Fransa’da Toplumsal Hareketler- 4

İktidarlar, uluslararası başarı öykülerine ihtiyaç duyarlar. Yoksa eğer ortada fiili bir başarı hikâyesi, en azından bunun sanal görüntüsünü yaratırlar. Sonuçta fiyaskoyla bitse bile bu yönlü manevralara başvurulması, emperyalist-kapitalizmin egemen elitleri arasında -özellikle de yayılma potansiyeli taşıyan sistemik depresyon zamanlarında- bir çeşit sınıfsal beka dayanışması işlevi de görür söz konusu mizansenler.

Dış İlişkiler Vitrini

İktidarlar, uluslararası başarı öykülerine ihtiyaç duyarlar. Yoksa eğer ortada fiili bir başarı hikâyesi, en azından bunun sanal görüntüsünü yaratırlar. Sonuçta fiyaskoyla bitse bile bu yönlü manevralara başvurulması, emperyalist-kapitalizmin egemen elitleri arasında -özellikle de yayılma potansiyeli taşıyan sistemik depresyon zamanlarında- bir çeşit sınıfsal beka dayanışması işlevi de görür söz konusu mizansenler.

Fransa’nın tarihsel önemdeki kitle hareketleriyle sarsıldığı aylar boyunca E. Macron, dış dünyaya dönük imaj operasyonlarına özel bir önem verdi.

Önemsiz bir nedenle önce İspanya’ya gitti ekselansları. Hem de ilk büyük gösterinin başladığı ve sermaye basınının “Kara Perşembe” dediği 19 Ocak günü. İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ile bir “dostluk ve işbirliği anlaşması” imzalayacak; gayet soğukkanlı, büyük işlerle uğraşıyor pozlarında Katalonya başkenti Barselona’daki Ulusal Sanat Müzesi’nde Fransa ve İspanya arasındaki 27. ikili zirvenin yıldönümü muhabbetleri eşliğinde iş bitirecekti… İzleyen gün ve haftalar boyunca bu ziyaret, yalnızca Fransa’da değil, muhalif İspanyol basınında da ağır yergilere hedef olacaktı…

Macron’un gün gün yayılan, gençleşen ve giderek sorgulama alanı, talepler yelpazesi genişleyen yığınsal harekete paralel biçimde kendine “önemli” uluslararası işler bulma işgüzarlığı da aralıksız sürdü.

26-29 Mart-2023 tarihleri arasında Fransa’yı resmen ziyaret etmesi gereken Büyük Britanya’nın çiçeği burnunda 3 numaralı Kralının yolunu dört gözle bekliyordu Macron ve Monarşi heveslisi zevat. Çok fonksiyonlu bir tekel haline gelen Kraliyet ailesinin de bu ziyarete çok ihtiyacı vardı. Zira, bu hanedan aile şirketi için de işler pek yolunda gitmiyor, vergi mükelleflerinin sırtından finanse edilen debdebeli merasimleri, israf abidesi monarşik ritüelleri Britanya halklarının artan dozda tepkilerine hedef oluyordu… Sonuçta Fransız mali oligarşisinin sözcüleri ve İngiliz kraliyet kastının ortak kararıyla, 3. Charle hazretlerinin ziyareti iptal edildi. Fransız emek cephesinin dinmeyen meşru öfkesi, Macron’un yeni Kralı ağırlayacak ilk devlet başkanı olma hevesini kursağında bırakmakla kalmayacak, iki ismin şahsında insanlığın başına bela iki egemen gücün karizmasına da küçük ama sembolik anlamı büyük bir çizik atacaktı…

***

17 Mart günü “emeklilik reformu”nun (parlamentonun devre dışı bırakılmasıyla) olağandışı yetki kullanılarak yasallaştırılmasının ardından kitlesel tepki daha da büyüdü. Macroncu Neoliberal güruh, karşı karşıya bulundukları çıkmazdan bir süreliğine de olsa yeni çıkış manevraları arıyordu. İşte 5-8 Nisan’daki Çin ziyareti bu şartlarda gerçekleşti.

Sarı yeleklilerden sonraki en kararlı ve en yaygın direniş dalgasıyla karşında bunalan Macroncu neoliberal klan, Çin ziyaretiyle, hem dikkatleri içeriden dışarıya doğru uzaklaştırmayı ve hem de beraberinde götürdüğü 50 dolayındaki patrona alım-satım işleri bulmayı umuyordu. Üstüne, Ukrayna meselesinde Çin’i, Rusya’ya destek vermemeye, başkan Şi Cinping’i Zelensky’ye telefon etmeye ve taraflar arasında olası barış müzakereleri için arabulucu olmaya razı edip diplomatik bir zafer kotarmanın hayalini de kuruyordu.

Fransız halkının % 74’ü tarafından “zenginlerin başkanı”, “kibirli” ve “küstah” olarak değerlendirildirilen Macron için (yanına Avrupa Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen’i de alarak çıktığı) Çin seferi, Airbus Helicopters tarafından üretilen 50 adet H160 helikopteri satışı ve birkaç başka önemsiz ticari anlaşmanın dışında tam bir fiyasko olacaktı…

Çin dönüşü ve ayağının tozuyla 11-12 Nisan günü soluğu Hollanda’da aldı E. Macron ve bir grup bakanı. Peş peşe gelen protestolar Hollanda da peşini bırakmamayacak ve özellikle de gençlik grupları tarafından, “Fransa demokrasisi nerede?”, “Şiddetin ve ikiyüzlülüğün başkanı”, “Macron istemese de biz buradayız” gibi slogan, pankart ve şarkılarla karşılanacaktı, Fransız mali sermayesinin sözü geçen saldırgan sahne sözcüsü.

Cezayir Devlet Başkanı Abdelmadjid Tebboune’nin 2-3 Mayıs-2023 tarihleri arasında öngörülen

Fransa ziyareti de (Fransa’daki şartların bu görüşmeyi sürdürmek için uygun olmadığı gerekçesiyle) El-Mouradia Sarayı’nın talebi üzerine iptal edilecekti…

Mayotte

Hint okyanusunun batısında bulunan ve yaklaşık 200 yıldır Fransız sömürgeciliğinin işgali altında tutulan Mayotte adası, Afrika’ya bağlı Komor takım adalarının aynı antropolojik, kültürel tarihe sahip toprakların doğal bir parçası aslında. Fakat mevcut (tartışmalı) resmi statüsüyle, Fransa’nın 101. İli olarak kabul ediliyor. Nüfusu 300 bin kişiyi bulan ada toplumunun yaklaşık % 98’ini Müslüman yerli halklar oluşturuyor… Zengin petrol rezervlerine karşın halkın % 77’si yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiş Fransız sömürgeciliği ve yerli işbirlikçileri tarafından.

Fransız büyük burjuvazisinin Macron hükümeti eliyle Mayotte yoksullarına karşı giriştiği “Wuambushu” (Mahorca dilinde “yeniden fetih”) operasyonu, beklentilerinin aksine eline ayağına dolandı…

Fransa’da devam etmekte olan yaygın kitle hareketleri üzerindeki yoğun ulusal ve uluslararası dikkatleri dağıtmak, her gün biraz daha yıpranan hükümete bir nebze de olsa nefes aldırmak ve Fransız halkının aleyhine tasarlanan yeni reformları yasallaştırmak amacıyla desteğine ihtiyaç duyduğu klasik faşist hareketin parlamenter gücüne göz kırpmak gibi beklentilerle öne alınmıştı Mayotte saldırısı. Haftalar öncesinden, Fransa’dan 7 800 km uzakta bulunan adaya Jandarma ve polis birlikleri, çevik kuvvet, özel harekat, istihbarat timleri ve gerekli mühimmat yığınağı yapıldı.

“Yasadışı göçmenliği önleme, güvenliği sağlama” gibi gerekçelerle 24 Nisan günü başlatılan gecekondu yerleşimlerini boşaltıp yıkma operasyonu ada halkının bir kesiminin şiddetli direnişiyle ve eşzamanlı olarak genel kamuoyunun etkili tepkileriyle karşılaştı. Resmi iddiaların aksine sömürge adadaki toplumsal-politik gerilimi daha da tırmandıran bu eşgüdümlü saldırı dalgası, Komor Birliği ve İnsan Hakları Ligi başta olmak üzere, çok sayıda kişi, sol parti ve sivil toplum kuruluşunun kınama ve protestolarının hedefi haline geldi. 2 600 kişilik tam teçhizatlı bir şiddet gücüyle derme-çatma baraka yerleşimlerine karşı girişilen sözkonusu orantısız saldırı çok geçmeden devlet mekanizmasının kendi içinde de hukuki çatlakların oluşmasına neden olmuş ve sonuçta, yerel bir mahkemenin kararıyla kısmen ve bir süreliğine durdurulmuştur…

Mayot’un Komor’lu yoksullarına kas gücünü gösteren sömürgeci kapitalist “hukuk devleti”, kendi içinde lüzumlu “güvenlik” ve “demokrasi”yi sağladıktan sonra, şimdi de “Avrupa’nın” en büyük ve en sefil denizaşırı gecekondularına ihraç ediyordu… Böylelikle de bayrağında “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” yazılı kapitalist Cumhuriyeti restore etmiş olacaktı tüm zamanların en kriminal sınıfı…

***

Mevcut zaman, tarihin tüm “dişsizleri”ne, “donsuzları”na, yeni kuşak yoksullarına ve yoksunlarına, eşitlik ve özgürlük tutkusuyla sokakları ve meydanları dolduran kalabalıklarına şunu fısıldıyor aslında: “Ses tonunuzu yükseltin”, “bir darbede dağılmayacak birleşik örgütlenmeler oluşturun”, “daha militanca karşı koyun” ve “daha ötelere doğru gidin”… “Aksi halde Neoliberal devlet iktidarının yıkıcı kararlılığına ve modern zaman çapul akınları geri adım attıramazsınız. Aylar boyunca yaşadınız/yaşıyorsunuz bu çıplak gerçeği… Uzun erimli, kalıcı çözümün ne olduğunu ve olacağını ise mikro ölçekli Paris Komünü’nün evrensel çaplı tarihi söylüyor zaten…”

Bu fısıltıyı duymak için Komün’ün başkentine, Paris 1 Mayısı’na kulak kabartmak yetebilir…

Devam edecek