Dünyayı değiştirme eyleminde ilkeli duruş elzemdir/Perspektif

Düşmanın ölümcül saldırılarına maruz kalan yoldaşlarımızın yaşamlarını feda etme dahil, hiçbir bencil çıkar ve kaygı taşımadan tereddütsüzce ölümü göğüslemeleri sayısız olumlu özellikleri kadar, bu ilkeli tutumun-tutumlarının da ürünüdür Pekâlâ ölmemek için ilkelerden-ilkelerinden ödün vererek yaşamlarını sürdürebilirlerdi Ama onlar, “düşmanın önünde çökecek dizimiz, eğilecek başımız yok” diyerek, teslim olmama ve direnme ilkesine sadık kalıp onurluca ölmeyi yeğlediler. Dahası yoldaşlarımız kişisel yaşamlarından ödün vermeyerek fedakârlık üzerinden yürütülen zorluklara katlanmayabilir, gönüllü olarak yaşamları pahasına mücadeleye katılmayabilirlerdi. Nitekim milyonlarca insan bu “duyarsızlık” içinde yaşamını sürdürmektedir. Onlar bu milyonlar içinde “bir avuç” kadar azınlıktı. Ama ilkeli, ama bilinçli, ama fedakarlardı; komünist ve devrimcilerdi. Onları devrime, partiye ve komünizm davasına ölümüne bağlayan şey, MLM ideolojiyle nitelenen bilimsel inançları, ezilen emekçi halklara besledikleri derin sevgileri, halkların kurtuluşuna adanmışlık düzeyindeki bağlılıkları, dünyanın özgürleştirilmesine dönük tarihsel görev ve sorumluluk bilinci gibi bir dizi üstün özelliklerle edindikleri komünist devrimci ilkelerden başka bir şey değildi

HABER MERKEZİ(10.10.2017)-İlke, dost ile düşmanı, esneyip eğilmez, burulup bükülmez, silikleştirilip değişmez katılıkta net ve kesin çizgilerle birbirinden ayırmaktır, ayırma yeteneğini göstermekte saklıdır. Bu beceriyi gösteremeyenler ilkesizliğin batağında yüzmekten kurtulamazlar. İlkeye özünü veren dost ile düşman ayrışımını doğru yapmak, dost ile düşman tanımını siyasi alanda ezen-ezilen/gerici-ilerici/burjuva-proletarya/halk ve halk düşmanları ikileminde ifade bulan sınıf zeminine yapmakla mümkündür. Dost-düşman ayrımında rotasını şaşıran siyasi bir doğrultunun diğer ilkelere sadık kalması düşünülemez. Strateji ve siyasetimize, politika ve taktiğimize, amaç ve hedefimize, ittifak ve düşmanımıza, eylemimizin içeriği ve başvuracağımız metotlara dönük bütün anlayış ve davranışlarımıza yön verip biçimlendiren, doğru ile yanlış karşısındaki tutumumuzu tayin eden bu ilkedir. Kiminle kavga/kiminle barış, kime karşı mücadele/kimle birlikte mücadele, kimle birlik/kime karşı birlik şeklindeki bütün suallerin yanıtı, kim dost-kim düşman sualinde berrak bir bilince, isabetli bir belirlemeye, nihayetinde dost-düşman ilkesinde sağlam bir görüşe sahip olmaktan geçer. İlkede katı, siyasette esnek olma anlayışının doğruluğu da bu ilkeden ileri gelir. Bu ilkede küçük bir savrulma bile bizleri sınıf dostlarımıza karşı siyasi ve yıkıcı bir mücadeleye sürükleyebileceği gibi, sınıf düşmanlarımızla buluşmaya, en azından düşmanımıza hizmet etmeye götürebilir. Bu da siyasi mücadelemizi baltalamaya, devrimci savaşımızı başarısızlıklara ve amaçlarımızdan uzaklaşmaya kadar tahripkâr sonuçlar yaratmaya yeter bir savrulmadır. İşte ilkede sağlam, net ve berrak olmak bu derece önemli, bu derece hayati bir sorundur. Kişi ve kişilik açısından, siyasi mücadele ve yaşamda istikrar, sosyal pratikte tutarlılık ve gelişerek özgürleşmek, davranış ve düşüncede sağlam bir çizgiye sahip olmaktan, yani çizgileşmekten geçer. Çizgileşmek, dünya görüşü ya da siyasi kimlik temelinde sistematik düşünce ve davranış bütünlüğüne sahip olup, tüm yaşamda tutarlı ve ilkeli olmaktır.

İlkelerle yoğrulmuş net ilkesel duruş geçici başarının olmasa da stratejik zaferin sağlam temeli, gerçek başarının yolu ve geleceğe hükmetmenin teminatıdır. İlkeli tutum, anlık başarı, geçici kazanç ve zafere saplanıp kalmaz, esasta uzun vadeli kalıcı başarıya endeksli hareket eder. Kuşkusuz ki, küçük kazanım ve başarılara, anlık çıkar ve zaferlere de hükmeder. Anlık ve küçük olan kazanımla ilgili olmak her zaman ilkesizlik anlamına gelmez. Bu anlamda ilkeli yaklaşım her kazanım ve ilerlemeyi gözetir. Fakat bunu ilkelerden bağışık yapmaz, ilkelere sadık yapar; asıl yönelimi stratejik kazanımlara dönüktür ilkeli tutumun. Daha açığı, ilkeleri reel-politik ve günlük siyasete, uzun vadeli çıkarları kısa vadeli geçici çıkarlara feda etmez. İlkeli siyaset, ilkelere tabi ve ilkelerle belirlenmiş siyaset tarzıdır ki, bu siyaset tarzı doğru ile yanlışı reel-politikteki göreli yarara/çıkara göre saptamaz. İlkeli duruşun temel ayrım ya da göstergelerinden biri hiç şüphesiz ki doğru ile yanlış arasındaki bilinçli tercihtir. Salt anda çıkar sağlıyor ya da işime geliyor diye bilerek yanlışı savunmak veya yanlışa destek vermek ilkesiz tutum olmakla birlikte, kaybedecek olan burjuva yaklaşımdır. “Ne çıkarıma geliyorsa o doğrudur”, “anda yarar sağlayan her şey iyidir”, “faydalı olan her şey doğrudur” şeklindeki anlayış burjuva pragmatist anlayıştır. Çürüktür, ilkesizdir. Bencil kişisel çıkarlardan hareket etmek ise tamamen kokuşmuş burjuva anlayıştır ki, bunda ilke tartışması yürütmenin alanı yoktur.

Bu tartışma çerçevesinde amaç-araç ilişkisi de önemli bir sorundur. Kullanacağımız araç ve yöntemlerin amaçlarımız kadar temiz, amaçlarımızla uyum içinde olması ötelenemez bir gerekliliktir. Amaca giden her yol mubahtır görüşü burjuva pragmatist görüştür. Komünizm ve komünist devrimci ilkelere yabancıdır. Şayet amaç-araç ilişkisinde ilkeli tavra sahip değilsek amacımızdan sapmamız ve onu lekelememiz kaçınılmaz olur. Amaçlarımıza ulaşmak için dostlarımıza, yoldaşlarımıza ve halka zarar vermeyi benimseyemeyiz. Gerektiğinde (elbette amaç ve ilkelere bağlı kalmak uğruna) kolay yolu değil, zor yolu tercih etmeli, amaçlarımızla çelişen araç ya da yöntemlere tenezzül etmemeliyiz. Partiyle halkın çıkarları çatıştığında tercihimizi halkın çıkarlarından yana kullanma prensibi bunu anlatmaktadır. Kuşkusuz ki, ilke meseleleriyle diğer-siyaset meseleleri birbirinden ayırt etmeli, edebilmeliyiz. Her sorunu ilkesel olarak tarif eder ve buna göre yaklaşımlara girersek, bu, hatalara düşmemiz anlamına geleceği gibi, ilkeleri sulandırmaya da hizmet eder. Ancak net-açık ilke sorunlarında tavizsiz olmamız zorunlu ve doğrudur.

İlkeli olmak ya da olmamak stratejik yönelim ve başarı açısından tayin edici derecede önemliyken, proletarya ile burjuvazinin karakterini belirleyen temel ayraç, komünist çizgi ile oportünist/revizyonist çizginin niteliğine damga vuran kesin ölçüt değerindedir. Burjuvazi gibi bilumum burjuva ideolojik akımın siyaseti de tutumu da bencil çıkar ve fayda sağlamaya endekslidir. Bu külliyat için doğru/yanlış değil, bencil çıkar yönlendirici ve önemlidir. Proletarya ve emekçilerin tutumu ise tam tersinedir. Komünistler doğru ile yanlış arasındaki tercihi ilkesel yaklaşım olarak ele alırken, bencil çıkardan uzak tüm insanlığın çıkarına uzanan toplumsal, sınıfsal-kolektif çıkarlardan hareket ederler. Bu, dünyayı değiştirme eyleminde bulunanların ilkesel tavrı, fedakâr savaşımlarında karşılık bulan temel özelliğidir.

Düşmanın ölümcül saldırılarına maruz kalan yoldaşlarımızın yaşamlarını feda etme dahil, hiçbir bencil çıkar ve kaygı taşımadan tereddütsüzce ölümü göğüslemeleri sayısız olumlu özellikleri kadar, bu ilkeli tutumun-tutumlarının da ürünüdür. Pekâlâ ölmemek için ilkelerden-ilkelerinden ödün vererek yaşamlarını sürdürebilirlerdi. Ama onlar, “düşmanın önünde çökecek dizimiz, eğilecek başımız yok” diyerek, teslim olmama ve direnme ilkesine sadık kalıp onurluca ölmeyi yeğlediler. Dahası yoldaşlarımız kişisel yaşamlarından ödün vermeyerek fedakârlık üzerinden yürütülen zorluklara katlanmayabilir, gönüllü olarak yaşamları pahasına mücadeleye katılmayabilirlerdi. Nitekim milyonlarca insan bu “duyarsızlık” içinde yaşamını sürdürmektedir. Onlar bu milyonlar içinde “bir avuç” kadar azınlıktı. Ama ilkeli, ama bilinçli, ama fedakarlardı; komünist ve devrimcilerdi. Onları devrime, partiye ve komünizm davasına ölümüne bağlayan şey, MLM ideolojiyle nitelenen bilimsel inançları, ezilen emekçi halklara besledikleri derin sevgileri, halkların kurtuluşuna adanmışlık düzeyindeki bağlılıkları, dünyanın özgürleştirilmesine dönük tarihsel görev ve sorumluluk bilinci gibi bir dizi üstün özelliklerle edindikleri komünist devrimci ilkelerden başka bir şey değildi.

Başka özelliklerin yanı sıra devrim ve parti kaygısı ya da çıkarında birleşmek de dost-düşman ayrımında yetkin olan ilkesel tutuma bağlıdır, ilkesel ayrımda berrak düşünceye sahip olmaktan geçer. Dost ile düşman ayrımında kesin ilkesel tutuma sahip olanlar hiç şüphesiz parti ve devrimde birleşme, bu zeminde sağlam durmada da ilkesel ayrımlarını ortaya koyarlar. Bu ilkelse ayrımı isabetli yapanlar dostlarıyla mücadele etmekten sakındıkları gibi, yoldaşlarıyla mücadeleyi de (ideolojik mücadeleyi değil, ‘kavga’ etmeyi ya da yıkıcı mücadele tarzını kast ediyoruz) benimsemez, bu hataya düşmezler. Eğer ilkesel bir tutuma sahip isek, bir dizi sorunu birlik içinde giderme iradesi gösterir, bu sorunları ilkesel tutum olan devrim ve parti kaygısının önüne çıkarmayız. İlkesel tutum şudur; bir tarafta hatalı, eksik ve eleştirdiğimiz sorunlar vardır, diğer tarafta devrim ve parti çıkarı vardır. İlkeli olmak veya ilkeli tavra sahip olmak tereddütsüzce devrim ve parti çıkarları doğrultusunda saf tutmaktır. Yani, hata ve eksikliklerden ya da eleştirilerimizden dolayı devrim mücadelesini bir kenara bırakamaz, devrimin stratejik aracı olan partiyi-devrimde halkın kullanacağı biricik silahı zayıflatmayı benimseyemeyiz. Devrimin veya partinin hatalarıyla karşı-devrimin varlığı karşısındaki tavır ve sorumluluklarımızı kıyaslayamaz, bunlar arasında net tercihe sahip oluruz. Bu tercih hatalarına rağmen devrimden ve devrimin silahı olan partiden yana olur; devrim ve partiyi hatalara feda etme biçiminde olmaz. Eleştirdiğimiz hatalar hepten doğru olsa da bu tercih değişemez. Çünkü, buradaki tercih son tahlilde devrimin çıkarlarıyla bu çıkarlar karşısındaki pozisyonumuzu açıklar ve devrim ile devrimin ötelenmesine dayanır. Yanlışlar yapılıyor, hatalar işleniyor, zayıflıklar gösteriliyor diye parti ve dolayısıyla devrim saflarından çıkarak kenara çekilemeyiz. Bu kenara çekilmenin objektif olarak devrim aleyhine, karşı-devrim lehine olduğu bilinmek-kavranmak durumundadır. Lakin ancak güçlü bir ilkesel tavır bu yeteneği gösterebilir, bu ilkesel tavrı sergileyebilir. İlkesel tutumda zayıflık taşıyanlar siyasi sarsıntılardan, mücadelede falsolar çizmekten kurtulamazlar. Devrim ve halk uğruna ve partinin geliştirilmesi çalışmalarında sergilenen mücadelede ölümü severek göğüsleyen yoldaşların bu tavrı, elbette ki ilkesel tutumda keskin olmalarından da ileri gelmektedir.

http://halkingunlugu1.org/