Devrimci Savaş Israrı ve Politik İktidar Yürüyüşü Çizgisidir 17’ler!

Devrim davasında her düşenimizin yükseklere çektiği bayrak, gerici burjuva düzeni yıkma eylemine kilitli politik iktidar bilincidir. MLM bilinçle yönü tayin edilmiş, bedelle, özveriyle, amaçları kadar araçları da devrim ilkesine göre belirlenmiş siyasal eylem ve atılımdır düşenlerimizin göndere çektiği bayrak. 17’ler bu kavga bayrağının yılmaz taşıyıcıları ve önder kadroları olarak tarihimize görkemli anlam katmaktadırlar.

Proletaryanın politik iktidar mücadelesi ile tayin edilen devrimci siyaset, proletaryanın sınıf bilincinde derinleşmeyi, ideolojik netliği, karşı devrimi alt edecek devrimci savaşta büyük fedakarlıkları, ağır bedelleri, kan ve can pahasına devrime yürüyüş görevini ortaya koyar. Devrime ve ezilenlerin kurtuluş davasına bağlılık, her türlü bireysel çıkarlardan sıyrılarak, devrim denen o büyük davanın eylemi-siyaseti-militanı olmakla anlam bulur. Politik iktidarın ele geçirilmesi, bu bilinçle yürünen meşakkatli yolculuğun ürünüdür. Yengiler ve yenilgilerle dolu bu devrim yolculuğu, devrimci siyasetteki doğrular ve yanlışlarla bir tecrübeye ifade eder, ardıllarına önemli devrimci miras olarak anlam kazanır. Vartinik’ten Mercan’lara, Meral’lerden Sevda’lara, Kaypakkaya’dan Şahin’lere uzanan başkaldırımızda, 17’ler Munzur’lara taşınan ihtilalin ateşi olarak tarihimizde önemli bir yer tutmaktadırlar.

Devrim davasında her düşenimizin yükseklere çektiği bayrak, gerici burjuva düzeni yıkma eylemine kilitli politik iktidar bilincidir. MLM bilinçle yönü tayin edilmiş, bedelle, özveriyle, amaçları kadar araçları da devrim ilkesine göre belirlenmiş siyasal eylem ve atılımdır düşenlerimizin göndere çektiği bayrak. 17’ler bu kavga bayrağının yılmaz taşıyıcıları ve önder kadroları olarak tarihimize görkemli anlam katmaktadırlar. Büyük alt üst oluşların gönüllü eylemcileri, Maoist önderleriydiler. Dağ doruklarında, şehir barikatlarında, işkence tezgahlarında, ölüm oruçlarında, zindan direnişlerinde kavgayı harlayarak, her biri birer devrim kararlılığıydı, her biri birer devrim hamalıydı. İdeolojik netlikleri, stratejik adımlarında nitelik bulan, teorik hazine ve siyasal perspektif kuramcılarıydı.

Cüret ve bilinç berraklığı, ezilenlerin coğrafyamız kolu proletarya partisinin tarihsel birikiminden ve komünist çizgisinden besleniyordu. Devrimci bir tarihi devraldılar, devrimci bir değer olarak ardıllarına devrettiler. Hata ve zaaflarla hesaplaşarak, MLM siyasal çizginin coğrafyamız sahasında kökleri ile buluşturulması ve güncel sorunların anahtarı haline getirilmesi, tasfiye ve teslimiyeti kol gezdiği tarihsel koşullarda, hatalardan ders çıkararak, proletaryanın siyasal iktidar mücadelesinde daha güçlü ayağa doğruluşun adıdır 17’ler. Komünist çizgide ısrarlı yürüyüşlerinin bir sonucu olarak, proletarya partisinin önder kadro ve savaşçılar bölüğü olan 17’ler, faşist “TC” nin özel yönelimi ve askeri saldırısıyla katledildiler.

17’leri faşizm nezdinde “katli vacip” kılan neydi?

Faşist “TC” devleti, 17’ler katliamı ile proletarya partisini çökertmek ve imha etmek stratejisi üzerinden tüm planlamalarını yapmıştı. Fiili anlamda devrimci savaşımızın öncü kurmayını çökertmek planı, ideolojik-siyasal olarak silahlı devrim perspektifini teslim almak stratejisi ile birleştiriliyordu. 17’ler katliamında kullanılan askeri teknik ve imha yöntemi, bir askeri operasyon dahilinde olmaktan öte, bilinçli, planlı seçilmiş bir yöntemdir. Savaş uçakları ile, yoldaşlarımızın bulunduğu alanın ağır bombalanması, canlı namına her şeyin katledilmesi, silahlı devrim fikrine karşı geliştirilen ideolojik-siyasal saldırının ayağıdır. Planlanan bütünlüklü bir tasfiye saldırısıydı. Komünist hareket başta olmak üzere, devrimci güçler ve silahlı devrim sürdüren tüm hareketler, 17’ler katliamı özgülünde darbelenmek, geriletilmek ve siyasal devrimci çizgisi tasfiye edilmek isteniyordu. Geliştirilen bu genel tasfiye konseptinde, Maoist hareketin özel olarak seçilmesi, nedensiz ve tesadüfi değildir.

Maoist parti, içte ve dışta gelişen tasfiyeye karşı, 1. Kongre süreci ile bent örmüş ve siyasal iktidar bilinci ekseninde çok yönlü sıçrayışın ideolojik-örgütsel-siyasal perspektifini ortaya çıkarmıştı. Parti geçmişinin çok yönlü muhasebeye tabi tutularak, komünist ilkelerde ayağa doğruluş, faşist “TC” nin bu ihtilalci komünist özneye dair özel yönelimini gündeme getirmiştir. 2002 tarihsel süreci itibarı ile, “TC” hakim sınıfları, neoliberal dünyaya uyum projesi ile, egemenlik aracı devlet kurumundan iktisadi-sosyal alana kadar yayılan bir restorasyon süreci başlatmıştı. Bu restorasyon sürecinin en önemli ayağı, siyasal, askeri, ideolojik saldırılarla devrimci ve komünist hareketin tasfiye edilmesi ve kitlelerin bu saldırılar kapsamında manipüle edilerek iş başına getirilecek gerici burjuva kliğe sevk edilmesidir.

Aynı tarihsel kesitlerde hapishanelerde devrimci, komünist tutsaklara karşı geliştirilen F tipi hücre saldırısı, özünde tüm toplumsal yaşamın hücrelere konulması stratejisinin bir ayağıydı. Devrimci ve komünist hareketin hapishane direnişlerinde verdiği önemli kayıplar, dışarda yaşanan kayıplarla birleşmiş ve siyasal arenada devrimci hareketin etki gücü darbelenmiştir. Devrimci ve komünist hareketin yaşadığı bu kan kaybı, tasfiyeci, düzen içi anlayışlara siyasal hareket sahası yaratmış, düzene yedeklenmeyen kitle gücü, bu anlayışlar üzerinden düzene entegre edilmeye çalışılmıştır.

Coğrafyamızda bu konjonktürel durumu besleyen uluslararası Marksizm karşıtı post yapısalcı ve post Marksist akımların artan etkisiyle her koşul ve mecrada tasfiyecilik, yasalcılık, pasifizm, sınıf hareketi ve çizgisinden kopma anlayışı, tarihsel avantajlarla örülmek istenmekteydi. Bu çizgiden beslenen savruluş, Kürt ulusal hareketi dahil, birçok devrimci özneyi etkisine alan bir tarihsel süreç yaşanmaktaydı. Tam da genel hatlarıyla “devrimciliğin yeniden sınandığı”, proleter devrim perspektifinden savrulmanın yaşandığı bu tarihsel kesitte, Maoist partinin 1. Kongresini gerçekleştirmesi, “TC” faşizminin özel savaş konsepti hedefi haline getirmiştir. Çünkü 17’lerde cisimleşen kongre iradesi, ciddi bir tehdit olarak ele alınmış, ortaya çıkan siyasal-ideolojik çizginin tasfiyesi zorunlu görülmüştür.

Devletin özel savaş konseptinin hedefine konan irade, birinci kongre ile Maoist hareketteki mevcut dağınıklığı aşmış, komünist irade ile merkezileşmiş, politik iktidar hedefini siyasal-örgütsel ayaklarıyla tayin etmiş, neo liberal dünya düzenine berrak komünist bilinçle tutum almış ve post Marksist tasfiyeciliğe, yasalcılığa, pasifizme bayrak açmış ve Kaypakkaya çizgisinde ideolojik-siyasal niteliğini ileriye taşımıştır. Bugünden tarihe bakıldığı zaman, I. Kongrenin her türlü anti MLM çizgilere karşı, MLM evrensel ilkelerde çok yönlü bayrak olduğu daha net anlaşılmaktadır. Türkiye-Kuzey Kürdistan ve uluslararası sahada, evrensel komünist ilkelerin coğrafyamızdaki temsili olarak ileri taşınan bu çizgi, hem uluslararası Maoist hareketlerle kurduğu bağ anlamında hem de ideolojik alanda kavrayışı derinleştirilen Maoist perspektif, bir komünist örgüt özgülünde yaşanan siyasal-örgütsel kırılmaları onarmış tarihsel süreç tüm yönleriyle irdelenerek bilimsel hafıza oluşturmuştur. Kongre iradesinin dönem tespiti bunu net ifade etmektedir.”… Bu bir tarihtir. Tasfiyeciliğin, reforminizmin, düzen içiliğin kol gezdiği, dayatıldığı bir dönemde, devrimci hareketin var olup yok olduğunun tartışıldığı bir dönemde böyle bir kongreyi başarabilmek gerçek bir tarihtir.”

İşte 2005 yılında Mercan vadisinde 17 önder kadro ve savaşçıyı hedef alan katliam, yukarda açıklamaya çalıştığımız bu gerçeklere bağlı olarak faşist “TC” tarafından gerçekleştirilmiştir. Ezilenlerin sınıf düşmanları olan gerici dünyanın aktörleri, Maoist hareketin ileriye atılımını sekteye uğratmak için bu kanlı katliamı planladılar, vahşi askeri yöntemlerle tasfiyeyi ideolojik teslimiyetle birleştirmek istediler. Kuşkusuz, 1. Kongrede tarihten önemli dersler çıkaran, doğru sentezlere ulaşan Maoist Parti, devrimci savaş süreci içinde çıkardığı bu dersleri istenilen düzeyde örgütleyemedi. Savaş stratejisi ve taktik siyasette önemli tespitlerde bulunmasına karşın gerek sürecin baskılanmasından ve gerekse de örgütsel bütünün kavrayışından kaynaklı, savaş pratiğinde, hareket tarzında yaşanmış hataların tekrarına engel olamamış, bu hatalardan kaynaklı yaşanan kayıpları engelleyememiştir. 2005 yılında da 17’ler şahsında Maoist Parti’nin yaşadığı ağır kayıp, sadece sınıf düşmanlarımızın özel planlamalarıyla elde edilmiş bir sonuç değildir. Özellikle 2. Kongre çalışmasında ortaya çıkan hatalı tarzımızın, sınıf düşmanlarımıza önemli avantaj sağladığı, özel planlamalarına alan açtığı tarihsel tecrübe olarak bilince çıkarılmalıdır.

Bilgiyle devrimci savaşı aydınlatan ideolojik-politik kurmaylıktır 17’ler

Görkemli direnişler ve ağır kayıplar tarihimizin devrimci savaş yürüyüşünde, öğrenilmesi- kavranması gereken kesitleridir. 2005 yılının 17 Haziran’ı, güneşe yolculuk yapan atlı devrim süvarilerinin kanları ve canlarıyla büyüdü devrim kervanımız. Sınıf düşmanlarımız düştüğümüz her yerde, “yok oldular-bittiler” nakaratını söyleye dursunlar, devrimimizin kervanı durmadı-durmayacak. Çünkü, her düşenimiz gibi, 17’ler şahsında temsil edilen komünist ideoloji, siyaset, diyalektik felsefe ve çizgidir. Sınıflar mücadelesi var olduğu sürece, proletaryanın eylem kılavuzu olan komünist çizgide yürüyüş sürecektir.

Evet, uzun devrim yürüyüşünde 17’lerin kaybı ağır bir darbedir. Ağır darbeler ve yaşanmış, yaşanması muhtemel yenilgilerin küllerinden ezilenlerin kurtuluş davasını ayağa doğrultmak, komünist irade ve ısrarın hükmüdür. Bu komünist iradenin beyanı olarak, 17’lerin düştüğü yerden siyasal iktidarın fethi için yeniden ayağa doğrulduk. Onlarla AYDIN’lanıyor yolumuz, CAFER’leşiyor ideolojik-siyasal duruşumuz. Devrimci savaşta yaşanan sarsıcı kayıplardan sonra yeniden ayağa doğrulmak komünist bir meziyettir. 17’lerin katledilmesi ile kaos ve buhran bekleyen düşmanın hevesi kursağında kalmış, 17’ler komünist cüret ve atılımın komutanları olmuşlardır. 17 önder kadromuzun fiziki olarak katledilmeleri, gücümüzü, niteliğimizi zayıflatsa da onların bıraktığı komünist mirasın yol göstericiliğinde devrimin görevleri tamamlanacaktır.

Önemli olan 17’ler temsil ettiği siyasal ve ideolojik komünist niteliği doğru kavramaktır. 17’ler gibi, tarihimizdeki her kaybı, takvimsel bir yad etmeye dönüştürmek, sloganlarla “intikam” yeminlerine dönüştürmek, tarihsel hesaplaşmamızın bir parçasıdır ama doğru bir tarih okuması değildir. Çünkü On’ların ezilenlerin kurtuluşu uğruna politik iktidara yürüyüş güzergahı, felsefe, siyaset, ideoloji ayakları ile temsil olunan komünist güzergahtır. Sınıf mücadelesinde bu güzergahın taşıyıcı ana kolonları, devrimci savaşta yitirdiklerimizdir. 17’ler duruşu, yürüyüşü bu çağrıyı ifade eder. Onlar düşerken, sınıf kavgamızın en dinamik yanını temsil ettiler. Hatalarla barışık olmayan, tarihsel ilerlemelerde her türlü doğmayı yıkan, tasfiyeci-sınıf uzlaşmacı çizgilerle komünist çizgide münakaşa eden, bilgiyle devrimci savaşı aydınlatan ideolojik-politik kurmaylıktır 17’ler.

17’ler önderlik iradesinin tecrübe ettiği kongre belgeleri, sadece sınıf düşmanlarımıza karşı net duruşun değil, komünist parti içindeki sapmalara ve ideolojik hastalıklara karşı da net duruş çağrısıdır. Devrim yürüyüşümüzün mihenk taşı olan 17’leri anmak ve kavramak, esas olarak bu boyutu ile anlamlıdır, günceldir. Her türlü tasfiyeciliğe karşı devrimci atılım, örgütsel atılım için ideolojik derinleşme, siyasal yalpalanmalara karşı ideolojik karşı duruş, iki çizgi mücadelesi ile devrimin tüm önderlik kurumlarında birlik-mücadele-birlik siyaseti ve politik iktidarın ele geçirilmesi için, devrimci yıkıcılık ve inşa eylemi. 17’ler temsil ettiği komünist çizgi, stratejik konumlanış ve taktik kapsayıcılık, evrensel komünist ilkelerin coğrafyamızdaki kolu olarak kendisini beyan eden 72 manifestosunun, gelişen tarihsel koşullarla ilerletilmesidir.

Ardılları olarak görevimiz açık ve nettir. 17’ler tarihsel kaynağımızdan beslenerek tarihsel kaynağımız oldular. Bu tarihsel kaynağımızın sac ayakları üzerinden toplumsal ilerlemeleri bilimsel okumak ve devrimin güncelliğini ararken 17’ler elimizde düşürmeyeceğimiz bayrak olmaya devam edecektir.

Bu makale ilk olarak Halkın Günlüğü gazetesinde yayımlanmıştır.