Ezilenlerin öfkesi, Newroz’un İsyan Ateşidir!

Newroz, devrimci alternatif bakış açısının dilidir, öfkesidir. Özgürlük ve kardeşlik mayası, mücadele ve dayanışma perspektifi, Newroz’un isyan ateşidir. Sömürü, savaş, işgal ve ilhak düzenine karşı, ezilen ulusların kendi kaderini eline alma, sömürülenlerin, sömürü dünyasına karşı devrim bayrağını yükseltmeleri tarihsel görevdir.

Bahar müjdesi ile doğanın uyanışını, ezilen toplumsal dinamiklerin uyanışıyla, birleştiren gündür Newroz. Ortadoğu halklarının “yeni-gün” olarak adlandırdığı Newroz, Demirci Kawa’nın isyanıyla, zalime karşı ezilenlerin uyanışını temsil eder. Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Asya’da, her halk bugünü, kendi mücadele kökenlerinin kaynağı sayarak, farklı mitolojik destanlarla sahiplenmektedirler. Kimi halklar, güneşin toprağı ve yaşamı ısıtmaya başlaması ve toprağın bereketlenmesiyle anlamlandırırken, kimi halklar mitolojik tarihlerinde kendi soyunu kutsadıkları destanlarla anmaktadır bugünü. Her halkın, simgeleri, umudu, tarihsel mirası ve özgürlük ütopyası ile meydanlarda Newroz ateşinin etrafında birleşmesi, halkların ortak değeri anlamında her türlü baskıya ve zulme isyan etmenin meşruluğunu hatırlatır.

Farklı halklar özgülünde farklı mitolojik değerlerle sahiplenilmesi bir yana, Demirci Kawa’nın, örsle çekici arasında döve döve çelikleştirdiği isyanın, zalime karşı başkaldırının adıdır Newroz. Sınıflı toplumlar tarihinin her kesitinde, farklı biçim ve adlarda niteliklenen gerici dünyanın Dehak’larına karşı, Newroz’la betimlenen tarihsel devrimci değerlere dayanarak, hesap sorma bilinci ve özgürlük arayışının sembolüdür Newroz ateşi. O ateş ki, Prometheus tarafından tanrılardan çalınarak ezilenlerin, tanrılara-saraylara-sultanlara ilk itirazını temsil eder. Ezilenlerin birliğinde gücü, isyanında toplumsal dönüşümü, özgürlüğe tutkuyu tarif eder. 21 Mart’ta yakıldığı her tepede demirci Kawa’nın, Dehak’ın hakkında gelişini hatırlatır ve halkın adaletinin ışığını yayar. Direniş ve yenilenmeyle özdeşleşen Newroz Ateşi’nin kısa tarihsel özeti budur.

Ortadoğu coğrafyasında ise Newroz’a asıl rengini veren Kürt ulusunun sesidir, rengidir ve kimliğidir. Lakin Demirci Kawa Kürt’tür ve İsyanı Kürt ulusunun tarihsel başkaldırısı ile özdeşleşmiştir. Ama ulusal kimliğinden öte, Kawa “demircidir”. Yani emektir, emeğin sömürülmesine karşı sınıfsal kimliğiyle cepheden bir savaştır. Bu anlamıyla Demirci Kawa’nın efsanesini, ulusal kimlikle ilişkiden çok, sınıfsal kimlikle ile okumak gerekir. Zalim, kıyıcı, emekçi halkların düşmanı Dehak’a başkaldırmak, bu başkaldırının öncülüğünü yapmak, herhangi birinin değil, bir emekçi olan “demirci” Kawa’nın eseri olarak bilinçlemek gerekir. Tarihsel koşullarda bu eser genelde ulusal kodlarla okunsa da efsanenin özünde sınıfsal tutum ve sınıf mücadelesinin realitesi yatmaktadır. Yani Newroz, gerici egemenler sisteminin, işçi sınıfı ve tüm halk katmanlarının önderlik güçlerine, ezilen tüm ulus-azınlık ve inançlara, kadınlara, LGBTİ+’lara karşı sürdürülen saldırıların karşısında, ezilenlerin ortak dili, ortak mevziisi, ortak rengi ve ortak özgürlük hamlesidir. Newroz’un bu birleştirici özelliğinin kaynağı ise ezenle ezilen arasındaki sınıf çatışmasıdır.

Vahşi sömürü baskı ve kıyımlara karşı, Newroz ateşinin etrafında birleşelim-kazanalım!

Dünyada, Ortadoğu’da, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, bir Newroz’u daha, sermaye barbarlığının yarattığı kapsamlı kuşatmalar ortamında karşılıyoruz. Arap yarımadası, Ortadoğu ve Ukrayna’da, emperyalist hegemonyanın yarattığı emperyalist savaşlar, sermayenin uluslararası egemenliği, doğayı ve insanlığı kıyımdan geçirmekte, ekonomik kriz ve savaşlar yoluyla dünya halkları ağır baskı koşullarına mahkûm edilmektedir. Kapitalizmin yapısal krizlerinin sonucu olan emperyalist savaşlar, bölgesel düzeyde kalmamakta, emperyalist blokların hegemonya çatışmalarına paralel olarak dünyanın başka alanlarına sıçrama tehlikesi barındırmakta, nükleer savaş riskiyle tırmandırılmaktadır. Yani çürümüş niteliği ile kapitalizm, insanlığı ve doğayı yıkıma sürüklemektedir. Emperyalist-kapitalist sistemin günümüz düzeyi, insana ve doğaya dair her şeyi metalaştırmış, sermayenin yayılma-büyüme-merkezileşme denkleminde, sosyal-kültürel-iktisadi tüm değerleri pazara endekslemiştir. Çürüyen kapitalizm, insanlığa kan ve vahşet dayatmakta, sömürü ve baskıda kuralsız davranmaktadır. Emperyalist savaş ve işgaller, ağır sömürü ve yaşam koşulları, doğada geri dönüşü olmayan ekolojik yıkım, kapitalist-emperyalist sistemin yalın niteliğini ortaya koymaktadır. Dünya, emperyalist haydutların yarattığı bu kapsamlı esaret zincirine terkedilemeyecek kadar tüm canlıların yaşamlarını sürdürmesinde hayatidir. Ezilen ve sömürülenlerin, sınıfsız ve sınırsız bir dünya uğruna, her bir coğrafyanın özgünlüğüne göre yükselttikleri mücadelede Newroz, emperyalist hegemonyaya, emperyalist savaş ve işgallere, sömürü ve barbarlığa karşı ezilenlerin öfkesini güncelleyen ve isyana tetikleyen büyük gündür.

Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilen halkları deprem-seçim-işgal ve savaş ortamında bu Newroz’u karşılamaktadır. Emperyalist dünya egemenliğiyle ilişkili olarak iktidarını sürdürmeye çalışan Türk hâkim sınıfları, iktisadi-sosyal-siyasal saldırılarıyla, halkımıza vahşet ve kıyım yaşatmaktadır. AKP-MHP iktidar bloğu, toplumsal cinayetlerle, katliamlarla, işgallerle, hırsızlık ve yolsuzlukla, mafya-cemaat-cihatçı örgüt ortaklığıyla, çocuk istismarı dosyalarıyla kara para ilişkileriyle, tekçi-ırkçı sınıfsal karakteri ile tescilli, gerici-yoz bir iktidardır. Yaşanan toplumsal süreç ve deprem, geniş yığınlar nazarında iktidarın bu niteliğini daha açık gözler önüne sermiştir.

Deprem bir doğa olayıdır ve insanın doğayla mücadelesi henüz onun zamanını öngörmekten uzaktır. Ama bir doğa olayı olan deprem veya sel baskınlarının afete dönüşmesi, doğayla ilişkide yaşamını kuran insanın ihmalleridir. Bu ihmallerin sorumluluğu da hiç tartışmasız olarak toplumsal yönetim mekanizmasının başında bulunan devletindir. İnsan ve doğa ilişkisini, doğanın korunması merkezli ele almayan, aşırı kar hedefli doğayı talan eden, insanın barınma ve korunma alanlarını, sermayenin çıkarına göre yapılandıran kapitalizm ve türevi sistemler, doğanın doğal davranışlarını geniş kitleler için tam bir kıyım ve yıkıma dönüştürmektedirler.

Sermayenin aşırı kar hırsı, Türk komprador tekelci sermayenin elinde daha bağnazdır ve daha yıkıcıdır. AKP-MHP iktidarının niteliğini, öncelikle bu en bağnaz-en gerici sermaye karakterinden tarif etmek durumundayız. Depremle birlikte, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşanan depremin yıkıcı sonuçları, ağır kitlesel yıkıma dönüşmüştür. Tekçi iktidar, halka düşman niteliğini, depremin sonuçlarında bir kez daha tescillemiştir. Depremde halkın yaralarını sarma yerine, devrimci-sosyalist- komünist-aydın güçler ve duyarlı halkın ördüğü dayanışma ağlarına saldırmak, toplanan yardımlara el koymak için burjuva hukuku dahi hiçe sayan yöntemlerle, yardım toplayan kurumları “terör odakları” olarak suçlamak, kendi terörünü, kendi yolsuzluklarını, rantçı-tefeci niteliğini örtbas etme amaçlıydı. Ama depremde enkaz altında çığlık ata ata, donarak ölen halkımızın gerçekliği tekçi faşist yönetimin bu çabasını da sonuçsuz bıraktı. Newroz, depremi dahi katliama çeviren bu kan emici sistemden hesap sormanın da eylemi olacaktır.

Seçimler, devrimci-sosyalist-yurtsever ilerici güçlerin sistemle hesaplaşmaya dönüştürülmelidir

Ekonomik kriz, depremin yarattığı enkaz, toplumsal dinamiklere karşı sürdürülen saldırılar ve Kürt ulusuna karşı işgal seferleriyle her koşulda sürdürülen savaş ortamında, 14 Mayıs’ta burjuva seçimlerin yapılmasına karar verildi. Burjuva kliklerin derin çatışmasına sahne olacak seçimler, AKP-MHP iktidar kliğinin ciddi oy kaybının yaşandığı bir kesitte gerçekleşmektedir. Burjuva devletin, tekçi zihniyetine göre tek kolon üzerinde inşa eden Erdoğan ve güruhu, gelinen aşamada yıkılan bu kolonun altında kalacak. İktidarda kalmak için hile ve entrikalarla örülen seçim süreci, cemaat-cihatçı güçlerle kurulan ittifaklarla, sürdürülecek şiddet politikalarını beyan etmektedir.

HÜDA-PAR ile kurulan “ittifak”, çaresizlikten yüzde birlik bir oya tamah göstermesinin yanında, seçim sürecinde bu yapının kontra niteliğinden, “yasal” zeminde faydalanma amaçlıdır. Seçim süreci boyunca burjuva muhalefet kliği dahil, HDP ve SMF’nin bileşeni olduğu “Emek ve Özgürlük İttifakı” ile diğer toplumsal muhalif güçler, AKP-MHP iktidar bloğunun entrika ve saldırılarının hedefi konumundadırlar. Kendi içindeki yapısal politik-ekonomik krizlerin de tetiklemesiyle, ciddi anlamda güç kaybeden AKP-MHP faşist iktidar bloğu, kendini yeniden restore etmek için, egemen klikler arasındaki derin çatışmaları dizayn etmeye çalışmakta, kapsamlı devlet terörü ile tüm toplumsal muhalefeti sindirmek istemektedir. Ve burjuva seçimler süreci, iktidarın bu saldırıları ortamında gerçekleşecektir. Savaş ve toplumsal kamplaşma üzerinden oyunlar kurarak, tehdit ve hilelerle soluk borularını açmaya çalışan faşist iktidar, tüm toplumsal dinamik güçlere dizginsiz baskı ve şiddet uygulayarak yol almaya çalışacaktır. Kurulan tüm kirli ittifaklar ve entrikalar bu merkezlidir.

Burjuva muhalefet somut olarak tarihsel bir fırsat yakalamıştır. Muhalif burjuva klik, Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir ittifak siyaseti gütmekte ve iktidara gelmek için, açık faşizm koşullarının toplumda yarattığı derin öfkeyi kullanmaktadır. AKP-MHP iktidarının toplumda yarattığı derin ekonomik-siyasal-sosyal ve kültürel sorunlara cevap olmaktan öte, tahrip olan burjuva devletin re-organizasyonu için projeler üretmekte ve bura üzerinden demokrasi-özgürlük propagandası yapmaktadır. Her şeyden önce, burjuva muhalefetin ittifak siyaseti, sadece Erdoğan karşıtlığı üzerindedir ve toplumda yıkım yaratan Neo-liberalizm, faşizm, tekçilik kodlarını korumaktadır. Açık örnek olarak, Kürt ulusal sorununda tekçiliği dayatmakta, Üniter devlet yapısını kıblesi olarak belirlemektedir. Burjuva klik, egemenlik aracı olan devletin yıkılan kolonlarını, kendi anlayışına göre dizayn etmek için, burjuva yasalarda bazı değişiklikler yapmak zorundadır. Yani dillerinden düşürmedikleri “reformun” özü, devlet egemenliğinin “yeniden” tesisidir. Burjuva muhalefet, burjuva iktidar olarak ezilen ve sömürülenlerin alternatif dünya arayışı değildir-olamaz.

Devrimci-sosyalist-komünist-yurtsever- özneler başta olmak üzere, diri toplumsal dinamikler için böylesine keskin bir süreç yaşanmaktadır. Burjuva klikler arasındaki çatışmayı derinleştirme, devrimci siyasete alan açma ve faşist iktidara okun sivri ucunu yöneltme, bu sürecin devrimci taktiği gereğidir. Akabinde, hiçbir burjuva ittifak adaylarını desteklemeyip, devrimci alternatifi seçim sürecinin siyaseti haline getirmek, komünistlerin sınıf tutumudur. Faşizme karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadeledir. Kapitalizme karşı, gri-renksiz tutumlar, dolayımsız olarak burjuva klikleri alternatif haline getirir. Bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları, faşizme öfke kusmaktadır. AKP-MHP bloğunun paniği budur. Seçim taktikleri dışında, bu öfkeyi sisteme kanalize etmek, tüm burjuva kliklerin korkusunu büyütecektir.

Diğer yandan faşizme karşı mücadele, liberal hedeflerle, demokratik-ekonomik haklarla sınırlı kalması, niteliksel bir dönüşüm yaratmaz. Kuşkusuz bu hedeflerle sürdürülen toplumsal muhalefet, faşizmin genel işleyişinde bazı gedikler açacak, toplumsal muhalefete sahada bazı olanaklar yaratacaktır. Bu anlamıyla bu muhalefet tarzını yadsıdığımız, değersiz gördüğümüz anlaşılmamalıdır. Her kapitalist gericiliğe karşı olduğu gibi, faşizm ile mücadele, devrimci alternatif çizgiyle bütünleşmezse, faşizmi geriletmede ve devrimci bir tasfiyeye tabi tutmada niteliksel bir rol oynamaz. Örgütleme ve muhalefet sahası anlamında kapsayıcı, faşizmi darbelemede nitelikli devrimci darbe, tüm bu muhalefetin stratejik olarak devrimci çizgi ile buluşması ile olanaklıdır. Kuşkusuz bu görev devrimci-demokratik toplumsal muhalefeti sürdüren kurumların görevi değildir. Devrimci-komünist, ulusal ve sosyal hareketlerin, bu süreci doğru ele alması ve uygun politik müdahale yapması ile alakalı bir durumdur. Faşizme karşı atılan bir taş dahi devrimci bir adımdır. Bu adımı, devrimci alternatif çizgi ile birleştirip, sermayenin sınırsız büyümesine ve faşist iktidarının sınırsız tahakkümüne karşı, kitleleri özneleştirerek devrimci alternatif olmak, devrimci ve komünist öznelerin görevidir.

Mitoloji, “Ahur-a Mazda”nın kutsadığı topraklarda, Zervan denen tanrının kötülük-nefret-kıtlık ve açlık saçan oğlu Ehriman’ın yarattığı Dehak’ın zulmünü konu alır. Kapitalist “uygarlık”, kapitalizmin “medeniyet” paradigması ile, yıkım-talan ve savaşlarda, Dehak’ı aşmıştır. “İnsan eti yiyip, kan içen “çağdaş” Dehaklar, tüm insani değerleri, doğayı, yaşamı, tekelci sermayenin yıkıcı çıkarları için talan etmektedir. Mitoloji, Zervan’ın ikinci oğlu “iyilik” prensi Hürmüz’ü kurtarıcı yaptı. Ama kurtuluş, Demirci Kawa’nın isyanıyla gerçekleşti. Bugünde sermayenin başka kliklerinin temsilcileri olan burjuva muhalefet kendisini umut olarak sunmaktadır. Ama kurtuluş, ezilen ve sömürülenlerin devrimci çizgisiyle ördükleri mücadeleyle gerçekleşecektir.

Newroz, devrimci alternatif bakış açısının dilidir, öfkesidir. Özgürlük ve kardeşlik mayası, mücadele ve dayanışma perspektifi, Newroz’un isyan ateşidir. Sömürü, savaş, işgal ve ilhak düzenine karşı, ezilen ulusların kendi kaderini eline alma, sömürülenlerin, sömürü dünyasına karşı devrim bayrağını yükseltmeleri tarihsel görevdir. Bu ortaklıkta birleşmek, Kürt ulusunun, kadınların, aydınların, emekçilerin, LGBT+’ların, depremde ölen on binlerin ve yaşayan depremzedelerin, kamu emekçilerinin, köylülerin ortak sesi olarak Newroz da dayanışma içinde alanlarda birleşmek, en önemli tutumdur.

8 Mart’ta sokakları özgürleştiren Mor renk, Newroz ateşiyle harlanarak 24 Nisan’ın kızılıyla buluşacaktır!

Newroz ateşi bu tarihsel bilinçle yakılmalı; meydanlar ve sokaklar ezilenlerin ve sömürülenlerin birbirine değen omuzlarıyla faşizme meydan okumaya dönüşmelidir…