Dört dağ içindeki evrensellik

Düşüncelerin, yerel yönetim projelerinin sahiden demokratik bir ortamda, bir karnaval ikliminde yarışmasının kazananı Dersim olacaktır Hangi ekip ve projenin ipi göğüsleyeceğinden bağımsız olarak

HABER MERKEZİ (18-02-2019) Küçücük bir coğrafyadaki belediye seçimlerinin neden olduğu politik canlılık, düşünsel ve kültürel planda özgün bir dinamizm de yaratmaktadır.

Dört dağ ve düzinelerce kara(kale)kol arasına sıkıştırılmış bir ilde kolektif tarım üretiminden ekosistemin korunmasına, mahalle meclislerinin oluşturulmasından kadın sorununa, lojman sorunundan kaybolma riski altındaki mahalli dil ve inançların korunmasına kadar oldukça geniş bir yelpazedeki sayısız düşünce, sorunsal ve çözüm önerileri tartışılmaktadır. [1]

Seçim kampanyasına bütün renkleriyle Dersim diasporası da katılınca, oluşan manzara tam bir yeni zaman agora iklimine büründü. Tartışmalara felsefe, ideolojiler, inançlar, yerel-evrensel diyalektiği gibi “fuzuli” mevzuların da dâhil olması İç-Dersim’i çok yönlü bir laboratuvara çevirdi.

Dünyada eşi-benzeri az bulunan, iyi bir durumdur bu.

Yerel demokratik bir yarışmayı bir bahar festivali coşkusuyla sürdürebilmek bile başlı başına bir başarı örneğidir. Kendi küçük, ama özgül ağırlığı hayli büyük İç-Dersim’e yakışan da bu olsa gerektir.

Yeter ki muhtemel “kozmik” tuzaklara karşı birleşik önlemler alınabilsin. Yeter ki devlet güdümlü misyon sahiplerine; yanı sıra, buyurgan milliyetçi emrivakilere, işleri rayından çıkarmaya elverişli etnik ve dar grupçu ideolojik bağnazlıklara karşı gerekli kolektif farkındalık oluşturulabilsin.

Yereldeki Evrensel

Ezelî bir tartışmanın konusudur şu ünlü “Yerli/yabancı”, “yerel/evrensel” meselesi. Belediye seçimleri vesilesiyle yeniden gündem olan -aslında gündemden hiç çıkmayan- bu tartışma, yalnızca İç-Dersim’in değil, dış dünyanın da kadim sorunlarındandır.

“Bizi biz yapan değerleri”, Kürt, Zaza ve Kızılbaş gibi etno-kültürel kimlikleri tehdit altında görme hali, bölgenin, “çözüm sosyalizm” diyen sol güçlerine karşı zaman zaman dostça olmayan kampanyaların da nedeni olmaktadır. Asli hedefi gözden kaçıran dar kimlikçi yaklaşımlar, kimlik sorunlarını çözmek bir yana yeni sorunların tarafı haline gelmektedirler.

Burada mesele, sosyalist solun “pirüpak olma” meselesi değil elbette. Dünü ve bugünüyle solun da kendine ayna tutması, teorisini ve politik stratejisini güncellemesi, kusurlarıyla samimiyetle yüzleşmesi ayan-beyan bir ihtiyaçtır.

“Yabancı” korkusunun her zaman tehcir, asimilasyon vb gibi rasyonel gerekçelere dayanması gerekmiyor. “Evrensel değerler” dendiğinde duyulan “kimliklerimiz kaybolur” korkusunun mantık ve bilimsel bilinçte geçerli bir karşılığı yoktur. Denklem yanlış kurulunca, “yerellik” mutlak “yerlilik” ve etnomerkezci kimliklere, “evrensellik” ise “yabancılık” ve “bizi yutmaya gelen istilacı/harici” kimliklere indirgeniyor. Sonrasında ise tamamen algısal bilinçte oluşan -veya oluşturulan- korkular kaçınılmaz oluyor. Oysa “yerel/evrensel” ilişkisi yan yana, iç içe bir ilişkiler bütünüdür. Onu kutuplara doğru geren şey, insanın dar ideolojik, inanç ve etnik benmerkezci saplantılarıdır.

Yerel yönetim programlarında, gelecek belediye meclislerine şimdiden sunulan listeler dolusu tavsiyelerin çoğunda biyoloji, kimya, jeoloji gibi doğa bilimlerinin; sosyoloji, antropoloji, coğrafya ve psikoloji gibi insan bilimlerinin verileri kullanılmaktadır. Matematik ve mantık gibi formel bilim disiplinleri ise hemen her yerde… Demek ki evrensel, yani beşeriyetin tamamı için geçerli olan bilim yasaları, İç-Dersim yereliyle de bütünleşebiliyor ve hiç de bir doku uyuşmazlığı nedeni olmayabiliyormuş.

Örneğin ezme/ezilme, yönetme/yönetilme ilişkisi evrensel bir olgudur. Cinsler, toplumsal sınıf ve katmanlar arası eşitsizlik ilişkileri de öyle. Kimliklerden hareket edilerek Dersim yerelinin bu evrensel olgular bütününden azade olduğu iddia edilebilir mi?

Mülkiyete dayalı devletli bir uygarlık modelindeki egemenlik ilişkilerinin Munzur ve Himalayaların eteklerinde başka, Alp ve And eteklerinde başka biçimler alması, yerelin içindeki evrenseli -egemenlik kategorisini- ortadan kaldırmıyor. Hükümran şurada aristokrat, burada kapitalist, ötede toprak ağası, beride sömürge valisi olabilir. Yok, “biz sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış, homojen bir toplumuz” denmek isteniyorsa, o başka…

Çoğu zaman yapay bir biçimde uçlara doğru zorlanan “yerellik/evrensellik” tartışması yüzeysel, deforme bir bilinçten de aldığı destekle karikatür hale gelebiliyor. Örneğin “toplumcu belediyecilik” denildiğinde kimseden fazla bir itiraz gelmez. Çünkü yerelliğe aykırı değildir. Fakat “toplumcu”nun Fransızca karşılığı olan “sosyalist” sıfatını kullandığınızda, yani “toplumcu belediyecilik” yerine “sosyalist belediyecilik” dendiğinde pekâlâ kıyamet kopabilir. Çünkü sosyalizm “evrenseldir/yabancıdır”, dolayısıyla da “tehlike” kaynağıdır! Maazallah bir de “Komün” deseniz, yandınız demektir. Kendilerini tehlikede hisseden gorillerin göğüslerini yumruklayarak çıkardıkları refleks gürlemeleri anında duyabilirsiniz.

Renk çeşitliliğini doğada seven insanın, toplumdaki farklılık ve renk harmonisine gelindiğinde tahammülsüzleşmesi, hatta ondan ürettiği korkuyu yıkıcı bir enerjiye dönüştürmesi, çözüm bekleyen bir başka insanlık gerçeğidir.

Dersim bir şanstır

Modern zaman Dersim’ine yakışan, “kimlik” kavgaları içinde kaybolmak değildir. Mitolojik masalların peşine düşerek kendine iyi bir soy, gurur kaynağı etnik bir köken ve hepsinden daha ulvi bir inanç kaynağı arama çabası bir eşikten sonra anlamsız bir çabadır. Kaç bin yıl geriye gidebilirsiniz. Beş bin yıl? On-beş bin yıl? …

Kuşkusuz efsanelerin izini sürmenin, mezarlıklarda arama yapmanın, çanak-çömlek bulmaya çıkmanın antropoloji, arkeoloji gibi bilim disiplinlerinde saygın bir karşılığı vardır. Ama keyfi bir seçicilikle en hünerli ecdat arayışına çıkmanın, on binlerce yıllık uygarlıklar enkazı içinden “aha da bizim medeniyetin ana kaynağı burası” diye ayak diretmenin geleceğin toplumunu inşa etmeye ne tür bir rasyonel katkısı olabilir?

Dersim, yeniliklere açıklığı, yönünü geleceğe dönmesiyle Dersim’dir. Bilimi, sanatı, dinleri, yerel ya da evrensel düşünce akımlarını, onların önerdiği toplum projelerini tabusuz tartışabilmekle Dersim’dir. Gelenekçileri, sosyalistleri, feministleri, etnik ve inanç benmerkezci milliyetçileri, Anarşistleriyle… birlikte Dersim’dir. Bunlardan birini linç veya infaz ettiniz mi, Dersim kendisi olmaktan çıkar.

Hangi kimlik ve toplum tasarımı adına olursa olsun, tek tipleştirme çabası Dersim’e yapılan bir iyilik olmayacaktır.

Tekçi bir kimlik empoze etme girişimi, Dersim’in tarihine, kültür kodlarına ve sosyolojik dokusuna uymaz, ters teper.

Tüm kimlik sorunlarını İsviçre modeli bir burjuva demokrasisiyle çözebilirsiniz. Ama kolektif zenginliklerin adil paylaşımı gerçekleşmeden, en tutarlı kapitalist demokrasiyi dahi ilelebet ayakta tutamazsınız. İşte yeryüzünün 5. büyük ekonomik/askeri gücü ve demokrasi beşiği Fransa’nın hali. Toplumsal zenginliklerin malum mekanizmalardan geçerek küçük bir azınlığın elinde toplanması meselesi çözülmeden, insanlık huzur yüzü göremeyecektir.

Sosyalistlerin/Komünistlerin varlığı Dersim’in, Dersim’in varlığı ise Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının bir şansıdır.

Düşüncelerin, yerel yönetim projelerinin sahiden demokratik bir ortamda, bir karnaval ikliminde yarışmasının kazananı Dersim olacaktır. Hangi ekip ve projenin ipi göğüsleyeceğinden bağımsız olarak…

Fatsa, Ovacık deneylerinin kazanması ise, tüm bir Anadolu ve Kürdistan coğrafyasına yeni ufuklar açmaya muktedir ortak başarı olacaktır.

Birleşik başarılar, demokratik direniş odaklarını birbirine yedirerek bertaraf etmek niyetindeki İslamcı-faşist iktidar ittifakının açtığı çukurlara düşmemenin; suç sicili hayli kabarık bir devlet ve onun partilerinin oyunlarını bozmanın da güvencesidir…

“Komünist Belediye”lerin çoğalması, gadre uğrayan bütün ezilen kimlik ve toplumsal katmanlardaki umut ve özlemlerin kristalleşmesi demek olacaktır.

[1] Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, bu makalenin amacı, işin ehli ve her biri kendi alnında yetkin pek çok kişi ve kurumun belediyecilik, alternatif kent idareciliği vb. konulara dair geliştirdikleri gayet yetkin/içerikli önerilere “yeni” ekler yapmak değildir. Haddini aşmak olur bu. Amaç, kimi anlayış ve vizyon açılarına değinmektir.