devrimcilikte bahsedilmez.
Bireyciliğin, yabancılaşmanın, cins baskısının olmadığı, her kesimin eşit olduğu, senede bir sefer gerçekleşen komünal yaşam, burjuva yaşamın gerici yoz kültürüne alternatif tatil kampı olduğunu katılımcılar tatil kampı sürecinde görüyor. Saygı, sevgi yoldaşlık ilişkileri temelinde, gelecek kuşağa kültürel miras bırakmaktır, amacımız. Gelecek kuşağa tarihsel kültürel mirasın bırakılmasının en doğru ve etkileyici yöntemi, gelecek kuşağa bırakacağımız maddi ve manevi değerleri pratikte yaşayarak, deneyerek, öğrenerek gelecek kuşağa aktarmalıyız. Avrupa’da yakın çevremizde imkanları olanların, kolektif komünal yaşama mutlaka katılmalı, görmeli, öğrenmelidir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da sosyalist mücadelenin okyanusuna atılan SMF’de, temmuz ayında on günlük kolektif tatil kampı gerçekleştirdi. Tecrübe ve deney amaçlı olan bu kolektif tatil kampı, kapitalist sitemin çirkef ve gericiliğine karşı devrimci yaşamın en iyi örneği oldu. Yoldaşlık duyguları başta olmak üzere, unuttuğumuz/ hatırlamak istemediğimiz değerlerimizi bir kaz daha hatırlattı.
Ayrı coğrafyalarda gerçekleşen politik tatil kampı, aynı amaçlara hizmet etmektedir. Kapitalist sistemin kitlelere nefes aldırmadığı, ortak yaşam alanlarını yok ettiği, toplumu açık cezaevine dönüştürdüğü bir süreçte, Avrupa’da ADHK, Avusturya’da ADHF, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da SMF’nin, bireyci yaşama inat, kolektif tatil kampların düzenlemesi anlamlıdır. Devrimci değerleri yaşatmaktır.