Devletin topyekûn gerici savaş saldırganlığını teşhir eden DHF ve ADHK ortak bir açıklama yayınlayarak faşizme karşı birleşik mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı Ortak açıklamayı öneminden dolayı olduğu gibi yayınlıyoruz
HABER MERKEZİ (09-09-2015) ‘’7 Haziran seçimlerinde önlerine konulan yüzde on barajını aşmakla kalmayıp, egemenlerin önlerine devrimci baraj çeken HDP ve ittifak güçlerinin bu zaferini hazmedemeyen devletin icracısı durumundaki Tayip Erdoğan ve şürekâsının başlattığı özel savaş Kürdistan’da bütün hızıyla sürmektedir.
Şimdi lafta sürdürdükleri çözüm süreci rafa kaldırıldı. Şovenizm ve ırkçılık hortlatıldı. Özel savaş taburlarıyla Kürdistan’ın bütün şehirlerinde ve beldelerinde halka karşı kanlı saldırılar düzenlenmektedir. Kürdistan’da savaşın şiddetlenmesi ve HPG’nin Türk ordusuna karşı gerçekleştirdiği eylemler sonrası adeta şok yaşayan devlet erkânı her zaman olduğu gibi tek becerdikleri durum olan sivil faşist güruhları sokaklara salarak sağa sola saldırtmakta, HDP genel merkezi ve büroları başta olmak üzere devrimci-demokratik kurumları basıp yakmaya çalışmaktadırlar. Ülkenin onlarca yerinde özellikle işçilik yapan Kürtlere dönük tam bir linç kampanyası ve saldırganlığı yaşanmaktadır.
Aynı zamanda Batı da HDP’ ye ve diğer devrimci güçlere yönelik saldırılar, tutuklamalar yapılmaktadır. Dün DHF’ ye, SDP’ ye, Halk Cephesi’ne ve bugün DBP, ESP’ ye yönelik yapılan saldırılar bunun açık ifadesidir.
Gerçek şudur ki bu savaş, ne pahasına olursa olsun başkan olmak için Tayip Erdoğan’ın liderliği altında Kürtlere ve milliyeti ne olursa olsun tüm ezilen halkımıza karşı başlatılmıştır. Tekçi-katliamcı-inkârcı devletin başında duran bu zat, özel savaş taburlarını devreye sokarak mazlumlara açıkça savaş ilan etmiştir. Durum bir kez daha net olarak şunu göstermiştir. Seçimler ve parlamento, faşizmin yüzünü gizleyen bir vizyon dan başka hiç bir şey değildir. Eğer öyle olmasaydı, 7 Haziran’da yapılan ve sonuçları ortada olan gerçeğe rağmen yok sayılıp söz konusu özel savaş başlatılmazdı. Geçmişte yapılan askeri darbeler ile halkın iradesini yok sayan Tayip Erdoğan’ın diktası arasında öz itibariyle bir farkın olmadığı anlaşılmıştır.
Şimdi, Kürdistan ve Türkiye halklarının haklı ve meşru demokratik taleplerine ve mücadelelerine karşı işgalci faşist ordu ve özel paramiliter güçler devreye sokularak onları teslim alma hesabı yapılmaktadır. Yeşil Gladyo özel ordusuyla kadın-çocuk ve bir bütün halk katliamdan geçirilmektedir. Kasabalar bombalanmaktadır. Yeni özel savaş seçim hükümetiyle devrimci-demokratik güçlere saldırılar ve tutuklamalar artmaktadır. “Teröre karşı mücadele ediyoruz, silahsız hiç bir görüş ve çalışmaya diyeceğimiz bir şey yoktur” laflarının tamamen yalan ve sahtekârlıktan ibaret olduğu böylelikle bir kez daha anlaşılmış oldu. Belediye başkanları, devrimci, demokrat tüm muhalifler gözaltına alınmakta, işkencelerden geçirilerek tutuklanmaktadırlar.
Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı için mücadele eden Kürtlerin, emperyalist dünya gericiliğinin işbirlikçisi faşist Türk devleti ve onun bugünkü icracısı AKP hükümetine karşı yürüttükleri direnme savaşı gayet meşru ve demokratiktir. Türk egemenlerinin 80 yıllık işgalci ve talan siyasetinden vazgeçmediği sürece Kürtlere neden direndiklerini sormak tastamam bir halk düşmanlığıdır. Ve elbette kendi geleceği için direnen Kürt ulusu bu çağrıları elinin tersiyle itecektir. Kürdistan halklarına karşı yürütülen topyekûn bir saldırı ancak Kürtlerin, Sosyalistlerin, devrimcilerin, kadınların, ezilen inanç ve azınlıkların ortak topyekûn direnişi ve de devrimci savaşıyla yenilgiye uğratılacaktır.
Kürt ulusunun tüm toplumsal dinamikleriyle görünür kıldığı siyaseti Kürdistan’da büyük irade ye dönüşmüştür. Bütün farklı ulus, azınlık ve İnançların kendi özgünlükleri ve politik kimlikleri ile yaşamalarına tüm kesimlerin saygı göstermesi demokratik bir tutum olarak savunulmalıdır. Faşist devlet ise bütün katliam girişimlerine son vererek bölge halklarının özgürce yaşama arzusunun önünden çekilmelidir.
Ayrıca Türkiye’nin yoksul halk çocuklarını şovenizm ile zehirleyerek, “vatan-millet” adına bu haksız savaşa sürmekten hemen vazgeçmelidir. Yoksul halk çocuklarını birbirlerine öldürten devletin kazanma şansı hiç olmadı ve olmayacaktır. Tarih bunun örnekleriyle doludur!
Son olarak şunu belirtmekte fayda var. Cizre başta olmak üzere bütün Kürt illerinde gerçekleşen katliamların baş sorumlusu AKP ve temsil ettiği devlettir. AKP, 7 Haziran’da aldığı politik yenilginin faturasını tüm halkımıza kan kusturarak çıkartmak istemektedir. Yürüttüğü topyekûn kirli savaşla halklarımızı birbirine düşürüp 1 Kasım’da yeniden tek başına iktidar hayalleri kurmakta ve rahat bir nefes almak gayretindedir. İşte bu nedenle zenginlerin başlattığı haksız savaşta yer alan bütün bedelleri göğüsleyen yoksulların bir an önce bu kirli savaşın parçası olma durumundan kurtularak geleceğini ellerine alması şarttır. Bütün kötülüklerin sebebi AKP ve temsil ettiği devletin ta kendisidir. Bütün öfkemizi AKP ve onun temsil ettiği siyasi iktidara yöneltmeliyiz. ‘’
Türk ordusu Kürdistan’dan defol!
Kahrolsun Milli zulüm! Yaşasın tüm ulus, milliyet ve İnançların tam hak eşitliği!
Tüm halkımıza çağrımızdır! Çocuklarınızı askere göndermeyin!”