Devrim’i Oyun, Devrimci Örgütü Oyuncak Sananların Hazin Öyküsü

”Devrimci kolektifi zayıflatıp yıkmayı görev edinen, devrimcileri resimleri ve isimleriyle teşhir edip yargısız infaza tabi tutan, devrimci emekler ve birikimlerle kazanılmış devrimci ve demokratik olanakları aymazca teşhir edip itibarsızlaştıran, düşman hukuku işleterek düşmanca tavra girmek ve tüm bu burjuva hezeyanları ve saldırıları ”iki çizgi mücadelesi” ”Kaypakkayacılık” ve ”keskin devrimcilik” olarak pazarlamaları bu şuursuzların niteliği hakkında fikir veren yeterli tablo olarak dikkat çekicidir. Bu kinin, bu yöntem ve tarzın, bu düşmanca saldırının, devrimcilik ile devrimci olmayanı birbirinden ayırmayan bir kişilik ve yabancılaşma sorunu olduğu aşikardır. Kuşkusuz ki, belirsizliğe kulaç atmış olanların bütün iddia ve söylemleri, bütün çaba ve gerçeklikleri bu zeminde mütalaa edilir, ifade bulur. Bencil hırs, ego ve kibirlerini yerle bir eden kurumsal tavır ve irade, bunların gerçekliklerini açığa çıkaran turnusol olmuştur. İddiaları ve suçlamalarının çürüklüğü ve tutarsızlığı da girdikleri bu bohemlikle ölçülüdür.”

Kimler anlar kimler anlamaz meselesi uzun bir tartışma sorunu olup, sosyal pratik tarafından kanıtlanacak bir durum olsa da, devrim ‘in bir ziyafet, bir oyun olmadığı kesindir. Bunda tartışmaya yer yok. Devrim ve mücadelenin niteliği sulandırılamaz, can sıkıntısının giderilmesi, kişisel egoların tatmin edilmesi ve bencil hırs güden küçük burjuva uğraşlara indirgenemez. Devrim ‘in şiddet eksenine oturan tayin edici siyasi muhtevasıyla asla hafife alınamayacak ölümcül sonuç ve yaptırımlarıyla yüksek nitelikte ciddi bir eylem olduğu, tarihsel derecede sorumluluklar boyutu barındıran ve her aşamasıyla kanlı bir savaşım süreci ciddiyeti taşıdığı tecrübeyle sabittir. Sınıflar arasında iktidar ve egemenliğin kimde olacağı veya kimin ele geçireceğine karar vermek üzere cereyan eden bu kanlı mücadele, ezici hükmüyle hiç bir boşluğu, hiç bir ciddiyetsizliği ve hiç bir lakaytlığı tanımaz. Ütopik rüya ve yavan sözlerin yabanıl çıkışlarını devrim asidiyle eritip arenasından siler. Amatörlüğü, anlık ve geçici heyecanı, tutarsızlığı, eklektizmi, toyluğu, katıksız kibir ve bencilliği, devrim ciddiyetinden yoksun olan her küçük burjuva kültür ve yabancılaşma gibi, çarkları arasında öğüterek un eder. Çünkü, şiddetin varabilecek en sert tonlarda kullanıldığı kanlı bir savaşım süreci ya da ölümcül sonuçlar barındıran kalkışmayla alt-üst oluşlar yaratan tarihsel eylemin adıdır Devrim. Yüksek ısısına dayanıklılık göstererek pişen iradenin ehlidir zorlu mücadelesi. İdeolojiden teoriye, stratejiden siyasi pratiğe, tecrübeden tarihsel birikime, amaçtan somut siyasi hedeflere, baştan sona ilkelerle perçinlenmiş tutarlı, bilimsel bir bütündür, fedakarlık, direnç ve cüretle pekişen mücadele aracı-örgüt ve silahıdır devrim, Onunla oynanmaz!

Özcesi, sınıflar mücadelesini kopya çekmekle geçilecek bir sınav ya da kağıt eğip bükerek bitirilebilecek bir okul sananlar, çocuk değilse, siyasi ahmaklardır. Devrim’i kağıt doldurup dağıtmak veya ekranlara isimler yazıp grafikler çizerek örgütleyeceklerini sananlar, ancak sanal ve söz devrimcileri olabilirler. Ve, siyasi devrimin partisi, örgütü, siyasi ‘‘ölüler ‘‘mezarlığına kadar düşmüş sefil toplayıcılık veya parsacı bezirganlıkla tedarik edilebilecek bir harabe baraka olmadığı idrak edilmemiştir bu sanal alem spikerlerinde.

”Devrim iddiası devrimci örgüt ciddiyetiyle temsil edilir”

Devrim iddiası devrimci örgüt ciddiyetiyle paraleldir. Ciddi bir örgütten yoksunluk, ayakları havada kalan bir devrim iddiasını koşullar. Devrimin stratejik araçlarından biri olan siyasi parti, devrim ve komünizm mücadelesi perspektifine bağlı olarak biçimlenen genel siyasi çizgisi ve bu çizginin içerdiği ilke ve argümanlarla silahlanıp donanır. Komünist toplum amacına bağlı olarak sınıf devrimleriyle sınıf ve toplumu özgürleştirerek ilerletme sorumluluğuyla hareket eder. MLM ideoloji, bilimsel sosyalizm teorisi ve devrimci pratikte karşılık bulan siyaset ve temel taktikler çerçevesinde oluşan ilkeler zeminini, demokratik-merkeziyetçi örgütlenme ilkesiyle örgüt mekanizmasında tamamlayıp kurumsal nitelik edinen, diyalektik ve tarihi materyalizm bilimi ışığında dünyayı yorumlayarak değiştirme eylemine girişen ve buna uygun görevlerin yürütülmesi için kurgulanmış bir mücadele aracıdır bu siyasi parti. Her şeyden önce, O, yoksul dünya halkları ve proleter sınıfın, dünya gericiliği başta olmak üzere bilumum gerici sınıf egemenliğine karşı duyduğu devrimci öfkenin ürünü, buradan doğan mücadelenin dalgalanan bayrağıdır. Ezilen, sömürülen yığınların proletarya önderliğinde burjuvaziye karşı verdiği sınıf savaşında kullandığı biricik silah ve savaş kurmaylığıdır. Devrimin öncü, önder kurmayı, gözbebeği, olmazsa olmaz değerinde stratejik aracıdır. O, tarihsel mücadele deneyimlerinden süzülerek gelen, acı tecrübe ve ağır bedellerle perçinlenen, her dişlisiyle ortak görev ve hedeflerde merkezileşerek tek mekanizma ahengiyle işleyen ve canlı bir organizma olma niteliğiyle mükemmel olmayan ama sınıf mücadelesinin en yetkin, en bilinçli ve en devrimci silahıdır.

Bütün bunlardandır ki, O, popülist argüman ve anlayışlarla, böbür ve kibirle, bencillik ve bireycilikle, dayatma ve pazarlık kültürüyle, tutarsızlık ve sorumsuzlukla, gerici yöntem ve küçük burjuva tarzla, dedikodu ve karalamayla, teşhir ve deşifrasyonla, yıkıcı ve bozguncu eğilimle, ütopik yüzeysellik ve kuru slogancılıkla, eklektik tutarsızlık ve küçük burjuva aymazlıkla asla bağdaşmaz. Daha da önemlisi, devrimci kültür, samimiyet ve dürüstlükten yoksun olanlar O’nu temsil edemez. O, sınıflar mücadelesinin görev ve sorumlulukları karşısında, devrimci dürüstlük, samimiyet ve fedakarlık taşıyan devrimci bireylerin, bağımsız irade ve gönüllü disiplin temelinde demokratik normlarla oluşmuş kolektifin ideolojik, teorik, siyasi ve örgütsel ilkeler zemininde yükselen irade ve eylem birliğidir. Dolaysıyla, uzun, zorlu ve çetin mücadele süreçlerinden geçmemiş, bu mücadele pratiklerinde pişerek sertleşip sağlamlaşmamış, en önemlisi de örgütlü mücadele ve sınıf savaşımının belli alanlarında bulunmak kaydıyla buranın dar, sınırlı görevlerini tecrübe etmiş ve bu mücadeledeki istikrarı göreceli olanlar, eğer kibir ve popülizmlerinin kurbanı değillerse, tecrübe ve birikimlerini aşan büyük iddialarda bulunmaktan imtina etmek durumundadırlar. Ki, ütopik salvolarla gözler önüne serdikleriyle bunu hak etmedikleri ortadadır.

Hatalarına ve hatalara karşı gösterilen (özeleştirel) tutum kadar, yürütülen eleştirinin niteliği ve başvurulan yöntemlerin kalite düzeyi de, sahiplerinin siyasi ciddiyetini gösteren ölçüt olarak değer taşır. Devrimci saflardaki sorunların ele alınmasında, devrimcilere düşman hukuku işletmeyi reva gören anlayış, tarz ve yöntemler, demokratik kültürden yoksun olmakla birlikte, devrimci de olamazlar. Devrim ve devrimci kolektifin çıkarlarını, parça veya kişi çıkarlarına feda eden yaklaşım dar görüşlü sığlığın ötesinde, devrim ve kurum bilincinden uzak parçacı küçük burjuva anlayıştır. Kolektif içinde kişisel ve tekil olarak yaşanan hatalı tutum ve yanlışları, kolektifin genel çizgisi, siyaseti ve tarzı olarak lanse edip teşhir ederek, yaratılan bu algıyla küçük burjuva kibir, hırs ve egoları gizlemeye çalışan yaklaşımlar, en hafif değimle siyasi sahtekarlık ve soytarılıktır. Ki, hataları gerekçe ederek oradan kendine tolerans devşirmeyi hedefleyen bu imtiyazcı küçük burjuva uyanıklığı, özünde dokunulmazlık isteyen ve kendine bonkörlükle serbesti başkasına ise katı disiplin öngören dayatmacı ve ben merkezci küçük burjuva kişilik tarzıdır.

”Devrim ve örgüt kaygısındaki bilinç bulanıklığı ve zayıflık, bunlar karşısında gösterilen sorumsuzluğun besleyici kaynağıdır”

Devrim ve örgüt kaygısındaki bilinç bulanıklığı ve zayıflık, bunlar karşısında gösterilen sorumsuzluğun besleyici kaynağıdır bu tarz kişiliğin. Ben egosu alabildiğine güçlü olan bu kişilik, ‘‘ben yoksam kolektif yok ‘‘zımni bilinciyle hareket eden ve kendi küçük burjuva dünyası için kolektifi baltalamaktan sakınmayan siyasi körlük timsalidir. Bencildir, bencil hırs ve egosu yüksektir. Ama bir o kadar da disiplin tanımaz, kural saymaz, kaygı taşımaz ve sorumsuzdur. Tutarsız, eklektik, hayalci ve ütopiktir. Serüvenci, aymaz, tahripkar ve yıkıcıdır. Çünkü, onun için her şey küçük burjuva dünyasından ibarettir. Sarıldığı bu dar dünyasının sarsılması, yani disipline tabilik, demokratik eşitlik ve çoğunluğa uyum zorunluluğu onun için adeta bir felaket, en azından ‘‘üstün vasfını ‘‘sıradanlaştıran korkunç bir eziyettir. Kendisi için yangın çıkarıp genç filizleri ateşe atmak ve kolektifi kemirmek onun küçük dünyası uğruna yeğdir. Hazin öykülerinin temelleri böyle atılır, onların zor görmemiş, disiplin tanımamış toz pembe dünyasında.

Uyumsuzlukla tahribat ve tahrifat yaratan yabancılaşmanın devrim örgütüne verdiği zararın önlenmesi ya da devrim örgütünün mücadelesi önünde tıkaç oluşturan ayrık otlarının yol üstünden temizlenmesinden ibaret ve bundan itibaren başlar bu dramatik öykü. İrade tanımaz, karar takmaz, alt-üst hiyerarşisi bilmez, disiplin ve işleyişi umursamaz burjuva özgürlükçülüktür sekün eden. Dolayısıyla demokratik normlarla merkezileşmiş kolektif nizama ayak uydurmayıp iğdiş etmekte ısrar eden ve kolektif yelpazeyi bencil hırslar dayatmasıyla esir almaya yeltenen aykırılıklar nedeniyle, kolektifle ilişiği kesilmiş, hukukları bitirilmiştir öykü kahramanlarının.

İşte burada derinleşerek anlam kazanır feryat-figanla deklere edilenler, düşman hukukuyla yapılan teşhir, karalama, dedikodu ve deşifrasyonlar. Burada başlar ayrı örgütlenmeye giden serüven. Kurumsal iradeyi tanımamalarından ve kendini dayatmalarından ötürü doğallığında kurumsal sürecin işletilerek ilişkilerinin kesilmesini sindiremeyen küçük-burjuva ego, sanal alemde içi boş ve zerre kadar bir nitelik ve ciddiyet taşımayan korsan örgütler kurma manevrasıyla meşrulaştırmaya çalışır resmettiği çürük duruşunu.

O halde, ayrılma veya ayrı ”örgüt” kurma girişim(ler)inin, ideolojik-teorik-siyasi temellere dayanan hiç bir gerekçesinin olmadığı, bu nedenle koca iddialarla allanıp pullanan fakat zerre kadar devrimci olgunluk ve ciddiyet taşımayan ve bu muhtevada nitelikten yoksun renge renk ”örgütler” kurma çıkışının haklı bir dayanak taşımadığı, bilimsel ve devrimci neden ve niteliğe oturmadığı, bilakis çürük ve yapay olduğu gün kadar berraktır. Şayet bir ayrılık veya ayrı örgütlenmeden söz edilecekse, genel ilke, ideoloji, teori ve devrim programı gibi temel prensiplerdeki ayrılıklar gerekçesine dayanmasından söz etmek gerekecektir ki, bu düzlemde bir gerekçenin olmadığı aşikardır. Peki bu durumda, ayrı örgütlenmek nasıl izah edilebilir, hangi gerekçelerle açıklanabilir, nereye oturur? Kişisel güdü ve bencil hırs körlüğü dışında gösterilebilecek bir tek haklı sebebi yoktur bu sorulara verilecek yanıtın. İşte bahis konusu renkli ”örgütler” ve ütopik iddiaların bütün arka planı bundan ibarettir.

”Devrimci kolektifi zayıflatıp yıkmayı görev edinen, devrimcileri resimleri ve isimleriyle teşhir edip yargısız infaza tabi tutan, devrimci emekler ve birikimlerle kazanılmış devrimci ve demokratik olanakları aymazca teşhir edip itibarsızlaştıran, düşman hukuku işleterek düşmanca tavra girmek ve tüm bu burjuva hezeyanları ve saldırıları ”iki çizgi mücadelesi” ”Kaypakkayacılık” ve ”keskin devrimcilik” olarak pazarlamaları bu şuursuzların niteliği hakkında fikir veren yeterli tablo olarak dikkat çekicidir. Bu kinin, bu yöntem ve tarzın, bu düşmanca saldırının, devrimcilik ile devrimci olmayanı birbirinden ayırmayan bir kişilik ve yabancılaşma sorunu olduğu aşikardır. Kuşkusuz ki, belirsizliğe kulaç atmış olanların bütün iddia ve söylemleri, bütün çaba ve gerçeklikleri bu zeminde mütalaa edilir, ifade bulur. Bencil hırs, ego ve kibirlerini yerle bir eden kurumsal tavır ve irade, bunların gerçekliklerini açığa çıkaran turnusol olmuştur. İddiaları ve suçlamalarının çürüklüğü ve tutarsızlığı da girdikleri bu bohemlikle ölçülüdür.”

İleri sürülen iddialar, söylem ve sloganlar sosyal yaşam pratiğinde karşılık bulduğunda gerçek anlamını bulurlar. İdeolojik-teorik-ilkeler zemini olmayıp bilimsel temelden yoksun olan ve sosyal pratikte karşılığı olmayan her iddia, söylem ve kurgu ütopiktir, burjuva örgütçü oyundan maluldür. Kağıt şatolar kurmak gerçeği taklit etmekten öteye anlam taşımaz. Sağlam temellere oturmayan ve önü-arkasıyla ideolojik-siyasi dokuya sahip olmayan en keskin iddia ya da yüzeysel heyecan gösterileri tükenip gitmekten kurtulamazlar. Kökleri tarihsel mücadeleye uzanan, duvarları ölümsüzlerin bedenleriyle örülen ve devrimci savaşın bedelleri üzerine inşa edilen sağlam kaleler ise, çelimsiz rüzgarların geçici esintileriyle sarsılmazlar. Kaos ve karmaşa üreticilerinin, kemirici çırpınışları kendilerini tüketip tarih karşısında mahkum olmaktan ve eriyip karanlığa karışmaktan kurtaramayacaktır.

MLM bilimi ve bilimsel sosyalizm teori-pratiğinden beslenen kararlı mücadele azmi, devrimde tayin edici öğelerden biri olarak elzemdir. Mücadelede dirayet gösteremeyenler devrimin görevlerini yürütemez, mücadeleyi omuzlayamazlar. Sosyalist kurum ve kolektifin sorunlarına karşı ideolojik mücadele silahını kullanma yeteneği gösteremeyenler ise, devrimci sınıf savaşımının ağır zorlukları karşısında asla irade ve azim gösteremezler. Mücadele azmi prensip olarak her mücadele niteliğinde geçerlidir. Değişik niteliklerde cereyan eden mücadelenin bir biçimi olan ideolojik mücadele niteliğinde sağlam durmayanların, dahası demokratik norm ve eşit şartlardaki disiplin ve kurallar çerçevesinde nitelenen devrimci kolektif mekanizmanın tüzüksel ilkelerle garanti ettiği özgür koşullar altında doğru-yanlış mücadelesini göğüsleyemeyenler asla devrimci savaş ve sınıflar mücadelesini göğüsleyemezler.

Tek-tek yoldaşların teşhir ve deşifre edilerek zayıflatılması ya da risk ve tehditlere maruz bırakılarak mücadeleden düşürülmeye çalışılması bir rastlantı olmadığı gibi, bu yönelimler objektif ya da bilinçli olarak kolektifi hedefleyerek zayıflatma ve mücadeleden düşürme işlevi görmektedir. Yapılan ve yapılmak istenen budur. ‘‘Devrimci‘‘ aymazların mangalda kül bırakmayan pozlarla sergilediği tablo ve yaptığı tamı tamına budur. Devrimci olan ve devrimci kalanla hesabımız olamaz, fakat gerici yöntem ve devrimciliklerini tüketenlerle hesabımız açıktır.

”Devrimin savunulması, devrim örgütünün savunulmasından geçer”

Düşmanın çok yönlü yönelim ve saldırıları dozajını arttırarak günbegün ağırlaşan tempoyla devam etmektedir. Devrim ile karşı devrim arasında giderek sertleşen ama devrim lehine gelişmelere tanık olan bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreçte tek bir devrimci dinamik gözden çıkarılamaz. Devrimci ve demokratik olan her nüveyi sahiplenerek kendimizden atfetmek devrimci sorumluluktur. Lakin aynı devrimci sorumluluk, devrime arkadan atılan çelmelerin boşa çıkarılması için de aktüel ve elzemdir. Devrim mücadelesi her cephe ve nitelikte biçimlenen muhtevasıyla bir bütündür. Karşı cepheden gelen faşist saldırıları, siyasi mücadele niteliğine uygun olarak göğüsleyip savuşturmak esas iken, içerden gelen yıkıcı salvoları ideolojik mücadele silahıyla savuşturma görevi unutulamaz.

Devrimin savunulması, devrim örgütünün savunulmasından geçer. Örgüt, dıştan gelen faşist saldırılar karşısında korunduğu gibi, içerden gelen ideolojik saldırılar karşısında korunarak devrimci görevlerini gerçekleştirip rolünü tam olarak oynayabilir. Bu bilinçle, nereden ve nasıl gelirse gelsin, hangi kılıf altında ve hangi gerekçelerle gelirse gelsin, devrimci örgüte yönelen saldırılar karşısında kolektifin sahiplenilip savunulması esnetilmez devrimci görev ve örgüt bilincidir. Hata ve eksikliklerimizi görerek bunları ideolojik mücadele ve eleştiri-özeleştiri zemininde düzeltmek aynı örgüt ve devrim bilincinin parçasıdır. Ne ki, öncelikli ve ivedi olan, faşist saldırılarla kuşatılmak istenen ve buna paralel ideolojik saldırılarla deforme edilerek tahrip edilmek istenen devrim örgütünün savunularak korunmasıdır. Israr ve devrimci uyanıklıkla, mücadele biçimleri ve yöntemlerini doğru saptayarak her saldırıyı niteliğine uygun olarak göğüslemeliyiz. Öncelikli görev ve sorumluluklar ile ikincil görev ve sorumluluklarda seçici olmalı, mücadele konularını doğrulukla ele alıp çözmeliyiz. Her mücadele görevi, merkezi göreve tabi ele alınıp, devrimci örgüt ve devrimin yüksek çıkarlarına bağlı olarak yürütülmelidir. Devrim ve örgüt bilinci bunu gerektirir.