Devrimci savaş devrimin temelidir Devrim bir sınıfın öteki sınıfı alaşağı etme eylemi ve devasa bir alt-üst oluş olduğuna göre, alelade bir süreç olamaz İktidarı isteyen devrimci sınıf da iktidarı tutan gerici sınıf da ölüm kalım meselesi olarak ele alacaktır sorunu
Haber Merkezi (11-08-2018) Devrimci sınıf mücadelesinde hiçbir devrimci görev küçümsenemez. Hiçbir mücadele konusu devre dışı bırakılamaz. Hiçbir mücadele biçimi, yöntemi ve aracı ilkesel olarak (ve tabi ki belli şartlara bağlı olarak) yadsınamaz. Hiç bir kuvvet, dinamik, ittifak ve lehte güç ihmal edilemez. Çünkü sınıf mücadelesinin sorumluluğunu taşıyan bizlerin sınıf mücadelesinin çıkarlarından başka hiçbir çıkarı yoktur, başka bir kaygısı da olamaz.
Sınıf mücadelesi, siyasi mücadele, ideolojik mücadele ve teorik mücadele alanlarından teşekkül olur. Bu üçlü sacayağı gerici toplumsal sistemin ürünü olan bütün çelişki ve sorunları ve bu sorunlara karşı mücadeleyi dâhil alır. Demokrasi ve özgürlükler sorunu, ekonomik ve siyasi haklar-talepler sorunu, ulus ve azınlıklar zemininde milli sorun, inanç ve kadın sorunu, ileri ile geri arasındaki sorunu, bilim ile idealizm arası sorunu, teori ile pratik ilişkisine has sorunu, emek ile sömürü sorunu, doğa ve insan ilişkisi çerçevesinde ekoloji sorunu ve daha bir dizi irili-ufaklı sorun kapitalizm ve gericiliğin ürünü olarak devrimci sınıf mücadelesinin görevleri kapsamındadır. Toplumsal sistem ve siyasi iktidar sorunundan dil-kültür sorununa, ekonomik-demokratik taleplerden çevre sorununa, adaletten hukuka kadar bütün sorunlar ve bu sorunlara karşı mücadele, bu mücadelenin dayandığı amaç ve ilkelerden kullandığı metotlara, kullandığı araç ve biçimlere kadar olan en geniş yelpaze devrimci sınıf mücadelesinin gerçek kapsamını açıklar.
Özcesi, devrimci sınıf mücadelesi ve onun bilimi olan MLM bilimi, insan arasındaki ve insan ile doğa arasındaki bütün sorunları konu edindiği gibi, bütün bu sorunları insanın insan üzerindeki baskısında özetler ki, bu sınıf sorunundan başka türlü tanımlanamaz, açıklanamaz. Dolayısıyla dünyayı değiştirme eylemini de sınıf mücadelesinin temeli olan insanın insan üzerindeki baskısını kaldırmaktan başlatır. İnsanın özgürleşmesini sınıfların ortadan kaldırılmasından bağımsız telakki etmez.
Devrimci sınıf savaşımı, sınıfların ortadan kaldırılması hedefine doğru adımını, sınıf çelişkileri ve ayrıcalıklarının devrimci yoldan tasfiye edilmesi eylemiyle başlatır, anlamlandırır. Bu, gerici sınıfların imtiyaz ve ayrıcalıklarını ortadan kaldırmak, iktidarlarını alaşağı ederek gerici sistemlerine ve özel mülkiyete son vermek üzere, proletarya partisi önderliğinde örgütlenmiş kitlelerle ayağa kalkmak, çetin bir savaşıma girmek ve silahlı devrimci savaşa başvurmak demektir. Devrimci savaş devrimin temelidir. Devrim bir sınıfın öteki sınıfı alaşağı etme eylemi ve devasa bir alt-üst oluş olduğuna göre, alelade bir süreç olamaz. İktidarı isteyen devrimci sınıf da iktidarı tutan gerici sınıf da ölüm kalım meselesi olarak ele alacaktır sorunu. O halde devrimin doğası zor ve şiddete bürünmek durumundadır, bürünecektir de. Tıpkı tarihte görüldüğü gibi. Devlet ve iktidar imtiyazlarından vazgeçecek bir sınıf daha yeryüzüne gelmediğine göre, bu sınıf kavgası, bu iktidar savaşı tam manasından bir savaş olacaktır. Devrim kanlı bir eylemdir. Gerici sınıfların hegemonya, tahakküm, talan ve iktidar uğruna ne gibi barbarlıklara başvurduğu kanıt gerektirmez gerçektir ve bu gerçek her an yaşanmaktadır. Burjuvazi rızayla iktidarını vermez, proletarya da iktidarı almak için burjuvazinin rızasına gerek duymaz. İki sınıf da ölümcül savaşlarla birbirini yok etmek üzere savaşacaktır. Uzun sözün kısası, tarihin en köklü ve en amansız düşmanlığı olan devrimci sınıf ile gerici sınıf arasındaki düşmanlık ancak silah zoruyla ve şiddete dayalı bir metotla çözülebilir. O halde proletaryanın silahlı bir orduya sahip olması silahlı mücadelenin mantıki sonucu olarak zorunludur. ‘’Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur. Bu meselede hiçbir boş teoriye yer olamaz.’’ sözü anlamlı bir gerçeğin tespitidir. Bunları inkâr eden MLM ve proleter devrimci olamaz. İktidar mücadelesinin özü devrimci savaştır. Ordu örgütlenmesi olmadan bu savaş yürütülemez, iktidar ele geçirilemez, geçirilse bile elde tutulamaz. ‘’İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi, sorunun silahla çözülmesi, devrimin başlıca görevi ve en yüksek biçimidir.’’(Mao. Cilt 2. Sf: 224) Silahlı mücadele ve devrimci savaşı reddederek devrimi şiddetten bağışık ele alan, silahlı mücadele yerine diğer mücadele biçimlerini esas alan anlayışlar en hafif değimle reformist anlayışlardır. Ancak silahlı mücadeleyi esas almakla birlikte, diğer mücadele biçimlerini reddeden ya da bunlara burun bükerek kapalı duran anlayışlar da kaba dogmatiktir. Sınıf savaşımı veya siyasi iktidar savaşının salt askeri savaşa indirgenemeyeceği, bilakis silahlı-silahsız, illegal-açık/legal, barışçıl ve şiddete dayalı tüm biçimler siyasi iktidar mücadelesinde geçerli olan biçimlerdir ve onu bütünleyen parçalardır. Öte taraftan siyasi iktidar uğruna mücadele, demokrasi uğruna, reformlar uğruna, demokratik kazanımlar ve ilerlemeler ve hak talepleri uğruna mücadeleden tecrit tutulamaz. Sınıf mücadelesi bir bütündür ve onlarca biçimden, onlarca görevden, onlarca mücadele konusundan, onlarca çelişkiden ve bu çelişkilere uygun çözüm metotlarından oluşur. Hepsinin şah damarı silahlı mücadele, devrimci savaştır. Bu eğilip bükülemez kadar kesin doğrudur.
Burjuvaziye karşı her alanda savaşım vermek, devrimci sınıf mücadelesinin doğası, devrimin gereğidir!
Ne var ki, bu savaşım çoğu kez doğru kavranmaz veya çoğu kez dar kalıplara sıkıştırılarak salt silahlı savaşa indirgenir, savaşımın diğer unsurlarının ihmal edilmesi veya açıktan yadsınması biçiminde kavranır. Oysa devrimci savaşı geliştirmek ve devrimci savaşa hizmet ederek güç katmak için, onun bütün görev ve dinamiklerini devreye sokmak, uygun olan bütün örgütlenme ve mücadele biçimlerini kullanmak şarttır. Burjuvaziye karşı her alanda savaşım vermek tam da devrimci sınıf mücadelesinin doğası, devrimin gereğidir. Çünkü proletarya ideolojisi, bilimi ve partisi bütünüyle burjuvaziye ait olan her şeye alternatiftir; burjuvaziye ait her kültürü, biçimi, baskıyı, eşitsizliği ortadan kaldırmak ve yerine yenisini koymakla yükümlüdür proletarya. Bundandır ki, burjuva gericiliği temsil eden her unsura karşı mücadele zorunlu ve kaçınılmazdır. Çünkü burjuvaziye veya gericiliğe ait olan her şey onu besleyip güçlendirmektedir. Bazıları keskin devrimcilik adına sadece silahlı savaşımı önemser ve diğer mücadele biçimlerini hor görür, hatta devrimci çizgiden sapma olarak atfederler. Bu anlayışlar adeta salt savaş taraftarlığı yaparlar ama proleter çizgi, amaç ve hedefleri gözden kaçırırlar. Yalnızca silahlı mücadele, yalnızca silahlı savaş görüşüne sahip olup, sınıf savaşımı veya iktidar mücadelesinin diğer biçimlerine kapalı durur, burun bükerler. Lenin, benzer konudaki hatalı anlayışı çok daha etkili olarak ve ikna edici tarzda ortaya koyar:
‘’Demokrasi uğruna savaşımın, proletaryanın dikkatini, sosyalist devrimden başka yöne çekeceğini, ya da bu devrimi gözden gizleyeceğini, ikinci plana iteceğini vb sanmak büyük yanılgı olur. Tam tersine, nasıl ki tam demokrasiyi uygulamayan başarılı sosyalizm olmazsa, aynı şekilde, proletarya, demokrasi uğruna, bütün alanlarda tutarlı bir devrimci savaşım yürütmeden burjuvaziyi yenilgiye uğratamaz. (Lenin. UKTH. Sf:141)
Aynı anlayış Mao tarafından da şöyle özetlenir: ‘’Buna karşılık, silahlı mücadeleye ağırlık vermek öteki mücadele biçimlerini terk etmek demek değildir; tam tersine, silahlı mücadele öteki mücadele biçimleriyle bir arada yürütülmezse başarıya ulaşamaz.’’ (Mao. Cilt 2. Sf: 322)
İktidar mücadelesinin muhtevası, temel örgütlenme ve mücadele biçimleri esasta çözülmüş bir meseledir. Somut koşullarda, bu muhteva ve temel biçimlere bağlı olmak kaydıyla, örgütlenme ve mücadele metotları somut biçimler alırlar. Bu tamamen tarihsel ve somut koşullara bağlıdır. Esasta çözülmüş olan temel ve ilkesel meselelere karşın, içinde bulunduğumuz toplumsal somut koşullar ve devrimci sınıf güçlerinin durumu bir dizi görevler önümüze koyar, koymaktadır. Sorunun temel ilkelerde çözülmüş olması somut durumdaki sorunların çözümü anlamına gelmez. İlke meselelerine sadık kalmak kaydıyla somut durumun öne çıkardığı ihtiyaçlara, görev ve sorumluluklara dönük siyasetler geliştirmek elzemdir. Proletarya partisi olarak devrimci savaş veya iktidar mücadelesinin geliştirilmesi açısından büyük örgütsel yetmezlikler ve mücadelenin gereksinimlerini karşılayamama anlamında önemli sorunlarla karşı karşıyayız. Teorik tartışmaların, ilkesel ve stratejik ödevlere dönük saptamaların somut durumu değiştirmede birebir etki göstermediği açıktır. Somut mesele, örgütsel durum ve somut siyasetlerin geliştirilerek kitlelerle birleşen bir mücadele dinamizminin ortaya konulması ya da devrimci görevlerin yürütülmesindeki zayıflıklar meselesidir. Bu somut meselede özellikle pratiğin eksikliği, devrimci eylem eksikliği yaşamsal önemdedir. Çok güçlü teknolojiyle donanmış güçlü bir düşmanla savaşmaktayız ama kuvvetlerimiz veya örgütsel gücümüz ciddi derecede zayıftır. Bu zayıflığın aşılması için, ilke, teori, strateji meseleleri üzerinde tartışma yürütmek en azından somut durum itibarıyla faydasız ve anlamsızdır. Zira meselenin özü devrimci pratiğin eksikliğidir. Sorunun kaynağı budur. Önce güçlenip sonra pratiği geliştirmek tam doğru değildir. Pratik içinde gelişerek güçlenme yolu devrimin mantığına uygun olandır. Devrimci savaş önce öğrenilerek yürütülen değil, genellikle yürütülerek öğrenilen şeydir. Aynı şey örgütsel olarak güçlenmek için de geçerlidir. Güçlenmeyi beklemek, hazır güçleri pasifize etmek ve güçlenme şartına bağlı pratiğe girmeyi bilinmeze erteleyen kendiliğindenci ekonomist anlayıştır. Mevcut güçlerle pratiği geliştirmek ve pratiğin meyvelerini toplayarak güçlenmek doğru ve olanaklı olandır. ‘’Neden örgütsel olarak güçsüzüz’’ sorusunun gerçek cevabı pratikten yoksun oluşumuzda aranmalıdır. Pratiğe girmeyen hiçbir şey gelişip güçlenemez.
Proleter partiyi temel prensipleri üzerinde sağlamlaştırma ve kitlelerle geniş bağlar kurma, gerekli olan pratiği geliştirmekle birlikte, zayıflıkların aşılmasında yaşamsal görevdir!
Ancak dar pratikçi düşünceye sahip olmamalıyız. Teoriyi, tecrübeyi, örgütlenme uğraşını, emek ve çabayı yadsıyan bir pratikçilik benimsenemez. Böylesi pratikçilik gerçekçi olmadığı gibi, tüm temellerinden de yoksundur. Örgütsel olarak güçlenmenin, mücadelenin ilerleyip büyümesinin, örgütlenmenin genişlemesinin pratikten geçtiği kesindir. Fakat bu pratik, sadece askeri eylem pratiği olarak algılanamaz. Devrimci mücadele ve örgütlenmeyi geliştiren her çalışma bahsini ettiğimiz pratiğin kopmaz parçası ve hatta özüdür. Özüdür çünkü savaş pratiği de mücadelenin ve örgütlenmenin gelişerek devrim aşamasına ulaşması içindir; başlı başına amaç değildir. Özcesi, kendi örgütsel durumumuz, düşmanın durumu ve somut koşullar dikkate alındığında yapmamız gereken, güçlenmek ve ilerlemek için pratik çalışmaları yoğunlaştırmaktır. Dolayısıyla altını çizmekte fayda var ki, ‘’Güçsüzlüğümüzün kaynağı esas olarak güçsüz oluşumuzda değil, pratikten yoksun oluşumuzda yatar.’’ (Mao. Cilt 1. Sf: 402) Parti tabanı ve potansiyelimiz düşünüldüğünde, ideolojik-siyasi çizgimiz dikkate alındığında ve devrimci duruş noktasında ortaya koyduğumuz devrimci kararlılık, bedeller pahasına mücadele ısrarı göz önüne alındığında(bu anlamda), ne kadar güçlü olduğumuz aşikârdır. Fakat örgütsel-örgütsel pratik açıdan tam tersine güçsüz olduğumuz da o kadar gerçektir. Bu da doğrular ki, güçsüzlüğümüzün esas nedeni pratikten yoksun oluşumuzdur, başka bir şey değil. O halde devrimci pratiği geliştirmek için daha fazla çaba ve daha fazla özveriyle harekete geçmek şarttır.
Ama bütün bunlar ancak ve ancak güçlü bir proleter parti şartlarında, kitleler içinde kök salmış böyle bir partinin varlığında olanaklı, böyle bir partiyle mümkündür. Proleter partiyi temel prensipleri üzerinde sağlamlaştırma ve kitlelerle geniş bağlar kurma, gerekli olan pratiği geliştirmekle birlikte, zayıflıkların aşılmasında yaşamsal görevdir. İllegal parti örgütünü sağlamlaştırarak büyütme gayretini yoğunlaştırma ve emekçi kitleler içinde örgütlenme çalışmasını derinleştirme, kurumsallaşmayı derinleştirme, kolektif eylem ve iradeyi öne çıkarma, dinamiklerimizle birleşme ve kuvvetlerimizi toparlama, atıl ya da etkin güçlerimizle ilişkilenerek harekete geçirme, merkezden çeperlere kadar gücümüzü faal hale getirme çalışmalarına hız verme ve bu çalışmaları sözde bırakmayarak pratikleştirme bugün yapmamız gerekenlerdendir. Bunlar zemininde devrimci pratiğin serpilmesi sağlanabilir, zayıf durumdan güçlü duruma geçilebilir, pratik patlak verebilir.
Hâkim sınıfların önümüzdeki süreçte karşı karşıya olduğu ekonomik-siyasi ‘’krizler’’ toplumsal hareketlere, kendiliğinden gelme kitle hareketlerine davetiye çıkarmaktadır. Bu koşulların devrim lehine değerlendirilmesi, sıkı bir çalışmayı, kitleler içinde yoğun örgütlenmeyi, devrimci deneyim ve birikimi olan dağınık veya edilgen güçlerimizle acilen birleşmeyi gerektirmekte, önümüze koymaktadır. Somut ve gerçekleştirilebilir görevler yerine getirilmeden büyük idealler gerçekleştirilemez. Sadece tek doğru olarak kabul edip başka doğrulara kapalı duran hatalı anlayışa dayalı ‘’kendi’’ gücümüzle devrimi gerçekleştiremeyiz. Dışımızdaki güçlerle, geniş kitlelerle birleşme yeteneği göstermek durumundayız. Devrim için ne kadar çok devrimci olursa o kadar iyidir.
En ciddi hata, mücadele ve görevler pratiğinden kopmak, bunları devrimci lafazanlık ve dogmatik yaklaşımlarla sınırlamak ya da çoğunu saf dışı etmektir. Ve elbette devrimci güçlerin birleştirilmesinde tutuk davranarak devrim aleyhine dar kaygılarla hareket etmektir.
Gazete Patika