Hiçbir şey kendiliğinden değişmez. Durağanlık yoktur yaşamda ya ileriye dönük gelişme ya da gerileme bulunur. Sınıfların çarpışmasında her ikisi de mümkün ve olasıdır. Biri arzu edilen ve istenilen iken, diğer biri asla kabul edilemez. Gerçeğin açığa çıkarmış olduğu sonuçlara sırt dönülerek verili durumu değiştirmek mümkün olmaz.
Bazı konulara tekrardan ve tekrardan dönmek, arayışı sistemleştirmek geleceğe uzanmanın duraklarından biridir. Geriye dönecek olursak, devrimci, komünist hareket, yığınlarca sorunla baş başadır. Geleceğe uzanabilecek sistemli programatik ve tutarlı fikirlerin toplandığı bir mecra olmasına karşın iktidar yürüyüşünde ki pratik mecra, bu sorunlarda öne çıkan yönüdür.
Sınıf düşmanlarımız istikrarlı bir biçimde darbeler vurup, alan hakimiyetini, psikolojik üstünlüğü elde tutup proletarya ve ezilenleri hegemonyasının aktif birer parçası haline getirmeye çalışırken, öncü ve kurmay güçlerin idare-i maslahatçılık biçimde zuhur eden konumlanışı komünistlerin siyasal “krizinin” bir yansımasıdır. Meşruluk zeminin ötelendiği, devrimci eylemlere mesafeler koyulduğu, siyasal iktidar bilincinde silikleşmenin olduğu, burjuva liberal ideolojilerin alkışlandığı, seçimin devrimci örgütlenmenin önüne geçtiği, burjuva siyasal partilerle hemhal olma arayışının yadırganmadığı, iç çelişkiler ve gerilimlerin istikrarsızlığı göz önüne alındığında, coğrafyamız devrimci, komünist hareketinin omuzlaması gereken görevler daha berrak öne çıkmaktadır.
20 yy.’da dünyanın üçte birinde hakimiyeti olan komünist hareketin bugün mevzilerinden ne kadar uzaklaştığı, iddiasız, var olmaya dayalı gruplar haline büründüğü görüldüğünde, devrimci görev ve aşılması gereken krizinde içeriği ve niteliği anlaşılacaktır. Tasfiyecilik her alanda elini kolunu sallayarak geziyorsa, bunun önüne devrimci bariyer hala dikilmediyse, yeraltında ki krizin yerüstünde arz-ı endam ettiği kabul edilmek zorundadır. 1990’ların son aralığında başlayan, politik çözülme coğrafyamızdaki komünist, devrimci hareketi sarmaladı. Politik yenilgiler, alınan darbeler, nitelik ve nicelik kayıpları, siyasal iktidarın tasfiye konsepti, sosyal emperyalist Sovyet bloğunun çözülüşü gibi içsel dışsal birçok neden çözülmeyi derinleştirdi. Kaybedilen mevzilerin yaratmış olduğu bunalım derinleşince, bu çözülmeyle birlikte hatırı sayılır bir külliyata sahip olan devrimci kuvvetler, birer birer yasalcılık zemininde sınıfla olan canlı ilişkiye yabancılaşarak, legalist ve parlemanterist bir kulvara yelken açtılar.
Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında bir komployla yakalanmasını takiben ulusal hareketin ideolojik ve programatik bir savruluşa düşmesi, “TC” devletinin genel içerisinde özel konseptinin bir parçasıydı. Son olarak 19-22 Aralık Katliamı devletin en tahrip edici darbelerinden biri olarak sahaya sürüldü. Bu konsepti gören ve buna karşı komünist bir atılımla cevap olan Maoist komünistlerin 2005 yılında merkezi devlet aygıtının özel hedefi seçilerek büyük bir örgütsel darbeyle karşı karşıya kaldı. Tasfiyeci konseptin önüne radikal devrimci bir bariyerle çıkan ve tasfiyeci kuşatmayı niteliksel bir bilinç sıçrayışıyla karşılayan Maoist Komünist Parti’nin hedef alınması bu tasfiyeci konsepti tamamen perçinlemeye yönelikti. 2005 yılından sonra, coğrafyamızda “TC” devleti yeniden yapılandırma sürecinin birer parçası olarak, içsel gerilim hatlarında vuku bulan iktidar savaşı aleni bir şekilde açığa çıktı. Bir yandan yeniden yapılandırılma süreci başlatılırken, beri yandan ise toplumsal dinamikler ehlileştirilerek, Türk-İslam sentezli devlet aygıtının birer parçası haline getirilmeye çalışıldı.
Alevi açılımları, barış süreci gibi hamleler, demokratik kamuoyunu askeri vesayet karşıtlığı ekseninde kendine yedekleme gibi bir dizi planlı tasfiye konseptinin birer parçası olarak devreye girdi. Yani coğrafyamızda devrimci, komünist hareketin saflarında 2000 yılları itibariyle azımsanmayacak siyasal-ideolojik karmaşa yaşadı. Bugünün güncel problemlerinin arkasında yatan etkenleri bu tarihsellikte aramak gerekir. Ve bu tasfiye konseptinin etkileri son derece sarsıcı bir biçimde, muhtevasını sürdürüyor.
Devrimci, komünist hareketin güncelde yaşadığı sorunların arkasında çok kısa bir biçimde öne sürdüğümüz bu etkenler varken, halihazırda sarsıcılığıyla devam eden genel konsepti zayıflatıp, etkisini kıramama hali büyük oranda devrimci kuvvetleri marjinalize olmaya, yasal eğilimlerin etkisinin artmasına, kimlik siyasetine, Post-Marksist yönelimlere, içsel çelişkilerin boyutlanmasına yol açarak sınıfın devriminin ötelenmesine götürmektedir. Siyasal, askeri, programatik ve ideolojik alanda açığa çıkan sentezlerinin pratikteki karşılığının zayıflaması, yaşama uyarlanmakta sancı yaşaması bütünsel bir eylem yürüyüşünün zayıflaması ancak ve ancak doğru konumlanmayla mümkün olabilir. Ki bu konumlanmanın ön koşulu, doğru tahliller ve öngörülerdir.
Siyasal iktidar mücadelesi, beylik söz dizimleri, var olana teslim olma, liberal ideologların fikirlerine kucak açma yahut genel geçer doğruları marifetmiş gibi tekrarlama zemininde verilemez. Klasik ve bilindik nakaratlardan öte bir şeye ihtiyaç varsa, oda komünist ilkelerin korunması temelinde devrimci eylemi, bizatihi belirli bir plana dayalı olarak ezilenlerin etkinliğine dönüştürmektir. Her soruna özel olarak eğilmek, her sorunun çözümüne dair özel siyasi reflekslerle cevap olmak, hayata geçirilmesinin mekanizmalarını yaratmak, körelen yanlardan sıyrılmak, ideolojik ve politik aşınmayı aşmak için sürekliliğe kavuşmuş siyasal çalışmalar yapmak, sınıf düşmanlarımızın politik çözümlerinin, hedeflerinin kavranması ve bunlara yönelik devrimci uyanıklığı güncel ve daimî kılmak politik devrimci mevziileri inşa etmenin ön koşuludur. Yapılması gerekenler yapılmadan siyasal etki gücünü zayıflatmak asla mümkün değildir.
Her tarihsel koşulda, devrimci komünist hareket bir dizi siyasal krizi yaşamıştır. Ekim ve Çin devrimleri muazzam krizlerin, büyük altüst oluşların, sapmaların, ideolojik mücadelelerin, kayıpların, yenilgilerin kuşatmasını yarmayı sağladığından dolayı devrime uzanmıştır. Devrim krizin kontrol altına alınarak, güçlerin doğru organizasyonuna dayalı, anda ki gelişmelerin inceliğini görerek zaferi sağlamıştır. “Politikada durağanlık ölümdür” diyen Lenin devrimde kendiliğindenciliğe yer olmadığına işaret eder. Durağanlığın diyalektik olarak geriye düşüşün, devrimden uzaklaşmanın farklı bir biçimi olduğu sonucunun görülmesi gerekir.
Coğrafyamızda durağanlığın, politik devrimci özneleri nasıl ve nereye sürüklediğini görmemiz, yukarıda ki veciz sözün güncelliğini de teyit eder durumdadır. Bu açıdan durağanlık sürecini geride bıraktığımız ve bir var olma savaşına kilitli muntazam bir çoraklaşmanın olduğu tespitini yapmak yanlış olmaz. Bahse konu edilenlerden çıkarılacak sonuç, bir karamsarlık biçimde ele alınırsa bu politik yaklaşım olmaz. Devrimci politik faaliyet iradecilik, polyanacılık zemininde yürümez. Devrimci politik atılımlar nesnel ve öznel olanın objektif gözle yorumlanarak bir karşı koyuş zemininde hayata geçirilmesiyle mümkün olmuştur. MLM dökümanlar, sınıf düşmanlarını ortadan kaldıracak yol, yöntem ve araçları tanımlamakla sınırlı tutulmamıştır. Bunun yanı sıra, kendi gerçekliğini, sınıf düşmanlarının gerçekliğini çözümleyerek devrimci mevziler inşa edip, devrimci hamleler yaparak düşmanı darbeleyebilmiştir.
Genel ve özel arasında köprü kurulmadan devrimci atılım mümkün değildir!
Kapitalizm yaşamın her anını örgütleyerek, siyasal tahakkümünün soluk borusunu yaratmış durumdadır. Hegemonyasını toplumsal alanın gözeneklerinde inşa ederken, kendi çıkarlarını, toplumsal alanın çıkarları biçiminde dizayn ediyor. Kabullendirilen otoriteyle, hegemonya eş zamanlı alana inerek kendine ait olan felsefeyi, ideolojiyi, sürekli güncelliyor. Bu güncellemenin bir sonucu olarak, gerçek tersyüz edilip yer değiştiriyor. Hegemonyanın tesisi, mülkiyet dünyasının muhafazasını sağlayarak temel dayanak haline geliyor. Yani faşizmin ve kapitalizmin “gayri resmi” kuvvetleri haline dönüşüyor kitleler. Kapitalist hegemonyanın tesir gücü artıkça, idare-i maslahatçılığın gölgesinde sentezlenen argümanlar, eylemler kitlelerin sırt dönmesiyle sonuçlanıyor. Bu gelişmenin bir parçası olarak dünya “sağ” gelişim trendi ve ilgisi gösteriyor. Ve dünya devrimci, komünist hareketi bu gelişmelere karşın bir izleyici olmanın ötesine geçemiyor.
Kriz tüm sahalarda alan hakimiyetini sağlamış durumda. DEH’in çözülüşü, uluslararası komünist hareketin bölük pörçük hali kapitalizmin bunalımını atlatmasında esas rol oynuyor. Emperyalist dünyada bölgesel savaşlar ekseninde belirti veren hakimiyet savaşımı, emperyalist ülkelerin askeri harcamalara dönük artan ekonomik kaynakları, mülteci karşıtlığı ekseninde gelişen suçlar, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülkelerde açığa çıkan isyanlar emperyalist dünyadaki kriz durumunun yansımasıdır. Fakat hala hazırda iki bloklu temsil edilen emperyalist dünya tüm bu bunalımına rağmen, durumu muhafaza etmeyi sürdürüyor. Bu bir yanıyla onun kapasitesinin birer yansımasıyken, diğer yanıyla dünya komünist hareketinin bunalımın yaratmış olduğu bir sonuçtur. Bu açıdan her şeyin iç içe geçtiği, bağlantılı olduğu bu konjonktürde dünya komünist hareketinin kapsamlı, niteliksel düzeyde sıçrama yaratacak, yeniden devrimci hegemonyayı tesis edecek, gelişmelere yön verebilecek bir atılım yapması ötelenemez.
20 yy. karşı koyuşlarının her biri, özelle genelin, genelle özelin birleşimi sonucu yaygınlaştı. Her ikisinin arasına duvar örülemeyeceği gibi, birbirlerini etkileme, ileriye taşıma gibi bağlantılarıyla devrimci hegemonyayı perçinledi. Deneyim sundu yol gösterdi. Coğrafyamızda devrimci atılım, dünyada ki devrimci atılımın deneyimleri ekseninde açığa çıktı. Bu açıdan enternasyonal alan, devrimci atılım mayalanmasında önemli bir alanı kaplarken, krizin aşılmasına da etkide bulunur. Dünya devrimci komünist hareketinin krizi, coğrafya devrimci hareketinin krizinde rol oynadığı görülmelidir. Bu açıdan özelle genelin, genelle özelin bağlantıları inşa edilmek zorundadır.
Devrim, devrimciliğe, devrimcilik donanımla harmanlanmış eyleme ihtiyaç duyar!
Hiçbir şey kendiliğinden değişmez. Durağanlık yoktur yaşamda ya ileriye dönük gelişme ya da gerileme bulunur. Sınıfların çarpışmasında her ikisi de mümkün ve olasıdır. Biri arzu edilen ve istenilen iken, diğer biri asla kabul edilemez. Gerçeğin açığa çıkarmış olduğu sonuçlara sırt dönülerek verili durumu değiştirmek mümkün olmaz. Sonuçlar bir sonuç ise onları yaratan nedenler vardır. Olgunun değişmesi, nedenlere dair objektif bir analizi gerekli kılar. Analiz çözümlenen olgunun değiştirilmesine dairdir. Yoksa soyut ve havada asılı kalması için yapılmaz. Analiz eylemin yörüngesine müdahalede bulunur, harekete geçirir ve olguya temas eder. Kendini dayatan ihtiyaçlardan biri analiz ve yorumlamayla çoraklaşmış betimlemelerden acilen kopmaktır. Politik ahengin ritmine müdahale ya da müdahale programı şarttır. Komünist özne, kitlelerin devrimci zeminde atılımını sağlayacak ana kolanlardan biriyse süreçlerin gelişme dinamiğiyle hemhal olmak zorundadır. İç içe, omuz omuza olunmadan, öznenin niteliği genelle buluşamaz. Dolayısıyla özne, genelin çıkarları babında pozisyon aldığını iddia ediyorsa bu bağlamın kendisine dahil olmak zorundadır. Bu ise öznenin içerisinde özneleşenlerin dinamik, atılgan, bilinçli yönelime bağlıdır.
Devrim ve karşı devrim arasındaki çarpışma inşa faaliyetiyle yürür. İnsan faaliyetinin bir sonucu evrimleşmesini gerçekleştirir. Kapitalist dünya insan faaliyetinin enerjisi, yaratıcılığı, azmi ve adanmışlığıyla ayakta durmaktadır. Yengi ve yenilgilerini buna borçludur. Planı, hedefleri ve hedefleri için belirlenen her şey insan eliyle icra edilir. Yani özne faaliyetin icracısı insandır. Bu bağlamda komünist özne insanın aktif sahada faal unsurlar haline gelmesiyle amaçlarına yaklaşır. Bu olmadan hiçbir şey mümkün değildir. Devrim, devrim için etkin faaliyet yürüten insan bileşenine ihtiyaç duyar. Havada asılı kalan teorinin, durduğu yerden alınarak yaşama geçirilmesi insan faaliyetiyle mümkün kılınır.
Teorinin, yorumun, analizin vb. bir bütünü sahiciliğine ancak böyle etkin bir faaliyetin örülmesiyle ulaşır. Devrimcilik, devrimin ihtiyaçlarını karşılamak ve var olan koşulların radikal dönüşümünü sağlamak aynı zamanda kültürel, sosyal, siyasal, ideolojik ve felsefi dönüşüm içeriğiyle anlam bulur. Bütünlüklü kopuş her parçada verilen mücadelenin toplamındaki ilerlemeyle sağlanır. Devrimci kuvvetlerde yaşanan krizin aşılması bu dönüşümle hareket eden öznelerin oynadığı rol ile bağlantılıdır. Marks, Lenin, Mao devrimin araçlarını, amaçlarını tanımlarken, devrimin karşısında konumlanan, gelişim seyrini etkileyen her bir gelişmeye özel müdahalelerde bulundu. Kimi ütopik sosyalistlere, kimi kendi burjuvazisinin arkasında sürüklenen “hikmetinden sual olunmaz” otoritelere kimi ise devrimin bağrından çıkan burjuvaziye karşı mücadele etti. Yani devrimci etkinliği, devrimci teoriyle inşa edip, aleyhte olanı lehe çevirdi. Bu diğer bir açıdan krizin önüne bariyer örmek anlamını taşıyordu.
Özetin özeti olarak, çözülmeyen sorunlar, bağlamına dönmeyi bekleyen hakikat komünist öznelerin bilinçli sıçrayışını beklemektedir. Tasfiyeci kuşatma, her bir cephede ilmek ilmek örülecek olan direncin geliştirilmesiyle darbelenebilir. 21 yy. devrimi, 21 yy. buhranları, içsel çelişkileri, ruhsal dönüşümleri, yeniden açığa çıkan dinamikleri, öznenin inşası, faal unsurların inşası, MLM ideolojinin her yönüyle derinleştirilmesi, karşı devrimin tasfiyeci kuşatmasına yönelik özel planlamalar devrimimiz kaderini tayin edecektir.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.