Faiz, Enflasyon, Kur Ayarı Tartışmaları Üzerine! / Mazlum Ceylan

Merkez Bankası para politikası kurulu, 20.10.2021‘de faizin 200 baz puan aşağıya çekmeyle, dolar kuru iki hanelik rakama dayandı. 23 Eylül’de yaptıkları toplantıda ise, 100 baz puan aşağıya çekerek  faizler yüzde 18 olmuştu.  Ekonomistler,  klasik tartışmayı tekrar başlattılar. Faizin düşmesini olumlu bulanlar ile faizin aşağıya çekilmesi enflasyonu yaratacağı görüşünü savunanlar ikiye bölündü. Her iki kesimin birleştiği yer ise; sistemde sorunu aramayarak, belirli partilerin politikası veya dış güçlerin müdahalesi olarak görmeleridir. Her iki kesim kapitalist sistemin genel işleyişinde kaynaklandığını görmek istemiyor.  Hatırlanacağı gibi, daha öncede ‘faiz lobisinin’ arka planda olduğu veya ‘Amerikalı Rahıp Andrew Croıg Brunso’ tutuklanması sonucu doların yükseldiği vurguluyorlardı. Türk ekonomisinin iç dinamiğinde sorunu görmeyerek, sürekli dış güçlere ekonominin  kötü gidişatını bağlıyorlar.

Kapitalist sistemde, enflasyonu sıfırlama imkanı yoktur, üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin olması sonucu, üretimin dağılımıda  emekçilerin aleyhine olmaktadır. Eşitsiz dağılımın sonucu, dün, bugün ve yarın tartışılan enflasyon terimi sürekli gündemimizde kalacaktır. Emekçilerin mücadelesiyle, komprodor tekelci burjuvazinin saltanatına son verilmediği sürece enflasyon var olacaktır. Bir avuç kişi zenginleşecektir, fakir, yoksul sayısı çoğalacaktır, açlık sınırın altında yaşayanların sayısı büyücektir. Kapitalizm doğası budur. Dolaysıyla enflasyon başka bir yerlerde aramanın gereği yoktur. Tekelci komprador burjuvazinin azami kär politikasının sonucudur enflasyon.

Kapitalistler emekçileri sömürerek sistemini sürdürüyor.  Bu sistemde enflasyon, devalüasyon, kur ayarlaması, tefecilik, faiz vb. tümü üretken emeğin burjuvazi tarafında sömürülerek bu alanlara akmasıdır. Bu gerçeklik görülmediği sürece sistemi doğru irdelemek imkansız olur. Faiz, kurdan kaynaklanan borçlar, devletin hazinesini dolduran altın ve para, kısacası iç pazarda dönen sermaye, hangi sınıfın emeği sonucu olduğu anlaşılamaz.

Biraz konuyu açarak devam edelim. Kapitalist üretim; emekçilerin artı değer sömürüsü üzerinde sürmektedir. Emekçiler kendisi için ürettiği zamanın dışında, kapitalistler için çalışma sürecinde ürettiği meta pazara sürülmesi/ değişmesi; kapitalist sömürünün temelidir. Bu olmadan kapitalistlerin kar elde etme imkânı yoktur.  Artı değer sömürüsü üzerinde enflasyon, faiz, kur ayarı vb. sömürü biçimleri sürmektedir. Sermayenin kaynağı artı değerdir. Banka kredisi faize ayrılan bölüm, devletin borcu ödenmesi, metanın fiyatının artmasının sermaye kaynağı, işçinin emeğidir.

Dolaysıyla, bugün tartışılan faiz, enflasyon, kur ayarlaması emekçilerin artı değer/ artı ürün sömürüsü üzerinde şekillenmekte, beslenmektedir.  Faiz, enflasyonun artması, paranın alım gücü düşmesi tümü artı değer sömürüsünün katmerleşmesi veya burjuvazinin mutlak/nispi artı değerin yeni teknik üretim  araçlarla işçi emeğini yoğun biçimde gasp etmedir. Sermayenin yoğunlaşması, artması, yeni yatırımlar vb. tümü daha fazla işçi emeğini sömürmedir.

Faiz,enflasyon, kur ayarlamasının getirdiği sonuçlar, emekçilerin emeğini daha fazla gasp ederek kazanç sağlamadır. Enflasyon, faiz, tl paranın değerin düşmesi veya yükselmesi kapitalistlerin artı değer daha fazla yeni araçlarla gasp etmeleri ve emekçinin kendisi için çalışma sürecini kısaltarak sermayeyi merkezileştirmeleridir.

Burjuvazi bu gerçeği saklamaktadır. Faiz artışı, enflasyon veya kur ayarı emekçilerin artı değer sömürüsü üzerinde baskı gücünü gizlemektedir. Faiz, enflasyon, tl değerin düşmesi emekçilerin alım gücü düşmesi; ki bu gerçektir, belirtirken;  burjuvazinin üretim içinde işçi sınıfın emeğini  emdiğini  görmüyorlar. Pazarda dolaşımda olan metanın fiatı yükselmesi, banka faizin düşmesi, tl değeri ..vb.   işçi sınıfın issiz kalması, fazla çalıştırılması, enflasyon karşısında ezilmesi sonuçları,  ezilenler kendi yaşantısında görüyorlar.

Dahası, kur ayarlaması, enflasyon, faiz, emperyalist sistemin ezilenleri sömürmek için baş vurduğu ekonomik  politikadır.  Kapitalist, sermayenin yeniden üretimini gerçekleşmesi için işçinin  emeğini sömürür, pazarda metanın  fiatını yükselterek, bankaların verdiği kredi faizini emekçilere havale ettirerek, kur ayarlaması sonucu   devletin borcunu emekçilerin vergisinde ödenerek,  gümrük vergileri sıfırlayarak sermayeyi merkezileştirir/ genişletir. Yeni yatırımlara yatırılan, zenginlerin kasasında biriken, bankalarda dolan sermaye artı değer sömürüsü sonucu elde edilen işçi ve emekçinin emeğinin sömürüsüdür. Artı değer sömürüsü sonucu biriken sermaye; küçük esnaflara, emeçilere kredi biçminde geri döner, emeği sonucu yaratılan sermaye kredi faizleri tekrar emeğini satanlara ödettirir.  Denklem şudur. Üretimin ilk sürecinde,  ürün üreten emekçi, pazarda emeğine yabancı biçimde onun emeği olan ürün onun karşısına çıkar. Yaşantısını devam ettirmek için ürettiğini satın almak zorunda kalır. Emekçinin pazarda satın aldığı kendi emeğini ( emeğin sonucu üretilen meta), burjuvazi sermaye birikimini sağlar. Bu sermaye sanayi/imalat, banka kredilerine döner. Faizle tekrar emekçilere, kredi biçiminde verilir. Veya banka kapitalist tekele kredi verir, Kapitalist verilen krediyle yatırım yaparak emekçinin emeğini sömürür, satın alınan emeğin içine faiz konularak tekrar kapitaliste geri döner. Bankada alınan kredi faizi yüksek veya düşük olması, kapitalist için bir kayıp değildir. Çünkü üretim maliyeti içine koyarak, artı değeri yükseltir. Yani faizlerin yüksek olması veya düşük olması kapitalistin kârını düşürmez. İşçi sınıfın sömürmesini yoğunlaştırır.

Sömürge/ yarı sömürge, yarı feodal veya yarı sömürge/ kapitalist ekonominin hakim olduğu ülkelerde,  paranın değerini kuvvetlendirme,  enflasyon ve faizleri düşürme ekonomik olarak zordur veya mümkün değildir. Bu ülkelerin ihracat ve ithalatındaki dengesizlik vardır, milli hasılada sürekli açık veriyorlar. Bu açıklığı kapatmak için yer altı ve yer üstü kaynakları satarak, yarı sömürge sınırları daha fazla açılımı sağlanıyor. Türkiye ve K. Kürdistan’da satılan, kiralanan en verimli topraklar, yollar, köprüler, kömür ocakları, barajlar, ormanlar  vb. Türkiye’nin dışa bağımlılığını artmasını sağlamıştır.

Emperyalist ülkelere bağlı olan Türkiye gibi ülkelerde, gayri milli hasılaya giren sermayenin önemli bir kısmı dış ülkelerin yani emperyalist devletlerin kasasına akmaktadır. Yani ülke içindeki elde edilen yer altı ve yer üstü kaynaklardan gelen gelir emperyalist devletlere gitmektedir. Yapılan köprüler, yollar, açılan maden ocakları, barajlar, yapılan fabrikalar arka planda emperyalistlerin sermayesi bulunmakta, pastanın çoğunluğu onlar almaktadır.

Bu durum devletin sürekli dış emperyalist ülkelere borçlanacağı göstermektedir.

Bu tür ekonomilere sahip olan ülkelerde enflasyon daha fazla artıyor. Türkiye’de faiz aşağıya çekilmesiyle, enflasyon; tüketici mallarında yüzde 30 civarında olduğu söylenmektedir. Almanyada ise merkez bankası faiz bandı -0 altında, enflasyon yüzde 4 civarındadır. Her ülkenin gerçekliği üzerinde enflasyonun güncel somut durumu incelemeden, enflasyonun sebebini faiz göstermek eksiktir. Üstte Almanya’nın faiz oranın düşük olduğu Türkiye’ye kıyasla enflasyonunda düşük olduğu belirtik. Türkiye’nin başka bir gerçekliği şudur, bu gerçeklik geri kalmış  Türkiye ile gelişmiş  Almanya arasındaki ekonomik farklılık göstermektedir. Burada belirtmek istediğimiz; geri kalmış ülkelerin ekonomisi gelişmiş kapitalist ülkelerin direktifleri yönünde dizayn edilmektedir. Türkiyede bu tür ülkeler içindedir.Dolaysıyla, üretim ve tüketim malların fiatların artması, yanlızca faizlere bağlamak veya kur ayarına bağlamak eksik olduğu düşüncesindeyiz.  Faizlerin zirve yaptığı dönemde enflasyon artıyordu. Faizler düşüncede enflasyon artıyor. Tekrar bir örnek vererek düşüncemizi anlaşılır hale getirelim. Faizlerin düşmesiyle, banka kredisi alınarak konutlara yatırım yapıldı. Kendi evimin sahibi oluyorum söylemiyle geniş talep olmuştu. Konutların yüzde yüz fiat artışı oldu, arsa, konut, konut yapılmasında kullanılan tüm malzemelerin fiyatı arttı.Amerika merkez bankası bu kaygıyı gördü,  2022 yılında faizleri üste çekmeyi planladığını belirtmiştir.

Türkiyede faizler yüksek olduğu dönemde; sermaye,yatırımcı, kobi işletmeciler, parayı faize yatırarak, elindeki maddi imkânı değerlendirmekte. Üretim yatırımı gerileyerek, issizlik büyümesine, üretim malların stoklanması yanı alım gücün düşmesini besliyor bu durum.  Faizin yüksek olması üretim malları ve tüketim mallarında fiyatını yükseltir. Sonuçta enflasyon ve devalüasyon olgusu karşımıza çıkıyor.

Nitekim, enflasyon, faizlerin aşağı çekilmesiyle veya üste çekilmesiyle oldu gibi tanım yeterli değildir. Her iki biçimde de hayatımıza üç denklem girmektedir.

Faiz enflasyon üzerinde etki yaratır, ancak tek neden sunmak yanlıştır.  Enflasyonu yaratan esas sebep, sermayenin azami kar dürtüsüdür. Esası budur. Bu gerçeğin üzerinde atlanılmaz.

Üstte, artı değer sömürüsü üzerinde faiz, enflasyon ve kur ayarlaması olduğunu belirtik, daha iyi anlaşılması için bir örnek verelim: köprüler yapıldı, köprü üzerinde geçen her küçük araç 13.25 TL ödemek zorundadır. Emekçiler bu köprüden her sefer arabayla geçişte bu miktarı veriyor. İşçi emeğini sömüren kapitalistte her geçişte aynı parayı veriyor. Kapitalist köprüden her geçişte verdiği para kapitalistin parası olmadığı,  işçinin emeğini sömürerek elde ettiği paradır.  Köprüde her geçişti, onun verdiği 13.12 TL üretim içinde emekçinin emeği sonucu elde ettiği sömürüdür, yanı artı değerdir. Yanı kendi parası olmayan, işçinin emeği olan paradan vermektedir. Enflasyon yükselmesi, düşmesi, TL değer kayıp etmesi köprüden geçişlerin artması, kapitalistin sermayesini azaltmaz, o bunu artı değer sömürerek zaten sağlamaktadır. Bu örneği genelleştirebiliriz.

Sonuç olarak,

Üretimin bir avuç zengin sınıfın denetiminde olması sonucu, üretim araçları ve tüketim maddelerin dağılımında eşitsiz gelişme olmakta, emekçilerin emeği, bir avuç kapitalist sınıf gasp ederek, kapitalist sermayenin oluşmasında esas yer  olmuştur.  İşçi emeği ona yabancılaşmış, kapitalistlerin işçilere karşı sömürü, baskı biçimine dönüşmüştür. Artık kendi emeği, onu boğan, aç bırakan metaya dönüşmüştür. İşçi kendi emeğinin özgür bağımsız öznesi olmadığı sürece, kapitalistler azami sömürülerini devam ettireceklerdir.