Fehmi Altınbilek, seçimlerle, gelip giden hükümetlerle vb değişmeyen devletin gerçek yüzünün simgelerinden biridir
13 Nisan 1970 günü, bir grup faşist Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni silahla bastılar. Aralarında dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan İbrahim Doğan ve daha sonra Sağlık Bakanlığı’na kadar yükselecek olan Osman Durmuş da vardı. Bu saldırıda Dr. Necdet Güçlü katledildi. İbrahim Doğan’ın üzerinden çıkan iki silahı TSK’den iki subayın verdiği ortaya çıktı. Bunlardan biri Teğmen Mustafa İlerisoy diğeri de Teğmen Fehmi Altınbilek’ti. Bu isim ilk kez o zaman duyuldu.
Bu suçtan dolayı Altınbilek hakkında hiçbir yasal işlem yapılmazken aksine terfi ettirildi. Sonrasında olayı araştıran Uğur Mumcu 14 Ocak 1977 yılında yazdığı “Kim Koruyor?” isimli yazısında şöyle diyecekti:
Ülkü Ocakları genel başkanına silah ve mermi veren bu iki yüzbaşı, bir gizli örgütün üyeleri midir? Acaba bunun için mi, her suç örtbas edilmektedir?
11 Mart döneminde, tümgeneralinden genç teğmenine kadar bir çok kişiyi “disiplinsizlik” nedeniyle emekliye ayıran, “kötü düşüncelidir” gerekçesiyle, birçok kişinin yedek subay olma haklarını ellerinden alan bunca yetkili, bu işleri hiç suç saymaz mı?
Kim koruyor bunları, kim?
Bu sırada Altınbilek Yüzbaşı olarak Tunceli İl Jandarma Komutanlığı’nda görev yapmaya başlamıştı
Daha sonra 30 Mart 1972’de Kızıldere’de karşımıza çıkıyor Fehmi Altınbilek ismi. Yanında Dr. Necdet Güçlü’nün katledilmesinde kullanılan diğer silahı veren Mustafa İlerisoy da var. Mahir Çayan ile birlikte Hüdai Arıkan, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Ahmet Atasoy ve Saffet Alp’in katledildiği Kızıldere katliamının yapıldığı operasyonun tepesinde MİT Müsteşarı Korgeneral Nurettin Ersin, Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Vehbi Parlar, MİT yöneticisi Mehmet Eymür gibi isimler var. Sonraki yıllarda orada olanların anlatımlarına göre operasyonu fiili olarak MİT Ankara Bölge Başkanı Albay Süleyman Yenilmez yönetmesi gerekirken o yorgun olduğunu söyleyip kenara çekiliyor ve operasyonun yönetiminde Mustafa İlerisoy ile Fehmi Altınbilek aktif görev alıyorlar. Hatta İlerisoy bu katliamdaki “başarısından” dolayı Takdirname ile ödüllendiriliyor. (Bazı anlatımlarda bu katliamı Altınbilek’in, bazılarında İlerisoy’un yönettiği söyleniyor; net olan ikisinin de o dönemki rütbelerinin üzerinde bir gayretkeşlikle aktif görev aldığı ve ilk kurşunu sıktıkları.)
Ve 1973. Ocak ayının 24’ü. Dersim, Çemişgezek ilçesi Vartinik köyü Mirik mezrası…
Burada sözü İbrahim Kaypakkaya’nın babası Ali Kaypakkaya’ya bırakalım;
“Çantadan bir mektup çıkardı. Hatıra defterine yapıştırmış: “Babacığım, ben Tunceli’ye kadar takibatsız gelmiştim. Burada bir mağarada kalıyorduk. Bu mağarada uzun süre kaldık. Artık, kalmamalıydık. Bazı kişiler tarafından bilinmeye başlamıştı” diyor, arkadaşlarından birisinin dışarıda gözcülük yaptığını, kendilerinin de o Fehmi Altınbilek komutasındaki komando birliği tarafından sarıldığını, birden uyanıp karşısında görünce ıslık çaldığını, dışarı fırladıklarını, Ali Haydar Yıldız’ın ve kendisinin orada vurulduğunu anlatıyordu. Ali Haydar Yıldız ölmüş, o da ölü numarası yapmış. Askerler gelmiş, bunu tekmeleyip geçmiş. Öteki arkadaşları kaçmış bir iki kişi. Biri uçurumdan aşağı atmış kendini yakalanmamak için. Onlar uzaklaştıktan sonra yaralı olarak kalkmış. Ali Haydar’ı kucaklamış kaldırmak için. Ali Haydar orada ölmüş. Onun öldüğünü görünce kendisi kaçmaya başlamış askerler dönmeden. Gene bir mağaraya sığınmış. İki üç gün kalmış mağarada. Oradan bir köye gitmiş, çok kan kaybetmiş. Köyde bir öğretmenle karşılaşmış. Öğretmen ben devrimciyim demiş. Bunu görünce tanımış zaten. Resimleri dağıtılmış. Sana yardım edeyim demiş, ben seni tanıdım demiş. Başka imkanı olmadığı için kabul etmiş. İçeri girer girmez öğretmen kapıyı çekip üstünü de kilitleyince anlamış tuzağa düştüğünü ama güçsüz kaldığı için kapıyı söküp kaçamamış. Fehmi Altınbilek denilen adam evi çevirmiş. “Bu vaziyette nasıl kaçıp kurtuldun?” diye sorunca “senin gibilerin elinden nasıl kurtulmak gerekiyorsa o şekilde canımı dişime takıp kaçtım” diye cevap vermiş. Oradan alıp Mirik Mezrası’ndan Kutudere Karakolu’na kadar yalınayak götürmüşler. Karın, buzun içinde. Sık sık kendisini yere atıyormuş, tekmeleyip kaldırıyorlarmış. Ondan sonra gene orada şunu diyordu: “Beni oradan Diyarbakır’a götürmek için arabaya bindirdiler, gözlerimi bağladılar, bir yerde arabadan indirdiler. Yerde tahminen altmış santim kadar kar vardı. Seni mayın tarlasına sürüyoruz dediler. Sonra etrafımı kurşun yağmuruna tuttular.” İşte İbrahim böyle anlatıyordu. 1
Buradan Fehmi Altınbilek’in, İbrahim Kaypakkaya ve Ali Haydar Yıldız’ın katlinden de sorumlu olduğunu öğreniyoruz.
1 Şubat 1979. Abdi İpekçi katlediliyor. Tetiği çeken Mehmet Ali Ağca tutuklandıktan 6 ay sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılıyor. Burada da Fehmi Altınbilek ismi, cezaevinden kaçırılan Ağca’ya bizzat İran sınırına kadar himaye eden kişi olarak karşımıza çıkıyor.
Yıl 1993. Yer Ankara. 24 Ocak’ta Uğur Mumcu aracına bomba konularak katlediliyor. Aynı yılın 26 Ekim’inde de JİTEM’in kurucusu olduğu söylenen Cem Ersever, elleri arkadan bağlanmış, ağzı bantlı, kafasına iki kurşun sıkılmış şekilde Elmadağ çıkışında bulunuyor. Bu olaylarla birebir ilgisi olduğuna dair henüz ortaya çıkış bir delil yok ama o yıl, Ankara İl Jandarma Komutanı yardımcısının Fehmi Altınbilek olduğunu biliyoruz.
Yıl 2002. Çanakkale Bölge Trafik Müdürlüğü’nde gizli bir toplantı yapılıyor. Katılanlar yabancı değil. JİTEM’den Veli Küçük, Susurluk’ta kamyon çarpmasıyla ortaya çıkan Özel Harekatçı’lardan iki kişi, Korkut Eken ile İbrahim Şahin ve artık Çanakkale’de Jandarma Alay Komutanlığı’nda Kıdemli Albay olarak görev yapan Fehmi Altınbilek. İsminin geçtiği her yerde karanlık ilişkiler veya bir cinayet görmek mümkün.
Emekli olduktan sonra sahte kimlikle yaşadığı tahmin edilen Altınbilek’e dair bu yazılanlar, sadece şimdiye kadar basına yansıyan haberlerden derlenen bazı bilgiler. Basına yansımayan kısmının bundan çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değil. Öyle ki bugüne kadar tek bir fotoğrafı bile basına yansımamış, “esrarengiz teğmen” olarak nam salmıştı. Bugün fotoğrafını gördük.
Gördüğümüz fotoğraf, aynı zamanda meclisle, hükümetlerle, demokrasicilik oyunlarıyla perdelenen devlet gerçeğinin fotoğrafıdır. Fehmi Altınbilek, seçimlerle, gelip giden hükümetlerle vb değişmeyen devletin gerçek yüzünün simgelerinden biridir.
70’lerde Mahir’lerin, İbo’ların kanına, canına kasteden bu elin sahibiyle, iki gün önce Amed’de seçim mitingini bombalayan elin sahibi aynı. Aradan geçen zamanda bir cunta dönemi ve bir çok hükümet geldi geçti ama el aynı el işte. Egemenlerin iktidarını korumak için her şeyi mübah gören faşizmin eli bu. Bu eli iyi tanıyalım, halkın düşmanı olan el budur.
http://gezite.org/fehmi-altinbilek-kimdir/