Erken Seçimi Boykot Etme Tavrı Tartışılmalıdır!

seimler ile ilgili yazSonuç olarak, erken seçimde boykot mu, seçimlere girmek mi ikileminde yapılacak tercih hangi taktiğin daha etkili olacağının objektif gerçeğe uygun olarak saptanmasıyla alakalıdır Devrimci ve demokratik kazanımlar hangi taktikle daha fazla ilerletilebilir ve faşist diktatörlüğün hoyratlıkları daha etkili engellenebilir sorusu, erken seçimde izlenecek taktiğin belirlenmesinde dikkate alınması gereken tespitlerdir

HABER MERKEZİ (21.08.2015)-Salt devrimci açıdan değil, burjuva partiler için de, Erdoğan’ın dayattığı gidişat seçimlerin boykot edilmesi tavrını-taktiğini gerektiren mecraya doğru olgunlaşıyor. Devrimci açıdan boykot için güçlü gerekçeler belirirken, burjuva partilerin tutarlı muhalefet tavrı açısından da seçimlerin boykot edilmesinin zemini doğmaktadır. Zira Erdoğan/AKP diktatörlüğü burjuva partilere de muhalefet veya yarışma zeminini kısıp kapatarak tamamen kendi lehine olan tek adam sultasını kabul etmeleri şartlarını dayatıyor. Mutlak Erdoğan egemenliği uğruna uygulanan strateji ve faşist baskı sürecinin tümü boykot tavrını hâsıl ediyor.

Elbette şimdiki durumda kesin boykot tavrı devrimci açıdan da netleşmiş bir durum ya da sonuçlandırılmış bir eğilim değildir. Ancak mevcut gelişmelerin yönünün seçimleri boykot etmeye doğru giden zeminde olduğu söylenebilir. Özünde veya genel olarak mevcut şartlar boykot tavrı için yeterlidir denebilir. Ne var ki, boykotun en kuvvetli gerekçeler zeminine oturmasının beklenmesi daha isabetli olacaktır. Aynı şey Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğüyle her şeyi kontrol eden pozisyonu ve özellikle seçim veya sandık güvenliği bahanesiyle seçimleri kazanmaya dönük yasal hilelerden gayri yasal hilelere kadar bir zemin oluşturduğunda burjuva partilerinin de boykot etmesi son derece rasyonel bir tutumdur. Erdoğan’ın pratik uygulama, oyun ve hilelerle görülen eğiliminin boykotu dayattığı ya da dayatmaların boykotu koşulladığı görülmek durumundadır. Kısacası salt devrimci ve proleter devrimci cephe değil, AKP dışındaki tüm burjuva muhalefet de boykot seçeneğini gündemine almak zorundadır.

Boykot tavrının kararlaştırılmasında erken davranmayıp daha kuvvetli gerekçelere ulaşan zeminin beklenmesinin ihtiyacı 7 Haziran seçimlerinin tecrübesi tarafından doğrulanmaktadır. 7 Haziran seçimlerinde oluşturulan ittifaklar ve seçimlere girilerek elde edilen kazanımlar salt AKP/Erdoğan iktidarının geriletilmesi açısından ele alındığında bile, seçimlere girildiği takdirde mevcut gericiliğin yeni ve daha da derin saldırganlıklarının bir bakıma sabote edilmesini sağlamıştır denebilir. AKP/Erdoğan’ın tek başına iktidar olması engellenerek muhtemel strateji ve saldırganlıkları iktidar olamaması açısından engellenmiştir. Bu anlamda çok güçlü ve Erdoğan/AKP stratejilerini, hedeflerini vb vs engelleyebilecek bir boykot etkinliği yakalanmadan ve cılız kalabilecek bir boykot tavrı durumunda boykot etmenin pratik bir karşılığı olmayacaktır. Ancak görüldü ki, seçimlere ittifak olarak girildiğinde Erdoğan’ın oyunları bozulabiliyor. Evet, şayet HDP barajı aşmasaydı Erdoğan’ın tek başına iktidar olması ve bu anlamda yeni saldırganlıklarını sorunsuz bir biçimde derinleştirilmesi engellenemezdi. Fakat bu gerçeklik mutlak biçimde seçimler boykot edilmemeli, her şartta seçimlere girilmelidir şeklinde yorumlanamaz, anlaşılamaz. Taktik bir siyaset olan seçimlerde somut şartlar taktik siyasetin ne olacağını belirler. Dolayısıyla somut şartları en iyi biçimde değerlendirerek taktik siyaseti saptamak doğru olanıdır. Burada parantez açarak bir noktaya daha dikkat çekmekte fayda var. Devrimci siyasetin vb yasal-açık alan siyasetinde de olsa bütün amacı veya geliştireceği taktik politikası sadece AKP karşıtlığı olarak yorumlanmamalıdır. Ne var ki, AKP/Erdoğan’ın geriletilmesi baş düşman durumundaki faşist bir diktatörlüğün geriletilmesi, engellenmesi vb anlamına gelmektedir. AKP iktidarına karşı kazanılacak her başarı onun şahsında faşist diktatörlüğe karşı kazanılmış bir başarıdır. Ve kuşkusuz ki, devrimci politika ve tavır her faşist iktidar ve gerici diktatörlük şahsında da aynı tavra sahiptir, sahip olacaktır. Geriletilen her diktatörlük devrimci mücadele adına bir kazanımdır. Özcesi AKP/Erdoğan diktatörlüğüne karşı benimsediğimiz bu yaklaşım salt AKP karşıtlığından beslenmemekte, genel olarak gerici faşist diktatörlüklere karşı devrimci duruştan beslenmektedir. AKP mevcut durumda iktidar olduğu için doğal olarak baş hedef durumundadır.

Boykot tavrının dayanakları veya bu tavrı geliştirmenin gerekçeleri ile boykot tavrının tartışılmasının gerekliliği üzerine yaklaşımımıza dönersek;

Erdoğan/AKP Kürt ulusuna dönük amansız bir savaş saldırganlığı yürütmekte, azgın katliamlar gerçekleştirmekte, adeta bir sıkıyönetim uygulayarak her türlü vahşeti uygulamaktadır. Katlettiği Kürt kadın militanların cesetlerini çıplak biçimde teşhir edecek kadar alçalmaktadır… Halk kitlelerine dönük baskılar en ağır koşularda sürdürülürken, devrimciler katledilmekte, yargısız infazlar gerçekleştirilmektedir… Yürütülen topyekûn savaş konsepti halk kitleleri, Aleviler ve özel olarak Kürt ulusu kıyım politikaları altında olup tüm toplum terörize edilmektedir. Büyük tutuklamalar ve ağır baskılar hız kesmeden sürmekte, tam bir faşist darbe hüküm sürmektedir. Tek adam sultası tekçi faşist diktatörlük olarak alenen kan isteyip intikam sürdürmekte, ‘’kökünü kazıyacağız’’ kafatasçılığı katledilenlerin sayısı verilerek alenen yürütülmektedir. Cumhurbaşkanlığı yetkilerini olmayan yetkiler sınırında hukuksuzca kullanarak bir erken seçimi halkın iradesine rağmen halka dayatmaktadır. HDP açıktan hedef gösterilip saldırıya maruz bırakılıyor, siyasi linç ediliyor, bizzat Erdoğan ve AKP’li bakanlar tarafından PKK ile aynılaştırılıyor vb vs… Oysa HDP ile PKK Kürt kimliği itibarıyla aynı zemine dayansa da biri silahlı siyaset yapıyor, diğeri silahsız siyaset yapıyor. Bu ikisi arasındaki farktır ve bunu yok saymak faşizmin zihniyetidir. Ve Erdoğan ile çömezleri HDP düşmanlığını körükleyerek seçimlerde zayıflatmak istiyor. Yapılan siyasi linçler, hedef göstermeler, PKK ile aynılaştırmalar Kürt düşmanlığı kadar, seçim hesaplarının da parçasıdır. HDP’nin maruz kaldığı koşullarda seçimleri boykot etmesinin şartları da mevuttur esasta. Özcesi erken seçime bu faşist şartlarda gidilmektedir. Bu şartların burjuva açıdan bile ‘’demokratik bir seçim’’ şartlarının olmadığını esasta göstermektedir. Eğer erken seçimlere, ‘’sandık güvenliği’’ vb vs bahaneleriyle Erdoğan/AKP’yi iktidarlaştıracak yasal düzenleme biçimindeki hilelerle gidilme durumu açığa çıkarsa (ki, bu büyük olasılıktır), bu durumda seçimleri boykot etmek tamamen gerekli olacaktır.

Erdoğan’ın savaş saldırganlığı ile birlikte her açıdan hukuk dışına çıkan tavrı ve erken seçimi ‘’sandık güvenliği’’ adına kontrole alan hilelerle iktidarını garantilemeye çalışan yaklaşımı boykotu koşullayan temeldir. Bu temel sağlam olduğu kadar, muhtemel boykot tavrının kuvvetli-güçlü destek bulması, halk kitlelerince benimsenmesi son derece mümkündür. Mevut gidişatta demokratik siyaset sahasındaki mücadele ve muhalefet bakımından Erdoğan’ı durduracak, planlarını boşa çıkaracak, dayatmalarını savuşturacak, son tahlilde tekçi faşist dayatmaları ve savaş saldırganlığını toz buz edecek en olanaklı karşı tavır seçimlerin boykot edilmesi taktiğidir. AKP dışındaki tüm kesimlerin seçimi boykotun kitlelerde karşılık bulacak bir taktiktir. Dahası bu taktiğin kullanılması esasta AKP kitlesinin sandığa gitmesi anlamına gelir ki, bu da seçimi fiilen anlamsızlaştırıp boşa düşürür. Zira, halk kitlelerinin çoğunluğunun sandığa gitmediği bir seçim hükümsüzdür, meşru değildir. Elbette bu olasılık tamamen mümkündür. Ne ki, burjuva partilerin bu tutarlılığa sahip olamayacağı ve olmayacağı da büyük olasılıktır. MHP’den bunu bekleyemeyiz. CHP’den de bu tutarlılığı beklemek yanılgı olur. Ancak Erdoğan’ın mevcut tavrı karşısında CHP’nin boykota katılması burjuva açıdan da son derece normaldir, CHP’nin katıldığı varsayıldığında, HDP ve diğer devrimci hareket ile birlikte sergilenecek bir boykot tavrı seçimlerin burjuva meşruluğuna gölge düşürmeye yeterli olacaktır.

CHP gibi faşist partilerin boykota dâhil edilmesi politikası, asla ondan medet umma veya ona muhtaç olmanın sonucu ve ifadesi değildir. Bilakis burjuvazinin iç çelişkilerinden yararlanma, o çelişkileri derinleştirme ve en önemlisi de burjuvazinin krizini derinleştirme biçimindeki devrimci politikanın gereğidir. Elbette CHP’nin boykota dâhil olması boykot sonuçları açısından önem taşır. Fakat bundan daha da önemli olan burjuvazinin siyasi krizini derinleştirme, iç çelişkilerini büyüterek bütün bunlardan devrimci mücadele ve dolayısıyla devrim lehine yararlanma politikasıdır.

Proleter devrimci politika bakımından güçlü bir boykotun son derece doğru ve devrimci olacağı aşikârdır. Burjuva düzen partileri koalisyon kuramayarak bir nevi bir siyasi kriz zeminindedirler. Bu krizi yaratan Erdoğan, krizin aşılması için erken seçime dönük bir seçim hükümeti oluşturarak seçimlere gidip bu krizi kendi iktidarı lehine çevirerek bitirmek istiyor. Proleter devrimci politika ise varlık gerekçesine uygun olarak burjuvazinin krizini derinleştirmeye dönük bir siyaset izlemek durumundadır. Bu da bahsini ettiğimiz güçlü bir boykotla erken seçim seçeneğini boşa düşürüp mevcut krizin sürdürülerek derinleştirilmesini gerektirmektedir.

Hali hazırda bu krizin derinleştirilmesi için boykot tavrı isabetli ve gereklidir. Ancak boykotun bahsini ettiğimiz sonuçlara yol açması için salt tutum anlamı taşıyan değil pratikte karşılık bulacak güçlü bir boykot olması gerekmektedir. Bu da bütün ilerici, demokratik ve devrimci ve hatta AKP karşıtı olan güçlerin ikna edilip boykota katılımının sağlanmasını gerektirmektedir. Hatta CHP tabanında propaganda edilerek CHP’nin katılmasının sağlanması da isabetli olacaktır.

Dahası boykotun kesin olarak benimsenmesi, gidilecek erken seçimde seçimin biçimi, yapılması muhtemel olan yeni düzenlemelerin içeriği ve şartları, Erdoğan’ın yapacağı-yaptıracağı seçim hileleriyle seçmeni veya seçmen oylarını gasp etme, çalma veya verilecek yeni biçimlerle seçimleri lehine çevirme durumu, burjuva açıdan da olsa seçimlerin ‘’demokratik’’, ‘’eşit’’ ve ‘’adil’’ şartlarının ne olacağı gibi konulara bağlı olarak netleşmek durumundadır. Zira, yapılacak çeşitli düzenleme ve hilelerle seçimlerin tamamen manipüle edilmediği koşullarda Erdoğan/AKP’nin halk kitlelerinden ağır bir şamar daha yemesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan boykot tavrı, en keskin noktada, yani seçim oyununun hileli zarla oynandığı en bariz göstermelik durumunun açığa çıkmasıyla netleştirilmelidir.

Kuşkusuz ki, bu değerlendirmelerimiz yasal siyaset zemininde kullanılacak taktik siyaset ve mücadele biçimleri kapsamındadır ve hatta bunların bir biçimidir. Bu anlamda yasal siyaset zemininde boykot tavrı gibi, seçimlere katılma tavrı da genel olarak geçerli seçenektir. Dolayısıyla seçimlere katılma taktiğinde de etkili varlık gösterip somut kazanımlar elde etmek için ittifakların genişletilmesi, yaygın ve güçlü çalışmaların yürütülmesi planlanarak hazırlıklar yapılmalıdır.

Sonuç olarak, erken seçimde boykot mu, seçimlere girmek mi ikileminde yapılacak tercih hangi taktiğin daha etkili olacağının objektif gerçeğe uygun olarak saptanmasıyla alakalıdır. Devrimci ve demokratik kazanımlar hangi taktikle daha fazla ilerletilebilir ve faşist diktatörlüğün hoyratlıkları daha etkili engellenebilir sorusu, erken seçimde izlenecek taktiğin belirlenmesinde dikkate alınması gereken tespitlerdir. Bu çerçeveden bakıldığında mevcut gelişmeler boykot tavrından yana ağırlık basmaktadır. Fakat AKP’nin seçim koşullarına dönük yapacağı düzenlemeler, hileler, muhtemel komplolar, AKP lehine açık anti-demokratik şartların seçimi kazanmasını garanti edecek kadar kabul edilemez koşullara tırmandırılması gibi koşullar beklenmelidir boykot tavrının ilanı için. Beklenmelidir çünkü mevcut durumda AKP’nin seçimde hezimete uğraması olasıdır. Bu durum açıktan değişmeden boykot tavrına gidilmemelidir. Ancak iktidar zoruyla seçimi garanti etmesinin emareleri açığa çıktığında seçimlere katılmanın anlamsız olması bir yana, bu durumda seçime katılma tavrı AKP’nin ekmeğine yağ sürmek olacaktır. Oysa aynı şartlarda geliştirilecek güçlü ve gerekli boykot tavrı AKP’nin hesaplarını bozacağı gibi, devrimci taktik açısından da anlamlı olacaktır. HDP’nin izleyeceği politikanın ne olacağı ise, bu taktiğin başarısı ya da başarısızlığı için son derece önemlidir. Kürt ulusu büyük bir kıyım ve zulüm altındayken, bu yetmezmiş gibi bir de Kürt seçmenin, özellikle köylük kesiminin seçimlere katılmasının burjuva hilelerle engellendiği, dolayısıyla HDP’nin önemli oy tabanının objektif olarak seçim dışı bırakılarak seçim kaderinin HDP aleyhine çizildiği durumda HDP’nin boykottan başka bir politika benimsemesi anlaşılmaz ve kabul edilemez olacaktır. Seçimin boykot edilmesinin açık haklı gerekçelerinin kesin olarak açığa çıkması durumunda kararlaştırılacak boykot tavrına karşın, HDP’nin seçime girmesi kuşkusuz ki önemli destek ve ittifaklardan kopması, yoksun kalması anlamına gelecektir.

Boykot tavrı gündeme geldiğinde, her türlü eylem biçimi kullanılarak en aktif boykotun uygulanması ise başka bir sorumluluktur. Aynı sorumluluk tersinden seçimlere katılma taktiğinin geçerli olduğu şartlarda geçerlidir. Her iki olasılıkta da gerekli sorumluluk geçerli olacak taktiğin ruhuna uygun olarak sergilenmelidir.

http://www.halkingunlugu.net/